Özet: Bu yazıda, Nassim Nicholas Taleb tarafından popüler hale getirilmiş olan “skin in the game” kavramı ile the cemaat ilişkisi üzerinde duracağım.
Bundan yaklaşık 4,000 sene önce, Babil kralı Hammurabi tarafından tarihin bilinen en eski ve en iyi korunmuş kanunları ortaya konuldu: Hammurabi kanunları. Bu kanunlar arasında inşaat ile ilgili düzenlemeler de mevcuttu.Bir inşaatçı herhangi bir kişi için bir bina inşa eder ve bu binayı uygun bir şekilde yapmazsa ve onun inşa ettiği bina yıkılıp sahibini öldürürse, inşaatı yapan öldürülür.
Yine aynı minvalde başka bir madde:
Eğer bina, ev sahibinin oğlunu öldürürse, inşaatı yapanın da oğlu öldürülür.
Bu, tarihin en eski kurallarından biri olan meseleye İngilizce tabir ile “skin in the game” denilmekte (maalesef düzgün bir Türkçe çevirisini bulamadım). “Skin in the game” kavramı teşviklerin ve caydırıcı unsurların dengelenmesini ifade ediyor. Yani bir kişi, eğer başkalarına zararı dokunacak bir eyleme imza atarsa cezalandırılmalı (yapanın yanına kar kalmaması). Eğer bu kişi bazı menfaatlerden pay talebindeyse, o menfaatlere zemin hazırlayacak işleri yapma noktasında elini taşın altına koymalı.
“Skin in the game” kavramının hayatımızdaki karşılıklarından biri otobanlar. Neden sayıca çok az araba otobanlarda kazaya sebep oluyor? Halbuki yüksek hızdaki çok küçük bir hareket, çok fena sonuçlara sebep olabilir? Çünkü kaza olduğunda sürücünün kendisi de ölmüş olacaktır. Çok tehlikeli araba kullanan sürücülerin çoğu ya mezarda ve yahut da ehliyetlerine el konulmuş durumda. Dolayısıyla, otobanda gördüğünüz sürücüler “skin in the game” mekanizması ile filtre edilmiş insanlardan oluşmakta. Gemisini batıran kaptan artık gemisine kimseyi alamıyor, çünkü zaten kaptanın kendisi çoktan sular altında kalmıştır.
Peki otobanda gördüğümüz bu filtreleme mekanizmasının toplumsal hayatımızdaki yeri nedir? İlkokulda ezberletilen “Osmanlı Devleti’nin yıkılış sebepleri” listesini çoğumuz az-çok hatırlıyoruzdur. Bunlardan birisi de “Padişahların artık ordunun önünde savaşa katılmaması” idi. Küçükken çok anlam veremediğim bu madde “skin in the game” kavramıyla çok manalı geliyor aslında. Aynı şekilde dünyaca ünlü komutanlardan Aleksander, Hannibal veya Napolyon’un savaşta en önde olmaları ve hatta düşman tehdidine çok açık bir şekilde (az kalkanla vs.) savaşmaları da aynı şeyi ifade ediyor. Konuşmak çok kolay, laf çok ucuz, ama insanlar (kültür-din-milletten bağımsız olarak) risk alan insanlara daha çok itimat ediyor. Ziya Gökalp’in dediği gibi “ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz”.
Öte yandan, sadece “skin in the game” bize ahlaki anlamda verilen kararların hak veya batıl olduğu cevabını veremez. Mesela Hanibal fildişi kulesinde oturmayıp, risk alıyor diye girdiği savaşlar meşrudur, diyemeyiz. Fakat, farz-ı muhal orduda bir askersiniz. Savaşma kararını veren kişinin, sizin kadar (veya daha fazla) bir ihtimalle vefat edebileceği bir savaşa mı güveniniz daha yüksektir (Hannibal gibi), ya da saha ile ilişkisi hiç olmayan, hatta cephenin olduğu bölgeye hiç gitmemiş, hazırladığı Power Point slaytlarıyla bu kararı veren bir bürokratın mı?
Tam da bundan dolayı, eğer bir kaptan gemiyi en son terk eden kişiyse, ona karşı saygımız doğal olarak çok çok artıyor. Ama, diyelim ki bir kısım insanlar, otobanda fiziken olmak yerine, evlerinden arabayı sürüyor olsalardı (uzaktan kontrol edilen dronelar gibi), yukarıdaki mekanizmadan söz edemezdik.
Tam da burada, “tamam da kardeşim bunun the cemaatle ne alakası var” diye soruyor olabilirsiniz. Bence çok alakası var. Tarih boyunca bu filtreleme mekanizmasının örnekleri pek çok dini yapıda, cemaat/tarikatlarda da görülmüştür. İngilizce tabir ile “The Gods do not like cheap signaling”. Yani, tanrılar sadece laf üreten ama elini taşın altına hiç koymayanları sevmiyor. Mesela dinlerin emrettiği ibadetleri düşünün (oruç, zekat, namaz vs. gibi). Bunlardan hiçbiri zahmetsiz değil. Dolayısıyla, insanlar arasında çok önemli bir yeri olan bu kavram, insanla Allah arasında da mevcut. Ayrıca komutanlarda gözlemlediğimiz gibi, en çok risk ve fedakarlık yine dini liderden bekleniyor. Nitekim, dinlerde de teşvik edilen, liderin sadece ve sadece yaptığı işleri emretmesi, herkesten çok fedakarlıkta bulunması vs vs.
The cemaat ile ilgili eleştirim tabii ki lideri konumundaki FG’nin ve The Cemaat üst yönetiminin günde ortalama yaptığı uzun tesbihat sayısının herhangi bir tabandaki insandan daha az olması meselesi değil, yani alınan “manevi” risklerle ilgili değil. Benim meselem tamamen “seküler” risklerle ilgili. Şahsi kanaatime göre The Cemaat (tabii ki başta sayın “Gülen”) bu filtreleme mekanizmasını çok profesyonel bir şekilde tamamen tersine çeviren bir sistem inşaa etmiştir. Yani, gemiyi önce ve muhakkak kaptanın terk ettiği bir sistem. Ve evet, tüm cemaat/tarikatlarda da bu problem mevcut, fakat kimse The Cemaatin eline bu konuda su dökemez(di).
Daha somut olması açısından, Çorum ilinin bilmem hangi ilçesinin dershanesini ele alalım. Diyelim ki, çok sevdiğiniz komşunuzun çocuğunu dershaneye kayıt ettiren bir mütevellisiniz. Ve bir gün komşunuz laf arasında, çocuğunun dershanede sınıfının değiştirildiğinden bahsetti ve sizden bu konuda yardımcı olmanızı istedi. Eğer bu durum “normal” bir dershanede olsaydı, dershaneye gider, müdür yardımcısıyla oturup bir bardak çay içer, ve durumu sorardınız. Müdür yardımcısı da -ne kadar haksız ve yanlış bile olsa- size bir şekilde gerekçe sunardı. Ama “The Cemaat” dershanesinde işler biraz daha farklı işliyor. Müdür yardımcısına aynı şekilde soruyu ilettiğinizde, başka hiçbir yerde alamayacağınız bir cevap alıyorsunuz:
Abiler böyle uygun görmüşler.
Mealen, “Hocam burada ne size -haşa- ne de bana söz hakkı düşmez, çünkü meselelere vakıf abiler istişare etmişler ve bu kararı vermişler. Dolayısıyla bize düşen bu karara uymaktır ve vazifemiz olmayan meselelerle kafamızı meşgul etmemektir.” Hesap verilebilirliği ortadan kaldıran bu kelimenin (abiler), 1984’te George Orwell’in kullandığı “Big Brother”la aynı anlama gelmesi de işin ironik bir tarafı.
Adana’da bir öğrenci yurdu
Tabii burada verdiğim örneği küçümseyebilirsiz. Biraz daha büyütecek olursak, bir tane de Süleymancı cemaatinden örnek verelim. 29 Kasım 2016 tarihinde gazetelere şöyle bir haber yansıdı.
Adana’nın Aladağ ilçesinde ortaöğretim öğrencilerinin kaldığı kız öğrenci yurdunda çıkan yangında 10 öğrenci, 1 küçük çocuk ile 1 eğitmen yaşamını yitirdi, 24 öğrenci yaralandı.
Eğer bu yurt “normal” bir yurt olsaydı, bu yurdun yöneticilerine, sponsorlarına ve buraya yurt yapımına izin veren bürokratlara hukuk karşısında hesap sorulabilirdi. Ama burası bir Süleymancı yurdu, dolayısıyla burada durum biraz daha farklı. Televizyonda, bu yangınla alakalı yapılan bir tartışma programına kamuoyunda bu cemaate yakın olan bir kişi katılıyor ve “buraya yurt yapılmasına devlet izin verdi kardeşim” diye ahkam kesiyordu. Sunucu Süleymancı cemaati ile alakalı bir soru sorduğunda ise “Ben sadece bu cemaatin bir sempatizanıyım” diye cevap veriyordu. Hadi diyelim ki buraya “hasbelkader” müdür olarak atanmış insanlardan da hesap sorulması mümkün. Ama peki, cemaat hiyerarşisinde sorumlu olan kişiden nasıl hesap sorulabilir? Tabii ki sorulamaz, çünkü öyle bir kişi yok. Yani hakikatte var, ama kağıt üstünde burası da “normal” bir yurt, olsa olsa Süleyman Hilmi Tunahan Hazretlerinin öğretilerinden ilham alan bir kısım insanların kurduğu bir yurt. Ama çok muhtemeldir ki, bu cemaatin mensupları yurtlarına öğrenci toplarlarken, cemaatlerinin ne kadar da ahlaklı insanlar yetiştirdikleri, Allah’ın kelamını en iyi öğreten cemaat olduklarından bahsediyorlardı. Yani güzelliklere gelince “bu bizim cemaatimiz”, kötülüklere gelince “binde birini bile tanımam” mantığı.
Cemaatlerin bu muhteşem tasarımını anlatan biri şu örneğini vermişti:
Gözünle görüyorsun, önünden akıyor, fakat elimle bir tutayım dediğinde kayıp gidiyor. The cemaatin kurucusu ve CEO’su olan Fethullah Gülen, bu tasarımını kendi şahsında nirvanaya taşımayı ABD’ye yerleşerek başardı. Düşünün ki, T.C.’nin en kilit kurumlarında (TSK, Aselsan, Tübitak, HSYK, Emniyet İstihbarat vs.) bir yapılanma kurmuşsunuz. Ve bir an devlet dönüp “Kardeşim burada senin adamların varmış, bu ne iştir?” diyeceği zaman, dünyada T.C.’nin en elinin yetişemeyeceği bir ülkedesiniz. 17-25 Aralık ve hatta 15 Temmuz gerçekleşiyor, ne hikmettir ki başta FG olmak üzere The Cemaatin en ileri gelenleri gemiyi en önde terk ediyor. Ne acıdır ki en arkada, hamileler, çocuklar ve yaşlılar kalıyor.
The cemaatin propagandacılarından biri olup da 15 Temmuz’dan önce yurtdışına “hicret” etmişlerden birisi, Seyyit Kutupla ilgili şu anekdotu paylaşmıştı.
Büyük müfessir Seyyid Kutup, 20. yüzyılın firavunu Nasır tarafından idama götürülürken, kardeşi Emine Kutup’la karşılaşır. “Dayanacağız kardeşim” der, “Dayanacağız.”
Bunu, The Cemaatin şu anki durumuyla karşılaştıran kişi gözünün önündeki apaçık hakikati es geçiyordu: Seyyid Kutup, bu sözleri ölüme götürülürken söyledi. Halbuki FG, klimalı salonunda, yanına limon ilave edilmiş çayını yudumlarken sabredin mesajları veriyor. T.C. devleti ile girilen savaşta mağlub olan The Cemaatin tabanı per-perişan oldu, peki FG’nin ve The Cemaatin ileri gelenlerinin hayatında nasıl bir etkisi oldu bu savaşın? Tabii ki etkinin değeri sıfır değil, ama anlatmak istediğim Anadolu’daki bir dershane öğretmenine kıyasla yok denecek kadar az. Peki, bu savaşta galip gelinse idi, elde edilen ganimetler kimlerin hayatını hangi oranda değiştirecekti? Bu arada tabii ki devlet ile girilen savaş tabana hiçbir zaman tam olarak izah edilmedi, ama bu ayrı bir mesele
Sonuç
Bu yazıda The Cemaatin ve dolayısıyla FG’nin icraatlarının meşru olup olmadığından bahsetmiyorum. Gerçi bence devletin önemli yapılarındaki the cemaatin kurmuş olduğu GİZLİ yapılanma gayri-meşrudur, ama anlatmak istediğim bundan tamamen bağımsız. Anlatmak istediğim, The Cemaat adlı bu kült yapının “adanmış” mensupları hariç, Türkiye halkının çoğunun The Cemaate ve dahi FG’ye saygı duymamasının altında yatan sebeplerinden birisi kaçak güreşmeyi cemaatinin karakteri haline getirmiş olması. Nitekim düşmanın bile mert olanı makbuldür.
Berk Ateş
23 Yorumlar
Bu yazı, sadece bir yazı olmuş. Yazar bu yazıyı 2012'de "Bu kaptan bu gidişle bu gemiyi batıracak" başlığı altında yazsaydı çok başarılı bir yazı olabilirdi. Yine de başlangıç için iyi
YanıtlaSilEvet cok dogru söylemissiniz, bugünden geriye bakarak okuma yapmak kolay olani. Zor olan ileriye yönelik tahminde bulunmak. Mesela bence Hanefi Avci "Halicte Yasayan Simonlar" kitabiyla 2012 den bile önce uyarida bulunmustu. Ama 15 temmuz gibi felaket olmadan görebilmem cok mümkün degildi sahsen, yani buna ne bilgi birikimim ne de hayat tecrübem yaterli degildi.
SilYazı yazmasakda biz söyledik.Susturun HE yi.Konuşmasının bir yararı yok.Ülkemizdeki insanlara zarar veriyor. Bir yararı varsa eğsin ağzını yardırsın hükümete Tayyibe ama yok dedik ama onun yukardan atadığı mankafalılar cevap veremeyip HE ye biz iman ve itimat etmişiz dediler.Şimdi de ülke ülke geziyorlar. Aklı uçuklarla mantığı işgal edilmişlerle gidilecek yer uçurumdu.Uyaranlara dün "hain sen kimdensin" dediler.Buğünse bu sonucun müsebbibi kendileri değilmiş gibi kader, zaten olacaktı, yolun kaderi gibi saçmalıklarla kendi Ahmaklıklarını Allah' a verip , saltanatlarını devam ettirmeye çalışıyorlar.
Silkonuşurken birisi sormuştu:
YanıtlaSilTerörist pkk nın adamları bile, demirtaş bile içerde, ülkeyi terketmiyor, gülenciler niye hep dışarıda demişti. (örneklerin doğru yanlışlığı değil ana fikre dikkat çekmek istiyorum)
Sonra dedi ki, üst kademelerden hiç kimse yok, hepsi ülkeyi terketmiş, binlerce alt kademe gariban içerde, insan geride kalanlara moral olsun diye kaçak da yaşasa bir iki üst düzey ''abiyi'' ülkede bırakmaz mı?
Boynunu ipe bile bile uzatmak akıllıca değil tabi ki ama alt kademelerdeki terkedilmişlik hissi kolayca aldatılmışlık hissine ve düşmanlığa dönüşüyor.
Muthis bir Ozet. uzun zamandir bu yazinin benzerini kendimde yazmak istiyordum.
YanıtlaSilSkin in the Game kavrami cuk diye oturmus.
Bu arada evet Skin In the Game kavrami icinde bizim dilimizde
tersi olarak Tuzu Kuru kavrami var. yani bir sey olsa ona bir sey olmaz.
Ayni sekilde Igneyi kendine Cuvaldizini baskasina batirma var.
Igneyi kendine batirsa bu sekilde baskasina cuvaldizi ile acitacak bir is yapmaz.
Tebrik ediyorum.
Cok tesekkür ederim vakit ayirip okudugunuz ve yorum yazdiginiz icin.
SilEvet aynen, "tuzu kuru" kavrami "skin in the game" i karsilayabilir.
Berk Ates
Güzel bir yazı olmuş. Tebrik ediyorum sizi..yaşadığımız travmayı hala atamadık ,taban olarak..yurt dışından onu hain bunu kaybedenlerden ilan etmek kolay..bende 25 yıl bu işin içinde olan biri olarak söylüyorum, böyle yazıp çizenlerin hiçbirine hakkımı helal etmiyorum..yazıklar olsun bunlara..vesselam.
YanıtlaSilTesekkür ederim.
SilYurt disindan ahkam kesenler konusunda da cok haklisiniz.
Berk Ates
Yazi cok guzel ama ayni zamanda ortada bir TC gercegi var..
YanıtlaSilBircok insan farkina bile varmadan devasa suclarin icine cekildi,hukumetinde azmanlastigi bir gercek,hersey cigirindan cikti.
Ama cemaatin icinden veya diger gruplarin icinde olan buyuk bir kitle,yani TC vatandaslari,bizler hepimiz,bu kadar buyuk bir kotulugu asla dusunemedik,farkina varamadik,bu pasif hallerimizin bizi nelerin icine cekebilecegini akil edemedik..ne bizler dur diye bildik,ne de bizi yoneten abiler dedigimiz kisiler,ne de siyasiler hicbiri durmadi.
Bizleri ikaz edenleri de dinlemedik,motivasyonumuz cok gucluydu,soylemlerimiz cok dogruydu,kulaklarimizda kendi duymak istedigimiz seylerden baska herseye karsi tikaliydi...
Kimse bize birsey anlatamadi yani..
Bence hepimiz sucluyuz,bu kadar buyuk bir kotulugu bizler biraz manupule edilerek,biraz da kendimiz isteyerek ustumuze cektik...
Yani buyuk halkada abilerle,kucuk dairede ki siradan bir vatandasin birbirinden cokta farki yok,zihni yapimiz hemen hemen ayni,sadece halkanin daha onunde,ileride duranlar daha kazancli cikti.
Bilemiyorum,bu kadar kotuluge acik halde bilincsizce beklemek,bizi de biraz suclu yapiyor bence..
Sayın Berk Ateş siz ve sizin gibi the cemaatten kopmuş insanlarda çok önemli bir problem görüyorum. Cemaatiniz bir amaç uğrunda çok önemli suçlar işledi. Bu nedenle cemaatinizi suçlarken aynı zamanda diğer cemaatleri/tarikatları da aynı kategoriye sokmak istiyorsunuz. Fakat bunu yaparken en ufak bir delil bile ortaya koyma ihtiyacı duymuyorsunuz. Sayın Berk Ateş, diğer cemaatler sizin eski cematinizin amacını hiç bir zaman taşımadı, bu amaç nedeniyle the cemaatin yaptığı faaliyetleri yapmadılar. Bu uğurda herhangi bir suç da işlemediler. Eğer aksini iddia ediyorsanız ortaya delil koymalısınız. Yoksa böyle uluorta bir şeyler yazarak ancak vebale girersiniz.
YanıtlaSilEvet benim acimdan dediginiz cok dogru. Yani the cemaati diger cemaat/tarikatlerden biri olarak görüyorum. Biraz daha spesifik olmak gerekirse surada ifade edildigi gibi düsünüyorum sahsen:
Silhttps://twitter.com/hiyenigun/status/1212579282830016513
Ve bence bu bir problem degil, hakikatin kendisi. Cünkü yukarida anlattigim "skin in the game, mert olmama vs" problemi tüm cemaatlerde mevcut. Tabii bunun nedenleri var (kemalist zulüm vs), ama bu neticeyi degistirmiyor.
Cemaatlerin amaclari ile ilgili bi yorum yapmadim. Anlatmaya calistigim sey amactan bagimsiz.
Berk Ates
Siz the cemaati diğer cemaatler ile aynı görüyorsanız, amaçlarını ve yaptıklarını da göz önünde bulundurmalı, doğru kıyasları yapabilmeli en önemlisi delillendirebilmelisiniz. Ama buna direkt hakikatin kendisi derken, delil getirme ihtiyacı bile duymuyorsunuz. Delilsiz konuştuğunuzda iftira etmiş oluyorsunuz. Ama siz bunu bir problem görmüyorsunuz. En büyük günahlardan birini...
SilThe cemaat ve özelde Gülen hakkında "mert olmama" suçlamasında bulunmanızı anlayabilirim. Sonuçta o grup içerisinde bulunmuşsunuz ve benden daha fazla delillendirebileceğinize inanıyorum. Fakat başka bir grubu da aynı şekilde suçlamaya çalışırken, verdiğiniz örnekte "muhtemeldir ki..." diyerek öne sürdüğünüz tahminleriniz, bir anda beyninizde gerçekmiş gibi işlem görüyor. "Olsa olsa böyle olmalı, başka nasıl olabilir ki..." düşüncesindesiniz. Anlıyorum ki o grup hakkında kulaktan dolma bilgiler haricinde en ufak bir bilgiye bile sahip değilsiniz. Kendi hayal dünyanızda kurguladığınız bir konuma oturtturmaktan da hiç çekinmiyorsunuz. İşte problem burada.
"Eğer aksini iddia ediyorsanız ortaya delil koymalısınız." demişsiniz.
SilBir kaç örnek vereyim:
https://www.youtube.com/watch?v=7Jm3J2DIFGk
https://www.youtube.com/watch?v=IxeyCO0fAvA
https://www.youtube.com/watch?v=JixWXNl7shE
https://www.yenisafak.com/yazarlar/hayrettinkaraman/demokrasi-cogulculuk-laiklik-ve-islam-53629
Sanırım Türkiye'deki önde gelen tüm hocaların demokrasiye karşı olduğu açık olsa gerek buradan. Yani kısaca hepsi İslam'ın kendi bir düzeni vardır buna karşı olan bir düzeni halk istese bile kabul etmek mümkün değildir diyorlar. Nitekim Hayrettin Hoca'nın Çin'deki gibi sadece cami cemaatinden güvenilir olanların başkanı seçmek için oy kullanabileceği ve tüm yetkinin başkanda olacağı bir sistemi savunduğu bir yazısı da var isterseniz paylaşırım.
O halde soru şudur, bu söylenenlere göre halkın çoğunluğu farklı görüşte olursa mesela ateist ve gay bir lideri başa getirmek isterse ve bu hocaların elinde de güç olursa buna izin verecekler mi? Ben bu söylemlerden buna izin verilmeyeceğini anlıyorum. Peki eğer devlete adam alırken ayrımcılık yapılmazsa ve her görüşten insan eşit şartlarda devlete girebilirse ve halkın çoğunluğu da bu hocalar gibi düşünmüyorsa bu nasıl mümkün olacak? Eğer herkesin bir oy hakkı olursa ve bu hocaların istemeyeceği tarzda bir görüş iktidara gelecek olursa bunu nasıl engelleyecekler?
Açıktır ki böyle bir şey ancak İran'da olduğu gibi bir baskı rejimiyle mümkün olabilir. Devlete girecek kişilere ayrımcılık yapmakla, yani orduyu devleti sadece kendilerine bağlı insanlara teslim etmekle ve gerektiğinde iktidara karşı sokağa dökülen çoğunluğun üzerine ateş açmakla, içeri alıp işkence etmekle, kimisinin kasedini çekip kendine bağlamakla vs. mümkün olabilir. Hiç bir şekilde bunlara bulaşmayım ama demokrasi olsun demeniz mümkün değil.
Peki fetöcülerin yaptıkları bunlardan farklı bir şey miydi? Değilse ya diğer cemaatlerin aslında benim iddia ettiğim gibi demokrasiye karşıt olmadığını söylemeniz gerekiyor. Veya bizim gibi düşünmeyenlerin iktidarı ele geçirmesini engellemenin şiddet ve ahlaki olarak sorunlu yöntemler kullanmadan nasıl mümkün olacağını anlatmanız gerekiyor.
Berk Bey, verdiğiniz örneklerle konuyu bir anda demokrasiye çekmişsiniz. Demokrasi islam'a uygun mu?, değil mi?, demokrasi gelmiş geçmiş en iyi sistem mi yoksa küreselcilerin tek dünya devletine ulaşmak maksadıyla diğer devletleri yönetmek maksadıyla dayattıkları bir araç mı? Bunlar başka bir tartışma konusu. Fakat konumuz bu değil, konumuz sizin iddia ettiğiniz gibi diğer tüm cemaatler/tarikatlar da F.G'in ve grubunun yaptıkları ile suçlanabilir mi?
SilBen sizin örnek olarak, diğer cemaatlerin liderlerinin de kendi takipçilerini devlet kadrolarına, hakimliğe, emniyete, askeriyeye vb. gizlice yerleştirmek için talimat verdiğine dair, ya da bir takım insanların kendi cemaat liderine hakaret edenleri türlü kumpaslarla örgüt suçlaması yönelterek yıllarca hapiste tuttuklarına dair, veyahut bazı toplantılarda iş adamlarına, vicdanlarına hitap eden sohbetin akabinde, önce kendi grubundan olan şahısa söz verilerek, normalde vermeyeceği halde şu kadar milyon lira bağışlıyorum dedirtilmek suretiyle - bu kesinlikle münafıklık alametidir- diğer iş adamlarından normalde vereceğinin çok ötesinde yardım toplandığına (para koparıldığına) dair vb. bir delil getirmenizi beklerdim. Ama siz öyle örnekler sunmuşsunuz ki adeta kendi kendinizi yalanlamışsınız, çünkü delil diye verdiğiniz örneklerde ifade edilenler, F.G'in aynı konu ile ilgli söyledikleriyle tamamen zıt. Verdiğiniz örneklerden sadece bir tanesi cemaat/tarikat mensuplarına ait ve bu video o cemaatin, bahsedilen konu çerçevesinde dahi, F.G ve grubundan ne kadar farklı olduğunu gösteriyor. Ayrıca sizin yazınızda bahsettiğiniz ve diğer cemaat/tarikatları da suçladığınız mert olamama ithamını da adeta çürütüyor. Adam mertçe kendi inandığını, "başkaları ne düşünür, ne der?" kaygısı gütmeden, sağa sola kıvırtmadan açıkça söylüyor. Yani hocam, verdiğiniz örneklerle adeta kendinizi yalanlamışsınz.
Tartışmaya konu olan yazınızda diğer cemaatlerden mert olamamaya örnek diye sunduğunuz örnekte ise siz o cemaati tamamen kendi kurgunuza göre, "muhtemeldir ki..." ifadesiyle birlikte itham etmiştiniz. Buna bile cevap veremiyorsunuz.
Klasik süleymancı argümanları, fetocuların argümanlarına ne kadar çok benziyor. Aynı elin mamulü gibi. Bu adama kamera kaydı görüntüsü getir, görüntüde kendi varsa onu bile inkar eder, sonra hiç utanmadan sana yine delil sorar.
SilBen Berk Bey değilim.
YanıtlaSilŞöyle yazmışsınız: "the cemaati diğer cemaatler ile aynı görüyorsanız, amaçlarını ve yaptıklarını da göz önünde bulundurmalı, doğru kıyasları yapabilmeli en önemlisi delillendirebilmelisiniz."
Bence fetöcülerin de nihai amacı bu her ne demekse bir çeşit "İslam devleti" kurmaktı. Yaptıklarını da bunun için yaptılar. Bunların baya içerisinde bir arkadaşla 17 Aralık'tan hemen sonra bir yerde karşılaştık dedim ne yapıyorsunuz siz böyle. İslam dedi sadece ahiretle ilgili bir konu mu? Devlet yönetimini de içermiyor mu vs. Başka bir tanesiyle 15 Temmuz'dan sonra konuşurken bu işi biz yapmadık diyordu, tek tek anlattım niye kendi işleri olduğunu en sonunda dayanamadı "İslam'da demokrasi mi var" dedi bana.
Ben yazara katılmıyorum bazı noktalarda. Yani cemaatlerin yapıları bence diğer örgütlenmelerden çok da farklı değil. Burada sorun fetöcülerin gayrı meşru işlere girmesidir. Fakat bu gayrı meşruluğu özünde bu İslam devletine ulaşma amacına bağlıyorum. Ve diğer cemaatleri de özünde farklı görmüyorum örneklerini verdiğim gibi.
O nedenle örneklerimi buradan verdim. Sorularım geçerli. Cevap verebiliyorsanız buyurun verin. Mesela eğer İslam'da demokrasi yoksa darbe yapmak niçin gayrı meşrudur? Kadroları sadece kendinden olanlara dağıtmak niçin gayrı meşrudur? Orduyu, polisi ele geçirmek niçin gayrı meşrudur? Veya bunları yapmadan azınlık olarak iktidar nasıl elde tutulur? Demokrasinin olmadığını ve azınlık durumda olduğunuzu düşünün cevap verirken.
Haklısınız, F.G. ve grubunun amacı sizin de ifade ettiğiniz gibi BİR ÇEŞİT islam devleti kurmaktı ve bu yönde çalıştı. Bunu da devlet kadrolarını ele geçirmek suretiyle nihai olarak devlet yönetiminin tamamını ele geçirerek yapmak istedi, yapamadı. Fakat sizin yanıldığınız nokta şu; diğer itham edilen cemaat ve tarikatların islam devleti kurmak niyetiyle yaptıkları faaliyetleri yok. İslam devletini istemek farklı bir şey, islam devleti kurmak veya devleti ele geçirmek için çalışmak farklı bir şey. Her bilinçli müslüman zaten islam devleti ister. Bu cemaatlerin/tarikatlrın islam devleti kurmak veya devleti ele geçirmek (F.G. grubu gibi) için çalıştığını iddia ediyorsanız o halde delil getirmelisiniz, yoksa iftira atmış oluyorsunuz. Verdiğiniz örnekler (örneklerden sadece birisi bir cemaat mensuplarına aitti) ise bunların da aynı F.G. grubu gibi çalıştığını gösteren şeyler değil. Adamlar sadece demokrasi hakkındaki fikirlerini söylemiş ve hatta söyledikleri F.G.'nin söylemlerine taban tabana zıt. Yani ithamınız yanlış.
SilSorularınıza ise cevap vermek burada pek mümkün değil. Konu hem çok uzun, hem de konuyu çok dağıtacağından yazıyı yazana saygısızlık olur.
Ben diğer cemaatlerin hiç bir şey yapmadığını düşünmüyorum. Mesela neredeyse tüm cemaatler çarşaf çarşaf gazetelere ilan vererek hükümeti destekliyorlar. Yani açıkça siyasete giriyorlar. Bunu yapmaları illegal değildir fakat buradaki eleştirilerimiz asıl olarak ahlaki eleştiriler. Bu bağlamda ben bu kişilerin bunları yapma nedenlerini bunu İslami bulmaları olduğunu düşünüyorum. Nitekim cemaat lideri değilse de ana akım dindar kesimde ağırlığı olan Hayrettin Hoca'nın pek çok yazısı var bunu bu şekilde ifade eden. Evet demek farzdırdan hükümetin yanlışlarını söylemeyi yanlış olduğuna kadar pek çok şey yazdı çizdi ve bunları İslami bir geleceğe gittiğimiz için yaptığını ifade etti.
SilYani fetöcüler kendileri şahsen yapıyordu yaptıklarını, diğerleri siyaset yoluyla yapıyor. Mesela bugün yargıya hükümete karşıt olan kimse alınıyor mu acaba? Seçim dahi kazanmış olsa demokrasilerde seçimi kazanan herşeyi alır tüm memurlar onlardan olur gibi bir kaide meşru mudur? Diğerleri bu ülkenin vatandaşı değil mi? Ha soruları çalıp vererek yapmışsın bunu ha mülakatta tam puan alanları benden değil diye eleyerek. Buna itirazları var mı bu kişilerin? Olmadığını açıkça görüyoruz fiillerinden (delil diyorsunuz paylaşayım mı yazıp çizen hocaların yazılarını veya cemaatler tarafından seçimlerde çarşaf çarşaf verilen gazete ilanlarını).
Yani demokrasiye karşı olduğunuzda gideceğiniz yer fetöden farklı bir yer olamaz zira hiç bir iktidar sonsuza kadar gitmez. Bir noktada halk iktidarı değiştirmek ister ve demokrasiye inanmıyor ve iktidar hep bizde kalmalı diyorsanız bunu engellemek için fetöcülerin yaptığından çok farklı bir şey yapamazsınız. Eğer bu hocalar o durumda tabi ki iktidarı vermek lazım seçimi kazanan ateist bile olsa diyorsa demokrasiyle çok da bir sorunları yok demektir. Fakat ben paylaştığım konuşmalardan bunu anlamıyorum. Açık bir şekilde halkın tercihleri önemli değildir doğru olan bizim yolumuzdur (onlar İslam diyor buna) ve bunlar halkla müzakare edilecek konular değildir diyorlar. Nitekim bunun fiili örneklerini İslam dünyasının pek çok yerinde de görüyoruz. Onlardan farklı bir şey söylüyor değiller bu hocalar da.
Tarikat ve cemaatlerin yaptıkları devleti ele geçirme faaliyetlerini anlat diyorum bu sefer de siyasilerin yaptıklarını sıralıyorsunuz. İlan vermek illegal olmadığı gibi ahlaksızlık da değildir devleti ele geçirme faaliyeti hiç değildir. Bir partiyi desteklemek de devleti ele geçirme faaliyeti değildir. Konuyu sürekli başka yerlere çekiyorsunuz. Arkdaşım anlayın artık, sizin ısrarla F.G grubu ile aynı göstermeye çalıştığınız bu cemaatlerin onlarla kıyas kabul edecek kötülükleri yok. Gösteremiyorsunuz ısrarla dolandırarak konuları başka yere getirmeye çalışıyorsunuz. Ayrıca hala söylem ile eylemi birbirinden ayıramıyorsunuz.
SilOsman bey sıradan bir vatandaş olarak benim bile bildiğim şeyler:
SilBunlar Fetö'den kalan pastayı paylaşıyorlar:
İlim yayma : yargıdaki herkes bilir ki artık bu cemaatin referansı olmadan hakim-savcı olmak mümkün değil. Mesleğe girenlerden %10 bağış alır aynı fetö gibi aylık düzenli. Hakim savcı yurtları vardır, 4. sınıf ve mezun hukukçu ögrenciler bu yurtlarda kalır. Fakiri garibi grubu almazlar.
Hak yol: İlim yayma ile yargıdaki pastayı paylaşırken kavga eder, gene aynı şekilde mülakat komisyonlarında en az 1 hak yolcu olur ve bunların referansı ile hakim savcı olabilirsiniz. Bunlarında tamamen hukukçular ve siyasalcılar (kaymakam) için özel yurtları vardır. hak yol sadece alt kademelerde değil, en üstte etkilidir, sağlık bakanı direk bunlardandır. hsk'dan da pay ister. Aynı cemaatin yargıtay hsyk pay istediği gibi.
Osman nuri topbaş grubu: bu nispeten diğerlerine göre daha küçük pay alır. Hakim savcı yetiştirmek için yurtları vardır.
Devletin bu alt kadrolarının hepsini o yurtlardaki çocuklarla doldururlar, aynı cemaat gibi hepsi referanslıdır. Hakim savcı olmak isteyen dün nasıl mecbur cemaat evinde kalması gerekiyorsa şimdi de bunların yurdunda kalması gerekir.
Menzil: kendi adamlarına sahte raporlarla malulen emekli edip, hem devletten para aldırır hem kendi yurtlarında vakıflarında böyle adaları çalıştırır.
Menzil şeyhinin şu anki liderinin oğlu, AKP 'den her türlü ihaleyi alır. Diğer eskişehirdeki kardeşe sorun size anlatsın ne haltlar yediklerini. Her türlü akçeli ihale alma işini yaparlar.
Bu 4'ün her seçim öncesi AKP aKP demesi boşuna değildir. Devlete geçmesi gereken Fetö yurtlarını da bunlar çökmüştür, menzil hariç ilk 3'ü.
Bunlar siyasilerin değil siyasetin hatalarıdır. Fetöcüler de siyasete bu kadar girdikleri için bu noktaya geldiler.
SilSiyasete gazete ilanı verecek kadar, gazete köşesinden şu şekilde oy vermek farzdır diyecek kadar angaje olduktan ve kendinizi bir nevi bir koalisyonun parçası haline getirdikten sonra çıkıp onların yaptıklarının benimle ne alakası var diyemezsiniz. Oradaki ahlaki sorunlarda sizi de sorumlu görür insanlar. Bugün yerine göre on yıl önce fetönün dershanesine gideni bile suçlu görüyorsa insanlar, gazete ilanı verenleri hayli hayli sorumlu görür.
Bir şeyin illegal olmaması doğru olduğu anlamına gelmez. 17 Aralık'tan hatta 15 Temmuz'dan önce fetöcülerin faaliyetleri de illegal değildi ama bu gittikleri yolun duvara doğru olmadığı anlamına gelmiyor. Bugün de bu arkadaşlar duvara doğru gitmektedir bana göre ve tuttukları siyaset yolunun onları götüreceği yer fetöcüleri götürdüğü yerden çok farklı olmayacağını düşünüyorum.
Diğer cemaat veya tarikatlar genelde fetöden çok daha radikaldir.
YanıtlaSilEğer şeriat getiremiyor iseler bunun sebebi yapamadıkları içindir.
Demokrasi, laiklik veya modern insan haklarını açıkça kabul eden hiçbir tarikat veya cemaat yoktur.
İranda devrime destek veren milyonlarca kişi islamın demokrasi ve insan haklarına uygun olduğunu sanıyordu, molla uygulamalarını görünce pişman oldular.
Saf müminler cemaat veya tarikatların güçlenince fetöye rahmet okutacağının farkında değil.
Daha yeni, resmi gazetede mali denetimlerde fıkha uyulması ve allah korkusu vurgulandı. Yani müslüman olmayan ilerde memur olamayacak demektir.
Demokrasinin altını oyup fetöden farklı olduğunu iddia etmek din dilinde tedbir veya takiyye olabilir, ama gerçekte yalancıkık ve sahtekarlıktır.
Hala cemaatleri ve tarikatlari savunan, arkadaslar,kendinize gelin lutfen,ne farklari var,insanlara ne anlatiyor bu yapilar,daha demojrasi hakkinda bile bir fikirleri yok,bircogu cahilce seykeri savunuyor.uyumsuz ve ayrimci cogu itibariyle...
YanıtlaSilHizmet cemaatini begenmeyip
,baska cemaatleri begendiginizde super bir seyi savunmus olmuyorsunuz,birakalim bu isleri artik.hepsi birbirinden beter.