“Câmi olan Allah’ın adıyla…”
Hüzünlü Genç, ikindi namazını kılmak üzere Süleymaniye Camii’ne doğru yol almaktaydı. Camiler, O’nun için hiçliği ve anlamsız dış dünyanın dayanılmaz ağırlığını geçici bir süre de olsa dışarıda bırakarak derin bir nefes alabilmek ümidiyle ayak bastığı bir misafirhane, nefsin ve benliğinin acımasızlığından kurtulmak üzere sokulduğu bir sığınak, acıların hikmete dönüştüğü bir şifahaneydi. Özellikle de Süleymaniye Camii. Nefesini tutup yoksulluğun, ezilmişliğin, gettolaşmanın kol gezdiği Süleymaniye sokaklarından süzülerek soluğu tarihi dokuda almayı bir alışkanlık haline getirmişti. Böylece sığınağına varıncaya dek, varolmanın ağırlığını iliklerine kadar hisseden kaybedenlerle yollarını kesiştiriyor ve yolculuğunun son durağında teslimiyetine kattığı anlamı derinleştirmek istiyordu. Çürümüş Süleymaniye sokaklarını ardında bırakırken zihninden ve kırık kalbinden sık sık “Allah, hüzünlü kalpleri sever.” hadisini geçiriyordu.
Hüzünlü Genç’in kısık sesli kıraati saflar arasında dolaşıyor, çaresizlik ve ümit dolu nice haykırışı selamlayarak sahibine geri dönüyordu. Yalnız başladığı namazını yalnız tamamlayan Genç’in semaya kaldırdığı elleri, bir başka haykırışın perdelerini aralıyordu: “Rabbim, canımı al…”.
Cami avlusundan dış dünyaya ilk adımını atan Hüzünlü Genç, sol eliyle arka cebindeki sigara paketine ve paketin içinde sakladığı küçük gazlı çakmağına uzandı. “Sigara öldürür” yazılı yıpranmış sigara paketini açan Hüzünlü Genç, son iki sigarası ve sigara paketi içerisine sıkıştırdığı küçük gazlı çakmağıyla göz göze geldi. Ezilmiş sigaralarından birini ağzına götürdü ve gazlı çakmağını alevlendirerek sigarasını yaktı. Çakmağını tekrar sigara paketinin içerisine, son sigarasının yanına yerleştirdikten sonra, yıpranmış paketi aldığı yere bıraktı. Düşük tempolu adımlarla ilerlerken, ceplerini yoklayarak üzerinde ne kadar para olduğunu öğrenmek istedi. Bütün parasının, sol cebinden çıkan 5 TL’den ibaret olduğunu fark etmesi uzun sürmedi. Avucundaki parayı sol cebine geri koyan Genç, geliş güzergâhını izlemek üzere yaktığı sigarasını dumanlayarak kendisini yeniden, çürümüş Süleymaniye sokaklarına bıraktı. Bu sırada Cemal Süreyya’nın “Laleli’den dünyaya doğru giden bir tramvaydayız…” dizesini anımsadı ve buruk dudaklarını hafifçe kıpırdatarak sessizce fısıldadı: “Süleymaniye’den dünyaya doğru kıvrılan bir sokaktayız...”. Sigarasından aldığı her derin nefeste, ölüme ne kadar susadığını hissediyordu. Yürümeye devam etti. Yol boyunca gözleri, bitmeye ramak kalmış sigara paketini yenilemek üzere bir büfe ya da bakkal arıyordu. Gözüne çarpan ilk bakkala girdi; ancak endişeliydi. Sol cebindeki son 5 TL’sinin, marka farketmeksizin bir paket sigara alabilmek için yeterli olup olmadığını bilmiyordu. İçeri girdi ve ürkek bir eda ile Bakkal’a sordu: “En ucuz sigara ne kadar?”. Bakkal, tepkisizlik ve agresiflik arasında kalmış, umursamaz ses tonu ile: “5,5 Lira.” diyerek yanıtladı ve küçümseyen gözlerle Hüzünlü Genç’i baştan aşağı süzdükten sonra, rahatsız edici bakışlarını yeniden Genç’e yöneltti. Hüzünlü Genç, Bakkal’ın ezici bakışlarından sıyrılmak istercesine bir hamle yaparak: “Eee, şey… Yani… 5 Liram var ama… Gerisini sonra bıraksam… Olmaz mı?” dedi. “Yok! Olmaz!..” yanıtını aldı ve küçük bir duraksamanın ardından, gözlerini Bakkal’ın bakışlarından kurtarmayı başararak kendisinini dışarıda buldu. Ağır adımlarla, dünyaya doğru kıvrılan Süleymaniye sokakları boyunca ilerlemeye devam etti.
Yol üzerinde, bir çöp konteynerinin yanına oturmuş ve çöpten taşan atıkları karıştıran, aralarında işe yarar olanları inceleyerek sol yanındaki kirli ve yıpranmış beyaz naylon çuvala dolduran bir Yaşlı Kadın gözüne çarptı. Hüzünlü Genç, Kadın’ı bir süre seyretti. Kendisinin de, ötekilerin artıklarıyla dipsiz bir bataklığa dönüşmüş olan hayatı tırnaklarıyla kazıyarak soluk almaya çalıştığını düşündü ve olduğu yerde kaldı. Elinin ve dilinin ne kadar çaresiz olduğunu anımsadı ve buğzeden kalbiyle “Kim bilir kaç çocuk sahibidir. Kaç can getirmiştir bu acımasız dünyaya, içinde çırpındığı şu bataklıkta…” diye düşündü. Bu düşünce, Yaşlı Kadın’a karşı küçük bir öfkeye dönüşse de alevlendirdiği öfkesinin ömrü, hararetle içine çektiği bir sigaranın ömrü kadar dahi sürmedi. Kafasını kaldırmadan, yalnızca çöpleri karıştıran Yaşlı Kadın, Hüzünlü Genç’in kalbinde gittikçe genişleyen, küçük bir delik açıyordu. Kadın, etrafa savrulan çöpleri karıştırırken, yüzündeki kederli kırışıklıklar arasında hapsolmuş gözleri kimseye bakmıyor ve kimseden yardım istemiyordu. Sadece bütün gayretiyle çöpleri karıştırıyor ve işine yarayabilecek olanları sol yanındaki naylon çuvala doldurmaya devam ediyordu. Genç, bu manzara karşısında ölüme ne kadar susadığını bir kez daha anımsadı ve eli sol arka cebindeki yıpranmış sigara paketine yöneldi. Yaşlı Kadın’ı yavaş adımlarla ardında bırakırken, son sigarasını ve gazlı çakmağını içinde barındıran yıpranmış sigara paketi ile göz göze geldi. Sigarasını yakmaya yeltenmeden önce, sol cebinde sakladığı son 5 Lirasını yeniden anımsadı. En ucuz sigarayı dahi satın alamayan ve duygusuz Bakkal’ın ezici bakışları ile tanışmasına vesile olan son 5 Lirasını. Birden, bu parayı Yaşlı Kadın’a vermek geldi içinden. Kendisini ağır adımlarla ölüme götüren sigarasını yenilemeye yetmeyen 5 Lirasının, Yaşlı Kadın’a küçük de olsa bir mutluluk getirebileceğini düşündü. Bakkal’ın keskin cevabı ve ezici bakışları sonrasında yaşadığına benzer bir durgunlukla birkaç saniye düşündükten sonra, yüksek tempolu adımlarla Yaşlı Kadın’a doğru ilerlemeye başladı. Sağ eliyle kavradığı sigara paketini, sol arka cebine yerleştirmeden, konteynerin yanında oturan Yaşlı Kadın’a doğru yaklaştı ve durdu. Küçük bir durgunluğun ardından, elini sol cebine attı ve son 5 Lirası ile yeniden göz göze geldi. Ürkek adımlarla Yaşlı Kadın’a biraz daha yaklaştı ve parayı Kadın’ın sol avucuna ani bir hamleyle bıraktı.
Parayı avucunda hisseden Yaşlı Kadın, kısık bakışlarını aniden sol avucuna yöneltti. Kadın’ın kısık bakışları bu defa şaşkınlığın ve sevincin arafında genişledi, kendisine verilen parayı anlamlandırabilme umuduyla Genç’e doğru yöneldi. Hüzünlü Genç, Bakkal’ın duygusuz bakışlarında hapsolduğu gibi Yaşlı Kadın’ın anlam dolu bakışlarında da hapsolmuştu. Kadın’ın göz bebekleri gittikçe kısılıyor, hüzünlü dudakları bu sefer bir başka büzülüyor ve titrek sesiyle haykırıyordu: “Allah razı olsun! Allah sevdiklerine bağışlasın! Allah uzun ömürler versin!..” Karşısındaki manzara karşısında yeniden sessizce donakalan Hüzünlü Genç, bir hamleyle oradan uzaklaşmak, çok ama çok uzaklara gitmek istiyor; ancak yapamıyordu. Hapşırdığında duyduğu “Çok yaşa!” temennilerini dahi örtülü bir öfkeyle karşılayan Genç, Yaşlı Kadın’ın hayat dolu haykırışları karşısında donup kalmıştı. Utanıyor, sıkılıyor, çekiniyor, üzülüyor, canı yanıyor ancak yine de oradan ayrılamıyordu. Tıpkı bu dünyadan ayrılamadığı gibi. Dudaklarında hafif bir titreme hissediyor, gözleri tıpkı Yaşlı Kadın’ın bakışları gibi kısılıyor, göğüs kafesi hüzün ve sevgi kıvılcımlarıyla alev alan kalbi için adeta bir bataklığa dönüşüyordu. Kendisini birkaç küçük adım atmaya zorlayarak, bulunduğu yerden uzaklaşmaya çalıştı. Küçük adımları, gittikçe hızlandı. Yaşlı Kadın’ın çöplükten yükselen hayat dolu duaları eşliğinde yürürken, sağ eliyle sıkıca tuttuğu sigara paketini ve içerisindeki son sigarasını yeniden anımsadı. Titreyen elleriyle paketi açarak son sigarasını, paketin içine sıkıştırdığı gazlı çakmağı ile yakmadan önce hüznün ve anlamsız bir sevginin alevlendirdiği kalbinden, bakışlarını son bir kez daha Yaşlı Kadın’a doğrultmak geçti. Bakışlarını Yaşlı Kadın’dan, birkaç saniyelik duraksamanın ardından kurtarabilen Genç, yoluna devam etmek üzere isteksiz adımlarla uzaklaşmaya başladığı anda göğsünde hissettiği sert bir darbe ile irkildi. Gömleğine yapışan iki el, sigara paketini bir sonbahar yeli gibi savurdu. Çok geçmeden, kendisini savuran bu sonbahar yelinin, Genç Kız olduğunu fark etti. “Yardım et! Lütfen! Öldürecek beni!..” dedi Genç Kız korku dolu gözleriyle Hüzünlü Genç’e bakarak. Hüzünlü Genç, gözlerini Geç Kız’ın gözlerinden sokağın derinliklerinden yükselen öfke dolu bir ses ile kurtarabildi: “Geberteceğim ulan seni, öldüreceğim seni kahpe!..” Hüzünlü Genç’in gömleğini, kalbini esir alan göğsünü yırtarcasına sımsıkı kavrayan eller aniden çözüldü ve Genç Kız bir sonbahar yeli gibi koşar adımlarla uzaklaştı. Gür Sesli Adam, sağ eliyle sımsıkı kavradığı ahşap saplı bıçak ile etrafa küfürler savurarak Genç Kız’ın peşinden koşuyordu. Hüzünlü Genç’e çarparak yoluna koşar adımlarla ilerleyen Gür Sesli Adam, Genç Kız’ın yere savurduğu ve üzerinde “Sigara içmek öldürür” yazan sigara paketini, çamurlu rugan ayakkabıları ile ezip geçti. Varolmanın dayanılmazlığını iliklerinde hissettiği her an, acısını bir nebze de olsa dindiren ve kendisini ağır adımlarla ölüme götüren “Sigara içmek öldürür” yazılı sigara paketinin ardından anlamsızca bakmaktan başka elinden bir şey gelmedi ve yeniden Yaşlı Kadın’ın hayat dolu haykırışlarını işitti: “Allah sana uzun ömürler versin!..” Uzunca bir duraksamanın ardından gözlerini yavaşça sigara paketinden ayırarak, ardında bıraktığı Yaşlı Kadın’a yeniden doğrulttu. Çöp yığınının arasında, kendisini görmeden oturan Yaşlı Kadın’a bir süre daha baktıktan sonra kalbinde, Yaşlı Kadın’a karşı anlamsız bir sevgi hissetti. Tıpkı varoluşunun ana öznesi, annesine karşı duyduğu ve hiçbir zaman anlamlandıramadığı sevgi gibi. Boşalan ellerini iki yanına bırakan Hüzünlü Genç ağır adımlarla, dünyaya doğu kıvrılan Süleymaniye sokakları boyunca ilerlemeye devam etti...
-Muhammed Selman Beheşti
1 Yorumlar
Süleymaniye Camisinin şu hali bakmasını bilen insan için çok güzel bir derstir. Etrafındaki onca çürümüşlüğün ortasında, olanca güzelliği ve sakinliğiyle istifini bozmadan yıllardır var olmasını bilir Süleymaniye. Ortasında bulunduğu çürümüşlüğün kendisine olan ilgiyi azalttığını bilir ancak bunu çok umursamaz. Çünkü kendi değerinin, etraftakilerin ilgisinden değil bizzat kendi karakter özelliklerinden geldiğini bilir. Bu özelliği sebebiyle yüzyıllardır etraftakilerin yolcu, kendisinin ise hancı olduğunun farkındadır. Ayrıca kendisini bina edenin sürekli yanı başında olduğunu bilir (Mimar Sinan'ın türbesi Süleymaniye caminin yanı başındadır). Süleymaniye ne varlığa sevinir, ne yokluğa yerinir. İlla ki üzüldüğü gün olmuştur ama yine de kendisini bina edenin aşkıyla avunur ve ayakta kalır. Hikâyedeki gencin yine varoluş sancılarıyla boğuştuğu bir gün Süleymaniye'den ibret alması dileğiyle.
YanıtlaSil