Son zamanlarda travma sonrası stres bozukluğuyla ilgili yabancı bir psikiyatristin (Claudia Herbert) kitabını okudum. Bu kitap üzerinden düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.
Travma yaşayan insanlar, travmadan sonra kabuslar ya da gün içinde canlı şekilde travma anındaki duygularını tekrar yaşayabiliyor. Beyin kendine korumaya aldığı için travma anında çok kuvvetli duygular hissettiği için sonrası dönemde hissizlik yaşanabiliyor.
Size travmayı hatırlatacak her türlü ortamdan, sorudan, kişiden kaçabilirsiniz. Travmayı düşünmek istemeyebilirsiniz. Travma akla geldikçe adrenalin salgılandığı için aşırı uyarılmış bu hal sinirlenmenize, uykusuzluğa neden olabilir. Beyin travma ile meşgul olduğu için odaklanma sorunu, unutkanlık yaşanabilir.
Kitapta travma olarak birinin kaybı, ciddi kaza gibi örnekler üzerinden gitse de travmanın içine 15 Temmuz’dan sonra yaşanan her olayın girebileceğini düşünüyorum.
Darbe, Gözaltı, İhraç, Tutuklanma, Cemaatin attığı kazıkları fark etme, Dini sorgulama vb birçok aşama travmaya neden oluyor.
Kendimden örnek verirsem 6 yıldır canımı sıkan rüyalar görüyorum, dünya yıkılsa ağlamayacak kadar hissizleştim, bazen anlık tükenmişliğe sokuyor yaşananlar dayanamıyorum bir süre sonra da hissizleşiyorum. Travmayı hatırlatacak herkesten kaçıyorum, eski arkadaşlarımla görüşmüyorum. Odaklanamama yıllardır var ve kitapları en fazla tek seferde 20 dk okuyabiliyorum.
Tam olarak ne travmaya sebep oldu bilmiyorum, 6 yıldır yaşanan her şey belki. Gördüğüm travmatik rüyalarda eski yıllarımı cemaatin içindeyken öğrenci olduğum yılları görüyorum arkadaşlarıma buradan kaçmalıyız cemaat bizim bildiğimiz gibi bir yapı değilmiş fatura bize kesilecek diyorum, bazen de diyemiyorum eğer böyle dersem kabul ederler mi yoksa yolda kalmış diye dışlarlar mı diye. Rüyada bunun stresini yaşarken genelde polis basıyor evi ya da yurdu. Agnostik olduğumu hiç diyemiyorum, dinden çıktığım için Cemaat hakkında böyle konuştuğumu sanırlar diye(Küfür-İman savaşında Cemaat İmanı temsil ettiği için benim gibileri Allah’ın iradesi bu davadan uzaklaştırmış oluyor ve bizim gibi inanmayanlar Ebu Cehil gibi İslam’a hep düşmandır, klasik Cemaat bakışı budur), oysa ilk cemaatten çıktım tüm pisliklerini görüp sonra dini sorguladım.
Ve kimseyle görüşmek istemiyorum, cemaatteki arkadaşlarımı çok sevsem de görüşmekten kaçıyorum(polisten korkmuyorum), 2016–2019 arası tanıştığım insanlarla görüşmek istemiyorum, bana mesleğimle-yargılamamla ilgili soru soracak ya da bilen kimseyle görüşmek istemiyorum. Bunu Etkin Pişmanlığa falan bağlayan olabilir de öyle bir durumum yok, isim vermedim. Bu konu da kabak tadı verdi adamlar bizim dünyamızı iki kelime ile açıklıyorlar ne yaşasak ne yapsak ya Mit emretmiş ya Epçi olduğumuzdan EPçi travmasıymış.
Elime kitap alınca ya geçmişi ya geleceği düşünüyorum. Ya her şeyin düzeleceği hayallerine dalmışım ya da geçmişi düşünüyorum. O gün ne haber ne tweet görmüşsem. Mesela bu yazıyı yazarken yukarıdaki cümlemi düşünüp daldım gittim, yani bu adamlara biz çok mu ütopik eleştiriler yapıyoruz da cemaatin içinden çıktığımıza inanmıyorlar. Yani adamlar sınav sorusu vermiş ve bu faaliyeti cemaatin çoğunluğundan gizliyorlar, o çoğunluktan biri darbeden sonra bunu öğrenince neden cemaatten ayrılmasın ya da kızmasın? Yani ben böyle biriyim ama bunu kabul etmiyorlar “yok sen böyle olamazsın sen MİT elemanı bir Ulusalcısın dersine çok iyi çalışmışsın ama, acayip bizi taklit ediyorsun” diyorlar ya da “Epçisin ondan eleştiriyorsun”… Bu tarz düşüncelerle kendi kendime hitap eder gibi içimden konuşuyorum bi bakmışım 20 dk geçmiş kitapta aynı sayfadayım :(
Travmadan dolayı gene suçluluk hissetmekten bahsediyor yazar, geçmişi düşünüp ne yapsam böyle olmazdı, neden öyle yaptım sözleri ile kendini suçlamalar…
ÇözümleriOlanları değiştiremezsiniz bunu kabullenmek acı da olsa o acıyı yaşamak gerekiyor; yas, mutsuzluk, acı süreçlerinden geçmeniz gerekiyor diyor. Travma yaşamınızın bir parçası olacaktır bu değişmez artık geçmişinizde o acılar var ama asla hayatınızı kontrol edemeyecektir diyor.
Verdiği tavsiye travmanın üstünü kapatmayın tam tersi etrafınıza anlatın ayrıntılı anlatın, terapistinize anlatın, anlatamıyorsanız yazın, yazamıyorsanız resim çizin ya da video kaydı alın. Travmayı gerekirse hayal edin tekrar yaşayın, ne hissettiğinizi dile getirin duygularınızı dile getirin.
Aslında 3 yıldır yaptığım bu galiba 2018'den beri hem Münferit’te hem Twitter’da yaşadıklarımı hissettiklerimi yazmaya çalışıyorum. Kimseye anlatmamışım ki bu düşüncelerimi, yani gerçek hayattaki ben “eski cemaatçi, fetö davasından yargılanan” damgası ile gezmiyor tam tersi hiç açmıyorum geçmişimi. Cemaatteki arkadaşlarla dağıldık, bir kısmıyla görüşüp anlatsam da herkesin kabul edeceği bir seviye var, benim kadar bilmiyorlar araştırmıyorlar, dini eleştirmiyorlar. “Cemaatte mahrem birimde tepedeki abileri kötü olabilir ama…” tarzı cümleler.
Ama insan anlattıkça rahatlıyor, gidip Polise anlatmayı kastetmiyorum. Aileme bile anlatınca rahatladım çok rahatladım. Cemaatte sır kavramından dolayı eş(o yok zaten), aile(cemaatten değilse) vs. anlatamazsın yani ajan gibi yetiştiğin için.
Aileme Üniversite zamanı 1 haftamın nasıl geçtiğini anlatınca rahatladım kaç saatimin üniversiteye gittiğini, kalan büyük bir zamanımın cemaatin gönüllü faaliyetlere gittiğini tek tek ne yaptığımı anlatmak çok rahatlattı. Tepkileri şaşırmak oldu, demek ki dışardan normal insanlara göre çok çok garip bir hayatımız varmış ki -vardı sonradan ben de anladım. Yani her hafta sonu yapılan “takip”i(kendi başına yalın hali suç değil ama normal de değil, açmak istemiyorum bilen bilir) aileme bile izah edemedim. Beni hep tembel uyuşuk tatili çok seven sanırlardı, yıllarca hafta sonları 2 günümün de o şekilde geçtiğini demek biraz da gurur verdi işte ben aslında vaktimin %70'ini Cemaate verdim istesem daha başarılı olabilirdim tembel biri değilim demek için :)
Anlatmak konuşmak lazım bilmiyorum, gerçek hayatta olmuyor burada ise daha detaylı ayrıntılı anlatıyorum kendimi, anlattıkça insanlar da rahatlıyor, Münferit Fikir Platformu takipçileri arasında yıllar içinde Twitter’da göre göre tanışma fırsatı oldu, o arkadaşların da hep içlerine attığını gördüm anlatmak onlara da iyi geliyordu. Çift kimlikli her zaman davasına karşı sırları olan biri olarak yaşamak çok yorucu, “asla sırrı anneme, babama, eşime bile anlatmam ben dava adayım, ahir zamanda sahabe gibi bedel ödemeye geldim” mottosuyla bunun gururuyla inat edince insan o fanusu kıramıyor. Zaten bir insan bir kere yeter artık deyince omuzundaki o yük kalkıp o “sır” duvarını kırınca her şeyin ne kadar saçma olduğunu nasıl kandırıldığını da görüyor. Üzerine daha çok şey denir bu “sır” kavramıyla ilgili. Bir insana sır vermek onu itaat ettirmek, sürüde koyun olmasını sağlamak, cemaati benimsemesi için, çevresinden gelecek eleştirileri kesmek(çevren eleştiremiyor çünkü ne yaptığını bilmiyor, cemaat içi evliliklerde bile eşler kocalarının ne yaptığını bilse neler olur neler) için güzel bir taktik, yabancı kitaplarda bu konunun ayrıntılı işlendiğini düşünüyorum. Üzerine azıcık düşününce üzülüyorum sadece her şey çok titizlikle hazırlanmış 40 yıllık bir plan gibi geliyor. Yapılan birçok hamle üzerine düşünülmüş taktikler…
İçimi dökmek rahatlattı.
Ahmet
Twitter: @a_wolfenstein
3 Yorumlar
Bu travma ve kanamanın, toplum kabullenene kadar devam edeceği kanaatini taşıyorum...
YanıtlaSilBence yaşamın tamda bu türden bir b.k olduğunu kabullenincede rahatlanabilir. Şanslı olanlar bu oltaya gelmedi. Bazıları başka oltalara geldi. Böyle işte hayat.
YanıtlaSilhayali bir düşman yaratmak gerçekten işe yarıyor. mesela muahmmedin yarattığı şeytan karakteri gibi. bi şeye kızdığın zaman ona yükleniyorsun ayet falan sallıyorsun hadisler allah ne versiyse rahatlıyorya muhammet anlatılarda... aynı onun gibi işte. benim de şeytanım islam oldu. islam olmasaydı ben ben olabilirdim. islam ve onu yaratan sahtekarbaşı benim şeytanım oldu. hem sataşacak bir sürü müslo da var bi inanç atışmasından daha rahatlattıcı çok az şey var. canımdan çok sevdiğim ülkemin ulu başbuğu ata ünvanını hak etmiş ulutürk atatürkün kurduğu dinden arındırılmış sisteme karşı gaflet içinde bir karşı duruş sergilemişim. bunun suçlusu müslümanistlerin çocukluğumu ve ergenliğimi iğfal etmesi idi. bu bakımdan suçluluk duygusunu da bütün müslümanlarla paylaşabiliyorum. çünkü her müslüman türk ülkesinin devlet yönetim biçimine karşı bir takiyye ve bilinçaltı bir ihanet içersinde. tapınaklarında ve yasadışı merdivenaltı tapınaklarında hergün özgün türk kimliğine karşı cemaatin kurduğu komploların bin beterini kuruyorlar. yani hiç kimse benden daha az suçlu değil.
YanıtlaSil