Evet, dünyayı (veya Türkiye’yi) kurtarmak istemiyorum. İstemiyorum çünkü bu çabaların beyhude olduğunun farkına vardım; istemiyorum çünkü kurtarmak veya kurtarma yolunda ilerletmek benim ne haddime; istemiyorum çünkü belki dünya kurtarılacak bir yer değil, belki kurtarılmak istemiyor, belki değişmez kaderi böyle; istemiyorum çünkü “dünya”yı değiştirmeye çalışmaktansa “dünyam”ı değiştirmeye çalışmak daha mantıklı; istemiyorum çünkü kendimdeki eksiklikleri bırakıp başkalarındaki eksiklerle uğraşmak aslında gayet saçma.
Evet, Şah Hatayi’nin enfes deyişini harika seslendiren Erkan Oğur’un dediği gibi: eksiklik kendi özümde. Kendimdeki eksiklikler bana zaten uğraş için yetiyor; ve bu uğraş belki de dünyayı kurtarmak kadar zor bir uğraş. Ne akıl olarak, ne kalp olarak “ol”amadım, olmanın kenarına bile yaklaşamadım. Yaklaşamadım çünkü 40 seneye yakın sorgulamadan ve öylesine geçirmişim hayatı; gerçek manada ne aklımı ne de kalbimi besleyebilmişim; nice akıl piri filozofların, nice kalp piri dervişlerin ziyafetlerine oturabilmek varken yüzeysel söylemlerle, kuru ekmekle iktifa etmişim; cehl-i mürekkep içinde kalmışım. Yaklaşamadım çünkü tembelliğim, iradesizliğim, azim eksikliğim ayağımdaki prangalar. Yaklaşamadım çünkü yol-yordam bilmiyorum, zifiri karanlıkta yolunu bulmaya çalışan bir seyyah gibiyim. Yaklaşamadım çünkü “el ne der, ele nasıl görünürüm” zaafımı üzerimden atamıyorum.
Bu duruma rağmen kendimi olmuş gibi gösterme çabalarım çok hazin, çok zavallı, çok utanç verici. Bu duruma rağmen kendimi az bile olsa önemli görmem ve kendi düşüncelerimi bile oturtamamışken başkalarına akıl vermeye kalkmam trajikomik. Bu duruma rağmen içeriden çok dışarıya dönmem bir ahmaklık. Ben içeride ne pişirebildim ki dışarıya yemek olarak sunabileyim? Aklım ne kadar hikmetli bilgi alabilmiş ve bunları harmanlayıp-yorumlayıp içselleştirebilmiş? Kalbim ne kadar saf, güçlü, şeffaf kalabilmiş? Kendimi bile düzeltememişken başkalarını nasıl düzelteyim? Kendimi bile kandıramıyorken başkalarını nasıl kandırayım?
Evet, dünyayı kurtarmak istemiyorum ama dünyamı kurtarmak istiyorum. Bütün hikmetli sözleri işiteyim, yorumlayayım, hazmedeyim, benceleştireyim, ve kendi değerlerim olarak ortaya koyayım istiyorum. Sonra bu değerleri eğip bükmeden hayatımın temeli yaparak düşüncelerimi, sözlerimi, eylemlerimi erdemli bir bina olarak üzerine dikmek istiyorum. Bütün bunları yaparken huzurlu ve saf bir kalp hayatım olsun istiyorum. Bu sonlu hayatla, kendimle ve Tanrı ile barışık olmak istiyorum. Bütün isteklerimin sadece istekte kalmamasını, bunlara ulaşmak için devamlı yolda olabilmeyi istiyorum. Anlamak; fikir, his, eylem birliğine ulaşmak; dış dünya ne kadar dağdağalı olsa da içimde huzur içinde bulunmak istiyorum. Benim derdim hakikat; ben hayretle anlamak ve anladıkça hayretimin artmasını istiyorum. Hakikate hem akılla hem kalple, hem bilgiyle hem sezgiyle, hem filozof olarak hem derviş olarak, hem kendi başıma hem etrafımda güzel insanlarla, hem var olarak hem hiç olarak ulaşmak istiyorum. Hakikatin dışarıda değil içeride olduğunu düşünüyorum.
Dış dünya ve hengamesinin bana tek yaptığı beni iç yolculuğumdan uzaklaştırmak; enerjimi, vaktimi, konsantrasyonumu eksiltmek; hem de karşılığında değerli hiçbir şey vermeden. Dış dünya çabalamalarım yalancı bir kendimi tatminden öteye geçemiyor. Dış dünya çabalamalarım hızla düşmekte olan büyük bir kaya parçasının üzerindeyken kayanın yukarısına tırmanmaya çalışmak gibi beyhude. Dış dünya çabalamalarım ne olduğumdan daha çok nasıl göründüğümle ilgili; dolayısıyla kendi adıma boş ve değersiz.
İşte bu yüzden dünyayı kurtarmak istemiyorum. İşte bu yüzden kendi güzel dünyamı kurmak istiyorum. Çölde bir vaham olsun, çok mu şey istiyorum?
-İsa Hafalır
3 Yorumlar
Dünyayı kurtarmak istemeyen adam
YanıtlaSilSaçma iyidir
YanıtlaSilİlgiyle ve hüzünle okudum, kendimi okuyormuş gibi okudum, Mevla yar ve yardımcın olsun güzel insan..
YanıtlaSil