Kaosun içerisinde düzen bir emek ve gayret ister. Kablonun kendiliğinden düzelmesi beklenemez. Birilerinin o kabloyu düzeltmesi gerektir ki bu da emek isteyen bir iştir. Kendi konfor alanımızda istediğimiz düzenin büyük kısmını kendi emeğimiz ile sağlarız. Fakat yaşadığımız ortam; yaşamın kendisi sadece bize ait olmadığından, kendi evrenimizdeki ortak paydaşlarımızla etkileşim içerisinde olduğumuzdan, kendi konforumuzu sağlamak için sadece kendi çabalarımız yeterli olmaz. Bizim dışımızda bize etki eden milyonlarca etmenler vardır. Mesela kendi ayakkabımızı kendimiz yapamayız, yiyecek ihtiyacımızı kendimiz karşılayamayız binlerce örnek çoğaltabiliriz.
Ama biz bu etmenlerin konforumuzu bozmasını hiç bir zaman istemeyiz. Bu nedenle bizimle aynı konforu isteyenlerle birlikte olma içgüdümüz vardır. Bunu ise tek başımıza başaramayız. Bu yüzden bizim gibi düşünen bizimle aynı konfor alanını sağlayacak bir organizatör, bir kurtarıcı, Mesih, mehdi beklentisi içerisine gireriz. Doğduğumuz andan itibaren bu kurtarıcı arayışı hep vardır. İlk kurtarıcımız annemiz, babamız vb. iken zamanla bu inançlarımız, yaşadığımız toplum etkisi vb. etmenlerle değişir. Aslında aradığımız kurtarıcı özünde kendimizdir.
Müdahil olamadığımız gücümüzün yetmediği alanlarda bizim gibilerle birlikte bu gücü elde etmektir amacımız. Cemaatleşmenin, topluluk içinde yaşamanın da özü budur aslında. Aradığımız kurtarıcıyı da kendimiz için arıyoruzdur. Bir gün o kurtarıcıyı buluruz. Kimimiz ona başkan der, kimimiz lider, kimimiz mehdi der, kimimiz Hoca der, kimimiz Hoca Efendi der. O kişi bizim gönlümüzdekileri, aklımızdakileri dışa vuran, "tam ben de böyle düşünüyorum" sözünü bize söyletebilen kişidir. Bizi temsil ettiğini düşünürüz ve peşine takılırız. Bir de bakarız, bizim peşine takıldığımız gibi, bizim gibi düşünen yüzler, binler milyonlar da aynı kişinin peşine takılmış.
Başta her şey çok iyi gidiyordur. İdeal birliği içinde olduklarımızla aynı gayeler etrafında yol alıyoruzdur. Bu arada büyümenin getirdiği bir çekim gücü de oluşur. Fizik yasalarında da bu böyledir. Kütlesel çekim yasası. Kütlesi büyük olan cisimler, küçük kütleli cisimleri çeker, yer çekim kuvveti gibi. Çekim kuvveti arttıkça, önceden bizimle aynı düşünen insanlarla başladığımız bu yolculuğa çekim kuvvetinin artması nedeniyle bizimle aynı düşünmeyenlerinde etki alanına girdiğini görürüz. Çekim arttıkça farklılıklarda o oranda artar. Artık çok büyümüş olan sistem sadece bizim gibilerden oluşmuyordur. Belki merkezde bizim gibiler olsa, bizim kurtarıcımız halen daha bizi temsil ediyor olsa da, sistem karmaşık bir hale gelmiştir. Sistemin büyüklüğünü kendi çıkarları için kullanmak isteyenler, sistem ne kadar temiz olursa olsun, sistemin açıklarını kullanarak manipüle etmeye çoktan başlamıştır.
Biz bunu ancak konfor alanımızın bozulması ile birlikte fark etmeye başlarız. Bazılarımız bu durumdan rahatsız olur, fakat bazılarımız körü körüne bağlandığı için fark etmesi çok uzun sürer. Rahatsız olsak da, inandığımız değerlerin hep aynı yerde durduğunu düşünerek bize ait olduğunu düşündüğümüz için bozulmayı kabullenmek istemeyiz. Başlangıçtaki değerlerimizin sağlamlığına olan güvenimiz ve değişime olan direncimiz nedeniyle korumacı bir şekilde bozulmaları inatla görmezden gelmeye çalışırız. Bunda lidere olan tam bağlılığımızın da etkisi büyüktür. Halbuki yukarıda belirtiğimiz üzere bozulma lider kaynaklı bir bozulma da olmayabilir. Büyümenin getirdiği çekim kuvveti nedeniyle başlangıçta homojen olan yapının, her şeyi çekmesiyle birlikte heterojen hale gelmesinden kaynaklanan bir durum söz konusudur. Liderin bizzat bunu suiistimal etmesi de söz konusu olabilir, fakat konumuz bu değil. Liderin bizi en iyisini temsil ettiğini varsayarak yolumuza devam ediyoruz.
Biz değişime direndiğimiz sürece, sistemin içine giren virüsler sistemi kemirmeye devam ederler. Savunma tedbirlerini almadığımız sürece tıpkı başlangıçta iyilik hareketi olarak başlayan sistem nasıl büyüdükçe çekim gücü artarsa, içerideki virüs ile mücadele edilmez ise bu virüste sistemi kemirdikçe büyüyecek büyüdükçe daha da büyük tahribatlara sebebiyet verecektir. Koruma tedbirleri uygulanmaz ise şayet virüs en sonunda sistemin kalbine de ulaşacak, lideri de sistemi de yok edecektir. İşte bu yüzden kendimizi korumak, kendi konfor alanımızı büyütmek adına dahil olduğumuz sistem bizim sonumuzu da getirebilecek bir hale dönmüş olacaktır. Eğer sistemin içeresinde kalmak istiyorsak, sistemi koruma sistemin içerisine sızan virüsler ile mücadele ile olacaktır. Sistemi kontrol mekanizmalarının iyi çalışması ile olacaktır. Korumacılık tek başına sistemi korumaz, tam tersine atalet, bulunduğun yerde durma, seyirci kalma sistemin yıkılmasına destek olan unsurlardandır. Değişim, gelişim, sürekli yenilenme, denetleme mekanizmalarının iyi çalışması, sistemin işleyişine zarar veren durumların iyi tespit edilmesi çok önemlidir.
Son olarak sisteme sızan virüsler sinsi ve çok tehlikelidirler. Büyürken kendilerini hissettirmezler, sistemin bir parçası gibi hareket ederler, sistemden en fazla yarar sağlayacakları kendilerini besleyecek olan en önemli, kritik yerlere yerleşirler. Bu da liderin hemen yanıdır. Doğrudan liderden beslenirlerken kendi ağlarını da kurarlar ve sistemin içerisine bu ağları yerleştirirler.
Yukarıdaki bilgiler ışında, bulunduğumuz sistemin içinde elbette ki yalnız yaşayamayız. Birlikte yaşamak ve konfor alanımızı devam ettirmek adına, topluluklara, cemaatlere, birliklere üye olmak en tabii ve insani durumdur. Bu topluluklarda bir düzen sağlamak için ise toplulukların bir lidere, yöneticiye, koordinatöre ihtiyacı vardır. Fakat bu ihtiyaçtan doğan lidere kayıtsız şartsız bir bağlılık olmamalıdır. Her daim liderler sorgulanmalı, hesap verilebilir olmalıdır. Bu cemaatlerin, toplulukların, ülkelerin yaşamlarının, faaliyetlerinin sağlıklı olabilmesi için olmazsa olmaz bir şarttır.
-Abdullah Denikul
0 Yorumlar