Kuran_ı Kerimde;
Tevbe / 16
… Allah yaptıklarınızdan haberdardır.
Necm / 31
Göklerde ve yerde bulunanlar hep Allah'ındır. Bu, Allah'ın, kötülük edenleri yaptıklarıyla cezalandırması, güzel davrananları da daha güzeliyle mükafatlandırması içindir.
İsrâ / 7
Eğer iyilik ederseniz kendinize etmiş, kötülük ederseniz yine kendinize etmiş olursunuz…
İsrâ / 8
Belki Rabbiniz size merhamet eder; fakat siz eğer yine (fesatçılığa) dönerseniz, biz de sizi yine cezalandırırız.
Rûm / 41
İnsanların bizzat kendi işledikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu ki, Allah yaptıklarının bir kısmını onlara tattırsın; belki de (tuttukları kötü yoldan) dönerler.
Sebe’ / 17
Nankörlük ettikleri için onları böyle cezalandırdık. Biz nankörden başkasını cezalandırır mıyız!
Sebe’ / 33
… Onlar ancak yapmakta oldukları günahları yüzünden cezalandırılırlar.
Nahl /45.
(A Parlıyan)
Kötülük düzenleri kuranlar, Allah'ın onları yere batırmayacağından, yahut hiç anlamadıkları bir yerden başlarına bir azap gelmeyeceğinden emin mi oldular?
(M. Kısa)
Peki, zulüm düzenlerini sürdürebilmek için sinsice plânlar kuranlar Allah’ın kendilerini bir gün yerin dibine geçirmeyeceğinden, ya da hiç ummadıkları bir yerden başlarına korkunç bir azâbın gelmeyeceğinden nasıl emîn olabiliyorlar?
Hicr 90
Buna rağmen inkârcılar uyarılarımıza inanmaz, ayetlerimize karşı tuzak kurarlarsa; Hicr, Eyke ve Lut halkını yaptıkları yüzünden cezalandırdığımız gibi, seni ve inkâr edenleri de cezalandırırız. Yoksa, Allah'ın kendilerini sosyal, ahlâkî, idarî, iktisadî ve askerî çürüme yüzünden yavaş yavaş tüketerek cezalandırmayacağından, felâketlerin üstlerine doğru gelmeyeceğinden emin midirler?
(Eğer Rabbinin koyduğu kurallara uyar ve hakkın ile yetinirsen, canlı veya cansız hiçbir varlığın hakkına tecavuz etmezsen) Senin Rabbin çok şefkatli, engin merhamet sahibidir.
Fâtır / 45
Eğer Allah, yaptıkları yüzünden insanları (hemen) cezalandırsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı yaratık bırakmazdı. Fakat Allah, onları belirtilmiş bir süreye kadar erteliyor. Vakitleri gelince (gerekeni yapar). Kuşkusuz Allah, kullarını görmektedir.
Nahl /61. ayet
(A.A Akgül)
Eğer Allah, zulümleri nedeniyle insanları (hemen) sorguya çekecek (ve cezasını acilen verecek) olsaydı, onun üstünde (yeryüzünde) canlılardan hiçbir şey bırakmazdı; ancak onları adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. (Ancak) Onların ecelleri geldiğinde ise, (artık) ne bir saat ertelenebilirler, ne de öne alınabilirler.
Nahl / 62.
(M. Çoban)
Hoşlarına giden bir şey olursa hemen biz yaptık, bu bizim hakkımızdır, aklımızla, mantığımızla, bileğimizin hakkıyla elde ettik derler. Eğer yaptıklarının sonucu hoşlarına gitmezse; anında çark ederler. Sanki kendileri hiçbir şey yapmamış gibi; Allah’ın takdiri buymuş deyip kabahati Allah’a atarlar. Onlara göre kazançlar kendilerinden, zararlar Allah’tandır. Dilleri bunları söyledikçe büyük bir yalanın içindedirler. Hiç şüphesiz yalancılar için sadece ateş vardır. Ateşten hiç çıkamayacaklar. Dünyada yasalarımızı terk ettikleri gibi, ahirette ateşe terk edilecekler.
C. Külünkoğlu
Hoşlanmadıkları ya da başaramadıkları şeyleri “ne yapalım kaderimiz böyleydi” diyerek Allah’a isnat ederler. Ama güzel bir iş yaptıklarında bunu kendi başarıları ve marifetleri olarak görerek “dişimizle tırnağımızla çalışıp bugünler geldik” dedikleri anlatılmaktadır
Taha / 128
Kendilerinden önce gelip geçmiş nice büyük medeniyetleri ve güçlü toplumları helâk etmemiz, akıllarını başlarına getirmiyor mu? Üstelik, çok yakınlarındaki veya geçmiş milletlerin bıraktığı ibret verici kalıntıları, tarihi eserleri ve virâne olmuş evleri arasında, zaman zaman seyahatler yaparak gezip dolaşmaktalar. Elbette bunda, akıl ve sağduyu sahipleri için, ilâhî yasalar hakkında önemli ipuçları veren nice ibretler, işâretler ve deliller vardır.
A’râf / 91
Derken o şiddetli deprem onları yakalayıverdi de yurtlarında diz üstü donakaldılar.
Ankebût / 40
Nitekim, onlardan her birini günahları sebebiyle cezalandırdık. Kiminin üzerine taşlar savuran rüzgarlar gönderdik, kimini korkunç bir ses yakaladı, kimini yerin dibine geçirdik, kimini de suda boğduk. Allah onlara zulmetmiyor, asıl onlar kendilerine zulmediyorlardı.
Hac / 42 ,43, 44. (Resûlüm!)…, (şunu bil ki) onlardan önce Nuh'un kavmi, Ad, Semûd, İbrahim'in kavmi, Lût'un kavmi ve Medyen halkı da yalanladılar. Musa’yı da yalanlamışlardı. İşte ben önce kafirlere/zalimlere süre tanıdım, sonra onları yakaladım. Nasılmış (gördünüz mü) benim onları (cezalandırmam)!
Kehf / 59
İşte şu (harabeleri ibret vesikası olarak duran) şehirler (ve kavimler)! Ne zaman zulme saptılarsa Biz onları helak ettik. Ancak yıkımları için de, belli bir vakte kadar onlara mühlet vermiştik. (Onlar bunu kendi hayırlarına ve akıllılıklarına yormuşlardı.)
İşte, zulmettikleri için helâk ettiğimiz geçmiş medeniyetler, ülkeler ve şehirler! Onların yok edilmesi için de belirli bir süre tayin etmiş ve günü gelince cezalarını vermiştik.
Öyleyse, ey zâlimler, başınıza gelecek azâbın gecikmesini, izlediğiniz yolun doğru olduğuna yormayın ve ey müminler, zâlimlerin hemen helâk edilivermesini beklemeyin; onların zaman zaman lüks ve refah içinde yüzerken, müminlerin sıkıntı ve zorluklar içerisinde bulunması sizi aldatmasın. Olayları sadece görünen yönleriyle değerlendirmeyin, başından sonuna bir bütün olarak görmeye çalışın. Unutmayın ki, sizin hoşlanmadığınız bir şey, aslında sizin için hayırlı olabilir, hoşunuza giden bir şey de, sizin için kötü sonuçlar doğurabilir. Neyin faydalı, neyin zararlı olduğunu en iyi Allah bilir, siz bilemezsiniz (2. Bakara: 216 ve 4. Nisa: 19).:
Kehf / 87
O, şöyle dedi: «Haksızlık edeni (önce dünyada) cezalandıracağız; sonra o, Rabbine gönderilecek; sonra Allah da ona korkunç bir azap uygulayacak.»
Yûnus / 13
Andolsun ki sizden önce, peygamberleri kendilerine mûcizeler getirdiği halde (yalanlayıp) zulmettiklerinden dolayı nice milletleri helak ettik; zaten onlar iman edecek değillerdi. İşte biz suçlu kavimleri böyle cezalandırırız.
İsra /16
Bir ülkeyi yok etmek istediğimizde ülkenin zenginliklerine güvenerek şımaran elebaşlarına doğru yola gelin deriz. Onlar emrimize uymayarak kötülük yapmaya devam ederler. Böylece yasalarımıza uymayarak suç işlemeye devam eden o topluluklar helak olmayı hak eder. Biz de gönderdiğimiz musibetler sonucu onların gerçeklere gözlerini açarız, oranın zayıf bırakılan halklarını bilinçlendirerek zalimleri darmadağın ederiz. Yoksul bırakılan, hakları elinden alınan insanlar; suç işleyen zenginlerin düzenlerini başlarına geçirir. Zalim düzenin uydurduğu yasaları çöpe atarlar. Zenginlerin çıkarlarına göre yasa çıkararak halkı soyan meclisleri yıkarlar.
İrade-i cüz sahibi olan insan, yaratılışındaki ene ve egolarını tatmin adına fert olarak her zaman kendini öncelemekte ve kendi çıkarları için başta kendi hemcinsleri olmak üzere, bütün canlıların, bitkilerin, hayvanların haklarını her daim gasp etme eğilimindedir. Bu eğilimin arttığı toplumlarda ise Allah’ın yaratılış kanunlarına muhalefet eden, kendi hakkı ile yetinmeyen, başkalarının hakkına tecavuz edenler, kendi amelleri ile helakı bizzat ve bitoplum hakeder. Allah beldeyi, belde halkının yaptıklarından dolayı cezalandırmayı, akıllarını başlarına almaları için murat buyuruyor ve bunu hızlandırma adına, toplumda bu işe meyyal egosu yüksek olan ve bu işe müsait olanların belki önünü açıyor. Onların önüne daha fazla hak gasbına yol açacak yollar çıkarıyor ve açılan bu yoldan gidenler helakı bizzat kendi tercihleri nedeniyle hak eder hale geliyorlar. Allah CC onların önünü açıyor ama onlar bu yola kendi istekleri ile giriyorlar. Çünkü fıtratları buna müsait. Halbuki tercihlerini aksi yönde yapsalar ve günaha, gaspa, hak ve hukuk çiğneme yoluna gitmeseler helakı da hak etmeyecekler. (Hz. Yunus’un kavmi buna örnektir)
Nahl /61. ayet
Eğer Allah insanları inkârlarından, yalan yanlış hükümlerinden, insanlara yaptıkları zulümler nedeniyle hemen cezalandıracak olsaydı, dünyada hiçbir insan kalmazdı. Çünkü insanlar bilerek bilmeyerek kendilerine veya başkalarına zulüm yaparlar. Onlara belirli bir süre verildi. Süreleri içinde yaptıklarının farkında olanlar; zulmettiklerinden dolayı özür diler, Allah’a tövbe ile yaklaşır. Karşı gelenler ise inatlarında devam ederek sadece hak ettikleri zulümlerini artırır.
Hicr 79
Bizde onlardan, yaptıkları zulmün intikamını aldık. Şüphe yok ki, haddi aşan bu iki toplum, yaptıkları çirkinliklerde (diğer toplumlara) açıkça kötü önder olmuşlardı.
Allah biz insanlar için dünyada varlığını sebepler arkasına gizlemiş, Allahın dünyadaki bütün icraatlerine inananlar için de inanmayanlar içinde uydurulabilecek yığınla sebepler bulabilirsiniz. Mesela geçen günkü depreme baktığınızda, yok o fay kırılması, yok bu sıkışma, bir dünya bilimsel açıklamalar günlerdir tv, lerde sosyal medyada işlerin uzmanları tarafınan konuşuluyor. (küçümsemek için söylemiyorum, elbette böyle olması lazım) İşte Allah tam da böyle olmasını istiyor zaten. Eğer sadece günah işleyenler cezalandırılsa bu bizim yaratılış gayemize ters olurdu. O zaman biz Allah'ın kudretine ve büyüklüğüne bizzat şahit olurduk, irademiz ortadan kalkardı ve bütün yaratılmışlar istesekte istemesekte secde etmek zorunda kalırdık. Halbuki Allah'ın muradı bu değil. O bu muradını gerçekleştiren melekler gibi trilyonlar canlı yaratmış, biz insanoğluna düşen en birinci görev Kuranın dediği gibi önce Kuran kitabını sonra da Kainat kitabını okuyarak Allah'ın ne yüce bir varlık olduğunu idrak etmemiz.
Sonra da onun koyduğu kurallar çercevesinde yaşamamız. Onun koyduğu kurallar aslında bizim düzen içerisinde yaşamamız için gerek ve yeter olan kurallar. Biz kurallara uymadığımız için de bedelini hem toplumsal hemde şahsi olarak ödüyoruz. Çocuklar ve masumlara gelince biz onların durumunu bugün için bilemiyoruz. Hükmü veren Allah ama mesela ben kurana bu açıdan bakmaya çalışıyorum. Sizin de bizimde bildiğimiz bir sürü hadis ve ayette konu ile ilgili bilgiler var. Mesela onların cennete gidecekleri vs. vs Biz bu cennet olgusunu idrak edemediğimiz için bu bizim kafamızı karıştıran bir mesele. Sanırım bunun asıl cevabını ötelerde bulacağız. Yani o ölen küçük çocuklar için hangisinin daha iyi olduğunu ancak o zaman göreceğiz bilemiyoruz. Mesela bana sorsalardı dünya da yaşamak mı istersisn yoksa küçükken bir afetle yok olup gitmek ama cennette ebedi yaşamı kazanmak mı. Mantık silsilesi ile baktaığımızda elbette ikincisini isterdik. Ama şu anda yaşıyoruz ve yaşamayı herşeye rağmen seviyoruz. Bu da olayın ayrı bir boyutu. İşte burada iman devreye giriyor.
Yine kurana baktığımızda biz Allah'tan daha merhametli değiliz, evet o ölen çocuklara karşı merhamet duygularımız devreye giriyor günlerdir ağlıyoruz. Onun için bilemiyoruz. Bildiğimiz birşey varsa Allah yaptıklarını sebepler arkasına gizlemiş ve her iki kitabında da bunu bize anlatıyor. Bütün peygamber kıssalarına baktığımızda aynı şeyi görüyoruz. Bir de bela ve musibetlerin İnsanların üzerine gelmesinde insanların şahsi ve toplumsal azgınlığında aşılması gereken eşikler var. O eşikler aşılmadan biz bu musibetlere düçar olmuyoruz. Cemaat içinde bu böyleydi. Allah kuranda bir çok yerde iyilik ve doğrulukla devam etitğiniz sürece ben sizin önünüzü açarım, yaptığınız hataları örterim, sizin birinize on katarım diyor. Cezalarda ise gerek şahsi gerek içtimai, eşik sınır aşılıncaya kadar da mühlet veriyor. Tıpkı sınava girdiğimizde sınavı geçebilmek için %50 nin üzerinde doğru yapmamız gibi. Zulüm ve yanlışlar toplumsal ve şahsi %50 sınırını geçtiği zaman bedelini ödüyoruz. Toplumsal olarak bedeli ise toptan ödüyoruz. Cemaatin ülkede bir tane müssesesi kaldı mı kalmadı. Peki hepsi mi kötüydü bu müesseselerin, elbetteki hayır, ama eşik sınır aşılmıştı bir kere. Allah'ın en sevmediği şeylerden biri de KİBİR ve EGO doğru bile yapsanız kibirle yapıyorsanız, kendinize pay çıkarıyorsanız bir karşılığını mutlaka bulursunuz. Ayasofyanın inşaatı ile ilgili ilginç bir rivayet vardır. Bizans İmparatoru I. Justinianus Kubbesini 6 kere yapıyor 6 defa karşısına çıkıp Ey Süleyman seni geçtim diyor her defasında kubbe göçüyor. Ancak 7. de kibirlenmeyi bırakınca kubbe göçmüyor. Bir rivayet doğru veya yanlış ama önemli olan bize verdiği ders. Konuyla ilgili yaşamın içinde kendinimizde ve çevremizde, bu gün ve geçmişte binlerce örnek bulabiliriz.
-Abdullah Denikul
4 Yorumlar
Yetersiz teoloji bilgisiyle asiri genellenmis ve yuzeysel algi bicimiyle sekillenmis bir yazi. Allah`in ne istedigini nereden biliyorsunuz? " İşte Allah tam da böyle olmasını istiyor zaten." Cok curetkar ve haddi asan bir tutumun urunu degil mi bu cumle? Allah sizi sozcu mu yapti? Allah varlik mi? Su ayeti dahil etmeden yargida bulunmaniz eksik degil mi? "Eğer siz günah işlemeseydiniz, Allah sizi helak eder ve yerinize, günah işleyip, peşinden tövbe eden kullar yaratırdı." (Müslim, Tevbe, 9) Uzun zamandan beri dikkatimi ceken bir sey var: Insanlar Fetullah Gulen`den fiziksel olarak ayrildilar belki ama hala zihinlerde Fetullah Gulen`in kutsali yorumlama bicimi, Allah sozculugu yaparak Tanri-insan-alemi yuzeysel algilama bicimi yerlesik olarak duruyor ve ayni aliskanlikla dunyayla ve kendileriyle iletisim halindeler. Tabi kac yil bireysel dusuncenin gelisimini tesvik etmeyen insanlardan olusan bir ortamda sanat, felsefe ve bilime manipulatif tavirdan uzak yaklasim olmadan kalinca bilinclerde derinlikli degisim kolay olmayacaktir... Belli bir zeka ile algoritmik tasklari iyi yapiyor olabiliriz ama gittikce soyutlasan ve bilinc sicramasi olmadan kavranamayacak cogu sey hakkinda hicbir fikrimiz yok, aslinda belli bir boyutu asan olay ve olgulari kimse de tam olarak bilmiyor. Bu yuzden kendimiz disinda kimseyi Kutsal`in terazisine oturtma hakkimiz da yok!
YanıtlaSilMerhabalar, Yazdığınız eleştiriler için öncelikle teşekkür ediyorum. Yazıyı yazarken kullandığım meal ve tefsirlerin yazarlarının isimlerini özellikle verdim. Kullandıklarımın hiç birinde F.Gülen den alıntı yapmadım. Yazının % 90 gibi büyük çoğunluğunda meal ve tefsirlere bizzat yer verdim ve yorum katmadım. sadece %10 kadarlık bir yoruma da yine kuran perspektifinde yer verdim. "İşte Allah tam da böyle olmasını istiyor zaten" eleştirinize de orada yazılan ifadelerin Allah'ın herşeyi sebeplerin arkasına sakladraığını kastetmek için söylediğim bir söz. Kastı aşma falan olduğunu sanmıyorum. Çünkü Allah'ın koyduğu bir kanunu izah etmek adına böyle bir kelime kullandım. Bunlara rağmen nasıl böyle bir çıkarım yaptınız onu anlayamadım. Bence siz kendi önyargısal bakış açınıza da bir bakın derim. Yine de farklı bir pencere açtığınız için teşekkür ederim.
SilYorumunuz icin ben tesekkur ederim, amacim sahis elestirisi degil elbette. Onca olaydan sonra bir paradigma degisimi bekliyorum. Bu degisimin uslupta, zihinlerin isleyis biciminin farklilastigini gosteren cumlelerde, dusunceye derinlik ve boyutlar getiren bakis acilarinda ariyorum. Maalesef cogunlukla insanlar ya kendi yuzeysel itibarlarini kurtarmak icin ya da intikam almak icin twitterda birilerinin dedikodusuyla ugrasmaktan baksa bir sey yapmiyor. Halbuki butun bu olaylarda her ne kadar acik bireysellige izin verilmese de kisilerin aktif ve bilincli katkilari gorunmese de kendilerine bile itiraf edemedikleri bilincsiz katkilari var. Herkesin bununla kendi icinde gercekten yuzlesmesi ilk yapilacak olan. Bu ilk adimi simdiye kadar herkes bir sekilde atmistir saniyorum. Ancak bununla yetinilmesi ve eski algilayis bicimiyle dunyayla etkilesime devam edilmesinin uzun vadede bir katkisi olacak gibi gorunmuyor. Erdoganin giderek guc kaybeden baskici ortami ortadan kalktiginda buyuk bir dusmanlik ve kin puskurtulecek insanlarin uzerine. Degisime katkisi olmayan kisir dongu... Mesela "İşte Allah tam da böyle olmasını istiyor zaten. Eğer sadece günah işleyenler cezalandırılsa bu bizim yaratılış gayemize ters olurdu." Bu kisim sizin yorumunuz, kendi alginizi genelliyorsunuz maalesef. Kaldi ki baskalarinin Kurani 'yorumlama bicimini' oldugu gibi almaniz anakronik olma tehlikesi iceriyor. Size sunu sorabilirim, hermeneutik ya da metafizikle elestirel bir bakis acisiyla ilgilendiniz mi? Metin yorumlama tekniklerini, felsefi dusunebilme yontemlerini, psikolojinin ve bilinc duzeyinin algilama bicimlerine etkisini, dis ve ic gercekligin celiski ve uyumunun yansimalarini, bir bilim olarak teolojiyi ya da tasavvufu inceleme sansiniz oldu mu? Butun bunlara sanatsal duyarlilikla da yaksabiliyor musunuz? Insan denen canli yalnizca dis dunyadaki aletleri kullanma becerisinden ibaret degil ve kesfedilecek cok guzel boyutlari var. Belki bu yaziniz da bu boyutlarin esigine gelmek isteyenlere motivasyon kaynagi olur. Cabalarinizin devamini dilerim...
SilMerhabalar, öncelikle ilginiz için tekrar teşekkür ederim. Ben öyle sizin bahsettiğiniz gibi çok yönlü, alim bir insan değilim, Ama elimden geldiğince toplumsal olaylara farklı bakış açılarıyla irdelemeye çalışıyorum. Olayların sosyolojik, psikolojik boyutlarının derinliklerini görmek için çabalıyorum. Bu konuda almış olduğum özel bir eğitim yok. Ancak kısmen bir sosyoloji eğitimi aldığımı söyleyebilirim. Tipik bir Türkiye'li gibi dini kucağımızda hazır bulduk, araştırma gereği hissetmedik. Ta ki kendimizi Üniversite yıllarında ateist arkadaşlarımızla hararetli sohbetlerin içinde buluncaya kadar. Ondan sonra sorgulamaya başladım. Doğrusunu isterseniz dinimi kısmen o ateist arkadaşların saldırılarıyla öğrendim. Fakat asıl din olana Kuran ile tanışmam için 45 yaşına gelmem gerekiyormuş. Bahsettiğiniz teolojik açıdan ilk kez Kuranı incelemeye başladıktan sonra bakmaya başladım. 10 yıldan fazladır Kuranı 45 meal ve tefsir ile birlikte, yazılmış akademik doktora ve ylisans tezleri ile destekli olarak, aynı zamanda ayetlere tasavvufi ve tarikatlerin de gözlerinden nasıl bakılıyor onları da anlamaya çalışarak, ayrıca geçmişte yazılan tefsir ve meallerde yazıldığı çağın etkilerini görmeye çalışarak Kuranın ilk emri olan OKU emrini kendime düstur edindim. Kuran ve dini anlamada ne kadar cahil olduğumu gördüm. Araştırdıkça derinlere indikçe cehaletimin ne kadar da çok olduğunu daha fazla hissettim. Bir de Kuran'ın gerçekten evrensel bir kitap olduğunu ve kainat kitabıyla birlikte okunması gerektiğini öğrendim. O kadar büyük bir kitap ki, herkes kendine göre istediğini O kitapta bulmuş, kimisi aynı kitapta Adam kesmeyi dinin emri görmüş, kimisi oruç tutmayı namaz kılmayı dinin emri görmüş, kimisi için ise şahsi ibadetlerden öte toplumsal ibadetlerin önemini anlamış. Ama çok net olarak şu sonuca vardım. İlk Emri Oku olan bir kitabın, en az okuyan müntesiplerinin bulunması çok büyük bir tezat.
Sil