Header Ads Widget

test banner

Ezeli Hikmet Üzerine


Ezeli Hikmet (veya Perennial Felsefe, İngilizcesiyle Perennial Philosophy) çok ilgimi çeken ve çok önemli olduğunu düşündüğüm bir öğreti. Bu konunun uzmanı değilim: konudaki bilgilerim ancak başlangıç seviyesinde. Ama yine de, Ezeli Hikmet üzerine başlangıç seviyesinde bir yazı yazmaya cüret ettim. Bu yazımı yazarken internetteki farklı kaynakları ve ChatGPT'yi kullandım. Yani bu yazım aslında bir “derleme” denemesi. Umarım yazım sizde bir ilgi uyandırır ve bu önemli öğreti konusunda kendi araştırmalarınızı yapmaya başlarsınız.

"Perennial Philosophy" terimi, ilk olarak Leibniz tarafından kullanılmış ve Huxley tarafından popülerleştirilmiş olsa da, öz bakımından çok daha eski. Bu öğreti, dünya dinlerinin ve manevi geleneklerinin temelinde tek evrensel bir gerçeğin olduğunu söylüyor; mistisizmin ve metafiziğin farklı öğretilerini birleştirerek “insanlığın” birliğine ve “birey ile Tanrısal” arasındaki derin bağlantıya vurgu yapıyor; çeşitli dini gelenekleri birleştiren temel ilkelere ulaşarak, zamanı, kültürü ve dini dogmaları aşmayı başarabiliyor.

Temel Prensipler

Ezeli Hikmet’in temel prensiplerinin şunlar olduğunu söyleyebiliriz:

Mutlak'ın varlığı: Maddi dünyanın ötesine geçen ve tüm varoluşun kaynağı olan nihai, değişmez bir gerçeklik vardır. Bu Mutlak Gerçekliğin değişik adları olsa da (mesela Hinduizm'de Brahman, Taoizm'de Tao ve teistik dinlerde Tanrı,) bu Mutlak, tüm varoluşun kaynağıdır ve varoluşun tek nedenidir.

Tüm yaratılışın temel birliği: Evrendeki her şey, insanlar dahil, birbirine bağlıdır ve her şeyde İlahi Gerçekliğin ortak bir kökü vardır. Bu prensibi anlarsak, yüzeydeki farklılıkları aşarak birbirimize olan sevgi, merhamet ve empatimizi arttırabiliriz.

Manevi uygulamaların dönüştürücü gücü ve doğrudan deneyimin önemi: İnsanlar dua, ibadet, meditasyon veya tefekkür gibi spiritual yollarla, İlahi Gerçekliği doğrudan ve deneysel bir şekilde deneyimleyebilir. Bu ruhsal uyanışa, "aydınlanma" veya "öz farkındalık" diyebiliriz, ve bu bireyin kendisinde derin bir dönüşüm ve tüm şeylerin birbiriyle olan bağlantısının olduğuna dair derin bir anlayışa yol açar. İlahi veya aşkın olanın doğrudan deneyimi esastır. Entelektüel bilgi ve dini doktrin, manevi büyüme için bir temel sağlasa da, ancak Mutlak Gerçekliğin doğrudan (kişisel) deneyimiyle bir "gerçekleşme" elde edilebilir.

İnsan ve İlahi (Tanrısal) ilişkisi: İnsanlar, Mutlak Gerçeklikle doğuştan bir bağlantıya sahiptir ve insan ruhu bu nihai gerçekliğin ilahi bir kıvılcımı veya yansımasıdır. Bu nedenle, insan yaşamının temel amacı, bu bağlantıyı fark etmek ve manevi uyanış (aydınlanma) elde etmektir.

Dinlerin tamamlayıcılığı: Dünyanın büyük dinleri birbirinin zıttı veya rakibi değil, aynı nihai gerçeğe yönelik tamamlayıcı yollardır. Her din, "ilahi"ye ve insanın manevi yolculuğun doğasına dair benzersiz bir bakış açısı sunar ve bu çeşitli yolları inceleyerek, hepimizi bir arada tutan evrensel gerçekleri daha derinlemesine anlayabiliriz.

Ezeli Hikmet’in Kısaca Tarihi

Antik Hindistan'da Upanişadlar, tüm şeyleri içeren en üst düzeydeki gerçek olan Brahman kavramını ifade etmişlerdi. Benzer şekilde, antik Çin'de, Laozi ve Taoist geleneğinde, tüm yaratılışı içeren ve birleştiren ebedi ilke olan Tao'yu benimsendi. Antik Yunan’da, Pythagoras, Platon ve Plotinus gibi filozoflar, ebedi ve değişmeyen bir gerçekliği benimsedi.

Orta Çağ'da, İslam, Hristiyan ve Yahudi geleneğindeki bazı alimler "evrensel bir bilgelik" üzerine fikirler ortaya koydu. Mesela, Farabi'nin eserlerine, tüm bilginin birliği üzerine bir Yunan ve İslam düşüncesinin bir sentezi olarak bakılabilir. Rumi'de benzer fikirleri görebiliriz. Hristiyan geleneğinde, Thomas Aquinas, Meister Eckhart ve diğer mistik/skolastik filozoflar, iman ve akıl arasındaki uyumluluğa vurgu yaptılar ve dini sınırları aşan evrensel gerçeklere dair düşündüler. Benzer şekilde, Yahudi geleneğinde, Maimonides ve Kabala anlayışı, gerçekliğin gizli boyutlarını ve tüm yaratılışı birleştiren "ilahi öz"ü araştırdı. Hint felsefesinde Shankara'nın düşüncelerini bu minvalde sayabiliriz.

19. ve 20. yüzyılların başlarında, William James, Carl Jung ve Aldous Huxley gibi düşünürler, dünyanın çeşitli dini ve manevi geleneklerinde bulunan ortak bilgeliği ve içgörüleri keşfetmeye başladılar. Huxley'in eseri, "The Perennial Philosophy" (1945), bu terimi ana akım söyleme soktu. 20. yüzyılda, Ezeli Hikmet'in eski bilgeliğini koruma ve teşvik etmeyi amaçlayan Gelenekçi Okul (Traditionalist School) adlı bir hareket ortaya çıktı. Bu hareketin öncüleri olarak Rene Guenon, Frithjof Schuon, ve Huston Smith’i sayabiliriz. Bu düşünürler, metafizik ilkelere, özgün (birincil) geleneğe ve manevi yolculukta inisiyasyonun rolüne vurgu yaptılar.

Bir sonraki bölümde bu filozofların görüşlerine kısaca değinelim.

Huxley’e Göre Ezeli Hikmet

Aldous Huxley, "The Perennial Philosophy" kitabında çeşitli dini ve ruhani gelenekleri sentezleyip, bunların ortak bilgeliğini ve evrensel temalarını vurguladı. Huxley, bu kitabıyla dini öğretilerin birliği ve ruhani gerçeklerin evrensel olduğunu vurgulayarak, kendimizi keşfetmek, hoşgörü, anlayış ve açık fikirlilik çağrısında bulunmuş oldu.

Huxley kitabında, varoluşun temelini, dua/meditasyonun ve manevi rehberlerin önemini, Tanrı’nın doğasının değişik dini geleneklerde Mutlak Gerçeğe dair ortak olduğunu anlatıyor. Bunun yanında şunları da ekliyor:

İnsan Doğası: İnsanların ikili bir doğası vardır: bir tarafında düşük, egoya dayalı bir benlik, diğer tarafında Mutlak'a yakından bağlı olan yüksek bir benlik.

Manevi Uyanış: Bu uyanış, bireyin egosunu aşarak, gerçek (ilahi) doğasını fark ettiği dönüşümcü bir deneyimdir.

Sevgi ve Merhamet: Etik davranışlar, özellikle sevgi ve merhamet gibi eylemler, manevi yaşamda ve Ezeli Hikmet'te çok önemlidir.

Acı ve Dönüşüm: Manevi yolculukta acının rolü çok büyüktür ve doğru zihniyetle yaklaşıldığında kişisel büyüme ve dönüşüm için bir katalizör görevi görür.

Manevi Yolculuk: Manevi uyanışta azim, içtenlik ve alçakgönüllülüğün önemi çok büyüktür.

Guenon ve Schuon’a göre Ezeli Hikmet

Frithjof Schuon ve Rene Guenon, Ezeli Hikmet'in bilgeliğini yeniden keşfetmeyi ve korumayı amaçlayan Gelenekçi Okul'un içinde en etkili düşünürlerden ikisidir. İkisinin de kabul ettiği ana prensipler olarak aşağıdakileri sayabiliriz.

Birincil gelenek: Bütün örgütlü dinlerden önceye dayanan ve onların temel öğretilerinin kaynağı olan tek, kesintisiz bir manevi gelenek vardır. Bu "Birincil Gelenek" (Primordial Tradition) evrenseldir ve insanlık tarihi boyunca çeşitli kültürlerin kutsal sembollerinde, mitlerinde ve ritüellerinde görülebilir. Burada bahsedilen dinlerin sadece İbrahimi dinleri değil, Amerika ve Avustralya yerlilerinde görülen değişik Şamanizm çeşitleri gibi, güncel ve geçmiş bütün dinleri kapsadığını üzerine basarak eklemeliyiz.

Metafizik prensipler: Ezeli Hikmet "zamansız ve evrensel" olan bir dizi metafizik ilkeye dayanır. Bu ilkeler, Mutlak, Sınırsız ve İlahi kavramlarını içerir ve tüm gerçek dini ve manevi öğretilerin temelini oluşturur; böylece insanlığın manevi mirasını birleştiren ortak bir payda sağlar.

Modern dünyada manevi kriz: Modern dünyada geleneksel bilgeliğin düşüşü (kaybı), sekülerizm, materyalizm ve bireyciliğin yükselişine bağlıdır ve bu çok üzüntü verici bir durumdur. Bu kayıp, manevi bir krize ve insan toplumunun parçalanmasına yol açmıştır ve Ezeli Hikmet öğretisi dünyamıza denge ve uyumu yeniden sağlamak için elzemdir.

İnisiyasyonun önemi: Manevi yolculukta inisiyasyon (initiation) çok önemlidir. İnisiyasyon, Birincil Gelenek'in kutsal bilgisini aktarma aracı olarak işlev görür ve bireyin gerçekliğin gizli boyutlarına erişmesine ve İlahi olanın doğrudan-deneyimsel bilgisine ulaşmasına olanak sağlar.

Schuon ve Guenon’un birbirlerinden farklı düşündüğü konular da var. Bunlardan bazıları şunlar:

Dini biçimlerin rolü: Hem Schuon hem de Guenon, dini biçimlerin Birincil Gelenek'in ifadeleri olarak önemini kabul etse de, bu biçimlere yaklaşımları birbirlerinden biraz farklı. Guenon, geleneksel dini biçimlere ve uygulamalara sıkı bir şekilde bağlı kalınmasını savunurken, Schuon farklı bireylerin çeşitli dini biçimlerde manevi beslenme bulabileceği düşüncesine daha açık ve maneviyata daha kişisel ve sezgisel bir yaklaşımın gerekliliğini vurguluyor.

Ezoterizm ve egzoterizm: Schuon, dini öğretilerin ezoterik (esoteric) boyutuna daha fazla vurgu yaparak, onu manevi bilgeliklerin temel özü olarak görür; oysa Guenon dini öğretilerin egzoterik (exoteric) ve ezoterik yönleri arasında daha dengeli bir görüşe sahip. Guenon için, dini pratiğin egzoterik biçimleri, manevi yolun bütünlüğünü koruma açısından önemlidir, Schuon ise İlahi'nin doğrudan ve deneyimsel bilgisine daha fazla odaklanmayı salık verir.

Entelektüel Sezgi: Schuon, manevi yolculukta entelektüel sezişin (sezgi) önemini vurgular ve bunun, bireyin Ezeli Hikmet'nin ebedi gerçeklerine erişmesine izin veren daha yüksek bir bilgi düzeyi olduğunu düşünür. Öte yandan, Guenon sezgiye daha az önem verir ve zekanın manevi arayışta sadece belirli bir noktaya kadar götürebileceğini savunarak, nihayetinde İlahi'nin daha derin ve daha doğrudan bir deneyimine ihtiyaç olduğunu söyler.

Smith’e ve Ramakrishna’ya Göre Ezeli Hikmet

Houston Smith, Schuon ve Guenon’a benzer bir şekilde, “bilgeliğin ortak çekirdeğini” vurguluyor. Yine benzer bir şekilde “bilgelik geleneklerinin” önemini belirtirken, özellikle bu geleneklerin ezoterik öğretilerinin dinlerin “kalbini” oluşturduğunu ve manevi arayışta önemli bir rehberlik sağladığını savunuyor. Smith, dini öğretilerin tamamlayıcılığı ve hatta aşkın birliğini öne sürer ve bizi kendi manevi inançlarımızı ve uygulamalarımızı incelemeye ve iç gözlem ve öz farkındalık sağlamaya teşvik ediyor.

Sri Ramakrishna, Huxley, Schuon, Guenon ve Smith’den önce yaşamamış olmasına rağmen, onun öğretileri, Ezeli Hikmet’in merkezi ilkelerinden birçoğunu yansıtıyor. Ramakrishna, tüm dinlerin birliğine ve farklı dinlerin ve manevi geleneklerin aynı nihai gerçeğin farklı yönlerini kavradığını söyler. Ramakrishna, yaşadığı süre boyunca Hinduizm içindeki çeşitli manevi yolları uygulamış, bununla birlikte Hristiyanlık ve İslam'ı da deneyimlemiş birisi. Ramakrishna'nın, "Hayattaki tek hedef Tanrı'yı gerçekleştirmektir," "O kadar çok din, o kadar çok hedefe ulaşmak için yol," "Ne kadar inanç, o kadar yol" gibi sözleri, aslında Vedik bir söz olan "Gerçek birdir; sadece farklı isimlerle anılır"ın güzel ifade şekilleriydi.

Yazımı sonlandırmadan önce, yine ilgimi çeken bir konsept olan “südur teorisi” (İngilizcesiyle emanationism veya theory of emanation) ve Ezeli Hikmet’in bağlantısından bahsetmek istiyorum.

Südur Teorisi ve Ezeli Hikmet

Südur teorisi (emanationism), ilk olarak Plotinus tarafından kurulan bir düşünce okulu olan Yeni Platonculuk'ta öne çıkmış bir kavram. Plotinus, varoluşun tüm kaynağı olan ve ifade edilemeyen Tek (The One) kavramını öne sürer. Tek, İntellect'i (Nous) yayıyor ve bu da Soul'u (Psyche) yayıyor. Ve yayılma süreci, sonunda maddi dünyanın doğmasına yol açıyor. Bu bağlamda, yayılma (südur), Tek'in yüceliğini ve sadeliğini koruyarak dünyanın varlığını açıklamak için bize olanak tanıyor. Bir başka deyişle Südur teorisi, Mutlak Gerçekliğin özünü "taşıran" veya "ışıyan" ve evreni oluşturan çeşitli varlık düzeylerine yol açan süreci açıklıyor.

Yeni Platoncu südur anlayışı, Hristiyan, Yahudi ve İslam mistisizmi (Gnostisizm, Kabala ve Sufizm) ve felsefesi üzerinde kalıcı bir etkiye sahip olmuştur ve Ezeli Hikmet ile olan bağlantılarına da etki etmiştir. Südur teorisi, Ezeli Hikmet için merkezi öneme sahiptir, çünkü Mutlak Gerçeklik ve yaratılan dünya arasındaki ilişkiyi anlamak için metafiziksel bir çerçeve sağlar. Südur teorisi, evrenin kökeni, yapısı ve birbiriyle bağlantılılığı konularında aydınlatıcı olmakla kalmayıp, aynı zamanda manevi yolculuğun daha derin bir anlayışına ve insan varoluşunun nihai hedefine-ilahi kaynakla birleşmeye-katkıda bulunur.

Ezeli Hikmet bağlamında, Südur teorisi birkaç önemli işlev görür:

Evrenin kökenini açıklamak: Südur teorisi, evrenin kökeni için, aşkın, değişmez Mutlak Gerçeklik ile çeşitli, sürekli değişen yaratılmış dünya arasındaki görünür paradoksu çözen bir açıklama sunar. Südur süreci, Mutlak'ın birliğini ve mükemmelliğini zedelemeksizin evrenin çeşitliliğinin, “Bir”den kaynaklanmasına olanak tanır.

Varlık hiyerarşisini belirlemek: Südur teorisi, Mutlak Gerçekliğin en üstte ve fiziksel dünyanın en altta olduğu, varlık hiyerarşisini içeren bir zincir düşüncesini önerir. Arada, daha ince ve ilahi kaynağa bir öncekinden daha yakın olan varoluşun çeşitli düzeyleri veya aşamaları vardır. Varlık hiyerarşisi, ilahi özün, gerçekliğin çeşitli boyutlarına kademeli olarak açılmasını yansıtır.

İlahi kaynağa geri dönen bir yol sağlamak: Südur teorisi, bireysel ruhun ilahi kaynağına geri adımlarını takip edebileceği bir geri dönüş veya yükseliş yolununu gösterir. Bu minvalde, meditasyon, tefekkür ve dua gibi manevi uygulamalar, bireyin gerçeklik seviyelerini aşarak bilinçlerini arındırmasına ve nihayetinde Mutlak'la birleşmesine yardımcı olmayı amaçlar.

Her şeyin birbiriyle bağlantılı olduğunu göstermek: Südur perspektifi, her varlık düzeyinin ilahi öze çeşitli derecelerde katıldığı için her şeyin birbiriyle bağlantılı olduğunu vurgular. Bu bağlantılılık, canlılar arasında birlik ve merhamet duygusunu geliştirirken, aynı zamanda doğal dünya ve tüm yaratılışın kutsallığına duyulan saygıyı da artırır.

Son olarak, Hristiyan, Yahudi ve İslam mistisizmi’nde ve Hinduizm ve Budizm’de Südur teorisinin önemini biraz daha açabiliriz.

Gnostisizm’de südur teorisi, maddi dünyanın kusurlu ve eksik doğasını ve insan durumunu açıklamanın bir aracı olarak hizmet eder. Gnostik amaç olan manevi yükseliş, ilahi olanın doğrudan ve deneyimsel bilgisiyle kolaylaştırılan maddi dünyanın ötesine geçmek ve ilahi kaynakla yeniden birleşmektir.

Yahudi mistik geleneği olan Kabala, metafizik çerçevesi içinde südur teorisini özellikle Sefirot kavramı ile birleştirir. Sefirotlar, Infinite (Ein Sof) ile yaratılmış dünya arasındaki etkileşime giren on ilahi nitelik veya yayılma (südur) olarak adlandırılır ve ilahi südurun çeşitli aşamalarını veya yönlerini temsil eden Yaşam Ağacı adı verilen bir yapıda düzenlenmiştir. Kabalistik südur anlayışı, ilahi ve yaratılmış dünya arasındaki dinamik ve etkileşimli ilişkiye vurgu yapar. Kabala'daki manevi büyüme süreci, birey ve kozmos içinde Sefirot'un uyumunu ve dengesini sağlama ile ilgilidir, ve nihayetinde varoluşun altında yatan ilahi birlik gerçeğinin daha büyük bir farkındalığına yol açar.

Sufizm, İlahi ve yaratılmış dünya arasındaki ilişkiyi açıklamak için südur kavramını da kullanır. Sufi metafiziği, ilahi niteliklerin veya özelliklerin yayılmasından bahseder; bu nitelikler, evreni yaratmak için varlığın çeşitli seviyelerinden "iner." Bu süreç, evrenin mikrokozmu ve ilahi bir yansıma olarak kabul edilen insanın yaratılmasıyla sonuçlanır. Sufi geleneği, ruhun arındırılmasına ve kendinde ilahi niteliklerin yetiştirilmesine odaklanır ve sonunda İlahi ile birlik haline ulaşır. Bu manevi yolculuk, südur seviyeleri boyunca geri dönüş yolunu izler ve nihayet, ego yok oluşu (fena) ve ilahi varlıkta kalıcılık (beka) deneyimine ulaşır.

Hinduizm'de, südur teorisi Lila kavramında bulunabilir; Lila, nihai gerçek olan Brahman'ın dünyayı ortaya çıkardığı ilahi oyun olarak tanımlanır. Lila, kainatın ilahi doğanın spontane ve neşeli bir ifadesi olarak ortaya çıktığını öne sürer. Bu bağlamda, südur, görünüş ve deneyimlerin sürekli değişen dünyasına yol açan ilahi yaratıcılığın devam eden bir süreci olarak görülebilir. Hinduizm ayrıca, mutlak olan Brahman ile Vishnu ve Shiva gibi çeşitli tanrılar gibi kişiselleştirilmiş yönleri arasındaki ilişkiden de bahseder. İlahi olanın bu kişiselleştirilmiş yönleri, nihai gerçeğin yayılmaları veya ifadeleri olarak anlaşılabilir ve bu sayede transandantal ve tezahür eden dünya arasında bir köprü görevi görür.

Budizm, diğer dini geleneklerin yaptığı gibi nihai ilahi gerçekliği önermese de, gerçeklik anlayışında südur unsurlarını içerir. Özellikle Mahayana Budist geleneği, Budalar'ın yayılma bedenlerinden (Nirmanakaya) bahseder. Yayılma bedenleri, dünyada aydınlanmış varlıkların tezahürleridir ve duyarlı varlıklara özgürleşme yolunda rehberlik etmek ve öğretmek için ortaya çıkarlar. Bu yayılma bedenleri, diğer insanlara yarar sağlamak ve onların doğal niteliklerine uyanmak için sayısız biçimde tezahür eden aydınlanmış varlıkların merhametli faaliyetini gösterir.

Özetle

Özetle, Ezeli Hikmet, dünyanın büyük manevi geleneklerinde bulunan evrensel ilke ve bilgeliği ortaya çıkarmaya çalışan bir perspektif. Ezeli Hikmet, bu ortak noktaları belirleyerek, birlik, karşılıklı bağımlılık ve manevi gerçeğin zamansız doğası hakkında bir vizyon sunuyor ve nihayetinde bireylerin manevi deneyimlerindeki ortak bilgeliği benimsemeye davet ediyor.

Ezeli Hikmet, kültür, zaman ve dini aidiyetin (ve dogmaların) sınırlarını aşan paylaşılan bilgeliklere vurgu yaparak, bize evrensel bir bakış sunuyor. Giderek daha materyalist, seküler, bölünmüş ve bireycilikçi olan bir dünyada, ruhsal köklerimizden uzaklaşmak çok kolay olabilir. Ezeli Hikmet, iç dünyamızı keşfetmemize, öz farkındalığa, merhamete davet ediyor. Naturalizm, "Tanrı’nın ölmesi," ve artan yabancılaşmanın etrafımızı sardığı bu zamanda, Ezeli Hikmet, paylaşılan ruhani mirasımızı hatırlatıyor ve kişisel dönüşüm potansiyelimizi ortaya koyuyor.

Ezeli Hikmet'in önemli bir yönü de dini hoşgörü, saygı ve anlayış çağrısında bulunmasıdır. Dünya dinlerinde bulunan değerlerin özlerini tanıyarak, dogma ve mezhepçilik engellerini aşarak, daha kapsayıcı ve uyumlu bir toplum oluşturabiliriz. Hepimizi birleştiren evrensel gerçekleri benimseyerek, tüm insanlık için daha barışçıl, adil ve sürdürülebilir bir dünya yaratmaya doğru ilerleyebiliriz. Ezeli Hikmet'in birleştirici vizyonu, bizi ayıran farklılıkları aşmaya ve tüm insanlığı birbirine bağlayan ortak manevi mirası benimsemeye olanak sağlıyor. Bence bu önemli öğretiden ilham alalım ve hayatlarımızda ve etrafımızdaki dünyada Ezeli Hikmet'in dönüştürücü gücünü benimseyelim.

-İsa Hafalır

author

"Sorumluluk Reddi" Konusunda Önemli Bilgilendirme:

Münferit Fikir Platformunda yazılan tüm yazılar, aksi MFP YYK tarafından belirtilmedikçe yazarların kendi görüşleridir. MFP’nin ve platformdaki diğer yazarların görüşlerini yansıtmaz veya ifade etmez.

Yorum Gönder

6 Yorumlar

  1. Acaba biraz George Gurdjieff mi araştırsanız ya da Ibn Arabi? Ya da Guenon`un kötümserliğinin içinde kalmayı mı tercih edersiniz? Bu konular zor hakkaten. Hele ki dünyada tüm farklılıkların korunmasını gerektirecek şekildeki bir birliği (a oneness) anlamaya çalışıyorsanız.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Araştırayım hocam. Teşekkür ederim tavsiyeler için.

      Sil
    2. Rica ederim. Şu dergi de ilginizi çekecektir linki bırakayım. https://parabola.org/ Yalnız ben bunları İbn Arabi ile birlikte okuyorum. Tabi İbn Arabiyi de ciddi çalışanların yorumlarıyla birlikte birinci kaynak metinlerden takip etmek daha etkili açılımlar getiriyor. Felsefeyi felsefe tarihi okuyarak öğrenemediğimiz gibi İbn Arabiyi de sadece özet niteliğinde ikincil kaynaklardan öğrenemiyoruz. Bunun farkında olmayanlar ortaya koyduğu anlayış değişikliğini kavrayamadan yüzeysel ve ikincil kaynaklar eşliğinde ezberden okuyorlar ve yorumlama biçimleri eskinin tekrarı olarak kalıyor maalesef...

      Sil
    3. tekrar teşekkürler hocam. ben yalnız kendimi ibni arabiyi birinci kaynak metinlerden anlayabilecek seviyede görmüyorum henüz. benim şimdiye kadar yaptıklarım ancak bir yüzey taraması, ama derinine inmek istiyorum. tavsiyelerinizi özelden de almak isterim (isaemin at gmail).

      Sil
    4. Hocam, anlayamazsin dedikleri icin kitabi aldiktan sonra 10 yil Fususul Hikemi rafta bekletmis biri olarak rahatlikla sunu soyleyebilirim ki oncelikle Ibn Arabiyi anlayamazsin diyen insanlarla araniza mesafe koyarak baslayabilirsiniz. Cunku bu tur soylemler, Ibn Arabinin anlatmak istediklerine hayatinizda yer acmanizi ve metinleriyle iliski kurmanizi engelliyor. Bunu soyleyenler cogunlukla geri planda spiritual dominantlik ile hayatinizda otorite kurup sizi manipule ederek kendi maddi, manevi cikarini onceliyor oluyor. Anlamak kavrami cok boyutlu bir kavram. Ibn Arabi'nin teorisinin ana yapisini, metinlerinde kullandigi mantigi, yorumlama bicimini, ele aldigi ogeleri ve konusunun kapsamini hayatinizda islevsel hale getirecek bicimde gayet de rahat anlarsiniz. Elbette bunu uzman olarak yapip baskalarinin da anlayacagi bicimde ve common sensee hitap edecek bicimde aktarmak ayri bir calisma istiyor. Buna ihtiyac duyarsaniz da ozel olarak calisirsiniz tabi. Ama metinleriyle iliskiye girip bakis acisini hayatiniza dahil etmek icin uzmanliga ihtiyaciniz yok. Metinlerini okurken de Ibn Arabi'nin yerinde olmuyorsunuz. Onun metafizik gerilimini yasamiyorsunuz. Kendi hayatinizin icinde ve kendi metafizik geriliminiz(maneviyatiniz) icindesiniz. Okudukca metafizik geriliminiz boyut degistirebilir ama bunu saglayan sizin icinizdeki kaynak. Bunu baskasinin hayati icinde olarak yasamiyorsunuz. Ibn Arabi de sizin hayatiniz icinde olamazdi zaten. Kimse Allah olup sizden tecelli edemez cunku.
      Ibn Arabinin lensinin faydasi Tanri-insan-alem iliskisini birbirinden koparmadan daha kapsayici ve derinlikli anlatmasi. En sonunda da esas olanin sizin hayatinizin biricikliginde hayatinizin anlamini tecrube edeceginizi vurgulamasi. Tabi bu tecrube bir kerede ve bir gunde olan bir sey degil. Cunku anlam tecrubelerle yaratilan bir sey ve ozunde cok bireysel bir zemine dayaniyor. Bazilari deneyimledikleri bu anlami herkesin hayatinda bir karsiligi olacak kapsayicilikta anlatabiliyor. Bunun icin de dili ve mantigi etkili bicimde kullanabiliyor. Ama anlatilan o anlamin embodied olmasi yine kisilerin bireysel tecrubeleriyle mumkun. Cunku birisi bir seyi iyi anlatinca sizin hayatiniza sahip olup sizin yerinize de yasayacak hakka sahip degil.
      Ibn Arabiye hayatinizda yer acmaya sizde en canli bicimde cagrisim yapan ve size en yakin gelen isimden, kaynaktan baslayabilirsiniz bence. Kalbinizin yonlendirmesi sizi ihtiyaciniz olana goturecektir. Turkcede de Ingilizcede de basarili Ibn Arabi uzmanlari var, ilgilendikce sizin icin dogru olani sececeksinizdir.
      Son olarak da sunu soyleyebilirim ki spiritual yolculuk esliginde Tanri-insan-dunyayi anlamak istiyorsaniz sadece ibn Arabi ile yetinemezsiniz. Gurdjieff'i inceleyebilirsiniz demistim, farkli spiritual gelenekleri ortak insan tecrubesine tasima konusunda faydali olmustu benim icin. Elbette tecrubelerinden yararlanilacak daha cok isim vardir, umarim deneyimlerini baskalari da paylasir sonraki yorumlarinda.

      Sil
    5. Bu yazdıklarınız da çok faydalı oldu hocam. İnşallah irtibatta kalalım.

      Sil