Birkaç gün önce kadim ve çok değerli bir dostum bir facebook paylaşımında şöyle yazdı: “İslam toplumlarında iktidar kavgası Hz. peygamberin öldüğü gün, sistematik nepotizm ise Hz. Osman zamanında başladı. Tarihte en fazla sahabeyi sahabe öldürdü. İmam-ı Azam’ı hapislerde çürüten de müslümanlardı. Eğer tarihi okumada bu türden gerçekler apaçık seslendirilmezse ve bireyleri koruyup yücelterek bir ‘pantheon’ inşa etmek adına halının altına süpürülmeye devam ederse, İslam toplumlarının bulunduğu yıkıntı halinden kurtulmasına dair küçük bir ihtimal varsa o da kaybolur. Sanıyorum olan da bu.” Bundan bir gün sonra da Mustafa Yılmaz’ın MFP’de bu konu ile alakalı şu güzel yazısı yayınlandı: link.
Benim de bir zamandır aklımda bu konu çerçevesinde ve biraz daha ileri gidecek bir yazı yazmak vardı. Önceki yazılarımda da yazmıştım, benim erken İslam tarihine dair bakışım uzun süre önce Lesley Hazleton’un “The First Muslim” ve “After the Prophet” kitaplarını okuduktan sonra değişmişti. Hep okuyageldiğimiz “yücelten” anlatıları tekrarlamak yerine, Hazleton erken İslam tarihini çok daha “insani” bir bakış açısıyla yazmıştı kitaplarında. Sonrasında anladım ki sahabenin sahabeyi öldürme sebebi münafıkların oyunları falan değil, kendi aralarındaki anlaşmazlıklar ve iktidar kavgalarıydı. Sahabeler de hatalarıyla, sevaplarıyla, iyilikleriyle, kötülükleriyle; bizim gibi insanlardı. Aşırı yüceltilen sahabe ile gerçekleşen tarihi vakalar birbiriyle çelişiyorlardı çünkü.
İslam’ın şu andaki halini ve bunun tarihi sebeplerini en sert şekilde eleştiren müslümanların çok kullandığı kavramlardan birisi “Emevi İslamı.” Bu bakışa göre (bazılarına göre Muaviye de dahil, ama en azından) Yezid, etraflarındaki ekabir, yani Emevi yöneticileri sanki bütün problemli anlayışın sorumlusuydu. Bu görüş bence eksik kalıyor. Sadece Emevi liderlerini değil, tüm sahabeyi, tabiini, ve sonrasını insan olarak görüp, onları eleştirebilmek gerekiyor. Tabii bunu yaparken de bugünün normlarıyla o zamanın tarihini yargılamak gafletine düşmemek gerekiyor.
Sahabe üzerinde düşündükten sonra İslam’ın tam olarak ne olduğunu düşünmeye başladım. Düşündüm ki, İslam geldiği zaman kadının neredeyse hiç değeri yoktu, İslam kadına daha fazla değer verdi; o zamanlar kölelerin hiç değeri yoktu, İslam kölelere daha çok değer verdi. İslamın yeni getirdiği “daha yüksek” değerler, statüler, “o zaman yaşayan insanlar”ın vicdanlarına uygundu. Ama günümüz insanların vicdanına uygun mu? Daha spesifik olarak, İslam köleye iyi davranın diyor, bununla birlikte köleliğe izin veriyor (İslam’da köleliğe dair MFP’de bir “inanmayan” bakış açısıyla bir yazı yayınlanmıştı, isteyen okuyabilir: link.) Ama artık müslümanların çoğu köleliğin olabilirliğini kabul etmiyor. İslam kadına o zamanın şartlarına göre büyük değer verse de; şahitlikte, mirasta, evlilikte, boşanmada erkeğe göre daha az hak veriyor. Ama şimdiki müslümanların en azından azımsanmayacak bir kısmının vicdanları bunu kabul etmiyor.
Buradan şu yoruma geldim. İslam geldiği vakitte iyileştirmeye vesile olmuş, o zamanki insanları ve toplumu “daha iyi” hale getirmiş, o zamanki insanların vicdanlarının kabul edebileceği kurallarla gelmiş bir vahiydi. Ama geldiği zamanda İslam’ın muhataplarına ne ifade ettiğini literal (yani motomot) ve son mana olarak alıp günümüze aynı şekilde taşımaya çalışırsak, günümüze göre “daha iyi” olmayacaktır diye düşünüyorum. Dolayısıyla İslam’a bir “nihai kurallar ve normlar” kümesi yerine “yön gösteren ve değiştirilebilecek kuralları” ve “değişmez değerleri” bulunan bir küme olarak bakabiliriz diye düşünüyorum. Biliyorum farklı bir bakış bu, ama benim vicdanım başka türlüsünü kabul etmiyor.
Peki nedir İslam’ın değişmez değerleri? Tarihsel süreçte “toplum vicdanı”nın evrilmesiyle değişen “norm”lar ile değişmeyecek, temel prensipler. Mesela adalet, eşitlik, özgürlük, doğruluk, iyilik, fedakarlık, kula kul olmamak. Bence İslam’da bir “reform” gerekiyor, zaten 8 ay önce yazdığım bir yazımda (link) bunu iddia etmiştim. Şimdiki yazımda yaptığım oradaki fikirleri biraz daha net bir şekilde ifade etmek ve biraz daha ileri götürmek oldu. O yazımda “İslam, geldiği haliyle, aslında bir güzel buz kristali gibiydi, ama o buz kristali zaman içinde karda yuvarlana yuvarlana, üstüne karları biriktire biriktire büyüdü ve önümüze sunulan haliyle güzelliği çok azaldı” diye yazmıştım. Şimdi düzeltiyorum ve diyorum ki islamın geldiği hali “o zaman için,” “yeterince” iyiydi; değişmez değerleri bakımından hep iyi; ama “uydurulan din” ve “indirilen din” ayrımı yeterli değil; “indirilen din”e de “nihai amaç” olarak değil, bir “yön,” bir “maksat” olarak bakmak lazım.
Evet, bir reform yapılmasının gerekli olduğunu düşünüyorum. Bu reform nasıl yapılmalı? “Çağın vicdanına” uyacak, detaylarda boğulmayan; ritüellerden çok ahlakı temelleri önemseyecek; müslümanları sadece ahirette mutlu olmayı vadetmeyip bu dünyada da mutlu edebilecek; eski İslam yorumlarını tabulaştırmayıp çok cesurca(*) yapılabilecek; “muhazakar” değil, çağa uygun ve ilerlemeci olabilecek bir reform (reform kelimesine takılacaklar için, tecdid veya yorum da diyebilirsiniz isterseniz :)). Bu reformu kim yapacak? Ben hiç yapamam, bence kimse de kendi başına yapamaz. Bu reform bence ihtiyaçlardan dolayı (bazı entellektüeller katalizör görevi yapacak, ama aslen) tabandan talep edilecek, ve yavaş yavaş evrilerek gelecek. Toplum değişimleri o kadar yavaş olur ki değişimi farketmek zordur. Ben bazı değişimler gördüğümü düşünüyorum.
-İsa Hafalır
(*) Aklıma gelen cesurca ve geniş bakışla bakılması gereken bazı meseleleri yazayım. Mesela eşcinsel evliliğe nasıl bakılacak? Mesela mirasta erkek-kız çocukları eşit hak alabilecek mi? Mesela şeriat tam olarak nedir? Mesela din ve devlet ilişkisi nasıl olmalıdır? Mesela bu çağda “faiz haram” denilebilir mi? Mesela kadınlar imamlık yapabilir mi? Mesela kadının toplumdaki yeri nedir, “örtünme” tam olarak nedir? Mesela çok eşlilik olur mu, olursa nasıl olur? Mesela evrime ve yaratılış teorisine İslam’ın bakışı nasıldır, bunlar okulda nasıl anlatılmalıdır? Mesela ilk-orta öğretimde din dersleri olmalı mıdır, nasıl olmalıdır? Mesela cemaatler ve tarikatlerin yeri nedir? Mesela nedir ehli sünnet vel cemaat, neden kutsaldır? Mesela mezheplerin dinde yeri nedir? Mesela hadisler dinin tam olarak neresindedir? Daha dakikalarca yazabilirim :)
12 Yorumlar
İslamın "değişmez" temel değerlerini bulmaktan bahsetmişsiniz, asıl problem burda, mesela örnekleriniz arasında bulunan "eşitlik" ve "özgürlük" islami değerler arasında değildir. Daha bir kaç on yıl önce alimler "özgürlüğün" ne kadar yanlış olduğunu tartışıyordu. Eşitlik zaten yok, ne kadın erkek, ne müslim gayrı müslim arasında. Hatta islamın gerçek bir esası sayacağımız "cihat" bu eşitsizlik ve küçümseme anlayışına dayalı.
YanıtlaSilİslamda reform olmaz, ilkeleri çok net ve sağlamdır, mutlak gerçeğin sahibidir, herkesi küçümser, hiç bir fikir ile uzlaşmaz, ya hep ya hiç dinidir, "hüküm(her alanda) Allahındır".
Bağışlayın İsa bey, yazınızdaki gibi, modern zihin ve ahlak görüşüyle şekillenmiş fikirler fazla romantik ve iyimser.
Bir gözlemimi yazayım.
YanıtlaSilReform diyenler bence dine gerçekten inanan, ve reformun Allahın rızası muradı olduğunu düşünenler değil. Daha çok, dine artık pek inanmayan ama "saf" halkı aydınlatma niyetinde olan, bunun yanıda kendilerine de yaşanabilir özgür bir ortam sağlama çabasında olan kimseler.
İslama ve kurana gerçekten inanan, aklı başında ve yeterli din bilgisine sahip hiç kimse kuranın ve Allahın konuştuğu yerde öyle serbestçe yorum yapamaz. Hem, dinin temel paradigmasının neye izin verip neye izin vermediğini çok rahat görür, ve kendini kandıramaz.
İslamda reform bence mümkün değil.
YanıtlaSilPeygamberimizin ''ekin'' metaforu ile açıklarsak, islam ''ekin'' gibi değildir (müslüman ekin gibidir denir, rüzgarda eğilir kırılmaz), islam ve kuranın söylemi çok nettir, kesindir, diktir, eğilmez ve uzlaşmaz.
Kuran Allahın sözüdür, Allah söyler ve biter, aciz kul değil ki uzlaşsın.
Mesela Hristiyanlık böyle değildir, incil Allahın sözü değil havarilerin yorum(ilham) ve haberleridir. Ayrıca çok kesin de değildir, yoruma tevile açıktır. Hristiyanlık ''ekin'' gibi davranabilir, rüzgarda eğilir, tarihsel okuma gibi yorumlara açıktır.
Yahudilik de İslam gibi serttir, fakat onlarda islamdan farklı olarak peygamberlik kapanmamıştır. Bu yüzden zor da olsa modern peygamberler veya azizler çıkıp yeni yorum ve yönlendirme yapabilirler.
Bu yüzden islamda reformu mümkün görmüyorum. İslam eğilmez ve uzlaşmaz, ya kesin hakim olur, ya da kırılır, çekilir. Din ve devlet veya sosyal alan ayrılamaz. Bence ortası yok, reform, tecdit veya adına her denirse densin, mümkün görmüyorum.
Orta veya ılımlı yorumların hepsinin ''gizli ajandasının'' olduğunu düşünüyorum, biraz güçlenince (samimi ve gerçekten inanan) her islami haraket şeriatı mecburen getirir, tüm muhalefeti yok eder, çünkü ''Allaha'' muhalefet edilemez.
İslamın modern demokratik değerler ile (insan hakları, fikir özgürlüğü gibi ) uzlaşması imkansızdır. Aksi beyanları (Dücane bey gibi) cehalet veya takiyye(yalan-bilimsel ahlaksızlık) olarak görüyorum.
Hocam takiye demişsin ya, gizli ajandaları var diye. Biraz güçlenince şeriatı getirir diye.
SilBu müslümanlar hayatlarında tek kitap okumuyor ki, açıp bir kitap ne demiş demiyor ki. Bilmi bile islamı ispat, bilimsel argümanları çürütmek için öğreniyorlar. Felsefe okuma amacı felsefeyi çürütmek. Hayatta en büyük doğruları biz bulduk kafasındalar, kendi gruplarında hep ilahiyatçılar en önde, her konuda onlara danışılıyor. Böyle cahil bir grup gerçekten şeriat getirmek istemese bile bu cahillikle o gücü verdiğinde onlara düzgün yönetebilir mi? Çocuk cocuk bir avuç meczup bunlar, o gücü verince ne yapacaklarını Gülen ve Akp hareketinde mevcut, 1400 senelik yağma ve talan kültürü de gösteriyor. Muaviye'sinden tut peygamberi görüp 1. halkadakilerin bile barbarlığı ortada.
Tüm muhalifeti yok edeceklerdir ama takiye yaptıkları için değil zaten cahiller, hayata bakış açıları belli, farklılıkları tehdit görüyorlar. Bu sadece islamla ilgili değil, bir nazi de böyledir, bir hristiyan da böyle olabilir. Mevzu cahillik, cahilikten gelen kibir. İnsanoğlunun ilkel yanlarını törpülemiyorlar. Gizli ajandaları olmasa bile güç bunları baştan çıkarır, irandaki gibi olurlar. Mısırda ihvan başa geçince yaptığı rezillikler ortada, hemen ayarları bozuldu. Gizli ajandaları da vardı da bozulmaların asıl sebebi hayatlarında hiç düşünmemişler ki ülke nasıl yönetilir ne yapılır, islamda da bir kural yok o zaman saçma sapan kıyaslar yapıp en ilkel davranışları sergiliyorlar. Mısırda darbecilere karşı solcularla birlikte yürüdü ihvan, başa gelince bu sefer solculara gösterileri bitirin dedi. Sonra ulul emr cart curt deyip adamları öldürdüler sokakta dağıtmak için.
bu çok sağlam bir tespitti. islam müzelik şeyler varsa kenara ayrılıp kontrollü bir şekilde yıkılmalıdır.
SilSaid Nursi'nin Risalelerinde geçen bir söz vardı. İngiliz başbakanı güya KURAN'ı eline almış ve türklerde bu kitabı almadıktan sonra onları yenemeyiz demiş. Böyle bir şey yaşanmış gibi senelerce inandım oysa azıcık düşününce gazeteye tutup beyan vermediyse bu başbakan o gizli toplantıda konuşulanı Said Nursi sürgündeyken nasıl duyacak ki. Savaşan insanlara bir inanç, bir ülke birliği güç katar. Şehit olacağına inanan kişiler gerçekten istekli ve cesurca savaşır. Yani başbakanın sözü bu açıdan tutarlı, onlarda da İncil var, onlar da İncil ile aynı faydaları sağlıyor. Peki bunun dışında gerçekten Türklerin elinden Kuranı almazsan ne olur? Nursiye göre uçarsın, asrı saadete dönersin, en güçlü ülke olursun, Fethullah Gülen'e göre de böyleydi. Çoğu islamcıya ihvandan tut şiilerden humeyniye kadar da böyle.
YanıtlaSilİşin ilginç yanı nerde sefillik içinde bir islam ülkesi var, kurana sarılmış, ne kadar çok kuran sarılmışsa o kadar sefillik içinde. Müslüman ülkeleri arasında tek düzgün ortadoğu bataklığına tam olarak girmemiş bir Türkiye vardı. Türkiye'de diğerlerinden farklı ne vardı derseniz Laiklik vardı. Ama olmadı biz batıyı kuranla geçeceğiz, bakın ingilizler tir tir titriyior elimize kuranı almamızdan dindar nesil yetiştirmemizden dediler ve türkiye'nin de içine ettiler. Bazıları diyecektir bunlar gerçek islam değil, bunlar gerçek müslüman değil. Bu gerçekten kurana sahip çıkmak değil. Kendi dinini bilmeme cahilliği bu. Çok kısa bir örnekle şöyle söyleyeyim, Fethullahçılar gerçek müslüman ülke dünyada hiç yok, biz barış ve diyalogcuyuz gerçek islam bizimki der. Peki diyelim ülkeyi siz yönetiyorsunuz darbeleri başarılı oldu. Aralarında hiç birey var mıydı, kendi aklını kullanan yoksa hepsi Fethullah Gülen'e mi tabiydi? Yarın Fethullah Gülen çıkıp İngiltere ile şu ant. yapacağız dediğinde kaçı sorgulardı, kaçı bu konuda hemen sıvama yazıları yazacak cemaatçi gazetecileri reddederdi? "Abiler biliyorum biraz garip bir anlaşma hatta ilk planda ülkemiz aleyhine gözükebilir ama hudeybiye de öyleydi bakın zaman yazarlarından evliya mertebesinde a.ü. abimiz de onaylamış bize de sabr düşer artık." aynen böyle diyeceklerdi. Şimdi sen ingiliz başbakanı olsan 1 milyon insanın kendi beynini kullanmasını mı istersin yoksa böyle yapılar mı istersen tek adamı para, güç, şantaj, kandırma vs. ikna edip o ülkeyi zor duruma düşürmek mi? Bu adamlar kurandan korksa kuranda gerçekten bir fayda olsa kendileri müslüman olurdu. Bu adamlar tamamen aklı, bilmi, sorgulamayı, birey olmayı rehber edinmiş o yüzden bugün tepemizdeler biz ise hala İslam ile uğraşıyoruz. Gerçeği de sahtesi de aynı.
Evrim konusunda mesela, müslümanlar çürütmeye çalışıyor. İşte bu fosilde şu hata var. Peki güzel kardeşim senin adem-havva teorinde tek bir fosil tek bir delil var mı? Yok. Ama utanmadan adem-havva teorisini evrimin üstüne koyuyorlar. Utanma kelimesini kullandım çünkü biz bilim yapıyoruz bilmi bilimsel yolla eleştiriyoruz diyorsan, yerine koyduğun teorinin de tek bir delili olur. Kuran'da ama yazıyor, hadis var ama, ama benim dedem öyle dedi ona da dedesi demiş .... bla bla.
devamı--
SilŞimdi böyle bir din var ortada, reform edelim diyoruz. Din akla dayanmaz. En başında 1 kişi çıkar beyler ben melek gördüm ben artık peygamberim tanrı benle konuştu der, sonra etrafında ilk sorgulamadan inananlar en büyük makama erişir sıddık olur. Sonra diğer insanlar inanır, derler bu iyi insan inandık, yalan söylemez bu derler inanırlar. Hangi bilim adamı bu işin teorisi şu çözüm yolu bu deyince, doğru diyordur bu adam hiç yalan söylemedi iyi biri diye inanılıyor? Neyse bu iş böyle başlıyor, kuran okununca etkilendi falan diyorlar, meal açıp etkilenen tek bir kişi var mı? Madem bu kadar bariz 6 milyar insan okuyup etkilensin, tam tersi meal okuma dinden çıkarsın boşverin tefsir okuyun diye 14 ciltlik kitaplara yönlendiriyorlar insanı. Dinde akıl yok, inandık sorgulamıyoruz diyorlar. Bugünde selefiler tam olarak bunu yapan en doğru yolda en gerçek islamı temsil eden kişiler. Geriye kalanların hepsi tevil yapıyor bu yazıda belirttiğiniz gibi Kölelik-Kadın vicdanları rahatsız edince tevil yapcaksın başka çaren yok. Tevil de şöyle yapılır, gerçek bir yaratıcı demek en adil en eşit demek o. zaman bu ayetteki kelimenin manası bu olamaz der geçer, bu hadis uydurmadır der geçer. Burada bile akıl yok gene, güya mantıksal bir çıkarım yapıyor ama, yaptığı şey 1400 sene önce olması gereken ideal, gerçekte öyle mi oldu, yani bu din uydurma olabilir ve uydurma olduğunu da belki bu ayetler ve hadislerdeki vicdanımıza ters şeylerden anlayacağız ama o kapıyı direk kapatıyor ve din zaten gerçek diyor inanıyorum diyor ve ona göre tevil ediyor.
Din ısıtır, din anlam verir. Neden-niçin yaşıyorum burdayım hayatın amacı nedir gibi sorulara paket cevap verir. Felsefe'de bunlara akılla cevap verir ama paket şeklinde değildir. Din ise beyni zorlamaz rahatça paketçe senin anlam arayışını sonlandırır. Her şeyin anlamı bu der olay biter. İş burada bitse sorun yok. Dinin toplumsal, hukuksal, cezai, ibadet kuralları da var. Şimdi din sana bir anlam veriyor her şeyin teorisiyim ben diye bir şeyi açıklıyor, sen buna inan sorun olmaz, mutlu ol ama yanında diyor ki "kadını dövebilirsin" "eşcinsellik en büyük günah" ee bu kısımlar ne olacak? Bu kısımları silip atan müslüman mutlu olur, ülkesine de etrafına da faydalı olur. Batı bunu yaptı, açıp incil okuyan hristiyan mı var. Yok böyle yapmazsa seçenekleri 2 tane ya selefi olcak tevil etmicek suudi arabistandaki gibi kadına araba kullandırmayacak, ışid gibi kafa kesecek. Ya da tevil edecek. Sen bizim aklımızla yaptığımız yorumlama faaliyetine tevil diyorsun, sahte emevi islamına da selefiler gerçek islam diyorsun diyeceklerdir. Tevil diyorum çünkü ne kuran müslümanlığı ne tarihselcilik ne gazali islamı ne hanefilik ne maturidilik beni tatmin etmiyor, halının altına neyi süpürsen gene koca bir tepe kalıyor. O selefi dedikleri adamları çok rahat bir şekilde çürütemiyorlar. Tevilciler kendi aralarında bile anlaşamıyor, daha çok tevil eden ötekine emevi islamı diyor, öteki ona aklına çok güvendi kafir oldu diyor. Neyse yani sonuç olarak din bana huzur veriyor ve neden yaşadığımı hayatımın amacını tayin ediyor denilirse bu iş çözülür bu ülkede kurtulur ama yok din aynı zamanda bilimdir şu ayetler bilmin sınırını çiziyor derseniz insanları hasta eden ikilemler çıkıyor ne o kişi bir ilahiyatçı ne de bir bilim adamı olabiliyor. din aynı şekilde en iyi toplumsal kuralları getirmiştir diyince de o kişi sürekli vicdanıyla savaşıyor hayatı boyu, kendini ikna etmeye çalışıyor kadınlar alt sınıftır, kölelik şu şartlarda olabilir falan diye. Bazılarıda islam köleliği kaldırmak istemişti de kaldıramadı gibi yorumlarla vicdanı ile olan savaşı bitiriyor ama başka yerden gene savaşa giriyor bir yerden patlıyor.
Düşündüm ki, İslam geldiği zaman kadının neredeyse hiç değeri yoktu, İslam kadına daha fazla değer verdi; o zamanlar kölelerin hiç değeri yoktu, İslam kölelere daha çok değer verdi. İslamın yeni getirdiği “daha yüksek” değerler, statüler, “o zaman yaşayan insanlar”ın vicdanlarına uygundu.
YanıtlaSilgerçekten böyle mi düşündünüz?
Peki böyle düşündünüz de nasıl Hatice o kadar zengindi, ticaret yapabiliyordu, Muhammedi işçi tutabiliyor, evlenme teklif edebiliyordu, diye de düşündünüz mü?
acaba, günümüzde hala olduğu gibi, alt tabakalarda kadın bir mal gibi alınıp satılırken toplumun üst kademelerinde gayet hüküm sürebiliyor muydu? ve dahası, islam dininin bu durumu çok az değiştirebilmiş olması daha mı gerçekçi bir tespit olur? misal, günümüzde Arap etkisi görülen bir şehirden gelen kaç kişinin büyük anne/baba annesi başlıkla satılmamıştır? demek ki "arap adetleri" ve "sosyolojisi" üzerinde islam öyle çok çok da büyük bir etki yapmamış? sizce yapmış mı? hiç görmüyorsanız arap istilası altındaki şehirlerimize bir gidin bakın arap kadınlarının tek derdi oğlan çocuk doğurmak, 15 yaşında eteklerinde 3er 5er çocuk, cahiliyeden çok çok bir farkları olduğu iddia edilemez. petrol olmasaydı görürdük ne halde olurdu, diğer arap ülkeleri! (hoş zaten petrolle de halleri ortada)
ne yapmış mesela islam?
asıl adı zeynep olan "safiyye" (=reis ganimeti) hanımla evliliği nasıl yorumlanmış muhammed'in bi' bakalım: (buyrun size hem köle hem kadın hakkı):
“Onu savaş ganimeti arasında bir cariye olarak almış, sonra da azat ederek nikahlamış ve kendine eş yapmıştır.”(Buharî, Meğazî, 38). Bu suretle onu, asaletine uygun bir payeye yükseltmiştir. Bu muamele gerçekten onun için büyük bir şereftir!
vuhuuuu!
ne değer verme ama!
Bu mu İslam'ın kadına, köleye verdiği değer? ırkı, soyu, kocanın statüsüne göre kadını yüceltme? ne diyorduk, eşitlik mi? hak mı?
Bi komik olmayın lütfen.
İslamın yeni getirdiği “daha yüksek” değerler, statüler, “o zaman yaşayan insanlar”ın vicdanlarına uygundu. da neden peygamberin naaşını "arap adeti" öyle olduğu için kaldıramadılar? neden harre'de kaç sahabe kadının/kızının ırzına geçtiler? neredeymiş bu vicdan?
İslam öyle büyük bir yüksek statü filan getirmedi. Hadi bir nebze getirdi diyelim (o da nedir mesela kadını-erkeği eşitlemedi, zaten asla eşitlik özgürlük gibi bir derdi yoktu. Sadece pislikten kırılan araplara az bi' temiz olun, yüzünüzü gözünüzü bi' yuyun dedi, kadına azcık da olsa pay verin, az merhametli olun hayvan herifler dedi, kölelere de size fazla bi' şey yapamıyoruz sebat edin cennet var orada rahat edersiniz vaadinde bulundu, bu, bu kadar).
Daha peygamber ölür ölmez araplar eski adetlerine döndüler. bi yerde ganimet varsa, durdular, yoksa tüydüler. (cennet sevdasına şehadet arayanlar istisna)
Onlarca yeni peygamber türedi, binlerce arap dinden çıktı, Ebubekirin hayatı onları dine geri sokmakla geçti.
Daha peygamberin naaşı soğumadan arap adetine geri dönen, hala da devam eden adamlara ne kadar büyük manalar yüklüyorsunuz.
O adamlar en azından "biz buyuz" diyor. Sizinki dön baba dönelim. oraya dönelim, ıhh olmuyor. buraya dönelim, ıhhh olmuyor.
Kadının konumunda islam ekonomik olarak iyileştirme yapmıştır, doğru, fakat ''tesettür'' ayetiyle birlikte aslında kadının konumu çok çok geriye gitmiştir.
YanıtlaSilKadının peçe takması ve toplumdan erkeklerden tecrit edilmesi çok önemli bir geri gidiştir.
Peygamber eşlerinin yüzünü artık kimse göremiyordu ve bu durum öteki kadınlar içinde şiddetle tavsiye ediliyordu. Kadın fiilen toplumdan sosyal hayattan uzaklaşmış oldu. (Yüzü kapalı bir insan nasıl iletişim kurabilir? Aslında yok sayılmanın başka bir şeklidir.)
Uygulamada kadın kocasından izinsiz dışarı bile çıkamaz olmuştur. Kadın aslında kölelerin bile gerisinde kalmıştır.
Bir örnek vereyim, peygamberimizin Beni kurayza dan kalma bir cariyesi olduğu rivayet edilir. Peygamberimiz bu cariyeye ''azad etme ve nikah kıymayı'' teklif eder. Cariye istemez çünkü (kendi beyanına göre) azad olursa tesettüre girmek zorunda kalacaktır. Ve aslında öteki peygamber eşleri gibi bir çeşit hapis hayatına mahkum olacaktır, cariye iken herkes ile (erkek kadın) görüşme yüz yüze konuşma özgürlüğü vardır, fakat ''özgür'' eş olursa yüzünü kapatacak, ''evlerinizde oturun'' ayetinde belirtildiği gibi dışarıya bile pek çıkamayacaktır.
İslam kadına evet, ekonomik bazı haklar vermiş durumu iyileştirmiştir, fakat tesettür ile, toplumdan soyutlama ile, kocasından velisinden izinsiz dışarı bile çıkamama gibi kısıtlamalarla kölelerin bile gerisinde bir hayata mahkum etmiştir, maalesef.
Belki bu meselalarınıza cevap verebilirim. Ama şu meselama cevap bulamıyorum. Belki siz bulursunuz "Allah Cehennem'de insanları gerçekten yakacak mı?"
YanıtlaSil"Bu reformu kim yapacak? Ben hiç yapamam, bence kimse de kendi başına yapamaz. "
YanıtlaSilBen yapacagim, inshallah.
������
YanıtlaSil