Bence özellikle Türkiye'nin okumuş yazmış kesimi olarak içinden çıktığımız ülke olan Türkiye'ye fazla anlam yüklüyor ve fazla duygusal bakıyoruz. O yüzden de fazla beklentiye giriyoruz belki de. Biraz geriye çekilip uzaktan bakarsak ne görünüyor? Ortanın üzeri gelişmişlikte, mesela Afrika, Ortadoğu veya Güney Asya ülkelerinden daha iyi, gelişmiş Batılı ülkelerden daha kötü bir ülke var karşımızda. Tayland, Vietnam, Brezilya, Arjantin, Polonya gibi ülkelerle kıyaslanabilir bir ülke.
Bunun günlük hayattaki karşılığı ne demektir? Hayat çok da kötü değil Türkiye'de demektir. Mesela oldukça kaliteli ve ücretsiz sağlık hizmetleri var, hemen her evde temiz içme suyu, kesintisiz elektrik, yeterince hızlı İnternete erişme imkanı var. Belediye hizmetleri iyi, çöpler toplanıyor, toplu taşıma hemen her yere ulaşıyor, halka sosyal imkanlar da sağlıyor belediyeler. Eğitim en azından okumaya niyeti ve yeteneği olanlar için oldukça iyi. Süpermarketlere, AVM'lere gitsen çeşit çeşit yiyecek giyecek beyaz eşya bulunabiliyor. Evler pek çok Batı Avrupa ülkesindeki ortalama evden daha geniş. Orta sınıf vatandaş en lüks olanlardan olmasa da orta seviyesinden bir araba alabiliyor. Servis sektörü gelişmiş çeşit çeşit restoran mevcut, yaz tatilinde güzel bir otelde ülkenin dünyanın en iyileri arasında sayılabilecek kıyılarında tatil yapabiliyor orta sınıf vatandaş. Bunları asgari ücretli yapabiliyor mu demeyin zira bu tartışmalar asgari ücretliler arasında yapılmıyor ve her ülkenin alt sınıfları ülke ortalamasının çok gerisinde yaşıyor (mesela ABD'deki siyahilerin yaşadığı mahalleleri veya Paris'in banliyölerini düşünelim).
Peki hikayemiz burada bitiyor mu? Bitmiyor. Zaten bitseydi ortada bu kadar tartışma da olmazdı. En başta hukuk, demokrasi, insan hakları, özgürlükler gibi konularda giderek kötüleşen bir tablo mevcut. Ekonomide hem konjonktürel, hem yapısal pek çok sorun mevcut. Eğitim tüm gençlere dünya standartlarında beceriler edindirebilmekten uzak vs.
Demek ki Türkiye aslında uzaktan bakılınca dünya ortalamasının üzerinde yaşam standartlarını yakalamış, gelişmekte olan ülkelerin çoğundan ileride, gelişmiş ülkelerin gerisinde kalan bir ülke. Hayatın başka bir alanında olsa böyle bir sıralamadan memnun veya en azından böyle bir sıralamayla barışık olurdu bence Türkiye'de yaşayan pek çok i̇nsan; mesela çocuğu sınıfın birincileri arasında değil ama ortalamanın üzerinde bir öğrenci olsa. Veya şirketteki en yüksek performans primini alamasa da ortalama üzerinde bir prim almış olsa... İlginç olan şey şu ki Türk halkının ezici çoğunluğu bu sıralamayla barışık değil. Ülkedeki her kesimde Türkiye'nin bir gün dünyada her açıdan en üst sıralardaki ülkelerden birisi olacağına dair örtük bir kabul veya inanç var gördüğüm kadarıyla. Yani zamanla Türkiye gelişecek gelişecek ve her konudaki sıralamalarda (ekonomi, teknoloji, hukuk, demokrasi vs.) Almanya ile İngiltere arasında bir yerlere yerleşecek gibi bir inanç. Hatta bunu bir tarihsel zorunluluk gibi gördüğünü bile düşünüyorum Türk halkının.
Peki bu inanç ne kadar gerçekçi?
Öncelikle ülkenin gelişmiş ülkelerin gerisinde az gelişmiş ülkelerin ilerisinde olarak tanımladığım bu relatif durumunda zaman içerisinde ciddi bir değişim oluyor mu buna bakalım? Benim gördüğüm olmuyor. Hatta Osmanlı döneminde nasıldı diye baksak o zaman da benzerdi benim gördüğüm. Yine gelişmiş ülkelerin gerisinde geri olanların ilerisinde bir ülkeydi. Hatta Kanuni dönemine bile gitsek durum bundan ne kadar farklıydı tartışılır. Daha önce bir yazımda duayen iktisat tarihçilerimizden Mehmet Genç'ten şu altıntıyı yapmıştım: “Daha başlangıçtan beri kaynaklarla alakalı denge kesin olarak Avrupa'nın lehinde idi: Nüfus, üretim hacmi, sermaye stoku, teknoloji ve enerji kapasitesi bakımından Avrupa, Osmanlı'nın asgari 4-5 katı büyüklükleri kontrol ediyordu ve buna rağmen Osmanlı Türkiyesi, kıta içinde yüzyıllar süren bir genişlemeyi sürdürebilmiş ve yaklaşık bir milyon km2'lik bir bölümünü, yani kıtanın % 10'unu kontrolü altına almayı başarmıştı.” Gerileme veya çöküş denilen 18. - 19. yy da da Batılı büyük güçlerle savaştığında yenilecek kadar güçsüz ama onların sömürgesi olmayacak kadar da kendi çapında gücü olan bir ülkeydi Osmanlı ki aynı dönemde dünyanın çok büyük kesimlerinin Batılı devletlerin sömürgesi durumunda olduğunu unutmayalım. Cumhuriyet döneminde de yine modernleşme konusunda ortalama gelişmekte olan ülkeden ileride ama gelişmiş ülkeler seviyesine de ulaşamamış bir ülke olarak devam etti Türkiye.
İkinci olarak, hayatın olağan akışı içerisinde herhangi bir konudaki sıralamalar çok kolay değişir mi? Bence değişmez. Mesela ülkenin ortalama bir üniversitesinin ülkenin en iyi üniversiteleri arasına girmesi, bir alanda ortalama ürünler üreten bir şirketin o alandaki en kaliteli ürünleri üreten en bilinen markalar arasına girmesi veya sınıfın ortalama öğrencisinin sınıfın ilk sıralarındaki öğrenciler arasına girmesi vs. Ne kadar olağan, mümkün veya kolaydır bunlar veya benzerleri? İmkansız değildir, bunların örnekleri de vardır fakat çok da sıklıkla gözlenen durumlar da değildir bunlar. Gerçekleştikleri durumlardaysa normalin dışında şartlar, normalin üzerinde bir çaba olması gerekir. Aynı rutinlerini devam ettiren bir öğrencinin ekstra bir çaba sarfetmeden sınıf birincisi olması, aynı rutinlerini devam ettiren şirketin özel bir çaba göstermeden kendi alanında en bilinir şirkete dönüşmesi, aynı rutinleri devam ettiren bir üniversitenin en iyi üniversiteler arasında girmesi bence mümkün değildir.
O halde üçüncü olarak, Türkiye'de böyle bir çaba, böyle bir vizyon değişimi var mı? Bence yok. Bilime teknolojiye normalin üzerinde bir yatırım mı yapılıyor Türkiye'de? Ben görmüyorum. Askeri sanayide bir kıpırdanma var ki onun da meyveleri alınıyor ama bu da tek başına Türkiye'yi gelişmiş bir ülke yapmaya yeterli değil. Eğitim alanında yeni bir hamle yapılarak mesela eğitimi ortaöğretimden terk eden öğrencileri eğitime kazandırmak için normalin üzerinde bir çaba mı var veya üniversitelerin araştırma kalitesini artırmak için normalin dışında bir şeyler mi yapılıyor? Ben duymadım. Peki Türkiye'nin hukuk, insan hakları, demokrasi sorunları konusunda farkındalık yaratmak için iktidarı geçtim muhalefette bir çaba mı var mesela? Ben görmüyorum. Bence Türkiye'nin muhalefeti de iktidarı kadar otoriter bir zihniyete sahip, çoğulculuğa karşı, aşırı milliyetçi bir bakışı var. Referans aldığı erken cumhuriyet ideolojisi veya devrimci sol da demokrasiye, insan haklarına, kuvvetler ayrılığına inanmayan ideolojiler. Muhalifler de ciddi bir yüzleşme yapmış değiller bu konulardaki kabulleriyle.
Kısaca Türkiye'nin hem ekonomik hem demokratik açıdan dünyanın en gelişmiş ülkeleri arasına doğru gittiğine dair hiç bir emare görmüyorum ben. Niye gitmesi gerektiğini de anlamıyorum. Dolayısıyla Türkiye'nin normalin üzerinde bir hızda değişeceğine ve böylece sıralamalarda hızla yükselerek en gelişmiş ülkeler arasına gireceğine dair her kesimde var olan kabul de bence gereçeklikle bağdaşmayan, Türkiye merkezci bir hayalden ibarettir. (Hızla sıralamalarda yükselen niye Tayland veya Arjantin değil de Türkiye olmalı mesela? Eğer her ülke yükselirse sıralama yine çok değişmez ve bizim derdimiz Türkiye'nin 100 yıl öncesinden daha mı iyi olduğu değil sıralamalarda en üstlere çıkıp çıkmadığı.)
Bununla birlikte üçüncü paragrafta anlattığım gibi Türkiye hiç de fena olmayan yaşam standartları olan ortalamanın üzerinde gelişmiş bir ülkedir. Nasıl ki sınıf ortalamasının üzerinde başarı gösteren bir çocuğa sınıf birincisi olması için yapılacak baskı hem ebeveynlerini hem çocuğu mutsuz ediyorsa Türkiye'yi olduğu gibi kabul etmemek de hem Türkiye'yi hem ondan bunu bekleyen okumuş yazmış kesimi mutsuz ediyor bence. Hayat Barış Manço'nun 7'den 77 programı değil. Tüm çocuklar 50 puanı alıp şampiyon olmuyor. Bir sıralama yapıldığında birileri en başta olacaksa birileri de ortada olacak sıralama yapmanın doğal sonucu bu. Ve bu sıralamalar normal şartlarda çok da değişmiyor. Türkiye'nin sıralamaların en tepesinde olması tarihsel bir zorunluluk veya Allah'ın bize bahşettiği bir hak değildir. Türkiye hiç bir zaman en başta olmadı, bundan sonrasında olması için de çok bir çaba ve neden görünmüyor an itibariyle.
Bu konuları dert edinen arkadaşlara tavsiyem Türkiye'yi değiştirmeye çalışmak yerine beklentilerini değiştirmeleri. Bazı ülkelerde demokrasinin, hukukun, özgürlüklerin tadını çıkarabilirsiniz; Türkiye'de de Ege'de tatil yapabilirsiniz, Adana'da kebap yiyebilirsiniz, Ayasofya'da namaz kılabilirsiniz, Trabzon'da yaylaya çıkabilirsiniz vs. Her ülkeyi olduğu gibi kabul etmek ve orada neyin tadını çıkarabilirseniz onun tadını çıkarmak herkesi daha mutlu edecektir inanın.
-Ahmet Şeker
Bunun günlük hayattaki karşılığı ne demektir? Hayat çok da kötü değil Türkiye'de demektir. Mesela oldukça kaliteli ve ücretsiz sağlık hizmetleri var, hemen her evde temiz içme suyu, kesintisiz elektrik, yeterince hızlı İnternete erişme imkanı var. Belediye hizmetleri iyi, çöpler toplanıyor, toplu taşıma hemen her yere ulaşıyor, halka sosyal imkanlar da sağlıyor belediyeler. Eğitim en azından okumaya niyeti ve yeteneği olanlar için oldukça iyi. Süpermarketlere, AVM'lere gitsen çeşit çeşit yiyecek giyecek beyaz eşya bulunabiliyor. Evler pek çok Batı Avrupa ülkesindeki ortalama evden daha geniş. Orta sınıf vatandaş en lüks olanlardan olmasa da orta seviyesinden bir araba alabiliyor. Servis sektörü gelişmiş çeşit çeşit restoran mevcut, yaz tatilinde güzel bir otelde ülkenin dünyanın en iyileri arasında sayılabilecek kıyılarında tatil yapabiliyor orta sınıf vatandaş. Bunları asgari ücretli yapabiliyor mu demeyin zira bu tartışmalar asgari ücretliler arasında yapılmıyor ve her ülkenin alt sınıfları ülke ortalamasının çok gerisinde yaşıyor (mesela ABD'deki siyahilerin yaşadığı mahalleleri veya Paris'in banliyölerini düşünelim).
Peki hikayemiz burada bitiyor mu? Bitmiyor. Zaten bitseydi ortada bu kadar tartışma da olmazdı. En başta hukuk, demokrasi, insan hakları, özgürlükler gibi konularda giderek kötüleşen bir tablo mevcut. Ekonomide hem konjonktürel, hem yapısal pek çok sorun mevcut. Eğitim tüm gençlere dünya standartlarında beceriler edindirebilmekten uzak vs.
Demek ki Türkiye aslında uzaktan bakılınca dünya ortalamasının üzerinde yaşam standartlarını yakalamış, gelişmekte olan ülkelerin çoğundan ileride, gelişmiş ülkelerin gerisinde kalan bir ülke. Hayatın başka bir alanında olsa böyle bir sıralamadan memnun veya en azından böyle bir sıralamayla barışık olurdu bence Türkiye'de yaşayan pek çok i̇nsan; mesela çocuğu sınıfın birincileri arasında değil ama ortalamanın üzerinde bir öğrenci olsa. Veya şirketteki en yüksek performans primini alamasa da ortalama üzerinde bir prim almış olsa... İlginç olan şey şu ki Türk halkının ezici çoğunluğu bu sıralamayla barışık değil. Ülkedeki her kesimde Türkiye'nin bir gün dünyada her açıdan en üst sıralardaki ülkelerden birisi olacağına dair örtük bir kabul veya inanç var gördüğüm kadarıyla. Yani zamanla Türkiye gelişecek gelişecek ve her konudaki sıralamalarda (ekonomi, teknoloji, hukuk, demokrasi vs.) Almanya ile İngiltere arasında bir yerlere yerleşecek gibi bir inanç. Hatta bunu bir tarihsel zorunluluk gibi gördüğünü bile düşünüyorum Türk halkının.
Peki bu inanç ne kadar gerçekçi?
Öncelikle ülkenin gelişmiş ülkelerin gerisinde az gelişmiş ülkelerin ilerisinde olarak tanımladığım bu relatif durumunda zaman içerisinde ciddi bir değişim oluyor mu buna bakalım? Benim gördüğüm olmuyor. Hatta Osmanlı döneminde nasıldı diye baksak o zaman da benzerdi benim gördüğüm. Yine gelişmiş ülkelerin gerisinde geri olanların ilerisinde bir ülkeydi. Hatta Kanuni dönemine bile gitsek durum bundan ne kadar farklıydı tartışılır. Daha önce bir yazımda duayen iktisat tarihçilerimizden Mehmet Genç'ten şu altıntıyı yapmıştım: “Daha başlangıçtan beri kaynaklarla alakalı denge kesin olarak Avrupa'nın lehinde idi: Nüfus, üretim hacmi, sermaye stoku, teknoloji ve enerji kapasitesi bakımından Avrupa, Osmanlı'nın asgari 4-5 katı büyüklükleri kontrol ediyordu ve buna rağmen Osmanlı Türkiyesi, kıta içinde yüzyıllar süren bir genişlemeyi sürdürebilmiş ve yaklaşık bir milyon km2'lik bir bölümünü, yani kıtanın % 10'unu kontrolü altına almayı başarmıştı.” Gerileme veya çöküş denilen 18. - 19. yy da da Batılı büyük güçlerle savaştığında yenilecek kadar güçsüz ama onların sömürgesi olmayacak kadar da kendi çapında gücü olan bir ülkeydi Osmanlı ki aynı dönemde dünyanın çok büyük kesimlerinin Batılı devletlerin sömürgesi durumunda olduğunu unutmayalım. Cumhuriyet döneminde de yine modernleşme konusunda ortalama gelişmekte olan ülkeden ileride ama gelişmiş ülkeler seviyesine de ulaşamamış bir ülke olarak devam etti Türkiye.
İkinci olarak, hayatın olağan akışı içerisinde herhangi bir konudaki sıralamalar çok kolay değişir mi? Bence değişmez. Mesela ülkenin ortalama bir üniversitesinin ülkenin en iyi üniversiteleri arasına girmesi, bir alanda ortalama ürünler üreten bir şirketin o alandaki en kaliteli ürünleri üreten en bilinen markalar arasına girmesi veya sınıfın ortalama öğrencisinin sınıfın ilk sıralarındaki öğrenciler arasına girmesi vs. Ne kadar olağan, mümkün veya kolaydır bunlar veya benzerleri? İmkansız değildir, bunların örnekleri de vardır fakat çok da sıklıkla gözlenen durumlar da değildir bunlar. Gerçekleştikleri durumlardaysa normalin dışında şartlar, normalin üzerinde bir çaba olması gerekir. Aynı rutinlerini devam ettiren bir öğrencinin ekstra bir çaba sarfetmeden sınıf birincisi olması, aynı rutinlerini devam ettiren şirketin özel bir çaba göstermeden kendi alanında en bilinir şirkete dönüşmesi, aynı rutinleri devam ettiren bir üniversitenin en iyi üniversiteler arasında girmesi bence mümkün değildir.
O halde üçüncü olarak, Türkiye'de böyle bir çaba, böyle bir vizyon değişimi var mı? Bence yok. Bilime teknolojiye normalin üzerinde bir yatırım mı yapılıyor Türkiye'de? Ben görmüyorum. Askeri sanayide bir kıpırdanma var ki onun da meyveleri alınıyor ama bu da tek başına Türkiye'yi gelişmiş bir ülke yapmaya yeterli değil. Eğitim alanında yeni bir hamle yapılarak mesela eğitimi ortaöğretimden terk eden öğrencileri eğitime kazandırmak için normalin üzerinde bir çaba mı var veya üniversitelerin araştırma kalitesini artırmak için normalin dışında bir şeyler mi yapılıyor? Ben duymadım. Peki Türkiye'nin hukuk, insan hakları, demokrasi sorunları konusunda farkındalık yaratmak için iktidarı geçtim muhalefette bir çaba mı var mesela? Ben görmüyorum. Bence Türkiye'nin muhalefeti de iktidarı kadar otoriter bir zihniyete sahip, çoğulculuğa karşı, aşırı milliyetçi bir bakışı var. Referans aldığı erken cumhuriyet ideolojisi veya devrimci sol da demokrasiye, insan haklarına, kuvvetler ayrılığına inanmayan ideolojiler. Muhalifler de ciddi bir yüzleşme yapmış değiller bu konulardaki kabulleriyle.
Kısaca Türkiye'nin hem ekonomik hem demokratik açıdan dünyanın en gelişmiş ülkeleri arasına doğru gittiğine dair hiç bir emare görmüyorum ben. Niye gitmesi gerektiğini de anlamıyorum. Dolayısıyla Türkiye'nin normalin üzerinde bir hızda değişeceğine ve böylece sıralamalarda hızla yükselerek en gelişmiş ülkeler arasına gireceğine dair her kesimde var olan kabul de bence gereçeklikle bağdaşmayan, Türkiye merkezci bir hayalden ibarettir. (Hızla sıralamalarda yükselen niye Tayland veya Arjantin değil de Türkiye olmalı mesela? Eğer her ülke yükselirse sıralama yine çok değişmez ve bizim derdimiz Türkiye'nin 100 yıl öncesinden daha mı iyi olduğu değil sıralamalarda en üstlere çıkıp çıkmadığı.)
Bununla birlikte üçüncü paragrafta anlattığım gibi Türkiye hiç de fena olmayan yaşam standartları olan ortalamanın üzerinde gelişmiş bir ülkedir. Nasıl ki sınıf ortalamasının üzerinde başarı gösteren bir çocuğa sınıf birincisi olması için yapılacak baskı hem ebeveynlerini hem çocuğu mutsuz ediyorsa Türkiye'yi olduğu gibi kabul etmemek de hem Türkiye'yi hem ondan bunu bekleyen okumuş yazmış kesimi mutsuz ediyor bence. Hayat Barış Manço'nun 7'den 77 programı değil. Tüm çocuklar 50 puanı alıp şampiyon olmuyor. Bir sıralama yapıldığında birileri en başta olacaksa birileri de ortada olacak sıralama yapmanın doğal sonucu bu. Ve bu sıralamalar normal şartlarda çok da değişmiyor. Türkiye'nin sıralamaların en tepesinde olması tarihsel bir zorunluluk veya Allah'ın bize bahşettiği bir hak değildir. Türkiye hiç bir zaman en başta olmadı, bundan sonrasında olması için de çok bir çaba ve neden görünmüyor an itibariyle.
Bu konuları dert edinen arkadaşlara tavsiyem Türkiye'yi değiştirmeye çalışmak yerine beklentilerini değiştirmeleri. Bazı ülkelerde demokrasinin, hukukun, özgürlüklerin tadını çıkarabilirsiniz; Türkiye'de de Ege'de tatil yapabilirsiniz, Adana'da kebap yiyebilirsiniz, Ayasofya'da namaz kılabilirsiniz, Trabzon'da yaylaya çıkabilirsiniz vs. Her ülkeyi olduğu gibi kabul etmek ve orada neyin tadını çıkarabilirseniz onun tadını çıkarmak herkesi daha mutlu edecektir inanın.
-Ahmet Şeker
1 Yorumlar
Türkiye'yi bu şekilde kabullenmek mümkün değil düne kadar dolar 1.2'di. Gene rahattık şimdi batıyoruz. Nasıl kabulleneceksin ki hep berbat olsa belki kabullenilir ama bu haliyle 3-5 çapulcuya bırakılacak bir ülke mi burası. Atatürk de amann deseydi hala afganistan gibi olabilirdik burada. Kişi başına düşen gelirde belli bir miktarı yakalayıp da demokraside geri iden tek ülke türkiye diyorlar bunu da 2 tane karizmatik manyak sayesinde becerdiler. Biri gülen diğeri recep. Tarihçiler kişilerin hiç önemi yok hitler doğmasa da almanya gene hareket edecekti derler. Kişilerden ziyade toplumsal yapılara kurumlara bakarlar. Bence türkiye ab'ye girmeye hazır bir devletti iyiye gidiyordu bu 2 kişiyi tarih sahnesinde sil çok başka bir ülke olurduk.
YanıtlaSil