Geçenlerde H. C. isimli bir hocaefendi ile sohbet etme imkanım oldu. Kendisi yıllarca tefsir dersleri yapmış, alanında yetkin görülen bir isim.
Ona da benzeri birçok hocaefendiye sorduğum şu soruyu sordum:
“Hocam günümüzde kendini bilinçli olarak tanımlayan Müslümanların -gizli veya açık- gündemlerinde İslam devleti olmalı mı?”
“Evet” cevabından sonra aramızda şöyle bir diyalog geçti.
- Hocam “tamam” bir İslam devleti isteyelim. Peki, modelimiz hangisi olacak? İran mı, Suudi Arabistan mı?
- Hayır. Onlar olmayacak.
- O zaman geçmişe gidelim. Osmanlı, Selçuklu, Abbasi, Emevi Devletleri bize model olabilir mi?
- Onlar da olmaz.
- Dört halife olabilir mi?
- Hz. Ömer devri olabilir. Fakat asıl modeli Peygamber Efendimizin (sav) hayatında aramalıyız.
- Onlar olursa, onları günümüze taşımanın şu, şu … zorluklarını nasıl aşarız?
- …
Bu diyalog, hayatımda ilk değildi. Yıllar içinde her hangi bir grubun önünde veya içinde olan birçok insanla bu tür diyaloglarım oldu.
Bu diyalogların tamamında muhataplarıma şunları sordum.
Bu soruları, bu yazı vesilesiyle İslam devleti isteyen bütün cemaat ve tarikat mensuplarına da soruyorum.
İstediğiniz modelin içeriği nedir?
Bu modelde seçim olacak mı? Muhalefet partileri olacak mı? Farklı düşüncelere hayat hakkı olacak mı? Namaz kılmayanların, oruç tutmayanların, durumu ne olacak…
Mesela; hırsızın eli kesilecek mi, Mesela; zina edenlere recm cezası ve yüz değnek vurma cezası olacak mı?
1500 yıllık İslam Tarihi içinde istediğiniz modelin neden çok sayıda örneği olmadı?
1500 yıl boyunca hayata geçmemiş bir modeli istemek imkansıza talip olmak olabilir mi?
Sizden önce gelip geçen, milyonlarca Müslüman’ın ortaya koyamadığı ideal modeli siz nasıl ortaya koyacaksınız?
Evet, bu sorulara net cevapların ol(a)mayışı büyük bir çıkmaz.
İkinci çıkmaza gelince; ikinci çıkmazın adı: Takiyye.
Türkiye’de veya dünyanın başka bir yerinde, kendini demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olarak tanımlayan ülkelerde; bu ülkelerin vatandaşı olarak yaşarken, bir gün o ülkeleri İslam devletine dönüştürme niyeti ile yaşamak; bugünkü faaliyetlerini o niyeti gerçekleştirmek için yapmak. Mevcut yasalara göre kurduğu vakıf, dernek, yurt gibi kurumları da gerçek niyetine paravan yapmak…
Peki, “Bu yapılan takiyyenin sonuçları nedir?” dersek:
Sonuçları şu: Sıfatları güven veren anlamında mümin olan Müslümanlar bulundukları bütün ülkelerde potansiyel tehlike olarak görünüyorlar.
Müslümanlar = güvenilmez oluyor.
“Bakmayın onların “demokrasiden geri dönüş yok” gibi söylemlerine, aldanmayın onların yasalara uygun faaliyet göstermelerine, şimdi demokrasinin nimetlerinden faydalanıyorlar, günü geldiğinde demokrasi tramvayından inecekler, şeriat arabasına binecekler” diyenler oluyor.
Üzülerek şunu ifade edeyim: Yakın zamanda bu çıkmazlardan çıkılabileceğini düşünmüyorum. Aksine referansı İslam olan iktidarların varlığı, onlar üzerinden İslam devleti ve hilafet rüyaları görmek, bu çıkmazları içinden çıkılmaz hale getiriyor.
Bu durumdan rahatsız olan insanların yapacağı şey: “Bireysel” çıkış yolları bulmak.
Bir insan İslam’ı yaşayarak, Müslüman kalarak bir çıkış yolunu bulabilir mi?
Bir sonraki yazımın konusu bu olacak.
Mustafa Yılmaz
24 Yorumlar
İslamcılık ve siyasal islam Abdülhamit döneminde orataya çıkan 1400 yıllık gelenekle zerre alakası olmayan. Pakistan devletinin tekrar kurulmasıyla hortlayan, palazlanmasını ve teorisini de İhvan'ın yaptığı bir oluşumdur. Bugün akp ve diğer cemaat tarikatlar Gülen cemaatini taklit etmiyor. Tam tersi Gülen cemaati en baştan ihvanı model alıyordu. İlk okullar ihvan projesidir. Aynı şekilde islamcı gazete ile toplumu dönüştürme de ihvandandır. Zaman gazetesi islamcı bir gazeteydi gülenciler kurmadı devraldı.
YanıtlaSilİran'dan aldıkları paralar ile irancıları çevirdiler devrim sonrası. Suudilerinden aldıkları paralar ile gene başka çeviriler yaptılar. İhvan-Hamas da ayrı bir zehirli ekol iliklerimize kadar bir pisliğe battık arkasında kim vardı bu pisliğin nasıl başladı Hindistan'ı kim böldü de pakistan diye devlet kurdurttu. Bunları konuşan yok başımıza örmüşler pisliği kurtulamıyoruz.
Hilafet arapların ilkel yönetim biçimidir, dinle bir ilgisi yoktur. nasıl arabaları yoktu deveye biniyorlardı onları bu yönde taklit etmiyoruz aynı şekilde hilafet de diktatörlüğe evrilme ihtimali %99 olan bir arap yönetim biçimi. Dönüp göktürklerin yönetim biçimini alalım da demiyorum. Ülkede daha 18 yy yönetim biçimlerinden kuvvetler ayrılığını oturtamadık.
Hayır olmamalı İslam devleti diye bir arzu, çoğunluk istemedikçe. Çoğunluk nasıl istiyorsa o şekilde yönetilmeli...
YanıtlaSil''Çoğunluk ne isterse o şekilde olmalı'' diyemeyiz. Çoğunluk Alman naziler gibi ırkçı olursa öteki ırkları yok mu edeceğiz, veya çoğunluk mesela yüzde 51 şeriat isterse ötekiler ikinci sınıf mı olacak, sapık sayılanlar dinden döndü diye yok mu edilecek?
SilÇoğunluk manipüle edilir ve dünyanın en büyük zulümlerini işler. Bu yüzden demokrasilerde azınlıkların hakkını koruyan ve zulme sınır çizen, temel insan haklarını esas alan Anayasalar vardır, bu anayasalar delinmesin diye de Anayasa mahkemesi gibi tedbirler alınır.
Çoğunluk diktatoryası değil, insan haklarına dayalı demokratik esastır.
Benim kişisel kanaatim, Müslüman ismini taşıyan fakat sıfatı konusunda çok uzaklarda olan bir vaziyetteyiz. Şahsi olarak İslam'ın Hira, İkra, Mekke aşamalarını tecrübe etmeden Medine hayatına sıçramak istiyoruz. Bir nevi Bektaşinin Recep, Şaban hoppala bayramı hayal etmesi gibi. Hayatımızda tecrübe ettiğimiz kısa devreli tercihlerimizin nelere mal olduğunu biliyoruz. Bir elma tadabilmek bile yılları ve büyük çabaları isteği halde, sosyal alanda talep ettiğimiz İslami hayatın da şahsi, ciddi ve samimi eğitim ve olmazsa olmaz ahlâkî beslenmeye ait bedelleri olduğunu düşünüyorum. Kuran'daki peygamber kissalarinin tarihî olmuş bitmiş ibretlik olaylar olarak değil de, şimdi burada benim tecrübe edebileceğim eğitim modelleri ve yaşantımıza taşımamız gereken öğretiler olarak ele almalıyız diye düşünüyorum. Demek istediğim o ki; soruların cevapları fitratta, Kuran'da ve de Rehberde(Asv) bulunuyor. Ağlamayan çocuğa meme verilmez vesselam.
YanıtlaSilBir Müslümanın İslam devletini istemesi normaldir, hatta itikadının gereği istemesi gerekir. Çünkü bu doğrultuda Miras hukuku, Ceza hukuku, Ticari hukuk gibi birçok hususta hüküm ayetleri ve hadisler vardır. Fakat İslam devletinin nasıl olacağına dair ayrıntılı şablon şeklinde bir bilgi verilmemiştir. Verilmemesi de normaldir, çünkü zaman ve mekanın değişmesiyle birlikte toplumlarda değişmekte. Esası korumakla birlikte ayrıntıları ve uygulamadaki farklılıkları her toplumun kendisine bırakılması fıtri olanıdır.
YanıtlaSilİslam devletini veya İslami hukuk sistemini İstemek için takiyeyede gerek yoktur. Her Müslüman tercihini, demokrasinin olduğu yerlerde rahat bir şekilde ortaya koyabilmeli. Bunun için demokrasiyi kullan at gibi bir duruma düşmeye de gerek yok. Veya tepeden inmeci bir darbeci mantıkla yönetimi zorla ele geçirip Şeriat devletini ilan edip insanlara bu hükümleri zoraki uygulamakta doğru değildir. Çünkü Allah'ın bizlere, insanları zoraki Müslüman yapacaksınız diye bir emri yok. Hem zorlama, insanları iki yüzlü yapar, kafir iken münafık durumuna düşer. Halbuki İslam için münafıklık ve ikiyüzlülük kafir olmaktan daha tehlikelidir.
Demokrasi ortamında İslam devletini istemek nasıl olacak denilirse. Bu o kadar zor değil, demokrasi zaten insanın tercihini ortaya koyabilmesi için vardır. Bu tercih, yine bu tercihi destekleyen siyasi partiler aracılığıyla ortaya konulur, halk bunu seçimle veya reformla kabul ederse uygulanır, yoksa uygulanmaz. İslam devletini veya İslamı olan hukuk sistemini halk kabul etmese bile, en azından buna inanan Müslümanlar kendilerine düşen vazifelerini yapmış olurlar.
Hem, bir millet demokrasinin gereği Medeni hukuku ve Ceza hukukunu İsviçre'den, Fransa’dan değilde İslamdan alınmasını istiyorum diyemez mi? Asıl, Hukuk sistemleri, İsviçre'den veya Fransa'dan alınırken halka sorulmadı, tepeden inme denilecekse buna denilmeli.
Ayrıca İslami bir devlete geçilmesi veya hukuk sisteminde İslami hukukun uygulanması demokrasinin ortadan kaldırılması manasına gelmez. Demokrasi ortadan kalktığı zaman diktatörlük gelir. İslam ise meşvereti ve şurayı emreder, istibdata karşıdır. Bundan dolayı, İslam devletine geçmişte Emeviler, bugün ise ne Arabistan, nede İran örnek olamaz. Belki Selçuklu, Osmanlı gibi devletler kısmen örnek olabilir, ondada idari tarz İslami değildi. Hem, tarihte ideal bir İslam devleti aramak ve ona görede ideal yanlışsız bir İslam devletinin kurulmasını istemek doğru değil. Çünkü en başta insanın kendisi hatasız ve ideal değildir.
Denilebilir bugün hürriyet var herkes tercihini rahatça yaşamak istiyor. Doğrudur, Müslümanlarda tercihini rahatça yaşamak istiyor, bu hak Müslümanlarında hakkıdır. Burada yüzde yüz herkesin istediği bir hukuk sisteminin olması mümkün değildir. En azından çoğunluğun talebine bakılmalı veya diğer kesimede bakan hukuk sistemi bulunmalı ve herkes başkasına da kendisine de zarar vermeden yaşamalı, ona göre suç ve ceza uygulanmalı. Bu olur mu veya nasıl olurun üzerinde ise durulabilir.
Bugün, İslamın suça göre cezasını ağır bulanlar, toplumdaki suç oranlarına ve artışlarına baksınlar. Her sene hırsızlık için öldürülen insanlara, sapıkça öldürülen kadın ve çocuklara baksınlar. Unutmamak gerekir suçluya yersiz merhamet, hak ettiği cezayı vermemek, masum insanları ve bir toplumu cezalandırmaktır. Bundan dolayı insanlar kendi Cezayı hukukunu seçebilmeli. İsteyen kendi çocuğuna karşı işlenen vahşi cinayetin cezasını ölüm olarak seçsin, isteyende fazla ceza verilmesin desin. Kişi neyi seçtiyse, kendi yaptığında veya kendisine yapıldığında aynı cezaya çarptırılsın.
Güzel bir değerlendirme olmuş...
SilDemokrasi ve islam bir arada olmaz, islam hiçbir sistemle uzlaşmaz, ''hüküm Allahındır'' basit bir slogan değil dinin ve hayatın kılcallarına sinmiş bir ilkedir.
Silİslam inanca dayalıdır, inanca dayalı hiç bir sistem baskı olmadan yaşayamaz. İnançta birlik olmayacağı için birlik ancak baskıyla sağlanır, faşizm, komünizm gibi sistemler de böyledir.
Dinde zorlama vardır, kuran önceleri zorlama yoktur derken mekke fethinden sonra bütün arapları müslüman olmaya zorlamıştır. Kılıç ayeti geneldir ve genel uygulanmıştır, müşrik arapların cizye verip yaşama şansı yoktu, ya ölüm ya islam vardı.
(bu dehşet verici ve fakat gerçek olan durum nedense hep saklanır geçiştirilir gerçektir, insanlar kimsenin müslüman olmaya zorlanamayacağını sanır, halbuki bizzat peygamber insanları mecburi münafık yapmıştır, ölünce tüm arabistan dinden çıkmış, tekrar kılıçla geri dönderilmiştir).
İslam şiddet ve korku dinidir, şiddet olmadan, fikir özgürlüğünü bastırmadan yaşayamaz. Dinden çıkan öldürülür, bu hüküm kuranın birçok ayetinden daha sahih bir din ilkesidir (bazı ayetler sadece bir iki kişinin rivayetidir), sahih hadistir, rivayet etmeyi bırakın yaşanarak savaşlara konu olarak yüzyıllarca uygulanmıştır.
Kısaca islam ya hep ya hiç dinidir, olduğu yerde başka kural tanımaz, kimsenin de istediği gibi yaşama hakkı falan olmaz. Bunu savunanlar ya dini hiç bilmeyen cahil ya da yalancı sahtekardır.
Demokrasi ve laiklik küfürdür, ''din Allahın oluncaya kadar savaşın'' ayeti dururken (ne kadar kıvrılırsa kıvrılsın), islam insanlığa ayrımcılık nefret şiddet ve kandan başka bir şey getirmeyecektir.
İslam insanı mecbur tutuyormuş deniliyor, ne olacaktı yani, en küçük bir dernekten, en büyük bir devlete kadar her yapının bir tüzüğü, bir kanunu var ve ona tabi olanların, o topraklar içerisinde yaşayanların ona uyması isteniyor ve bu normal oluyor da, bunu isteyen İslam olunca mı anormal oluyor?
YanıtlaSilİslami devletlerde, yani hukukuda İslami olan devletlerde, hukuk Müslümanım diyeni bağlar. Müslümanım diyen aynı zamanda İslam'ı ve İslam'ın hukuk sistemini kabul ediyorum demektir. Bunu kabul etmeyeni Müslüman olacaksın diye zorlayan yok. Müslüman olmayanın hukuku ise Ehli Zimme olarak farklı olur. Müslüman olmayana da karışılmasın deniliyorsa, böyle bir şey dünyanın hangi yerinde var, dilediğine göre yaşayacaksın, fakat hiçbir kanununa da tabi olmayacaksın böyle bir şey olabilir mi?
Hem, savaş hukuku ile normal hukuku birbirine karıştırmamak gerekir. Ayrıca, İslam tarihinde uç ve sapkın grupları, sanki İslam'ın normal haliymiş gibi göstermek, gayrimüslimlere gösterilen kitaplar dolusu adaleti görmemek, sonrada zulüm ediliyor demek doğru değildir. Zulüm olsaydı, gayrı müslimler öldürseydi, Osmanlı'da ne bir ermeni kalırdı, ne bir sırp kalırdı.
Biraz araştıran, İslam'ın insana verdiği saygıyı, ona verilen hakları bilir, Müslüman olmayan zimminin hukukunu, İslam'da olan meşvereti, kişiye tanınan inanç hürriyetini bilir. Kuran anlaşılmış olsaydı, Kuranın birinci muhatabının Müslümanlar olduğunu, emir ve yasakları onları bağladığını, zulmetmeyin, haram yemeyin, yalan söylemeyin, Allah'ın ayetlerini az bir pahaya satmayın gibi yüzlerce ayetin birinci muhatabının yine Müslümanlar olduğunu görürdünüz. Bunları anlaşılsaydı, yaşanılan yanlışlardan ve bu emirlere uymayan Müslümanlardan dolayı, dönüp İslam suçlanmazdı.
Ayette dinde zorlama yoktur deniliyor, herkesi tercihinde serbest bırakıyor. Dinde zorlama, dini kabul ettikten sonra başlıyor. Hem, Onlarla en güzel şekilde mücadele et diyor bir başka ayette. Daha başka ayetlerde seni onların üzerine bekçi göndermedik diyor. Din yalnızca Allah'ın oluncaya kadar onlarla mücadele et ayeti, tebliği emrediyor. Dünyada her yapı, her oluşum kendini başkalarına anlatır, anlatan İslam olunca mı yanlış oluyor.
İslam elbette diğer dinler gibi inanca dayanır, bütünüyle kendine inanılmasını ister, çünkü İslam'ın ve Kuranın hakikatleri bir ağ gibi birbirine bakar, birbirini gerekli kılar ve ispat eder. Aksi halde inanılan şey İslam olmaz başka bir şey olur. Felsefi takılacağım diyen içinde yol açık. Allah'ın varlığına, İslam'ın hakikatine dair o kadar çok akli ve nakli deliller varken, illada gözümüzü kapatacağız diyorsanız, bu da sizin tercihinizdir.
Din Allah'ın olunca, haliyle hükümde Allah'ın olur, buna inanada zaten Müslüman denilir. İnanmayanda kendisi bilir. Ancak unutmamak gerekir ki aynı Allah başka ayetlerde meşveret ve şurayı emrediyor. Şura demek, herkes fikrini söyleyebilmesidir, bilhassa yönetim ve idarede tercihlerini ortaya koyabilmesidir. Şura sonucunda çoğunluğun desteğini alanın fikri hayata geçirilmesidir. Bu ise ancak muhalefete fırsat vermek ile olur. İslam'ın dört halifesinin seçimi de böyle olmuştur. Ondan sonra saltanat başlamıştır, bu ise İslam'ın kabul ettiği bir şey değildir.
Hem her toplum kendi inanç ve değerlerine göre yönetimini, hukukunu ortaya koyar bunda şaşılacak bir şey olmamalı. Bir toplumun çoğunluğu ateist ise ona göre yönetim şekillenir, Müslüman veya Hristiyan ise de ona göre değerler yönetime yansır
YanıtlaSilİslam'ın özünde zorlama da yoktur, zorbalıkta yoktur. İslam'ın her tarafından hakkaniyet, adalet ve merhamet yağar. Peygamberi kabul etmediği halde yaşamasına müsaade edilen yüzlerce isim sayılabilir. Peygamber niye bazı insanları mecburi münafık yapsın. Münafık kafirden daha tehlikeli olduğu bilinen bir şeydir. Hem de İslam'a en çok zarar veren münafıklar olmuştur.
İslam şiddet ve korku dini değildir, akıl ve fikre önem vermiştir. Google da, İslam alimleri diye yazarsan fende, matematikte, tıpta, astronomide yüzlerce ismi görürsün. İstersen Endülüs'te Müslüman alimlerin yakılan kitaplarını bir araştır, ilme ne kadar önem verdiklerini orada da görürsün.
Bu soruları, bu yazı vesilesiyle İslam devleti isteyen bütün cemaat ve tarikat mensuplarına da soruyorum.
YanıtlaSilİSLAM DEVLETİ İSTİYORUM.
İstediğiniz modelin içeriği nedir?
1. KANUNLAR YAPILIRKEN ALLAH'IN KURANDA EMRETTİĞİ HÜKÜMLER DİKKATE ALINMALI.
2. DEVLETİN ADALET MEKANİZMASI ADALETİ MAHZAYI ESAS ALMALI.
DEVLETİN DİNİ ADALET OLMALI.
3. DEVLET BÜNYESİNDE HER İLİM DALINDA (İlahiyat, Tıp, Ekonomi, Psikoloji vb.) KONUSUNDA UZMANLARDAN OLUŞAN İÇTİHAT HEYETİ KURULMALI. BU HEYET GÜNÜMÜZ MESELELERİNE İÇTİHAT YAPMALI.
Bu modelde seçim olacak mı? Muhalefet partileri olacak mı? Farklı düşüncelere hayat hakkı olacak mı? Namaz kılmayanların, oruç tutmayanların, durumu ne olacak…
SEÇİM OLMALI FAKAT GÜNÜMÜZDE Kİ GİBİ DEĞİL.
(Günümüzde vekilleri biz değil Parti Liderleri seçiyor)
SEÇİM OLAN YERDE MUHALEFET DOĞAL OLARAK OLUR.
DÜŞÜNCE ÖZGÜRLÜĞÜ OLACAK.
ATEİST ÇOK RAHAT DÜŞÜNCELERİNİ ORTAYA KOYABİLECEK.
SAPIKLIKLAR DÜŞÜNCE OLARAK ALGILANMAYACAK. (İbnelik fikir değil sapıklıktır. Teşhircilik sapıklıktır.)
NAMAZ KILMAYANA NAMAZ KIL DİYE BASKI YAPILMAMALI İSTEYEN KILMAZ.
ORUÇ TUTMAYANA ORUÇ TUT DİYE BASKI YAPILMAMALI İSTEYEN TUTMAZ.
ORUÇ TUTMAYANLARIN YEMEK YEME YERLERİNE BİR AY DÜZENLEME GETİRİLEBİLİR.(Lokantalara perde gerilmesi, açık alanda yemek yenmemesi vb. Buna kimse dıngırda masın bazı tıp prof.larının maske zararlı dediği bir zamanda bende onlar gibi düşünüyorum zorla maske taktırıyorlar.)
İÇKİ İÇMEK İSTEYENLERDE BAZI DÜZENLEMELER ÇERÇEVESİNDE İÇEBİLMELİ.
Mesela; hırsızın eli kesilecek mi, Mesela; zina edenlere recm cezası ve yüz değnek vurma cezası olacak mı?
HIRSIZIN ELİ KESİLMELİ.
BİR CANA KARŞI OLMAKSIZIN ADAM ÖLDÜRENE KISAS UYGULANMALI.
KATİLİ AF ETME YETKİSİ ÖLENİN EVLADI, KARISI, ANA, BABASI DIŞINDA KİMSEYE VERİLMEMELİ.
ZİNA ETTİĞİ KESİN İSPAT EDİLİRSE RECM UYGULANMALI.
1500 yıllık İslam Tarihi içinde istediğiniz modelin neden çok sayıda örneği olmadı?
İNSANLARIN NEFİSLERİNE YENİK DÜŞTÜĞÜ VE BENCİLİK ETTİKLERİNDEN.
1500 yıl boyunca hayata geçmemiş bir modeli istemek imkansıza talip olmak olabilir mi?
GEÇMEDİĞİNİ KİM SÖYLÜYOR.
BİRAZ ARAŞTIR.
Sizden önce gelip geçen, milyonlarca Müslüman’ın ortaya koyamadığı ideal modeli siz nasıl ortaya koyacaksınız?
BU SORUDA YUKARIDA Kİ SORU GİBİ YANLIŞ BİLGİ ÜZERİNE KURGULANMIŞ.
HELAL DAİRESİ KEYFE KAFİDİR.
"GEÇMEDİĞİNİ KİM SÖYLÜYOR.
SilBİRAZ ARAŞTIR."
Araştırıp bulamayanlar için yardımcı olsanız... bir kaç isim rica etsem..
Medine site devleti.
Silİslami devlete örnek olarak ''medine site devletini'' görünce güldüm. Medinede toplumun büyük bir kısmı ''münafık'' diye sürekli aşağılanıyor, hep bir çatışma var. Liderlik ve güç mücadelesi, sonucu da kanlı. Peygamber kendini eleştirenleri veya zararlı gördüklerini suikastlerle öldürtüyor. Peygamberin dediğine gelmeyen yahudiler şeytan düşman ilan ediliyor, kendilerini tehlikede gördükleri için onlar da düşmanca davranıyor, sonunda sürülüyor veya toptan katlediliyorlar. Ne huzurlu site devleti ama.... Şiddet, kan nefret dolu siyasi güç mücadelesi... örneğe bak.
SilAyrıca, mekkenin alınıışından ve gücün ele geçirilmesinden sonra bütün arap müşrikler müslüman olmaya mecbur ediliyor, hepsi münafık oluyor yani. Ehli kitap da adım adım arap yarımadası dışına sürülüyor(peygamberin vasiyeti). Ne huzurlu ne ideal ne güzel sistem... Örneğe bak.
Kılıç ayetinden sonra zorla müslüman edilen, kanı canı namusu helal sayılan müşrikler cizye verip ehli kitap gibi de yaşayamıyor, ya müslüman olacak ya ölecek. Mecburen münafıkane müslüman oluyorlar, peygamber ölür ölmez Mekke medine ve taif dışında(ki mekkenin menfaati olmasa ne olurdu düşünmek lazım, emeviler gerçekten mi müslüman oldu şüpheli) bütün araplar herkes isyan ediyor, ridde savaşları ile gerekirse ateş kuyularında yakılarak yola getiriliyorlar, baştan zorla müslüman edilmişler, şimdi de dinden çıktı diye yakılıyorlar... ne huzurlu asrı saadet ama....
SilAsr-ı kan, asr-ı nefret, asrı terör, asr-ı yağma ve talan....
Medine site devleti denen şey Erdoğanın ''demokrasi bir trendir, durağa gelince ineriz'' demesi gibi; Gülenin takiyyesi gibi, güçleninceye kadar kendini garantiye alma o kadar. Eğer samimi olsaydı güçlenince Müşrikleri zorla müslümanlaştırmaz, yahudi ve hristiyanları da sürmezdi, güç elinde olduğu için zaten herkes itaate mecburdu. Roma Persler bile yendikten sonra kanun kural koyuyor birlikte yaşıyordu. İslam ise toptan silme ve yok etme hoşgörüsülüğünün (özellikle ilk peygamber ve ebu bekir dönemi) net bir örneğidir.
SilSüfyan Fetul "dinler arası diyalog" "ibrahimi dinler", "Vatikan'ın hizmetindeyiz" diyerek İslam itikadını bozma çalışmalarına başlamıştı. Türkiye de olmasa da kaçmanın adını "Hicret" koyanlarda başarılı olmuş.
YanıtlaSilNurettin Yavuz beyin şu soruya cevap vermesi lazım.
Sil1500 yıl boyunca neden medine site devletini örnek alarak devlet kuran bir Müslüman topluluk olmadı?
Günümüze uyarlanmış ve Müslüman olmayan bütün insanların gıptayla bakacağı, Müslüman olup da başka ülkelere iltica eden ve etmek için fırsat kollayanların koşa koşa geleceği bir medine site devleti tanımı yapar mısınız?
Lütfen bekliyorum...
Zulüm’den bahsediliyor, fakat başta Peygamberimiz olmak üzere Müslümanlara yapılan zulümlerden bahsedilmemiş. Mekke döneminde yaşanılan zulümler, işkenceler boykutlar nedendi? Medine döneminde, Mekkeden Medineye kadar gelip üç büyük savaşı başlatan kimdi? Müslümanlar buna karşılık vemeseydimi, bu ve bunun dışında da kendilerini korumak için tedbir almasalarmıydı? Savaş sonunda galip geldiklerinde düşmanı zayıf düşürmek için esir almalarmıydı?
YanıtlaSilMedinede yapılan anlaşmalara ihanet eden yahudilere, tekrar tekrar ihanet etmeleri, zarar vermeleri için teşekkür mü etselerdi? Medinedeki münafıkları siz buradan bildiğinize göre, Peygamberimizde biliyordu ve sürekli fitne çıkararak Müslümanlara zarar vermelerine rağmen yinede Peygamberimiz onları öldürtmedi. Münafıkların başı sayılan Abdullah ibni Selulun vermiş olduğu onca zarara rağmen cenaze namazını kıldırmıştı.
Medine'de başta altı bine yakın arap vardı ve çoğu müşrikti, Mekkeden gelen Müslümanların sayısı çok azdı, nasıl olduda bu kadar çoğunlukta olan arap müşriki korkudarak münafık ettiler. Kaldıkı Medinedeki münafıkların çoğunun oğlu, kardeşi ve akrabaları Müslümandı, yakınlarına yapılan haksızlığı görmelerine rağmen ses çıkarmadılar mı? Yoksa, akraba da olsa yakınlarının ihanetlerini gördüler onlardan yüz mü çevirdiler?
Herkes güç elde etmeye, devlet olmaya çalışırken, bunu yapan Müslümanlar olunca mı yanlış oluyor? Bunu yaparken, karşıya sunulan seçeneklerden biri inancına karışmamak fakat cizye vermekti, bunun neresi yanlış.
Mekkenin alınışından bahsedilmiş, kısa bir süre önce kendilerine her türlü zulmü yapanlara karşı Mekkenin fethiyle adeta genel af ile muamele edilmiş. Bu alicenap davranış karşısında o güne kadar düşman olan Amr bin As ve İkrime bin Ebucehil gibi nice kişilerin sözlerinden durumu anlamaya çalışsanız iyi olur.
Peygamberimizin merhametinden o gün amcası Hamza'yı öldüren Vahşi, amcasını öldürttüren ve ciğerini dişleriyle parçalayan Hint bile faydalanmıştır. Bunun daha başka o çok örnekleri varkı, bunları görmemek insafa sığar mı?
Tarihi galipler yazar, buna rağmen müslüman kaynakları esas alınsa bile çelişkiler ve suistimaller açıkça görülüyor.
SilPeygamber kendinden başka hiçbir otorite kabul etmiyor ve mutlak itaat istiyordu. Muhalefet eden veya karşı çıkan herkes ''hain, münafık ve düşman'' idi. Diktatör rejimlerinde en ufak muhalefet ''vatan hainliği'' sayılır.
Peygamber kendine muhalefet eden veya eleştirenleri gerekirse suikastlerle susturuyordu. Bu ortamda Yahudiler acaba neden ''ihanet'' ettiler, veya gerçekten ihanet mi ettiler? Kendilerinin tanrısına inana bir toplumda yaşamak varken onları başka yollar aramaya iten ne idi? Açıkça Kendilerini güvende hissetmiyorlardı.
Bedir savaşından önce müslümanlar kervanlara, çobanlara vs saldırmaya başlamışlardı. Bedir savaşı da bir savaş değil, müslümanların kervan saldırısı olarak başladı, mekkeliler kervanlarını korumaya geldiler. Sonrası malum.
''Yahudi kabilesi Beni Kaynuka bedir savaşında müslümanların başarısından rahatız oldu taşkınlık çıkamaya başladı'' denir, ama ortada net bir şey yok. Peygamber ''kureşten ders alın müslüman olun der ama reddederler. Açık tehdit yani.
Tarihçiler şöyle bir olay anlatır, büyük ihtimal düzmece ve eski islam öncesi bir olayın kopyası gibi... olay şu ''yahudiler bir dükkanda bir müslüman kadının örtüsünü arkasından kapıya bağladı, örtü yırtılınca bir müslüman yahudiyi öldürdü, bir yahudi de müslümanı öldürdü.
Kan döküldüğü için anlaşma bozuldu denir, sonra müslümanlar toplanıp yahudileri kuşatır, teslim alır, sonra peygamberin emriyle hepsi bağlanır, sonra peygamber hepsinin öldürülmesini emreder.
Anormal bir ceza, (baş münafık) ibni selül karşı çıktı, tartıştı, peygamber çok kızdı ama mecburen idamı kaldırdı sadece sürgün etti'' .
Tüm kabileye ''ölüm'' emri veriliyor, (daha sonra Beni kurayza ya aynısı uygulanıyor.) Yahudilerin kendilerini güvende hissetmesi mümkün mu?
(DEVAMI ALTTA...)
Hepsini geçelim, gelelim mekke fethinin sonrasına. Büyük hac gününde ilan ediliyor, ''haram aylar çıkıncaya kadar süre, sonra onları gördüğünüz yerde öldürün''. Kısaca tüm müşriklere Tevbe 5 Kılıç ayeti ile ilan ediliyor; ya müslüma olun ya ölün, MÜSLÜMAN OLMAYA MECBURSUNUZ, CİZYE VERİP YAHUDİLER GİBİ DİNİNİZDE KALAMAZSINIZ.
SilBütün alimler arap müşriklerin müslüman olmaya mecbur edildiğini çok iyi bilir ve tefsir tarih kitaplarında yazılıdır, Tevbe 5 in adı bu yüzden ''kılıç ayeti'' dir. Ayet geneldir ve tüm arap müşriklere uygulanmıştır. Hatta sadece arap müşrikler değil, türk hindu gibi (yahudi hristiyan) olmayanlara da çokça uygulanmıştır. Hindistanda ingilizler varmadan önce hinduların ya müslüman ya köle olacakları kanun bile vardı.
Alimlerin çoğunluğu (hanefiler ve bazı malikiler dışında) türk hindu gibi müşrik sayılanların cizye veremeyeceğini, ya müslüman olmaları ya ölmeleri gerektiğini söyler. Ve bu çokça uygulanmıştır. Arap müşriklerin ise zorla müslüman yapıldığı zaten tartışma dışıdır.
Müslümanlar kendilerine yapınlanın bin katını yapmıştır. Kınadıkları zulüm dedikleri zorlama, yurttan çıkarma, dininden dolayı öldürme işini önclikle müşriklere sonra başkalarına çok ağır uygulamışlardır. Ehli kitaba sırf müslüman olmadıkları için ''ceza olarak'' cizye uygulanmıştır. Sırf müslüman olmadıkları için bir topluma savaş açmak ve cezalandırmak ''... alçakça cizye verinceye kadar savaşın'' ayetiyle genelleştirimiştir. (hala geçerlidir).
En büyük sıkıntı ise KURANIN KENDİSİYLE ÇELİŞMESİDİR.
Kuran ''Eğer kuran Allahtan başkasından olsaydı onda çelişkiler olurdu'' der.
''Dinde zorlama yoktur, Dileyen inansın dileyen inkar etsin, Sen onları zorlayacak değilsin, '' gibi çok net ayetlerden sonra ''Haram aylar çıktıktan sonra onları gördüğünüz yerde öldürün'' gibi ayetlerle müşrikleri zorla müslüman yapmıştır.
VE kılıç ayeti kendinden önceki ayetleri ''neshetmiştir''. Adına nesih deyince çelişki ortadan kalkmıyor, önce zorlama yoktur deyip sonra insanları zorla müslüman yapmak açık bir çelişkidir.
Kuranda çelişkili birçok ayet olmasına rağmen, siyasi sonuçları ve çok net uygulanması sebebiyle sadece ''kılıç ayeti'' ve müşriklerin zorla müslüman yapılması bile kuranın Allah kelamı olmadığına BİZZAT KURANIN KENDİSİNİN ŞAHİTLİĞİDİR. ne diyordu EĞER ALLAHTAN OLMASAYDI ONDA ÇELİŞKİ OLURDU...(bu ayetin kendisi de mantıksal olarak yanlıştır ama ayrı konu).
Kısacası islam hiç de tutarlı davranmamış, makyevelist ve pragmatik siyaset uygulamıştır. İnsanlık tarihi için normaldır, zorla da olsa Peygamber arapları birleştirmiştir, fakat bunlar Allahtan mıdır? Çok net hayır, Allahtan olamayacak kadar, çelişkili ve sıkıntılarla dolu bir tarihtir.
Gelelim ''müslümanlar yapılan zulümlere''. Peygamber mekkede açıkça ''ya bana uyun, ya da cehennemi boylayacaksınız'' diyor, onların kutsallarına hakaret ediyordu. Hatta Ebu Talibe gelip '' yeğenine söyle, bizim kutsallarımız hakaret etmesin, yoksa biz de onun tanrısına hakaret ederiz'' demişlerdi. Bundan sonra bir ayet gelmiş, ''onların putlarına sövmeyin yoksa onlar da Allaha söverler '' ayeti gelmiştir.
SilMüslümanlar, İçinde bulunduğunuz toplumun kurallarına uymaktan, fitne çıkarmamaktan falan bahseder, hatta dinden çıkmayı fitne sayar çıkanı öldürür (peygamber böyle yapmıştır). Peki mekkelilerin rahatsız olmasını, mekke dininden çıkanlara sıcak bakmamasını neden normal görmezler.
Müşrikler çok daha insaflı, Muhammedi veya öteki ''dinden çıkanları'' öldürmediler. Çok daha hoşgörülü davrandılar. Boykot ilan ettiler, sonra kaldırdılar, bir iki kişiye işkence ettiler, iki kişiyi öldürdüler, ama ''müşrikler pisliktir, haram aylar çıktıktan sonra onları gördüğünüz yerde öldürün demediler.
Hicrette bile tüm müslümanlar gitmedi, kalanlar vardı ve onlara bir şey olmadı, hatta kuran ve Peygamber kalanlara da ''gelin'' dedi, gelmeyenler kınandı. (Savaşlar başladıktan sonra ise artık kimse mekkede sesini çıkaramazdı tabii.)
Medineye hicretten sonra muhacirler ekonomik olarak zordaydı, ve muhacirler mekke çobanlarına, kervanlara falan saldırmaya başladılar. Mekkelilerin savaşması bundan sonra oldu..
Çok uzun oldu... Mekke fethinden sonra bir süre serbestlik, sonra ''müşrikler pisliktir, gördüğünüz yerde öldürün''... Bu mu şefkat, milleti yurdundan çıkar, çıkmayanı öldür, pislik diye hakaret et, hem de galipsin ve güç sende...
Allah böyle çelişkili ve dengesiz dil kullanır mı? kınadığı şeylerin bin mislini yapar mı?....
Neyse çok uzattım, inşallah ayrılıklarımız medeni sınırları aşmaz, ülkemizde huzurlu yaşarız.
Tarihi yazanların çoğu dediğiniz gibi galipler yazar. Fakat bu durum İslam için hakiki Müslümanlar için geçerli değil, yani yazılan tarihin içine yalan ve yanlış girmemesine dikkat ederler. Hatta daha sonraki yıllarda hadis diye İslamın içine sokulmaya çalışılan sözleri ayıklamak için İslam alimleri ve Muhaddisler adeta bir ekol olacak şekilde hadis usullerini ortaya koymuşlar. Ayıklanan sadece kötüleyici olanları değil, iyi niyetle söylenilen nice yanlış ve abartılı sözleride ayıklamışlar.
YanıtlaSilBaşka tarihlerde, Müslümanlar kadar gelen bilginin doğruluğuna dikkat eden, bunun için hem metni, hemde ravi zincirine itinayla koruyan ve sorgulayanı bulamazsınız. Hemde,İslamın temelinde doğruluk, inkarın temelinde de yalancılık yatmaktadır. Yalanın şakasına bile cevaz verilmemiştir, çünkü doğrunun, yalana ihtiyacı yoktu. Hemde Müslümanlar, Peygamberimizin “ Kim benim adıma yalan söylerse, cehennemdeki yerini hazırlasın” ikazını bilirlerdi.
Bence temel yanlışlık, Allahı bilmemede veya inkar etmekten kaynaklanmaktadır. Bundan dolayı Peygamberi ve Dini, kültürel bir hareket, sıradan sosyal bir olay gibi bakılmakta. Vahyi Allahın kelamı değilde Peygamberin kendi sözü olarak görenler, müşriklere niye necis denildi, niye cehennem ile korkutuluyor gibi soruları sorabilirler. Bu gibi sorulardan önce Allah'ın varlığını birliğini doğru bir şekilde bilinse, Allahı isimleriyle, isimleride eserlerinden doğru okunabilse, yine vahyin yol göstericiliği ile Allahı tanımaya çalışılırsa, o zaman insanlık tarihi boyunca olan tevhid ve şirk mücadelesi anlaşılabilir.
Hemde Allah, kendisinin inkar edilmesinide, kendisine şirk koşulmasını da kabul etmez. Bu doğrultuda Peygamberin yakını da olsa asla bir iltimaz tanınmadığı görülecektir. Bundan dolayı İslam, kafir ve müşrikler ile birlikte yahudi veya hiristiyanlık arasına, inanç noktasından araya kalın bir çizgi çekmiştir. Yine, bu doğrultuda İslam kendine tabi olanları korumaya çalışmıştır. Ehli kitab ve müşriklerle olan fiziki mücedele, inanç noktasından değil, emniyet noktasından olmuştur ve sürekli saldıranlar, saldırmaya hazır olanlarda karşı taraf olmuştur.
Medine'de bulunan yahudiler ile gelişen durumda bundan ibarettir, yapılan anlaşmalara uymayanlar yine bu yahudiler olmuştur. Bedir, Uhud, Hendek savaşların öncesi ve sonrası doğru olarak anlaşılsa, hatta daha Mekkedeyken yapılan zulümler görülürse mesele anlaşılır. Ancak, doğru bilgi gelince, bilgi net değildi diyerek geçiştirlirse hakikata ulaşılmaz. Yahudilerin tarih boyunca yaptıkları ihanetleri bilmeyen yoktur. Değil başkalarına, kendi Peygamberlerine karşı bu ihaneti yapmışlar, peygamberlerini öldürmüşlerdir. Öyle anlatıyor ki, sanki hiçbir şeye karışmıyorlardı, birden sürülmeye ve öldürülmeye başlanıldı. Yine Hendek savaşı sırasında anlaşmaya ihanet eden, beni kurayzaylı savaşan erkeklerin ölüm hükmünü Peygamber değil, beni kurayzalıların da hakem olarak kabul ettiği Evs’ten Sa‘d b. Muâz vermiştir.
Bu meselelerdeki tartışmalar, doğru kaynaklara dayanmasa bitmez. Fakat bilinmesi gereken, Müslüman olarak bizlerin hiçbir kavme ırkından dolayı düşmanlık etmemiz mümkün değil. İnanç noktasında ise yanlış olanlara katılmasakta, tarihi süreçte yaşanmış doğruları kabul etmişiz ve bununlada övünmüşüzdür. Bilhassa Kuran kıssalarında anlatılan yahudi olan Peygamberlerin haklı mücadelelerini kabul ederiz. Yine bundan dolayı bu milletin çoğunun isimleri birer yahudi olan Yakup, Yusuf, Musa, Harun, İsa gibi isimlerdir.
Daha öncede söylediğim gibi savaş hukuku ile normal hukuku birbirine karıştırmamak gerekir. Tevbe suresindeki 5. ayet, önceki ve sonraki ayetlerle birlikte okunursa mesele doğru anlaşılır.
YanıtlaSilBu hususta https://www.youtube.com/watch?v=wBUc4_stj4c Mehmet Okuyanın açıklamasına bakmanızı tavsiye ederim. Bir meselenin anlaşılmasında , o konuyla alakalı bütün ayetleri, nüzul sebepleri ile birlikte bilmek gerekir, Çünkü Kur'an hayat kitabıdır, yaşanılan hayata göre gelmiştir. Daha sonra o meseleyle alakalı hadisleri ve o konudaki alimlerin görüşüne bakmak gerekir.
Bu yaklaşım, özellikle tartışmalı veya çokta anlaşılmamış hususlarda gereklidir. Ayetlerde tenakus var dediğin hususlar için birde bu şekilde araştırmanızı yapsanız iyi olur. Bu doğrultuda bir toplumun alışkanlarına ve gelişmesine göre, içki, miras, cihad gibi bazı hususlarda kademeli geçişleri bildiren ayetler ve hadisler vardır. Örneğin, daha önce yanlışlar yapıldığı için kabir ziyaretini yasaklayan Peygamberimiz, daha sonra bu tehlike kalkınca kabirleri ziyaret edebilirsiniz demiştir, bunlar tenakus değildir, belki tebliğ ve davetin gereğidir.
Meselelere biraz daha israfla yaklaşılırsa, hakikatın yüzü görülecektir. Yoksa gözümüzü kapatıp, sırtımızı dönünce hakikat kaybolmaz, sadece var olanı güneşi inkar etmek gibi gerçeğe gözlerimizi kapatmış oluruz. Hakikat ise göz kapatılsa bile kayıp olmaz, en olmadık bir zamanda insanı kuşatarak karşısına çıkar. Hem Kuranın hakikatleri, önceki dinlerde belirtilen başta imanın esasları olmak üzere olan hakikatlardır. Kuran önceki dinlerden gelen doğru olanı tasdik etmiş, yanlış olanları ise tashih edip düzeltmiştir.
Kuranın Allah kelamı olduğu aşikardır ve mucizelik ciheti o kadar çoktur ki, saymakla bitmez. Kelamıyla, manasıyla, envarıyla, esrarıyla, geçmiş gelecekle alakalı verdiği haberler ve işaret ettiği hakikatler o kadar çoktur ki saymakla bitmez. Fakat gözün önündeki siyah bir cam, herşeyi karanlık gösterdiği gibi insanında karanlıklı dünyasına gelen nice hakikatlar ve deliller malesef karanlığa dönüşmektedir. Asrı Saadette, Bir’in zamanla binler, milyonlar olması ve bu yolda canlarını ve mallarını ortaya koymaları ortadadır. Bununla birlikte hakikatı görüpte ihtiraslarından dolayı kabul etmeyenlerde olmuştur.
Mekke döneminde yaşananlar, yapılan onca zulümler bile nasıl ters yüz ediliyor anlaşılır gibi değil. Yaşanılanlar, zannettiğiniz gibi ilahi değilde nefsani olsaydı, Mekkeliler en baştan o serveti, saltanatı, başkanlığı teklif etmişlerdi. Bir kişi ve onunla birlikte olanlar, bu kadar imkanı neden reddedip, meşakkatli olan bir yolu seçsinler? Niye onca insan bütün sıkıntıları kabul ederek babalarına, kardeşlerine rağmen İslama girsin?
Binlerce sahabe Peygamberimizin bütün hayatını, ayrıntıları ile merak edip takip etmelerine rağmen nasıl oldu da Peygamber olmadığını fark edemediler ve bu yolda canlarını ve mallarını ortaya koymaya devam ettiler? Bu insanların bir çoğunun babaları ve kardeşleri öldürülmelerine rağmen nasıl olduda Peygamberin yanından ayrılmadılar? Bütün bunların cevabı, gördükleri ve işittiklerinin hak olmasıydı.
Aslında, Peygamberimizin peygamber olduğunu sadece sahabeler değil, Mekkedeki müşriklerle birlikte Medine'deki Yahudilerin çoğuda bilmekteydi. Çünkü onu kendi evlatlarını tanıdıkları gibi tanıyorlardı ve bile bile inkar ettiler. Bunların Peygamberimizi kabul etmemeleri delil yetersizliğinden değildi, ihtiraslarından ve kibirlerinden. Kendi Peygamberlerini bile öldüren yahudilerin çoğu Peygamber kendilerinden gelmediği için kabul etmediler, yalnızca yine yahudi alim olan Abdullah bin Selam gibi insaflı sahabeler kabul etti.
Bu yazı çok daha uzun sürer, çünkü bu meselede o kadar çok delil varki yazmakla bitmez. Ben Kuranı her okuyuşumda hayret ederim, otuz yedi senedir Kuranı meali ile birlikte okuyorum, her okumamda bu Allahın kelamıdır diyorum ve milyonlarca Müslüman asırlardır bunu diyor. Ondaki mana, mananın bütünlüğü, akıcılık, mucizelik her asra ve her asırdaki insanlara seslenmesi gibi yönleri ile hiçbir beşeri kelama benzemiyor. Hatta, Kuranın birinci tefsiri sayılan Peygamberimizin hadislerinde bile bu durum yoktur. Kuranın bu harikuleliğinden dolayı Mekkede ve Medinede sayısız insan Müslüman olmuştur. Bunu kabul etmeyenlerden birine, Yalancı peygamber olan Müseylimenin arkasından niye gidiyorsunuz diye sorulduğunda, verdiği cevap bizim yalancımız, sizin doğru olanınızdan iyidir demesidir. Yani bunların birçoğu bile bile inkar ettiler
YanıtlaSilBenim tavsiyem, sorularınıza doğru kaynaklardan cevap aramanızdır. Çünkü İslamın cevaplayamadığı hiçbir soru yokturdur. Eğer sorun Hocadan ise hocaya kızıp namazı bırakmak gibi hakikate sırtımızı dönmek doğru değildir. Hoca ve hoca gibilerin yanlışlarını İslama yazmakta doğru değildir. Bu durum, geçmişte yaşamışlar içinde geçerlidir.