Misyoner deyince ortalama bir Türk’ün aklına Hristiyanlığı yaymaya çalışan bir insan gelir. Misyoner (missionary) sözlük manasıyla bir dini öğretiyi özellikle yabancı ülkelerde yaymaya çalışan kişilere verilen isim. Ama ben bu yazımda misyoner derken (herhangi) bir davayı, fikri, görüşü, öğretiyi kendisine “misyon” edinmiş, hayatını bu öğretiyi yaşamaya ve yaymaya adamış olan insanları kast ediyorum. Bu öğreti dini de olabilir, felsefi de, politik de, kültürel vs de.
Misyonerliğin insanlarda genelde kötü bir algısı vardır diye düşünebiliriz. Aslında bu tam olarak öyle değil. Olan şudur; insanlar çoğunlukla tasvip etmedikleri öğretileri yaymaya çalışan insanları sevmezler, ama sevdikleri veya takip ettikleri öğretileri yaymaya çalışan insanlara saygı ile bakarlar. Dolayısıyla misyonerler önemli insanlardır, ve bir o kadar potansiyel olarak zararlı...Yazımın geri kalanında misyonerliği keskin bir dil ile eleştireceğim; bu misyonerliğin hiç yararı olmadığını düşündüğümden değil (bu konuda bile pekala bir yazı yazılabilir, onu da bir başkası yazsın,) zararına işaret etmek istediğimden. Bir öğretiyi hayatının merkezine koyup ve bu öğretiyi yaşayıp-yaymayı hayatının manası yapmış her misyoner aşağıda bahsettiğim (kötü) özellikleri taşımayacaktır elbette. O “misyoner”lerin de aralarında--doğal olarak--iyi ve kötü olanları vardır. Bir pastel boyama misali, ortalama bir misyonerden öte, “bağnaz, takıntılı, at gözlüklü, sert fıtratlı” bir misyoner portresi çizeceğim; eminim sizlerin de etrafınızda bu şekilde olduklarını düşündüğünüz en az birkaç insan vardır. Bu insanlar çokların hayatına negatif etkileri oldukları için sert bir eleştiriyi hakediyorlar kanaatimce. Müsadenizle artık misyonerleri eleştirmeye başlıyorum. Ben alttaki paragraftan itibaren sadece misyoner diyeceğim, ama siz bağnaz misyoner anlayın lütfen.
Misyoner arayan değil bulmuş olan, bulduğundan çok emin olan, başkalarına da kendi bulduğunu buldurmaya çalışan insanlardır. Misyoner senin ile etkileşime geçtiği zaman seni gerçekten anlamaya çalışmaz, kafasında seni nasıl çevirebileceğinin hesabını yapar. Misyoner empati yapamaz, yapmak gereksizdir ona göre çünkü. Dolayısıyla misyoner ile kurulan ilişki hakiki manada bir dostluk veya arkadaşlık olamaz; seninle ilişkisinin temeli kendi misyonudur. Misyoner karşısındakine otomatikmen yukarıdan bakar, çünkü kendisi biliyordur ve karşısındaki bilmiyordur. Misyoner öğrenmez, öğretir. Misyoner iyi bir demagogdur, kafasında argümanları hazırdır; tartışmaya öğrenmek için değil, yenmek için gelmiştir. Misyoner etrafındakileri etkiler, kendisini önemli bir kurtarıcı gibi hisseder. Misyonerin sesi gür çıkar, konuşmaya başladı mı susmak bilmez. Misyoneri etrafında kendisi gibi olmayan insanların olması rahatsız eder. Misyonerin bulunduğu ortamlar, heleki ortamda farklı görüşten misyonerler varsa, gergindir, huzursuzdur. Misyonerin motivasyonu fazladır, bu onu çalışkan yapar. Misyoner hırslıdır, hep bir sonraki insanı daha kazanmak ister. Misyoner rahat uykuya dalar, çünkü kafası nettir. Tek derdi herkesi kendi netliğine kavuşturmaktır.
Çok çekti insanlar misyonerlerden, misyonerlikten. Hala çekiyorlar; misyonerler tarafından bir o tarafa, bir bu tarafa çekiliyorlar. Etrafta hep misyonerlerin sesi çıkıyor, hep onlar konuşuyor. Kavga gürültü kopuyor, ama nafile. Çünkü farklı görüşten misyonerler birbirlerini dinlemiyorlar, sadece bozuk plak gibi aynı şeyleri söyleyip duruyorlar. Misyonerler dünyayı paylaşmadıkları için tartışmalar ve gerginlikler biteviye sürüyor. Bu gergin ortam etraftaki herkese huzursuzluk veriyor. Misyonerler iletişime (etkileşim demiyorum, çünkü genelde bu tek taraflı oluyor) geçtikleri insanları kötü hissettiriyorlar. Demagojileriyle, kendilerinden emin tavırlarıyla, devamlı konuşmalarıyla bıkkınlık veriyorlar. Kandırabildikleri insanları kendi daracık dünyalarına hapsediyorlar. Kandırabildiklerini ya koyun, ya da kapasiteleri yeterliyse kendileri gibi misyoner yapıyorlar.
Misyonerlerin sesini kesmek mümkün değil, ama onlardan uzaklaşmak mümkün. Bir misyoner ile tartışmaya girmek vakit ve enerji kaybı; merak ediyorsak uzaktan dinleyebiliriz (kafamıza uyan tarafları var mı diye) ama çok yaklaşırlarsa kibarca müsade istemek en mantıklısı. Misyonerler güçlerini yaptıkları etkiden alıyorlar, onların bile motivasyonları dinlenilmediklerini anlayınca kırılacaktır. Dolayısıyla onlarla savaşmak yerine onları göz ardı etmek veya önemsememek biz misyoner mağdurları için en güzel strateji olacaktır.
Halbuki her insanın parmak izinin bile farklı olduğu bir dünyada bir öğretinin (misyonun) herkese uyması gerektiği düşüncesi ne kadar saçma, değil mi? İnsanlara bir öğretiyi empoze etmek ne kadar acımasızca? Bu muhteşem, esrarengiz, detaya indikçe karmaşıklaşan kainatta ve hayatta “buldum ve bundan eminim” demek ne kadar basitçe? İnsan aslında mananın genel değil, kişisel olması gerektiğini anlamalı değil midir? Hadi bir tane hakikat var diyelim, ama bu hakikat bizim algılayabildiğimiz 4 boyut içinde değil, 5. boyutta olmalı değil midir? O zaman 4 boyuta indirirken bir projeksiyon yapmak gerekir ve bu projeksiyon sonsuz şekilde ve kişiye özel yapılabilir değil midir? Asıl önemlisi, böyle düşünsek bile başkaları da böyle düşünmelidir demek yine bir misyonerlik değil midir?
Ben misyonerlikten Allah’a sığınıyorum. Buldum ve artık değişmem demekten Allah’a sığınıyorum. Tek derdim kendim için anlamak, yapabilirsem iyiye doğru evrilmek. Başkaları ne düşünürse düşünsünler, ne yaparlarsa yapsınlar, orası beni ilgilendirmez.
Vesselam,
İsa Hafalır
Twitter: @isaemin
2 Yorumlar
Niye? Emr-i bil ma'ruf kötü bir şey mi? Yoksa yapılması gerekli olan mı? İslami hakikatler sabit değil mi? Kişiye göre farklı yorumları mı var? Korkarım ama diyalektiğiniz sonuçta inançsızlığa çıkıyor. Sitenizin seven bir takipçisiyim ancak İslam, infirad dini değildir. Münferit olarak da yaşanamaz.
YanıtlaSilEmr-i bil maruf anlayisimiz tam olarak,baskalarinin hayatina burnumuzu sokmaktn baska birsey degildir..
YanıtlaSilHerkesi hizaya getirme arzumuzun altinda yatan dini gerekce emri bil maruftur..