8 Ekim’de şöyle bir tweet attım: “Geniş ve rasyonel düşünebilen, kimden gelirse gelsin kötülüğe karşı olan, cesur olan, ve hala ümidi kalan insanların kritik kütleye ulaşabilmesi lazım bir şeylerin değişebilmesi için. O günler ufukta görünmüyor. Git gide ümidimi kaybediyorum. Ümidim neredeyse kalmadı diyebilirim. Dertsiz başıma dert almak uğraşılarım. Kendimi beyhude yoruyorum. Zaten diyeceklerimi dedim. Aklıma yeni şeyler gelirse MFP yazısı olarak yazarım. Uzun bir dinlenmeye ihtiyacım var. Twitter hesabım 2020 sonuna kadar sadece dm için açık kalacak. Sonrası Allah kerim. Bana eyvallah!” Daha önceden de Twitter oruçları tutmuştum kendimce. Ama bu sefer farklı, her ihtimale karşı 2020 sonuna kadar diye yazdım, ama niyetim inşallah Twitter’da bundan sonra hiç paylaşım yapmamak. Eski yazdıklarım silinmesin diye (ve dm’den yazmak isteyen olursa diye, ve MFP işlerine devam etmek için) hesabımı kapatmayı düşünmüyorum, ama ben Twitter’la hesabımı kapattım.
Son tweet’imden sonra YYK’ya şöyle yazdım: Twitter’da ne kadar vakit harcarsam o kadar üzülüyorum Türkiye’nin durumuna. Halbuki takip etmesem burada daha rahat yaşayabilirim. O yüzden Twitter vaktimi azaltmak istiyorum. Sadece MFP için buradayım. Yazı gelsin, yayınlayalım, kendimiz yazalım. Bu şarkı yarım kalmasın :)
Bir arkadaşa da dm’den şöyle yazdım: 3-4 senedir bir yolculuktayım, yolculuk notlarımı paylaştım Twitter ve MFP üzerinden. Yolculuğuma devam edeceğim, bir şekilde paylaşmak da istiyorum düşüncelerimi. Ama Twitter’ın etkileşim şekli beni çok yoruyor. O yüzden bence benim için en hayırlısı en azından uzun bir süre Twitter’dan uzak durmak. Kutsalları yere çala çala ilerledim, bir dinginliğe ulaşamadım, ama dingin olamamakla baya bir barışık oldum diyebilirim. Biraz vakit bulayım, MFP yazıları yazacağım inşallah.
Bu benim son tweet’imden sonraki ilk yazım ve Twitter’i neden bıraktığımı kısaca açıklamak istiyorum bu yazıda. Öncelikle bana dm’den ulaşan birkaç kişiden gördüğüm kadarıyla bu son tweet’imin Gülen cemaatiyle alakalı olduğunu düşünenler olmuş. Halbuki bu tweet’i yazarken hiç aklımda yoktu the cemaat. Derdim Türkiye idi. Türkiye hakkında ümidim kalmadı.
Türkiye ve onun (okuyan-yazanlarının) bir aynası olarak görebileceğimiz Türkiye Twitter alemi bence “robotların başka robotları robotlukla suçlamaları” ile dolu, fasit daireler içinde kaybolmuş yerler. Twitter’da kendi mahallesine özeleştirisi olan çok ama çok az. Herkes kavga gürültü peşinde, sloganlar havada uçuşuyor. Neredeyse kimse öğrenmeye-değişmeye gelmiyor bu ortama, herkes öğretme-değiştirme peşinde. Kabalığın, demagojinin, iftiranın bini bir para. Yüzyüze söylenmeyecek laflar çoğu zaman müstear, bazen gerçek isimli hesaplar tarafından pervasızca söyleniyor.
Twitter’da değerli paylaşımlar, fikirler yok mu? Var elbet. Ama bir sonuca ulaşmıyor. Güçsüz olanlardan bir kısmının güzel sözleri, çabaları var; ama güçlü olanların değişmeye niyetleri yok ve değişimi engelleyecek güçleri var. Değişim hiç mi olmuyor? Elbetteki oluyor. Ama çok az, ama çok yavaş. Benim sabrım bu kadar yavaş ilerleyen bir iş için büyük eforlar koyabilecek kadar çok değil(miş). Twitter benim enerjimi tüketiyor, ve karşılığında aldığım kaybettiğim enerjiye değmiyor.
Hem Twitter dünyasının ötesinde ve Türkiye’nin bel kemiğini oluşturan bir halk var. Bununla alakalı Deva Partisinin Ali Babacan’ın eleştirilerini paylaştığı bir tweet’inin üzerine şunları yazmıştım: “Önemli ve yerinde eleştiriler. Ama ne yazık ki halkın büyük çoğunluğunda karşılığı yok. Çünkü halkın çoğu kalender (karnı doyuyorsa yeter diyor), devleti ve dini istismar eden iktidarı kutsal görüyor, ve ana akım medya ile hipnotize olmuş durumda. Bir şekilde o halka ulaşmak lazım.” Evet, tweet yazmakla ulaşılamayan ve ulaşılamayacak olan büyük bir halk kitlesi var. Türkiye’nin değişmesi için bu halkın da değişmesi lazım. Dolayısıyla Twitter’daki çabalar bu bakımdan da beyhude.
Kısacası ne muktedirlerden, ne muhalefetten, ne sayısı iki elin parmakları kadar olan cesur entelektüellerden, ne durumdan rahatsız olan halktan, ne durumu problemsiz gören halktan bir ümidim kalmadı. Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer falan da yok. İlahi adalet gelecek, kimsenin yaptığı yanına kar kalmayacak diye bir düşüncem yok; çünkü tarih buna ters örneklerle dolu. Ümidim kalmadı, ama bir işe yaramayacağını bile bile, sırf iç dökmek için MFP yazılarıma devam edeceğim.
Neden blog yazısı yazmaya devam ediyorum ama Twitter’a etmiyorum? Bu soruyu da sordum kendime. Cevabım şu. Twitter sigara gibi, kötü bir alışkanlık. Yaparken keyif alıyorsun, ama tekrar tekrar vakit harcamanın sonrasında ve bağımlılığını farkettiğinde kendini çok kötü hissediyorsun. Diğer kötü tarafıda şu. Karşılıklı güzel bir etkileşim bekliyorsun, ama çoğu zaman ya etkileşim olmuyor, ya saçma sapan yorumlar oluyor. Blog yazılarının güzel tarafı şu. Yazını detaylıca yazıyorsun. İçini döküyorsun, sonrasında gelen yorumlar hayatında çok önemli bir yer kaplamıyor.
Hasılı 11 sene önce başladığım ve son 5 senedir çok aktif kullandığım Twitter maceramın sonuna geldim. Çok güzel bir son olmadı. Bu şarkı yarım kaldı :) Keşke bir yolunu bulabilseydim, Twitter’la daha sağlıklı bir ilişki kurabilseydim ve devam edebilseydim. Ama nasip :) İnsanın yenilgiyi kabul etmesi de bir erdemdir :)
Tüm twitter arkadaşlarıma en içten sevgilerimi sunuyorum. Siz devam edin, bana yetti, bana eyvallah :)
-İsa Hafalır
2 Yorumlar
MFP artik cok anlami olan bir blog degil. İsa bey sizinde iyi bir insan oldugunuza inanmiyorum.
YanıtlaSilben ikna oldum valla.
Sil