Hayal kırıklığı ve yorgunluk... Bazen olur bu. Ve bazen bu bir hal olur, ve uzun sürer.
Uzun süre ümidinizi yüksek tutmuş, çabalamışsınızdır. Hayalleriniz vardır, eforlarınız bir işe yarayacaktır. Kulak verecektir en azından bir kısım insanlar size. Kulak verenlerin bir kısmı doğru anlayacaktır sizi. Derdini anladım diyeceklerdir, biraz da olsa destek vereceklerdir. Bu dünyada yalnız olmadığınızı anlayacaksınızdır. Belki bir şeyler, yavaş yavaş da olsa, zamanla değişebilir diye umudunuzu takviye edeceksinizdir. Az da olsa bir değişim göreceksinizdir. Ama bir gıdım ilerleme olmadığını, çok az kişinin sizi anladığını, eforlarınızın muhtemelen beyhude olduğunu görür ve umudunuzu kenara bırakırsınız. Kenara çekilirsiniz. Size kalan hayal kırıklığı ve yorgunluk olur, belki yanında bitkinlik ve umutsuzluk da gelir. Dış dünyayı değiştirmeye çalışmanın beyhudeliğine kanaat getirirsiniz. Kendinize dönersiniz.Kendinize döner ve kendi eksikliğinizi anlarsınız. Kendi kendinize bildim dediğiniz şeyi bilmediğinizi, buldum dediğiniz şeyi bulmadığınızı; yolunuz doğru tarafa gibi görünse bile bu yolda aslında çok ilerleyemediğinizi fark edersiniz. Kendi başınızasınızdır. Etrafınızda çoğu zaman sizi anlamak isteyecek, önemseyecek, yol gösterecek, yaren olacak kimseyi bulamazsınız. Kitaplara ve online kaynaklara dalarsınız. Bunların çoğu keçiboynuzu gibidir, içinde az lezzet vardır ama onu alabilmek için çok fazla odun yediğinizi hissedersiniz. Neredeyse herkes her şeyi biliyorum havasındadır. Her kaynağın sizi kendinize çeken bir tarafı vardır ama problem şu ki her biri farklı bir tarafa çekiyordur.
Zaten karışık olan kafanız iyice karışır. Bu kadar çok bilginin, görüşün, teorinin, perspektifin, iddianın hepsi doğru olamaz dersiniz, ama her birisinde güzel taraflar vardır ve hiçbirisi kafanıza tam olarak yatmaz. Kendinizi çok cahil, yetersiz ve şaşmış hissedersiniz. Çok acı ve ilginçtir eskiye göre çok bildiğiniz halde eskiye göre kendinizi daha cahil görmek. Çok şeye kulak vermek çok güzeldir gerçi. Eskisi gibi doğru bildiğine kendini ikna etmek için değil, doğruyu aramak için çabalarsınız. Bu çok heyecanlı bir yoldur. Eskiye göre dünyanız çok daha renklidir, ama aynı zamanda bulanıktır. Değişik bir durumdur bu, güzel de değil çirkin de; sadece değişik, ilginç. Rüzgarla salınan bir yaprak gibi hissedersiniz kendinizi, her yeni bilgi sizi bir tarafa doğru sürükleyebilir. Yarın nerede olacağınızı bilemezsiniz. Gelecek çok belirsizdir. Belirsizlik güzel midir, bilemezsiniz.
Belki eski hayatınızı özlemeye başlarsınız o zaman. Düşünmediğiniz, önünüze konulan hayatı yaşadığınız; hayatta bir mana aramadığınız, çünkü zaten bulmuş olduğunuzu zannettiğiniz, zamanları özlersiniz. Çok öğrenmek ve çok düşünmek çok da güzel bir şey değilmiş dersiniz. Bir köyde hiç okumamış, sadece geleneklere göre yaşayan bir çoban olsaydım daha mı iyi olurdu acaba dersiniz. Ama bu sorunun cevabını bile veremezsiniz. Emin olamazsınız. Çünkü artık hiç bir soruya kesin bir cevabınız yoktur. Ama şunu bilirsiniz, artık dönmek için çok geçtir. Bir şey öğrenilince, geri öğrenilmesi mümkün değildir. Köyde çoban olma yolu size kapanmıştır. Sorgulayarak acaba Pandora’nın kutusunu mu açtım dersiniz. Benim ne haddimeydi bu, bu yükün altına ne cesaretle girdim dersiniz. Kapasitenizi, dirayetinizi, niyetinizi sorgularsınız. Bu geri dönüşü olmayan yol, yanlış bir yol muydu dersiniz. Yine bilemezsiniz. Bilseniz ne farkeder, siz artık bu yolun yolcususunuz.
Tamam eski günlerime dön(e)mesem bile en azından hayata kaptırayım kendimi dersiniz. Zaten sorumluluklarınız size çok da boş vakit bırakmayan bir plan çiziyordur: iş, yakın çevre, aile, çocuklar. Kaptırabilseniz kendinizi, aslında hayat sizin için belirlenmiştir bile. Tek yapmanız gereken geceleri geç vakte kadar yeni bilgiler edinmeye çalışmamak, yeni düşüncelere kapılmamaktır; düşüncelerinizi paylaşmaya çalışmayı dert edinmemektir, susmaktır. Tek yapmanız gereken tüm dünyanın dertleri ile dertlenmemektir, fazla empati yapmamaktır; aman be, bilsen ne olur, çaba harcasan ne olur diyebilmektir, realist olmaktır. Tek yapmanız gereken kendinizi ve yakın çevrenizi dünyanız kabul edip ilginizi ve çabanızı oraya konsantre etmenizdir.
Aslında bu yapabileceğiniz bir şeydir. Çünkü hayat size o lüksü vermiştir. Kendinizin ve yakın çevrenizin materyal dertleri azdır; uzaktaki daireleri gündeminize almayarak ve derin düşünmeyi bırakarak bir huzura ermeniz muhtemelen mümkündür. Aslında belki de yapılması gereken doğru şey hayata kendinizi kaptırmaktır. Ama yine bilemezsiniz bunu yapmalı mıyım, bu gerçekten doğru mu diye. Belki de bir gün yaparsınız bunu. Ama bugün değil. Muhtemelen yarın da değil. Ama bir gün, belki, bir umut. Bir umut dersiniz, çünkü yorulmaktan yorulmuşsunuzdur. Kendinizi apansız içerisinde bulduğunuz bu süreçten belki bir gün emekli olurum dersiniz. Kim bilir ne zaman?
Haliniz ve süreciniz size aslında acı ve zorluk ile karışık bir zevk veriyordur. Çelişkilerle doludur bu hal. Hayatın manasızlığını anlamaya doğru ilerlediğiniz bu süreç bir bakıma hayatınızı daha manalı hale getiriyordur. Allah’a aklen yaklaşıp O’ndan kalben uzaklaştığınız hissine kapılıyorsunuzdur. Hiçbir şey doğru değil ama her şeyde bir doğruluk payı var düşüncesine ulaşıyorsunuzdur. Kuarklardan büyük dev yıldızlara, kuantum fiziğinden evrime, sosyolojiden psikolojiye kadar tüm yönleriyle kainat ve hayat çok ilginizi çekiyordur. Kainatı öğrenmek sizde bir saplantı haline gelmiştir. Kainatı aynı anda hem bir acımasız bir savaş meydanı, hem de muhteşem uyumlu ve olması gerektiği gibi bir resim olarak görebilirsiniz. İnsanı aynı anda hem kainatın en önemlisi, hem de kendisini kainatın merkezine koymuş değersiz bir ahmak olarak görebilirsiniz. Kainatı anlamadan kendimi, kendimi anlamadan kainatı anlayamam düşüncesi içinizdedir. Çelişkilerin farkındasınızdır ama çelişkisiz bir çıkış yolu ümidiniz de çok kalmamıştır. Bu durumla barışık olmalı mısınız, olmamalı mısınız, bilemezsiniz.
Agnostikleri de, deistleri de, panteistleri de, panenteistleri de, teistleri de haklı görebilirsiniz, hatta bazen aynı anda. Size öyle gelir ki ortada insan aklının yetmediği, yetmeyeceği bir hakikat var, ve herkes farklı perspektiflerden onun resmini çiziyor. Dolayısıyla herkes haklıdır. Kendinizi herhangi bir “ist” ile tanımlamanız artık çok zordur. Pozitivistlere de, metafizikçilere de kulak verirsiniz. Aklınız en önemli ve belki tek dayanağınızdır, ama aklınızın ne kadar aciz olduğunun da farkındasınızdır. Bir de anlayamadığınız bir ruhunuz vardır. Akıl mı önemli, ruh mu, bilemezsiniz. Ben bir hayvan mıyım, bir ruhani mi bilemezsiniz. Soruların ardı arkası kesilmez. Sizi yönlendiren siz misiniz, yoksa yüce bir güç, kader mi; peki kader var mıdır, varsa nedir? Devam eder gider sorular. Her soru ve ona bulabildiğiniz her muğlak cevap yeni ve daha zor sorular doğurur.
Daha Sokrates’i, Eflatunu bile doğru düzgün okumamış ve anlamamışsınızdır, ve felsefe bilmeden felsefe yapmaya başlamışsınızdır. Daha fazla felsefe öğrenmelisinizdir. Öğrenilecek ne kadar çok şey vardır! Dipsiz bir kuyuya indiğinizi hissedersiniz. Bu kuyunun derinliklerine doğru ilerlemekten kendinizi alamazsınız. Merak sizi aşağıya çeker, hayret bu zorlu yolculuğa tahammül etmenizi sağlar. Belki de bu kuyu, bu iç yolculuğu, benim kaderimmiş dersiniz. İç yolculuğunuzu anlatmak istersiniz; kulak versinler diye değil, anlatmazsanız boğulacak gibi hissettiğiniz için. Bu son yazım olsun artık dersiniz, tekrar yazacağınızı bile bile.
Bu iç yolculuğunda çok şey değişmiştir, ileride de değişmeye devam edecektir. Ama ben neyim sorusu kafanızda sabitlenmiş kalmıştır. Bu soru gitmeyecektir. Bu soru cevaplanmayacaktır. En azından bu durumla barışıksınızdır. Hayat hakkında tekrar düşünürsünüz. Son cevabınızı verirsiniz. Bu hayat bir rüya olmalı; ama bu ne bir hülya, ne de bir kabus; evet bu hayat kesinlikle çok ilginç bir rüya olmalı dersiniz. Uyanıp her şeyi anlayacağınız günü iple çekersiniz.
İsa Hafalır
Twitter: @isaemin
5 Yorumlar
Benim Son 10 senemin özeti
YanıtlaSilTitrerim mucrim gibi baktikca istikbalime;))
YanıtlaSilYeraltından notlar....
YanıtlaSilSevk ya bu işte. Samimiyet ve anlama çabası karşılıksız kalmaz ya. Sancilidir ve bedel ister ya her yeni var oluş. Konfordan ayrılış ve hakikat arayışı tam da budur ya. Özlemler vardır ya eskiye. Düzene değil dostluklara birlikteliğe. Şimdilerde bu yoktur ya. Gidilen yoldan bir daha gidilmez ya. Aslında hepsi muhattap alindiginizin bir göstergesidir ya
YanıtlaSilTesellidir ya bu yönü. Her gün ölmeye isteyip ama ölmemek için paradoksik butunlugudur ya bu arayış. Hakikati arayanların varolusu sorgulayanların yükü ne de ağır. Selam olsun peygamberlere selam olsun bu çileyi cekmislere.
Daireyi teşkil eden bürhanların herbirisi, parmağını uzatıp, matlubun hak ve sadık olduğuna imza atıyorlar. O bürhanlardan zayıf olanların aralarında tesanüd vardır. Yani, birbirini teyid ve takviye etmekle, zayıf bürhanların zâfiyeti zâil olur. Zâil olmasa bile itibardan düşmez. İtibardan düşse bile, dairenin bozulmasına sebep olmaz. Ancak daire küçülür.
YanıtlaSilMaahaza, bürhanların heyet-i mecmuasına terettüb eden matlubun kuvvet ve vuzuhunu her fertten istemek ve her fertte aramak, aklın hastalığına, zihnin cüz’iyetine işaret olup, matlubu red ve inkâr için bir zemin teşkil ediyor. Binaenaleyh, bir bürhana bakıldığı zaman zâfiyetten dolayı vehimler başgösterirse, öteki bürhanlardan süzülen kuvvetle ortada zâfiyet kalmaz; vehimler de dağılır.
Maahaza bazı bürhanlar suya benziyor; bir kısmı da havaya benziyor, bir kısmı da ziya gibidir. Binaenaleyh, bu gibi bürhanları gayet lâtif ve dikkatli ince bir fikirle arayıp tutmalıdır ki, dökülmesin, sönmesin, uçmasın.