Header Ads Widget

test banner

Siyahi İbraniler (Black Hebrew İsrailetes) ve Yahwe Ulusu

Yıllar önce hücre ziyaretlerimden birinde, siyahi bir mahkum, Tevrat okumak istediğini söylediğinde, kendisine Yahudi olup olmadığını sormuştum. Siyahi mahkumun cevabı beni şaşırtmıştı. Yahudi değilim ama “Beni İsrail’im” demişti. O dönem ben de çoğu kimse gibi, tüm İsrailoğulları’nın Yahudi olduğunu düşünüyordum. İşte bu kısa sohbet beni, Siyahi İbraniler (Black Hebrew İsrailetes) isimli grubu incelemeye sevketmişti. Bu grubu daha iyi anlamak için “Kayıp On kabile” teolojisini bilmek gerekir. 

Dini kült yapıların ortak özelliği, liderlerinin ve cemaatlerinin seçilmiş olduğuna inanmalarıdır. Seçilmişlik psikolojisi, bir taraftan kişinin kendisini daha iyi hissetmelerine vesile olurken, diğer taraftan o kimsenin, güçlü bir aidiyet duygusuyla, o gruba hizmet etmesine sebep olur. Bu nedenle kült liderler, kendilerini takip edenler nezdinde karizmalarını güçlendirecek söylemler icat ederler. Bu kimileyin, “kutsiler ordusu” ifadesinde olduğu gibi, cemaatlerinin hizmetlerini taltif etmek şeklinde gözlemlenirken, bazen takip ettiği özel kitapların, gaybtan kulaklara fısıldandığı şeklinde olur. Kimileyin ise, liderin Mehdi-Mesih, peygamber ve hatta tanrı oldukları yönünde haddi aşan iddialar şeklinde gözlemlenir. Seçilmişlik algısıyla lidere ve cemaate özel anlam yükleme, kült yapıların ortak özelliğidir. Bu yazımda, nesebi/ırki seçilmişlik duygusunun, kült yapılar üzerindeki etkisinden Siyahi İbrani kült yapılardan bahsedeceğim.

Kayıp On Kabile öğretisi

“Kayıp On Kabile” terimi, on iki kabileden oluşan İsrailoğullarının, kaybolan on kavmi için kullanılan bir kavramdır. Tevrata göre İbrahim peygamberin torunu yani İshak peygamberin oğlu Yakup'un, dört farklı eşten 12 oğlu olmuştur. İşte bu 12 oğuldan doğan nesile, 12 kabilelik İsrailoğulları denir. MÖ 930'da bu kabilelerin on tanesi Kuzey İsrail Krallığı'nı kurarken, Yehuda ile Bünyamin kabileleri, Yehuda Krallığı'nı oluşturmuştur. Lakin MÖ 720'de, Asurluların kuzeydeki İsrail Krallığı'nı işgal etmesiyle, burada yaşayan on kabile tarih sayfalarından silinmiştir. Teolojiye göre bugünün Yahudileri, Yehuda Krallığı'ndan yani kaybolmayan o iki kabilenin (Yehuda ve Bünyamin) neslinden gelmektedir. Diğer "On kabile" ise kayıp kabileler olarak nitelenir.

İşte Amerika’daki Siyahi İbraniler hareketi de, bu iddiaya sahiptir. Onlar da kendilerini, bu kayıp On kabileye nispet etmektedirler. Bu iddia sadece, Amerikadaki siyahi gruplara ait değildir. Özellikle genetik ilminin gelişmesiyle yeryüzünde bir çok topluluk, kendilerinin Beni Israil ırkından yani bu kayıp 10 kabileden geldiği iddiası vardır. Zaten İsrailoğulları da, ahir zamanda bu kabilelerin ortaya çıkacağına inanmaktadırlar. Nitekim Tevrat’ın Hezekiel bölümünde bu konuda şöyle denmektedir:

“Bundan ötürü Egemen RAB şöyle diyor: Yakup'un sürgündeki soyunu geri getirecek, İsrail halkına acıyacağım. Kutsal adımı kıskançlıkla koruyacağım. 26 Ülkelerinde güvenlik içinde yaşayınca, onları korkutan kimse olmayınca, utançlarını, bana ettikleri bütün ihanetleri unutacaklar. 27 Onları uluslar arasından geri getirip düşman ülkelerinden topladığım zaman, onlar aracılığıyla birçok ulusa kutsallığımı göstereceğim. 28 O zaman benim Tanrıları RAB olduğumu anlayacaklar. Onları uluslar arasına sürgüne göndermeme karşın, hiçbirini bırakmadan ülkelerine geri getireceğim. 29 Onlardan bir daha yüzümü gizlemeyeceğim, çünkü İsrail halkı üzerine Ruhum'u dökeceğim.” Egemen RAB böyle diyor.” (Tevrat: Hezekiel:39: 26-29)

Kayıp On Kabile’den olma iddiasında olan topluluklar

Kayıp On Kabile iddiasında bulunanlar arasında en iyi tanınanı Britanya İsrailizmidir. Bu doktrine göre, Avrupa halkı yukarıda değindiğimiz gibi, İsrail’in Kayıp On Kabilesindendir. Dolayısıyla Batı Avrupa halkı bu anlamda seçilmiş bir ırk olarak inandıkları, İsrailoğullarındandır. Lakin bu iddiaya sahip İngilizler dışında da bir çok topluluk vardır.

Pakistanda ve Hindistanda yaklaşık 65.000 takipçisi olan “Bene Israel” kendilerinin İsrail’in Kayıp On kabilesinden biri olan Efraimlilere dayandırmaktadırlar. Bununla beraber, Orta Asyalı Buharalı Yahudiler de kendilerini bahsi geçen, Kayıp On Kabileye nispet etmektedirler. Bu iddiaya sahip Çin’de, Japonya’da ve hatta İran’da, irili ufaklı dini gruplar vardır. Bununla beraber Mormonlara göre Kızılderililer de, İsrailoğulları’nın Menaşe kabilesinden gelmektedir.

Hazar Yahudileri ile ilgili araştırmaları ile tanınan tarihçi yazar Kevin Alan Brook “Kürtler’in ve Yahudilerin Genetik Bağları” isimli makalesinde, Kürtler’in genetik bulgulara göre Sefarad Yahudilerinden olduğunu iddia etmektedir. 2001 yılında, altı farklı etnik grup üzerinde yapılan gen araştırmasında, Kürtler’in, Sefarad Yahudileri ile benzerlikleri keşfedilmiştir. Brook, “Hazar Yahudileri” isimli eserinde Yahudi, Alman ve Hint bilim adamlarının, dünyadaki Yahudilerin, büyük bir çoğunluğunun, Kürt halkıyla çok yakın akrabalık bağları olduğunu keşfettiğini nakletmektedir. Bu iddia, son yıllarda İsrail’in bölgedeki Kürtlere yönelik hassasiyetinin sebebi olarak açıklanabilir mi? Yoksa bu iddia da siyonizmin bir oyunu mu? Sanırım bunlar, üzerinde durulmaya değer konular. Nitekim Kürtler’in Kayıp 10. İsrailoğulları kabilesi olduğunu iddia eden çalışmalar mevcuttur.

İbn-i Haldun'un Asabiyet teorisini yeniden düşünmek

Ulusçuluk ideolojisinin revaçta olduğu, özellikle 19.ve 20. yüzyıllarda bu tür etno-sentrik hareketler oldukça yaygınlaşmıştır. Zira üstün ırk olma miti, hem ulusları, hem de cemaatleri bir araya getirmede oldukça etkilidir.

Bu hareketlerin kısa zamanda tutunmaları, bana İbni Haldun’un asabiyet teorisini aklıma getirir. Zira İbni Haldun’un, o meşhur Mukaddime isimli eserinde belirttiği gibi asabiyet, toplumların ilkellikten uygarlığa doğru ilerlemesini sağlayan en temel toplumsal bağdır. Özellikle soy’a bağlı nesep asabiyeti, toplulukları bir araya getirmede, çok güçlü bir motivasyon unsurudur.

Yahudi teolojisinde görülen “Seçilmiş ulus” algısının cazibesi ve bir araya getiren enerjisi, sadece Amerika’da değil dünyanın her yerinde ilgi görmüştür. Bu sebeple bazı topluluklar, güçlenmek için kendilerini, İsrail’in kayıp on kabilesine nispet etmişlerdir. Böyle bir kimlik, onlara daha kısa zamanda bir araya gelme ve cemaat olabilme fırsatı vermiştir. Dolayısıyla kült yapılarda aranan lider karizması, bu tür efsanelerle beraber hayattaki karşılığını bulmuştur.

Özellikle seçilmiş ulus algısına, Mesih inancıyla beraber, bir de seçilmiş lider tasavvuru eklenince, çok kısa zamanda kimi kült liderleri, etrafındaki takipçilerini manipüle edebilme şansı elde edebilmişlerdir. Bununla beraber, Amerika’da siyahilerin yüzyıllardan beri yaşadığı olumsuz tecrübeler de eklenince, bu hareketler çok kısa zamanda güçlenmiştir.

Siyahi İbraniler akımı ve Yahwe Ulusu isimli kült yapı

Siyahi Ibraniler hareketi, 1800'lerin sonlarında Pentekostal mezhebinin Kutsiler kolundaki Afro-Amerikan cemaat tarafından başlatılmıştır. Bu hareketin kurucusu Frank Chery isimli kisidir. Kendisine vahiy geldigi iddiasıyla, kendisini takip edenlere, Amerika’daki yaşayan siyahilerin seçilmiş ulus olduğuna inandırmaya başlamıştı. Frank Cherry, 2000 yılına gelindiğinde beyaz egemenliğinin sona ereceğini Mesih’in geleceği kehanetiyle cemaatini motive ediyordu. Lakin bu hareket kurulduktan sonra bir çok alt gruplar oluşmuştur. Bunların bir çoğunda, siyahi ırkçılık eğilimleri görülür. Bazıları ise tehlikeli ve yıkıcı kült kategorisindedirler. Yahweh Ulusu (Nation of Yahweh) olarak bilinen hareket Amerikan halkının ismine aşina olduğu bir kült harekettir.

Yahweh Ulusu isimli kült yapı, 1979 yılında Miami'de Hulon Mitchell tarafından kuruldu. 1935 doğumlu Hulon Mitchell, Hristiyan bir aileden geliyordu. Babası Pentecostal kilisesi rahiplerinden, annesi ise o kilise de piyano çalan bir gönüllüydü. Önceleri Hristiyan olan Hulon, daha sonra İslam Ulusu hareketine (Nation of Islam) meyletti. 1960'lı yıllarda yollarını İslam Ulusu hareketiyle ayıran Hulon bir süre Hristiyan olarak şifa veren rahip ismiyle ün kazandı. Kendisine olan ilgiyi farkeden Hulon Mitchel, 1978 yılında Siyahi İbraniler haraketinin bir parçası oldu ve bir yıl sonra bu inanç temelli bir cemaat lideri oldu. Siyahi İbrani Hareketinden olduktan sonra, ismini Yahweh ben Yahweh olarak değiştirdi.

Merkezi Florida olan bu hareket, kısa zamanda binlerce siyahinin katılımıyla güç kazandı. Hulon, kendisinin beklenen Mesih olduğunu söylüyor ve Tanrı'nın içine hulül ettiği iddiasıyla, her geçen gün biraz daha taraftar topluyordu. Zaten Yahweh ben Yahweh, Tanrı oğlu tanrı anlamına geliyordu. Beyazlar'ın ve beyaz Yahudiler'in kafir olduğunu vurguluyor ve Siyahi İbrani cemaatler içinde zaten var olan ırkçı damarı daha da sivriltiyordu. Buna rağmen yerel yönetimlerle arası iyiydi. Hatta Küba asıllı Miami belediye başkanı Xavier Suarez, 7 Ekim 1990 tarihini Yahweh ben Yahweh günü olarak ilan etti.

Yahweh Ulusu'nun kısa zamanda bu kadar çabuk güçlenmesi, zaten temelde ırkçı teolojiye sahip bu hareketin güç zehirlenmesine ve bir çok illegal işlere ve irtikap edilen onlarca cinayete bulaşmasına sebep olmuştu. Hulon, bu örgüt içinde illegal işlerini yaptırdığı mahrem bir yapılanma kurmuştu. 

Bunlardan birisi de "Ölüm Melekleri" denilen vurucu timiydi. Bu mahrem yapılanma vesilesiyle tespit edilen 14 farklı cinayet işlenmişti. Ayrıca bu kült yapılanmadan ayrılmak isteyenlere fiziki veya psikolojik yaptırımlar uygulanmaktaydı. Kendisinin yarı tanrı olduğuna inanan sadık takipçileri ise Hulon ne derse onu yapıyor ve liderlerinin istediği cinayeti gönüllü olarak kolayca irtikap ediyorlardı. Kasım 1990 yılında FBI tarafından yakalanan Hulon, Federal mahkemelerce yargılanarak mahkum oldu ve 2007 yılında hapishanedeyken prostat kanserinden vefat etti.

Netice-i kelam

Sonuç olarak diyebiliriz ki, her din referanslı kült harekette olduğu gibi burada da, teolojinin insanlık aleyhine kullanılması görülmektedir. Liderler, takipçilerinin beyinlerini yıkayarak kendi hayal dünyalarındaki idealleri doğrultusunda kullanmaktadırlar. Kült liderleri bunu yaparken cemaatlerinin kollektif egosuna hitap etmeyi çok iyi becermektedirler. Özellikle Siyahi İbraniler, kendilerinin seçilmiş ulus olduklarına inandıklarından, bu teolojik yorumun insanları cemaatlerine daha sıkı bağladığı aşikardır. Zaten böyle bir seçilmişlik duygusu, özellikle Amerika'da yaşayan siyahi toplulukların egosuna ayriyeten hitap etmektedir.

Bununla beraber Yahwe Ulusu hareketinde olduğu gibi, eğer bir lider cemaatine kendisini seçilmiş bir cemaatin seçilmiş yarı tanrısı olduğuna ikna ederse, bu durumda onun toplumsal etkisini kolay kolay kesebilmek mümkün olmaz. Bu tür yapılar, büyüdükçe daha büyük çaplı toplumsal felaketlere yol açarlar.

Bir insanın dinine yapabileceği en büyük hizmet, onun istismar edilmesinin önüne geçebilmesidir. Bu durum, sadece müslümanlar için değil tüm inanç sistemleri için geçerlidir. Her inanç sisteminin içinde samimi liderleri ve takipçileri olduğu gibi, insanlığın dini duygularını istismar eden yapılar da mevcuttur. Bunların çoğunlukla samimi duygularla başlayıp sonradan güç zehirlenmesi ile yoldan çıktıkları gözlemlenmektedir. İstismara açık teolojik öğretiler ise kült yapıların ekmeğine yağ sürmektedir.

Bilgin Erdoğan
Twitter: @BilginErdogan1 
author

"Sorumluluk Reddi" Konusunda Önemli Bilgilendirme:

Münferit Fikir Platformunda yazılan tüm yazılar, aksi MFP YYK tarafından belirtilmedikçe yazarların kendi görüşleridir. MFP’nin ve platformdaki diğer yazarların görüşlerini yansıtmaz veya ifade etmez.

Yorum Gönder

0 Yorumlar