Çocukluk yıllarımda F. Gülen'e ait bir vaaz dinlemiştim. Yanlış hatırlamıyorsam "A" serisi adı verilen ve kısmen mahrem sayılan vaazlardan biriydi. Gülen bu vaazında bir fıkra anlatıyordu. Şöyle ki;
"Zamanında bir yalancı bir de yamacısı varmış. Yamacı her daim yalancının yalanlarını reele çevirip milleti ikna etmeye çalışırmış. Yalancı yamacısını çok severmiş. Yalancı bir gün gökten köpek havlamaları duyduğunu söylemiş. Dinleyenler "yok artık" demişler. "Yalanın bu kadarı da olmaz" diye tepki vermişler. Hemen devreye giren yamacı sabahleyin bir kartalın yavru bir köpeği havaya kaldırdığını ve sesin oradan geldiğini söylemiş. Millet ikna olmuş. Bunun üzerine yalancı devam etmiş. Bu da yetmiyor gibi gökten yağmur yerine yumurta yağdığını gördüm demiş. Millet sallama kardeş deyince yamacı yine devreye girmiş. Kargaların balkondaki yumurtaları havaya kaldırdığını gökten yağan yumurtaların oradan döküldüğünü söylemiş. Dinleyiciler birbirine bakıp çaresiz ikna olmuşlar. İyice gaza gelen yalancı bu kez daha bomba bir yalan daha atmış. "Geçen gün ava gittim, keklik sürüsünün içinden bir keklik vurdum koşarak kekliğin düştüğü yere vardım ve bir baktım ki keklik pişmiş tabakta hazır yanında da ayran", demiş. Herkes bu sefer yamacıya gözleri dikmiş yamacı düşünmüş düşünmüş. Sonra yalancıya bakıp, e be kardeşim, hadi kekliği uzaktan vurdun, diyelim ki keklik düşerken ağaçlara taşlara falan sürttü de pişti. Yerde bulunan tabağın içine düştü. Tamam onu da yamadık diyelim. İyi de ayranı nereden buldun ya hu demiş."
Gülen bu fıkrayı niye anlattı inanın hatırlamıyorum. Ama yamacıyı çok iyi hatırlıyorum. İlk kez yamacıyı gördüğümde Konya’da M.Ali Şengül Yurdu'nun konferans salonundaydım. Bizlere oturmuş bir şeyler anlatıyordu. Çok beylik laflar ediyordu. Anlatımını gayet iyi bildiği halifeler döneminden ve tabiin/tebe-i tabiin döneminden örneklerle süslüyordu. O zamanlar "vay be adam ne ikna edici konuşuyor. Amma delikanlı adam" diyordum. Onun yamacı olduğunu anlamak inanın yıllarımı aldı.
Geçenlerde bizim Yamacı'nın gazeteci Ahmet Dönmez ile bir tartışmaya girdiklerini gördüm. Ahmet Dönmez son yazılarında cemaate ait iğrenç gerçekleri ortaya çıkartmıştı. Ama en çok ilgi çeken Dönmez'in ortaya çıkarttığı Osman Şimşek'in tartaklanması olayıydı. Şimşek'in kabul ettiği olaya karşılık olayın faili yalancılar derhal olayı inkar ettiler. Ancak asıl görev Yamacınındı. Yamacı olayı aldı, gazetecilik etiğinden ve medya sorumluluğuna götürdü. Dönmez'i kaynakların ismini söylemeye davet etti daha sonrada kendi kaynak ismi vermeden Dönmez'i bir olayla suçlayıp olayı bitirdi. Konuyu bir yandan da İslamiyet ve Allah korkusuyla besleyip her zaman yaptığı gibi kitleyi ikna yoluna gitti. Yamacı Allah korkusundan bahsedince aklıma fıkradaki "iyi de ayranı nereden buldun ya hu" diyen yamacı geldi. Valla gerçek. Bizim Yamacı ayrana bile gerekçe bulabilmişti.
Yamacı'nın bahsettiği basın etiği ve sorumluluk duygusu aslında kafadan uydurduğu bir şey değil. Basında etik olayını biraz incelerseniz, karşınıza öncelikle İngiltere'de Basın Özgürlüğü konusu gelir. Bu konuda o yıllardaki düşünce basının ne kadar devlet ve sermaye sahiplerinin elinden kurtulursa o kadar özgür olduğudur. Ancak daha sonra bu fikir değişir. Çünkü devreye "sorumluluk" kavramı girer. İlk kez bu kavram Hutchins Komisyonu adı verilen ve fikir önderliğini Times Dergisinin yayıncısı Luce'un yaptığı oluşumun 1947 tarihli raporunda geçer. Uygulayıcısı ise Yale Üniversitesinden R. Maynard Hutchins dir. Raporda geçen en önemli kavram toplumsal sorumluluktur. Bu rapora göre gazetecilerin güvenilirliği, yaptığı haberin kaynağının şeffaflığı, yalansız olması ve özellikle muteber evraklara dayanması ile ölçülmektedir. Sadece Özgür Basın yetmez. Basın halkı kandırmamalıdır. Güvenilir olması gerekir. Bu da toplumsal sorumluluk kavramı ile ölçülür. Buna uymayan gazeteciler diğer meslektaşları tarafından derhal uyarılmalıdır. Daha sonraki dönemlerde bu şeffaf kaynak konusu çok tartışılmıştır. Tabii ki komisyonun yayımladığı "Freedom of Press"i iyi bilen ve bu alanda çalışan kişiler bunun üzerine çok uzun konuşabilir. Ben sadece komisyonun konuyu ilgilendirin kısmını değerlendirmeye çalıştım. Bizimki olayı buradan tutmuştu işte.
Aslında Yamacıya benim "yamacı" tabirini kullanmamın nedeni de tam burada yatıyor. Evet o Gülen'in fıkrasındaki yamacı gibi her şeyi doğru yerinden alıp yalanların üzerine reel kılıflar bulan birisi. Peki insanları "Özgür Basın Susturulamaz" sloganları ile sokağa döküp onların hayatını zindana çeviren Yamacı, ne kadar "Toplumsal Sorumluluk" kavramına sadık kaldı. Ne kadar etik değerlere sahipti... İmamın dediğini yap yaptığını yapma mantığıyla herkesin sadece kendi dediklerini yapmasını istiyordu. Şöyle bir bakalım;
İstiyorsanız Balyoz soruşturmasından bir örnek verelim. Şüphesiz balyoz davası hususilerin yazıp yönettiği, yalanlarla dolu bir soruşturmaydı. Konumuz balyoz var mı yok mu değil. Konumuz bunun yalan olan kısımlarının Yamacı tarafından nasıl yamandığı. Aşağıdaki resimde görüldüğü gibi Balyoz seminerine ait cdler Zaman Gazetesinde yayımlanmıştı. Bu cdlerin 2 tanesi hariç diğerlerinde suç unsuru yoktu. Diğer ikisi de zaten Office 2007 ile her nasılsa 2003 yılında yazılmış cdler. İşin daha ilginci ise daha savcı görmeden bunları yamacı yayınlıyor olması. Ben kendisine diyorum be hey Yamacı madem Allah’tan korkan bir medyaydın neden Allah’ın razı gelmeyeceği yalanın yamasını yaptın. Kaynak vereydin ya o cdler daha savcı görmeden gazeteye kim tarafından ulaştırıldı. Hiç basın etiğine ve sorumluluk kavramına uyuyor mu?
Bir diğer örneğimiz Oda Tv soruşturmasından. Kendilerini beğenmeyerek takip etmediğim ve bana bir hayli balon gelen Nedim Şener'in resmi olan bu sayfanın üzerinde Soruşturmaların Gazetecilik kapsamında olmadığı bunun nedeninin ise açıklanamayacak belgelere dayandığı savcılık ağzıyla yazılmış. Madem açıklanamayacak delil bunlar neden bu manşeti attın. Bu nasıl bir savcılıkmış ki, adamları neden göz altına aldığını açıklayamazmış. Kısacası bu kez Yamacı savcılığın yalanına yama bulmuş. Nerede etik?
Aslında bizim Yamacının yamalarının saysak kitap olur. Ama bu çok etikli gazeteci abimizin yamalarına son bir örnek daha. Aşağıda Kabataş olayı olduğundaki tepkisi ve hükümetle araları bozulduktan sonraki tepkisi gayet net gözüküyor. O dönem Yalancı ona Kabataşı yama demiş yamamış, sonra aralar bozulunca bu sefer kendi yamadığı yalanı yeniden yama demişler adam onu da yamamış.
2 Yorumlar
son paragraf mükemmel
YanıtlaSilBu yamacı, dersanelerde serrehberlik yaparken beceriksizliği sebebiyle kültür sanata muhabir olarak gönderilmişti. Ama kayınpederi ve Mustafa özcan yamacısı olduğu için kısa zamanda kültür sanatın başına getirildi. Sonra burs ile ABD; CIA eğitti ve geri dönüşte gazetenin başına getirildi. Artık o bir cıa elemanıdır. Bunun belgelerini 2006 yılında yayınladım. Şişli de cıa ajanları ile görüşmelerini deşifre ettik ama arkası güçlüydü. Sonunda Gülen'in topyekün bir milleti cıaya uşak yapma yolunun amansız yancısı oldu.
YanıtlaSilKalemine sağlık Emir Yıldız müstear ismiyle yazan arkadaş.
Bu yamacı şimdi de aynı yamacılığa devam ediyor. İpi Mustafa Öscan'ın elinde, onun süper yamacısı..