Gülen’in ölümüyle, sosyal medyada, cemaat ile hiç işi olmamış olmanın rahatlığı, bunun güzelliği üstüne paylaşımlara denk geldim. Örneğin Özgür Demirtaş’ın şöyle bir tweet attı:
“Hiç Kandırılmayanlar El Kaldırsın, Benden: +1”.
Sizin adınıza mutluyum. Yerinizde olmak isterdim. Diğer taraftan, rahatsız edici bulduğum kısmı, cemaatin eline düşmüş insanların yanlış yolu tercih etmişler gibi, topluca itham edilmesi. Bu tarz beyanlarda, sanki kermese kek yapan teyze, üniversitede insanlara namazı anlatan genç, aslında ruhunu şeytana satmış, nefsine yenik düşmüş, gücün cazibesine karşı koyamamış gibi bir algı var.
Ben bu yazımda cemaate kendini kaptırmamış olma başarısını göstermek, ne kadar kişisel irade, ne kadar sınıfsal imtiyaz, bunu tartışacağım.
Hiç Kandırılmamak ve Özgür İrade
Öncelikle, özgür irade ile ilgili başlangıç seviyesinde konuşulup tartışılan birkaç soru paylaşayım:
- İnsanın seçimlerini belirleyen şey, özgür iradesi mi, yoksa içinde bulunduğu şartlar ve genetik kodu mu?
- Bilinçli seçimler yaptığımızı düşündüğümüz anlar, aslında beynimizin bizi yönlendirdiği bir illüzyon olabilir mi?
- Bir şeyi özgürce seçtim diyebilmek için, gerçekten o şeyin alternatiflerine erişiminin olması gerekli midir?
Şimdi bu tarz soruların tartışıldığı modern bir dünyada, “ben cemaatin çayını hiç içmedim ve onurluyum” dendiğinde, benim de “bunun ne kadarı senin kendi tercihin?” sorusunu sormam çok normal. Niyetim, konuyu özgür irade tartışmasına indirip, sulandırmak değil. Sadece, “cemaat ile hiç muhatap olmadım, gururluyum” derken, kendinize pay çıkarmada o kadar da emin olmamayı tavsiye ederim.
Problemi doğru anladığımızdan emin miyiz?
Öncelikle şunu sormamız lazım: Türkiye'nin yaşadığı Gülen cemaati tecrübesinin ne olduğunu doğru anladık mı? Problemi doğru tanımladık mı? Yoksa, yanlış bir problem tanımlayıp, onu mu çözmeye çalışıyoruz?
Bir kitle, cemaati topluca “Terör örgütü” diye tanımlamaya kalktı. Kendilerinden başka kimseyi ikna edemediler dünyada. Cemaat mensupları, iltica ettikleri ülkelerden oturum aldılar. Hamas, El-Kaide gibi terör örgütü üyelerine hiçbir Batılı ülke oturum vermiyorken cemaat mensuplarına veriyorsa, terör örgütü tanımınızda problem var demektir. Kimse, bile bile manyak bir teröriste oturum vermez, ülkesinde sokağa salmaz.
Farklı insanlar, insanların başından geçen cemaat tecrübesini farklı çerçevede değerlendiriyor.
İstanbul Teknik Üniversitesi’nden Doğan Gürpınar hoca, “sosyolojik vaka” olarak tanımladı ve Gülen’in vefatının ardından böyle bir paylaşım yaptı:
Gökhan Bacık, cemaatin İslam’a verdiği tahribatı, Moğol istilası ile aynı şiddette gördüğünü söyledi. Kültlere aşina hocalardan Hilmi Demir, cemaati kült kategorisinde değerlendirmenin daha doğru olacağını ifade ediyor. Bana da şahsen cemaati açıklamak şimdilik en iyi oturan izah, ‘kült yapı’ izahı gibi geliyor. Sadece tek bir kavram seçmek zorunda değiliz. Birden fazla çerçeve gerekebilir izah etmek için.
Demek istediğim şey, cemaat vakasının ne olduğunu doğru anladık mı, bu halen tartışma konusu. Yaşanılan tecrübenin konuşulması, analiz edilmesi gerekiyor. Durum bu iken, “ben çaylarını hiç içmedim” deyip, cemaatin çayını içenleri topluca itham etmek, çok ayakları yere basan bir tutum değil. Mesele eğer Gökhan Bacık’ın dediği gibi Moğol İstilası seviyesinde bir vakaysa, cemaatin çayını içmiş insanlar da, büyük bir istilanın ortasında kalmıştır. “Ben Moğol istilasının altında hiç kalmadım” demek, bir imtiyazın göstergesi bence.
Yaptığımız açıklama, var olan tabloyu hakkıyla izah ediyor mu?
Bilimsel araştırma yöntemlerinde vardır, bir olayı izah etmek için bir çerçeve (theoretical/conceptual framework) çizersiniz, bir analitik lens ile bakarsınız. Sonra sahadan data toplarsınız. Devamında da, çizdiğiniz çerçeve, incelediğiniz vakayı/olayı açıklıyor mu, değerlendirmesini yaparsınız.
Cemaat vakasını en doğru ne açıklar, ben bilmiyorum. “Çözdüm bu meseleyi” kolaycılığına kaçamıyorum. Birçok insan gibi anlamaya çalışıyorum. Yapılan izahların hiçbiri %100 izah etmeyebilir, zorunda da değil. Şimdilik “kült yapı” deyip, belki %80 izah ile yetinmek zorunda kalacağız. (%80 oranını örnek olarak veriyorum). Kim bilir, belki yeni bir kategori tanımlanması lazım böyle kompleks bir vakayı tam olarak anlamlandırmak için.
Şunu her zaman sormaya devam etmeliyiz: Problemi doğru anladık mı? İzah edemediğimiz bir boyutu kaldı mı?
Diğer taraftan, eğer cemaat konusuna dair getirdiğiniz açıklama, “çıkar peşinde hayatları heder olmuş, aç gözlü insanlar topluluğu” gibi bir şeyse, sahada olanları izah etmede çok zayıf kalan bir açıklama olduğunu söylemeliyim. Basitçe, kötü ve sığ bulduğum bir izah.
Cemaate katılmak ne kadar insanların tercihiydi?
Kendim şahsen, fakir bir aileden geliyorum. Annem babam boşanmışlardı. Cemaat ile 7. sınıfta tanıştığımda, annemle ve kardeşlerimle hayatta kalmaya çalışıyorduk. Zaten muhafazakar bir altyapıdan geliyorum. Piyasadaki diğer cemaatler zaten manyaklardı. Kimisi kızları okutmuyor, kimisi herkese şalvar giydiriyor ve sakal bırakmaya zorluyordu. Bu atmosfer içinde, Gülen cemaati diğerlerine göre çok aklı başında duruyordu.
Bu ortamda dünyaya gözlerini açmış birisinden çok da bir feraset beklemeyin. Ortam cemaate katılmak için çok hazır. Zaten geleneksel Müslümanlık kültü içinde yaşıyorsun çevre olarak. Geleneksel İslam dediğimiz akımın beslendiği kitaplarla Taliban’ın beslendiği kitaplar aynı. Böyle bir ortamda yetişip de, the cemaat’e katılmak, evin içinde bir odadan diğerine geçiş kadar kolay.
Penn State University’de Critical Discourse Analysis, Critical Pedagogy dersi almış, Feminist Theory ile muhatap olmuş Enes’in sahip olduğu argümanlara, 7. sınıftaki Enes sahip değildi. Geleneksel İslam kültünün içinde doğmuş birçok insan var. Bu insanların cemaate katılmış olmalarında şaşılacak hiçbir şey yok. O zamanlar cemaat eleştirileri de “Gülen aslında bir papaz!” seviyesinden öte değillerdi. Neyine inanayım bunun? Demem o ki, piyasada zaten ayakları yere basan cemaat eleştirileri de yoktu. Güncel eleştiriler, 20 sene öncesinin eleştirilerinden çok daha zengin ve oturaklılar.
Yetiştiğimiz ortamın cemaat için süper bir zemin olduğuna, arkadaşlarımdan birkaç örnek vermek istiyorum. Bir arkadaşım demişti “Ben dünyada Fethullah Gülen’i sevmeyen insanların olduğunu ilk kez 5. sınıfta öğrenmiştim. 5. sınıfa kadar, herkesin onu çok sevdiğini sanıyordum”. Bir diğer arkadaşım demişti “Benim ailem, beni çocukken zorla abilere gönderiyordu. Ağlıyordum gitmeyeceğim diye, yine de gönderiyorlardı. 15 Temmuz’dan sonraysa, cemaat ile irtibatlı olmam benim suçummuş gibi tavır aldılar”.
Zeki olmak, kültlere karşı kurşun geçirmez bir kalkan değil
Üniversite’de Boğaziçi’nde okudum. Bazen sevdiğim insanlardan soranlar oluyor, “Nasıl ya? Boğaziçi’nde okuyup cemaate nasıl kanabildin?”. Cevabım: Kafası matematiğe, fiziğe basan insanlar da pekala kült mensubu olabilir. Ortalama üstünde bir okul başarısı, maalesef insanları kültlere karşı kurşun geçirmez yapmıyor. “Ancak salaklar kültlere kendini kaptırır” gibi bir anlayış, maalesef doğru değil. Bu yanlış anlayış, meselenin büyüklüğünü anlamaktan çok uzak bir perspektifin göstergesidir. Yanlış anlaşılmasın, kızmıyorum. Sadece dediğim şey, “ortada kompleks bir problem var ve sen de konunun derinliğine yeterince vakıf değilsin. O yüzden zeki insanların da cemaate inanmalarına şaşırıyorsun”. Basitçe kabul edelim: bazı problemler kompleks. Anlaması zor olabilir.
Birisinin iyi bir tıp/matematik vs. profesörü olması da, bu insanları iyi bir sosyal bilimci yapmıyor. Tespitleri korkunç derecede hatalı olabilir. Ülkemizdeki muhalif ve eğitimli kitlenin bir kısmı, AKP’ye oy veren vatandaşa da “salak bunlar, o yüzden oy veriyorlar” diye bakıyor. Bu “salak oldukları, çıkarcı oldukları için yapıyorlar” tezi de, altı boş, vakayı izah etmekten uzak, çok sığ bir açıklama. Maalesef açıklama çalışmıyor, problemi izah etmiyor. Realite ile uyuşmuyor. Sahaya indiğinde, meselenin böyle olmadığını görüyorsun. AKP’ye oy verme eğilimini bu şekilde açıklama, tepeden bakan, elitist bir bakış açısıdır.
Cemaat problemine bir örnek olarak, bir arkadaşımla yaşadığım diyaloğu paylaşmak istiyorum. Bu arkadaşımla muhabbet ediyordum. Sordum, sen üniversite yıllarında nasıl cemaate kendini benim kadar kaptırmadın? Dedi, “Ben eleştirel düşünen bir insandım hep.” Lafını bölmek zorunda kaldım. Dedim, “Sen eleştirel düşünüyordun da o yüzden kendini kaptırmadın. Ama Boğaziçili birçok arkadaşımda sendeki kadar eleştirel düşünme yeteneği olmadığı için kendini cemaate kaptırdı değil. Sen daha zeki, daha eleştirel değilsin. Sorduğum o değil. Sen nasıl bir çevrede büyüdün de, kaptırmadın kendini?” Bunun üzerine arkadaşım dedi, “Benim ailem CHP’liydi zaten” 🤦♂️
Cemaatin sofrasına oturmamış olmak sınıfsaldır
Babanızın fakir bir memur olması, işçi olması bunu sınıfsal olmaktan çıkarmaz. Dünyada zengin/fakir diye sadece iki sınıf yok. Bu yüzden “Biz de fakirdik, ama gitmedik cemaat dershanesine” gibi argümanların elle tutulur bir yanı yok. Sen abilere/ablalara gitmeyi istemezsen, zorla gönderiyor muydu ailen? Veya, ailen tarafından “Üniversitede kız evlerinde kalmazsan, başka şehirde üniversitede okumaya göndermem” tehdidi ile karşılaştın mı? Mesela İstanbul’da üniversite kazanmışsın. Ya cemaat evinde kalacaksın, çünkü İstanbul'da okuyacak paran yok. Bir sosyal destek grubun yok. Bir başka boyutu, eğer cemaat evinde kalmazsan, ahiretini kaybedeceğine inanıyorsun. Allah’ın seni cezalandıracağına inandığın bir kültün içindesin.
“Ailene/Allah’ına itiraz edebilirsin. Biz ettik!” diyenler olabilir. Aileye/Allah’a itiraz da sınıfsaldır :)
Demek istediğim şeyi umarım anlatabilmişimdir. Cemaatin evinde kalmış, çayını içmiş, sohbetine gitmiş herkese “ruhunu şeytana satmış, din tüccarları ile iş tutmuşsunuz” diyemeyiz. Mesele bu kadar basit değil. Toplumu anlamaktan çok uzak yargılar bunlar.
Yanılanlar sadece açgözlü insanlar değil. Bir örnek vereyim. 2010 yılında University of Houston’dan Prof. Helen Rose Ebaugh’un The Gülen Movement: A Sociological Analysis of a Civic Movement Rooted in Moderate Islam isimli kitabını okumuştum. Kitaba başlamadan önce kendime demiştim, eğer bu harekette bir arıza varsa, büyük ihtimalle bu kitapta görürüm. Dr. Ebaugh da The Cemaat hakkında bir arıza, problem belirtmemişti kitabında. Dr. Ebaugh’un cemaatte göremediği arızayı, muhafazakar bir Anadolu ailesinden görmesini beklemek, çok realist bir beklenti değil.
Bir anımı paylaşarak bitiriyorum:
Eski bir cemaat mensubu olarak, ‘cult survivor’ olarak görüyorum kendimi. Şu an ABD’de bir yapay zeka start-up şirketinde data scientist olarak çalışıyorum. 2022 yılında, çalıştığım şirketin New York buluşması olmuştu. Manhattan’da bir restoranda akşam yemeği yiyorduk. Kaynaşma aktivitesi olarak, herkes sırayla hobilerinden bahsetsin dendi. Birisi 20’li yaşlarında motorcu arkadaş ekibi ile ABD’yi gezmiş. Bir başkası karavanda yaşıyormuş kız arkadaşıyla. Uzaktan çalışıyorken, karavan ile ABD’yi geziyorlarmuş aynı zamanda. CEO’muz ise, üniversiteyi ilk yılda bırakıp, girişimci olmuş.
Kendinle ilgili bir şey anlatma sırası bana geldi. Ama benim diyecek çok bir şeyim yoktu. Çünkü kült mensuplarında hayat durur. Ancak yıllar sonra gözlerini açarsan eğer, o zaman hayatını nasıl zayi ettiğini fark edersin.
Ben de kendimle özellik olarak ilgili dedim, “Benim biraz daha farklı hobilerim vardı. 20’li yaşlarımda bir terörist bir grubun üyesiydim. Arkadaşlarla ortalığı terörize ederdik :). Türkiye Cumhuriyeti beni teröristler kara listesine aldı, ben de artık bıraktım.” Herkes güldü. Devamında kısaca AKP-Cemaat çatışmasını, KHK sürecini falan anlattım. İnsanlar zaten hikaye dinlemeyi seviyor. Erdoğan’ın ismini verince, Amerikalılarda taşlar yerine çok kolay oturuyor. Ben hikayemi bitirdikten sonra şirketimizin CEO’su dedi: “Enes, burada bizimle olduğun için çok mutluyuz.”
7 Yorumlar
abi inanılmaz tebrik ediyorum. işte kendi gerçekliği ile barışık cult survivor enes böyle olur ya! valla o kadar özet ve gerçek bir karaktersin ki, adın bile enes la. şurdaki saptamaları yapacak insan sonunda çıktı lan şu platformdan. bravo
YanıtlaSil“Hiç Kandırılmayanlar El Kaldırsın, Benden: +1”. Yalan söylüyor kısıtlı beyniyle Özgür hoca(!). Empatisi sıfır, dilini kontrol edemeyen ahmak.
YanıtlaSilCemaatin çayını da içtim, maklubesini de yedim. Talebe de okuttum, yıllarımı da verdim. Ve hiç pişman değilim. Sonradan meydana çıkan hiç bir kötü şeye ortak veya parçası olmadım. Yaptıklarımın hiçbirini küçümseyecek veya aşağılayacak değilim. Neyi, kim için yaptığını bilen insan pişman olmaz, utanmaz. Utanacaksa ve yerin dibini görecekse bu işleri ortalığa saçıldığı şekliyle yapanlar utansın. İnsan yanlış yoldaymışım diyebilir, ama samimiyetle yaptığı şeylerden gocunmamalı, utanmamalı. Evet, futbol seviyordum yıllarca top peşinde koşturdum, solcu idim defterlere kitaplara orak çekiç çizerdim, birisini sevdim her sabah onun yoldan geçmesini beklerdim ... Bugün dünyanın en kötülerinden biri bile olsa, yolumun düştüğü topluluk kendimden şüphe edecek değilim. Mazisini aşağılayanlar bana göre kendini aşağılar. Vebali büyük oldu, yanlıştı der nokta koyarsın. Kişiliksiz lik, zayıflık gösterip, yaşadıklarının veya yaşattıklarının intikamını almak için geçmişle alay etmezsin. Çünkü ya sen ya geçmişin samimi değildir.
YanıtlaSilFakirin kapisinda cemaat, tarikat kamp kurmustur. Devlet devletligini yapmazsa genclerini boyle olusumlara kaptirir. Ne diyordu Mahir Kaynak " odayi isitirsan herkes ceketini cikartir"
YanıtlaSilYıllar önce bu sitede meramımı anlatmak icin yorumlarda hep "kült" tabirini kullanıyorum diye sürekli eleştiriliyordum. Küfür bile yedim. Hatta https://forum.culteducation.com/ sitesini vermiştim insanların yardım araması için, hatta iyileşmeleri için cebimden para vermeye bile razıyım yeter ki durumu anlayalım falan diye yazıyordum. Cemaat üyeleri bezdirdi beni pandemi başından beri siteye girmedim. Fetullah öldükten sonra bir bakayım dedim, sevindim. Ellerine sağlık. Tanrı/Allah/Doğa seni hoşluk, bolluk ile donatsın, yaşamını uzun ve sağlıklı kılsın, beraberliğin varsa mutlu kılsın, yoksa seni en hoş hanımlarla -tercihin hanımlarsa tabi - tanıştırttırsın :) ve eğer öldükten sonrası varsa bizleri sonsuzluğuyla merhametiyle karşılasın. Sevgiler.
YanıtlaSilŞu da var mesela biri diyor Türklüğümle gurur duydum, önce Türklük dedim, kandırılmadım. Başka biri diyor biz İsmailağa cemaatindeniz sunni-şeriat yolumuzdan şaşmadık, kandırılmadık. Ben hep diyorum zamanın şartlarına göre fetö geçmişi olanlar aydınlanma yolunda diğer insanlara göre şans bakımından çok ileride.
SilBir arkadaşıma Özgür Demirtaş'ın yorumunu söyledim daha şikayet etmeye ben başlamadan arkadaşım direk yapıştırdı "bu olayın sınıfsal olduğunu anlayamayacak kadar salak bir adam nasıl profesör oluyor" diye verdi cevabı, ne dinle ne cemaatle alakası olmayan bir arkadaşım bu. Aklın yolu bir.
YanıtlaSil