15 Temmuz Türkiye halkı için bir travma, bir paradigma değiştirici oldu. O melun geceden sonrası Türkiye ekonomik, politik ve sosyolojik olarak gün geçtikçe kötüye gitti. Bu durumun en baş sorumlusu elbette o geceyi “Allah’ın lütfu” olarak gören, ve ardından bütün yaptıklarını “söke söke” yapan muktedirler.
15 Temmuz’dan sonra KHK’lar ile yüzbinlerce insana zulmedildi. Bu KHK’lılar arasında azınlık olarak değişik görüşlerden insanlar olsa da bunların büyük kısmı Gülen cemaati mensupları veya sempatizanlarıydı. Yine aynı şekilde FETÖ/PDY davalarında “iltisak”ı suç kabul edip, bireysel suç işlemediği halde cezalar alan, almamak için yurt dışına çıkan, çıkmaya çalışırken canını veren insanlar oldu. Bu durum ülkenin hala kanayan bir yarası. Bu durumun iktidar değişmeden düzeleceğini öngörmüyorum, iktidar değişirse—ki umarım ilk seçimde değişir—tamamen düzelmese bile iyileşeceğini umuyorum.
Peki 17/25’e kadar ülkenin en büyük aktörlerinden birisi olan Gülen cemaati kolektif olarak masum muydu? Elbette hayır. Zaten 2010’ların başına kadar bugünkü muktedirler ile beraber hareket ediyorlardı, sonrasında ne olduysa önce alttan alta, daha sonrasında ise dershaneler meselesiyle açıkça bir kavgaya tutuştular muktedirlerle. Hem mahrem hizmetler denilen işlerde, hem medya kuruluşları gibi görünür güçleri üzerinden yaptıkları haksızlıklıklar, hukuksuzluklar vardı. Ve buradaki problemler “çürük elma”lardan değildi, sistematik ve stratejik olarak yapılıyordu. Dolayısıyla (bakın bireylerden; öğretmenlerden, ev hanımlarından, memurlardan, iş adamlarından vs bahsetmiyorum) Gülen cemaatinin kolektif olarak bakıldığında ülkenin öncesinde 17/25 Aralık, sonrasında 15 Temmuz’a gelişinde muktedirlerle beraber suçu var.
15 Temmuz sonrasında güç kalmadı elinde Gülen cemaatinin, ama sosyal medyada çıkan sesler bakımından “mağrur”lukları—ne yazık ki—değişmedi. Twitter’da bana en çok hakaret eden, iftiralar atan sesler de genelde bu Gülenist mağrurların sesleri. Bu mağrurlar kendilerinin ve cemaatlerinin düştüğü duruma rağmen hala kibirlerinden taviz vermiyorlar, kabalar, kinliler, utanmazlar, at gözlüklüler. Bu mağrurların derdi mağdurlar değil, dertleri cemaatleri. Mağdurları kalkan olarak kullanıyorlar, hülyaları cemaatlerini temize çıkartmak ve eski günlerine geri dönebilmek. O yüzden Gülen cemaati mağdurları ile Gülenist mağrurlar arasında bir ayrım yapılmasının elzem olduğunu düşünüyorum.
Ben mağdurların yanındayım, onlara karşı yapılan haksızlıkların bir an önce bitmesini istiyorum. Mağrurların ise karşısındayım. Aslında ben onların karşısında değilim ama onlar benim karşıma çıkıyorlar. Ben olayın bütün yönleriyle, eğip bükmeden, soğukkanlı bir şekilde konuşulması, tartışılması gerektiğini düşünüyorum. Bu Gülenist mağrurlar ise karşıma hep kızgın, slogancı, manüpilatif, demagog (ve bazen terbiyesiz) tavırlarıyla çıkıyorlar. Twitter’da bunu çok yaşadım, son zamanlarda Clubhouse’da yaşadım. Buna birkaç örnek vermek istiyorum.
Biliyorsunuz Vahdettin Polat son MFP söyleşinde TSK’daki mahrem yapılanmayı anlattı (bilmiyorsanız izlemek isteyebilirsiniz: link 1, link 2). Ardından yine bu konuda Clubhouse’da ana konuşmacının Vahdettin Polat olduğu bir oda açtık MFP Clubhouse klübü olarak. Çok seviyeli bir oda oldu, 4.5 saat sürdü. Katılanların çoğu soğukkanlı ve dengeli konuştular, güzel sorular soruldu; cemaat mensubu veya sempatizanı insanlardan da katılanlar oldu. Sonra öğrendim ki daha bizim oda bitmeden “Lağım patladı, Münferitçiler panikte” başlığında bir oda açmış bir kısım insanlar. Girmedim tabii o odaya, hem odanın ismi çok çirkindi, hem de bizim burada gece 2 olmuştu saat. Bu oda duyduğum kadarıyla 8 saat sürmüş. Tam olarak ne konuştular bilmiyorum. Ertesi sabah uyandığımda Arzu Yılmaz odasında beni konuşmaya davet etti. Az vaktim vardı ama kabul ettim. Ben gelince odaya gelenlerin sayısı arttı. Haklarını yemeyeyim, bazı sorular soğukkanlı ve anlamaya yönelikti. Ama orada da çok çirkin şeyler duydum. Son konuşan mesela, benim psikoloğa gitmemi tavsiye etti. Adam Faruk diye birisi beni üniversiteme şikayet edeceğini söyledi, “bir zahmet kendi isminle et” diye karşılık verdim.
Bir de kendisi bir Gülenist olmamasına rağmen son zamanlarda Clubhouse odalarında Gülenistleri “gazlayan” Utah Üniversitesi öğretim görevlisi Hakan Yavuz var. Hakan Yavuz bahsettiğim Arzu Yılmaz’ın odasına da geldi ve benim yaptıklarımın ahlaksız ve adice olduğunu söyledi, başka kötü sözler de söyledi. Hakan Yavuz çok ilginç bir kişi. Bilmeyenler için, kendisi 15 Temmuz’un hemen sonrasında Daily Sabah’a “Fight against FETÖ needs national involvement” başlığıyla ve içinde “15 Temmuz sadece FETÖ tarafından yapılmıştır” gibi sözlerin geçtiği röportaj vermiş birisi (link). Veya Hürriyet'e verdiği ve içinde “Aslında Gülen, bu politbüronun elinde rehin. Karakteri de dönmesine uygun değil. Korkak ve yaşamayı seven biri...” gibi sözlerinin bulunduğu başka bir röportajı var (link). Sonrasında ne değişti bilmiyorum, ama kesinlikle değişen bir şeyler var! Son olarak benim gözümde sadece bir meczup olan Faruk Arslan’dan bahsedeyim. Bu odalardan sonra YouTube kanalına hezeyanlar ve bana ağır hakaretlerle dolu bir video koymuş (24 dakikanız boşuna gitmesin diye linkini vermiyorum). Videosunda “Hakan Yavuz ve arkadaşlarımız seni üniversitene şikayet edecekler” de diyor. Etsinler, hiç korkum yok, dünyanın hiçbir ülkesinin kanunlarına göre problemli şeyler yapmadım.
Son olarak, daha geçenlerde Clubhouse'da yine bir oda açmışlar (aynı kişiler mi açtı bilmiyorum), ismini “Bir YavşAK İtirafçının Özgürlüğü” koymuşlar, Vahdettin Polat’ı kastederek. Bu kişiler, bu Gülenist mağrurlar, doğrular ortaya çıksın istemiyor, bu adamlar akla kara birbirine karışık kalsın istiyorlar; bu adamlar kibirli, kızgın, zaman zaman terbiyesiz, telaşlı, manüpilatif.
Bu uzun Clubhouse maceralarından şuraya gelmek istiyorum. Nasıl 15 Temmuz öncesinde Gülenist mağrurlar güçleriyle ortaya çıkan manzaranın sorumluluğunu paylaştılarsa, 15 Temmuz sonrasında da bu Gülenist mağrurlar çok çıkan sesleriyle ülkede kangren olmuş adaletsizlik probleminin sorumluluğunu paylaşıyorlar. Gülen cemaatinin sesi mağdurları değil mağrurları olduğu sürece bu problemler çözülmez, iktidar değişse de çözülmez; benden bir dost tavsiyesi.
-İsa Hafalır
7 Yorumlar
Bireycilik düşüncesinin başlatan "münferit".... Bir tanımı ada dönüştürmüş bir topluluk: "cemaat"... heralde bundan daha doğal bir düşmanlık olamazdı.
YanıtlaSilher topluluk kendine bir "advokatus diaboli" ya da "10. adam" seçmeli. ama siz bunlardan biri olmaya talip olmamalısınız. Bu platformda daha değerli bir düşünce var: bireycilik. Özgünleşmenin birey olmanın, özgür iradenin gücünü olduğunu ve ne kadar değerli olduğunu anlamış bir kitle var belki burada. bireycilik fikrinin ispatları olarak "cemaat"in yanlışları üzerinde çokça durulabilir ama; cemaat karşıtlığından ibaret olmamalı bence platformun perspektifi.
YanıtlaSilfetullah "follower"larından teşkil edilmiş cemaat kadar diğer cemaatlere de el atılmalı. türkiyede o kadar çok çeşitli cemaat var ki. ve bu illegal oluşumların resmi kurumlardaki masonik örgütlenmeleri öylesine tesirli ki... anlataılacak çok şey vardır belki de. vatandaş olarak anayasal eşitlik hakkına dayanan bireylerin en temel hak ve özgürlüklerine ulaşabilmek için illegal topluluklara muhtaç olmadığı... hatta legal topluluklara bile muhtaç olmadan haklarına ulaşabilecek özgün ve özgür bireyler nasıl yetişir onun üstüne kafa yormalıyız. bizim acı yaşantılarımızdan çıkardığımız dersler bu felsefi zeminde daha sağlam duracaktır.
SilGülensitler ile gülen mağdurları ayrımı güzel. eves sorular çalınıyordu tabiki torpil had safhadaydı bizzat bende içindeydim bunları örnek ve dellilleriyle savcılığa anlattım ama olayın biraz üstü örtüldü çünkü ucu tayippe dayanıyo, gülenciler ile tayyip 15 yıl aynı yatakta sevişti. menfaatler çatıştı ayrıldılar gülenistler hala gülenist gülen mağdurları uyandı.
YanıtlaSilİsa bey yazılarınızın kalitesi sürekli artarak devam ediyor, tebrikler. İtirafçıları manşete taşımanızı çok anlamlı bulmuyorum, biraz da AKP nin kirli çamaşırlarına eğilirseniz, tarafsızlığınız açısından güzel olur.
YanıtlaSilTeşekkür ederim hocam. Öncelikle şunu belirteyim. Ben bir gazeteci veya yayın yönetmeni değilim, MFP de bir gazete değil. Bize gelen (yayın ilkelerimize uyan) her yazıyı yayınlıyoruz, her sesini duyurmak isteyeni YouTube kanalımızda ağırlıyoruz. Dolayısıyla 'manşete taşımak' MFP için uygun bir kavram değil. Ben şahsen hem yazılarımda, hem videolarda, hem de tweet'lerimde AKP eleştirilerimi yapıyorum. Mesela iki yazımı örnek verebilirim:
Silhttps://www.munferit.net/2019/05/adalet-ve-kalknma-partisi-hakknda_8.html
https://www.munferit.net/2019/12/turkiye-muktedirlerine-dair.html
sedat peker pişmanlığını da ifade ederek geçmişte birileriyle beraber işledikleri gerçek suçları itiraf ediyor. şimdi o itiraflar suç ortaklarına duyduğu öfke ile "ifşa" niteliği taşıyor. bu yönüyle kimse sedat pekeri itirafçı olarak nitelemiyor; çünkü adamın yaptıkları ifşa niteliğinde. adam bir nevi ifşaatçı yani. şimdi bu platformda da cemaate duyduğu öfke ile bildiklerine anlatan pek çok takipçi ya da yazar var. bu insanlar kesinlikle sıradan terör örgütü itirafçısı değiller. "hepiniz oradaydınız ampülüne toptuklarım" kaabilinden ifşaatlardır. nolacaktı. içerde tuzağa düşürdüğünüz köylü çocukları hapis yatacak abiler keyfine mi bakacaktı. islam istiyordunuz adonuyum qualification! alın size islam. başınızda halife ayasofyanız cami başörtütlüler askeriyede... memnun musunuz? sizin için islamınız için çocukluğumuzu gençliğimizi mahvettik. memnun olsanıza aq. başınızda halife bile var neredeyse. lan allahın dinine hizmet değil miydi işte. 15 temmuzdan ala islam devrimi mi olur. alın işte.... yani demem o ki ifşaatçılar... itirafçılar değil. hepinizi ifşa edeceğiz. abilerden başladı bu iş. fetullahıda süleymanı da saidnursiyi de muhammede kadar bizi harcadığınız düzeni öyle bir ifşa edeceğiz ki. siz hala itirafçı muhabbeti yapın....
YanıtlaSil