Kimileyin Hristiyan ve Musevi din adamlarıyla dertleştiğim olur. Zira her ne kadar inandığımız inanç sistemleri farklı olsa da, dogmatik teolojik yorumların, kült ritüellerin ve literal mutlakçı yorumların insanlığa ortak zararı olduğu inkar edilemez. Fıtratın lisanıyla konuşunca ve Kur’an’ın maruf dediği bir pencereden bakınca ne kadar da ortak sorunlarımızın olduğu aşikar olarak ortaya çıkıyor. Bugün yine bir rahiple bu şekilde, fikir alış versinde bulundum. Konumuz dinin içine giren hurafelerin, insanları dinden nasıl soğuttuğu ile ilgiliydi.
Ben kendisine, bizdeki Rufailer’in vücutlarına kelime-i tevhid eşliğinde, demir sokma ayininden bahsettiğimde, kendisi hiç şaşırmadığını, zira bazı marjinal Hristiyan kiliselerin de buna benzer ritüellerin olduğunu vurguladı. Buna örnek olarak, kimi Hristiyan tarikatların, Pazar ayinleri sırasında “Yılan Tutma” ritüelleri olduğunu söyledi.Liseli dönemlerinde Ankaralı Ali Galip Kuşçu’nun Antalya ziyaretlerinden aşina olduğum şiş sokma ayinleri ve onun genç dimağımda esrarengiz ama olumsuz etkisi geldi bir an aklıma. Bir şekilde ilahiler okunur ve garip hareketler ile cehri zikirler eşliğinde insanların vücuduna şişler sokulurdu. Bunun adına “Burhan” diyorlardı. Bu şekilde insanların dikkatini çekiyor ve kendilerine biat eden müritlerinin sayısını arttırıyorlardı.
Bunun bir de, Şeyh Ahmed el Kebir el Rifai’den gelme bir mitolojik hikayesini anlatırlardı. Güya Şeyh efendi, bir gün Allah resulü’nün kabrini ziyarete gitmiş. Orada peygamberimiz, kabirden elini uzatmış ve buna şahit olan herkes kendisiyle beraber cezbeye girmişler ve kendilerini kesmeye başlamışlar lakin kimseye bir şey olmamış. Lakin işin aslı, tıpkı Nakşibendiler’in rabıta adlı ritüelinin kaynağının Hinduizm olması gibi bu ritüel de Hint kaynaklıydı.
Hristiyanlara gelince onlarda “Yılan Tutma” ritüeli daha çok Pentekostal, Karizmatik ve Kutsiler (Hollines) tarikatlarının bazılarında görülen bir uygulama. Bana bu eleştiriyi yapan da, Pentekostal kilisesinden bir rahipti. Dolayısıyla bu uygulama, bu ekollerin içinde de genel bir uygulama değil. Tıpkı tüm sufilerin demir sokmadığı veya rabıta yapmadıkları gibi. Lakin bu tür kült pratiklerin topluma zarar verdiğini ve dinin kendisinde böyle bir şey olmadığını açıklamak zorundayız.
Bu ayini ilk defa popüler hale getiren George Went Hensley, isimli Pentekostal kilisesi rahibi bir isim. Kendisi 1955’te yılan zehirlenmesinden dolayı vefat ediyor. Lakin ölümü, bu uygulamanın nihayet bulmasına vesile olmuyor. Zira Hensley, İncilden referansla yaptığı literal bir yorumla yola çıkıyor. Şöyle diyor İncil: “ İman edenlerle birlikte görülecek belirtiler şunlardır: “Benim adıma cinleri kovacaklar, yeni dillerle konuşacaklar, yılanları elleriyle tutacaklar. Öldürücü zehir içseler dahi zarar görmeyecekler. Ellerini hastaların üzerine koyacaklar ve hastalar iyileşecek” (Markos:16:17-18)
İşte bu literal öğretiden yola çıkarak bu uygulamayı ihdas eden Hristiyan ekolleri bugün Amerika’da bir çok kilise müdaviminin vefatına sebep oluyorlar. Hatta babasını böyle bir ayinde kaybetmiş olan Cody isimli bir rahip kendisi de bir Pazar ayını esnasında zehirleniyor ve iki ay yoğun bakımda kalıyor. Aylar sonra kendisiyle görüşmeye gelen gazetecilerin “Yılan Tutma” ayinine devam edecekmişiniz? sorusuna “Beni ne ailem, ne çocuklarım, ne de ölüm” bu ayını yapmaktan alıkoyamaz” cevabını veriyor.
Kentucky eyaletinde bu uygulama yasal değil lakin müeyyidesi sadece 50-100 dolar arası. Ölümü dahi göze alan kilise mensupları için bu cezai karar caydırıcı değil. Kimi eyaletlerde ise dini özgürlük kapsamında ele alınıyor. Oysa ki Rastaferyanlar’ın ayin esnasında esrar içmeleri, Kolarado eyaleti dışında yasak değil. O eyalette yasak olmaması ise, dini özgürlüklerden dolayı değil tıpkı Hollanda’da esrarın legal olması gibi bir durum.
Tüm bunlar gösteriyor ki; bir toplum için yılan zehri, bir takım yanlış dini yorumların kitleleri zehirlemesinden daha tahrip edici. Kült yapıların din istismarı, dini metinlerin kimileyin literal, kimi zaman ise ezoterik yorumlanmasından kaynaklanmaktadır. Bizde, birincisi selefilerde, ikincisi kimi sufilerde görülen bir sorun.
Kur’an’ın, bu din nasıl bir dindir? sorusuna fıtrat dinidir şeklindeki cevabı ile (Rum:30:30) tüm bu istismarların ve fıtrata mugayir yorumların, kendi zaviyemizce nihayet bulacağına inanıyoruz. Dini istismar ekseriyetle, makul değil mahsus bir din ve peygamber algısından kaynaklanmaktadır. Kült yapılarda olağan üstü anlatılara rağbet vardır. Liderler insan-üstü, ritüeller fıtri olmayan insan doğasına aykırı hareketlerdir. İşte tüm bunlar vicdanların sömürülmesine neden olmaktadır. Düşünün ki bu hareketin kurucusu George Went Wesley, yılan zehirlenmesinden vefat etmiş lakin bu ritüel onun takipçileri tarafından hala takip ediliyor. Marx'ın "afyon" nitelemsi kült haline gelmiş dini gruplar için ne kadar doğru.
"Allah akletmeyenlerin üzerine pislik indirir" (Yunus:10:100)
Öyleyse aklın ve vahyin yoluna çağıranlara selam olsun!
Bilgin Erdoğan
Twitter: @BilginErdogan1
1 Yorumlar
Aptalca işler sadece bizde yokmuş. Bunu görmüş oluyoruz. Tek farkları kıyafetleri sanırım. Yukarıda resimdeki tip kravatlı, gömlekli modern bir giyim tarzı benimsemiş. Bizim şişçiler ise 7. yüzyıldan fırlamış gibiler. Hinduizm kökenli ritüeller yapmaları da çok güzelmiş. İnançlarının temellerini de bilmeden yaşayıp gidiyorlar. Hindistan'da doğsa bunlar ateşli bir Hinduizm taraftarı olacaklarmış. Şimdi bize İslam'ı öğretmeye çalışıyorlar. Tuhaf.
YanıtlaSil