Son
dönemde okuduğum bazı yazıların tetiklemesiyle ateistlerin veya
dinsizlerin söylemlerine karşı bazı düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.
Bu
yazıların beni rahatsız etme nedenlerinin inançlarıma meydan okumaları
olduğunu düşünmüyorum zira benzer söylemleri daha ortaokul birinci
sınıfta dinlemeye başladım ve hala da dinliyorum. Sanırım beni asıl
rahatsız eden şey bundan ziyade ateistlerin tavırları. Bende bir çeşit
misyonerle karşılaşmışım duygusu uyandırıyor bu kişilerin söylemleri.
Amerika'da karşılaştığım bazı evanjelik misyonerler vardı. Özellikle
genç olanları gelip Kur'anla veya peygamberle ilgili belki yüz yıllardır
bir kısım oryantalistlerin tekrarladığı iddiaları dillendirir daha
sonra bunları duyunca bir anda affallayacağımı veya belki yanlış yolda
olduğumu fark edeceğimi bekler bir halde yüzüme bakarlardı. Benzer
tavırları yeni dindar olmuş selefilerde de gördüm. Kendisi altı ay önce
Müslüman olmuş veya dindar olmuş, bu arada bir kısım hadisler, ayetler
ezberlemiş sen abdest alırken gelir "brother abdest öyle alınmaz, şöyle
şöyle yapman gerek bunla ilgili şöyle bir hadis var", sonra gider namaza
durursun bu sefer gelir "brother, namazda şöyle şöyle yapılmaz veya
şöyle şöyle yapman gerekir bunla ilgili Resulullah şöyle diyor" vs. gibi
uzar gider. Adamı bozmak da istemezsin tamam kardeşim sen öyle
biliyorsan git öyle yap filan diye ama içinden de adama fitil olursun.
Bu arkadaşların durumu da buna benziyor. Bazı şeyleri bir tek kendileri
düşünmüş veya kendilerinin bu düşünceler sonucunda yaptıkları tercih
büyük bir kahramanlıkmış ve diğer insanlar aynı tercihi yapmaya cesaret
edemeyen korkaklarmış gibi bir tavırda oluyorlar pek çoğu. Mesela bir
yazar kendisinin terkettiği İslamı düzeltme görevini üstlenerek, bunun
için dindarlara İslam'ın bir insan tarafından uydurulduğunu kabul
etmelerini böylece İslam'da reform yapılabileceğini söylüyordu
(Türkiye'deki seküler kesimde genel kabul gören modernleşmek için
Rönesans, Reform, Aydınlanma merhalelerinden geçmek klişesi de geçen
haftalarda Hakan Erdem'in de belirttiği gibi hiç bir temele dayanmıyor
ama o başka bir konu). Yani bir anlamda İslam'da Reform olarak İslam'a
sadece felsefe olarak inanan birer deist veya ateist olmamızı teklif
ediyordu bize. Bizim Luther'ler de ateistlerden çıkacak demek ki.
Arkasından da Atatürk'ün haklılığından ve yıllarca dindar insanları
ordudan atan Türk ulusalcılarının toplumun genelinin iyiliğini
düşündükleri için bunları yaptıklarından vs. bahsediyordu (toplumun
şefkatli babaları diyebiliriz belki onlara). Türk ateistleri veya
sekülerleri arasında var olan son derece klişe fikirler bunlar ne yazık
ki.
Batı'da özellikle bir kısım ateistler bu tavırların
yanlışlığını görüyorlar ve bu düşüncelerini de dillendiriyorlar. Mesela
bir keresinde kendisi de atesti olan filozof Tim Crane ile yapılan bir
söyleşiyi dinlemiştim (link).
Kendisi ateistlere dindarların düşündükleri gibi cahil veya aptal
olmadıklarını ve dine ve dindarlara bakışlarını biraz daha sofistike
hale getirmelerini tavsiye ediyordu. Ben de burada bu yazıları yazan
arkadaşlara aynı şeyi tavsiye etmiş olayım bu söyleşiyi paylaşarak.
Eleştirilerimi biraz daha somutlaştırayım. İlk olarak karşılaştığım
ateistlerin çoğunluğu din dairesinin dışına çıktıkları için artık
kendilerini herhangi bir inançla sınırlandırmadıklarını ve sadece akılla
hareket ettiklerini zannediyorlar. Oysa durum bu değil zira toplumsal
kurallardan duygu ve iç güdülerimize kadar detaylı bir rasyonel
sorgulamaya tabi tutmadan doğal bir şekilde benimsediğimiz pek çok kabul
var hayatımızda. Tüm bu kabuller özünde bir inanç aslında. Mesela ahlak
kuralları, şu doğrudur bu yanlıştır gibi yargılar. Her insanın bu
türden değerleri var. Ateistler veya din dışına çıkmış arkadaşlar bu
değerleri tanrı inancını sorguladıkları gibi sorgulasalar hiç bir değer
ayakta kalamaz. Mesela bugünlerde çevre bilinci gelişiyor insanlarda.
Oysa insanın çevreye verdiği zarar objektif olarak bakılırsa çevreye
verilen bir zarar değil insanların dünya denilen gezegende hayatlarını
devam ettirmesini riske atan bir eylem sadece. Yoksa mesela dünya
gezegeninde zaten var olan CO2'in atmosfere karışması karışmamasına göre
niye daha iyi olsun? Veya atmosferinde çok miktarda CO2 olan gezegenler
daha kötüdür gibi bir yargıya neye göre varıyoruz? Ancak kendimizin
veya daha genel olarak hayatın devamını tehlikeye atmasından dolayı bu
gelişmelere kötü diyebiliriz. Peki o durumda hayat niçin özeldir?
Objektif olarak bakarsak bu da bizim hayata atfettiğimiz bir değer. En
nihayetinde dünya adlı gezegendeki karbon, hidrojen, oksijen vs atomlar
tepkimeye girip bir kısım başka maddelere dönüşmüşler, hayat dediğimiz
de bu maddeler ve onların kimyasal tepkimeleridir. Niçin bu atomların
inorganik tepkimeleri özel değil de, bir bitki formundayken tepkimeleri
çok özel olsun? Niçin bu maddelerin insan formunda olanlarının evrim
sürecinde hayatta kalma şansını artırdığı için bilinçsiz olarak rastgele
gelişen zekası (ki ne kadar gelişkin onu da bilmiyorum) çok özeldir de
yine aynı hayatta kalma şansını artırdığı için doğadaki tüm kaynaklara
saldırması çok kötüdür? Doğadaki tüm türlerin yaptığı şey de bu değil
midir? Niçin bu kaynak mücadelesinde insanların bir birine yaptıkları
şeyler iyi ya da kötü olsun? Bir arslanın hayatta kalmak için ceylanı
parçalamasını kötü olarak görüyor muyuz? Niçin dünyada neredeyse bir
işgalci tür olarak görülebilecek kadar çoğalmış insan türünün ölmesini,
aç kalmasını trajedi olarak görüyoruz da sazan balıklarının bir kısım
gölleri işgal edip tüm diğer hayatı tehdit etmesini veya ortama daha iyi
adapte olan gri sincapların kızıl sincapların neslini neredeyse tükenme
noktasına getirmesini engellemeye çalışıyoruz? Tüm bunların ötesinde
herşeyimizi içeren dünyanın ve içerisindeki 8 milyar insanın kainat
içerisindeki tüm varlığı zerre bile değilken bu gezegende hayatın
başlaması bitmesi, insanların evrim sürecinde gelişmiş iç güdüleri
nedeniyle bir birlerine yaptıkları şeyler niçin iyi ya da kötü olsun?
(Ne kadar küçük olduğumuza bakmak isterseniz: link)
Nietzsche Tanrı öldü derken aslında pek çok insanın zannettiği gibi
ateist olun ey insanlar Tanrı öldü demiyordu. Onu daha 18.yy'da
Aydınlanma filozofları söylediler (hatta Fransız İhtilali sürecinde 1794
yılında bir dönem Hristiyanlığı yasaklayıp deizmi (Mutlak Varlık Kültü)
devlet dini haline getirdiler ve tüm halka bu yeni dine tabi olmayı
zorunlu tuttular) ve Nietzsche'nin zamanına yani 19.yy sonuna
gelindiğinde artık Avrupa'da okumuş yazmış kesimlerin dinle çok da bir
ilişkisi kalmamıştı ama pek çoğu dine dayanan geleneksel değerler hala
yerinde duruyordu. Nietzsche dindarlara değil işte dinle ilişkisini
kesmiş bu insanlara sesleniyordu asıl olarak. Tanrı'yı öldürdük yani
Hristiyanlığa inanmıyoruz şimdi tüm bu değerlerimizi nasıl
temellendireceğiz diyordu. Yazının altına Nietzsche'den bir alıntı
ekliyorum burada da Nietzsche tüm felsefesinin temelini oluşturan bu
söylemi tekrarlıyor ve bu kıssanın başında asıl seslendiklerinin
ateistler olduğunu söylüyor. Daha genel olarak da felsefesinde
geleneksel ahlaki değerleri toplum için zararlı bulur, bunları
eziklerin, kölelerin ahlakı olarak tanımlar, onların yerine efendilerin
yani iradesini dayatmak için ezmekten, yok etmekten çekinmeyenlerin
ahlakını över.
Nietzsche'nin felsefesi genel olarak fazla
taraftar bulmadı zira insan doğasına aykırı bir felsefe bana göre. Fakat
diğer yandan Nietzsche modern düşüncenin kurucu babalarından birisi
oldu zira bence tüm düşünürler bir yandan humanism vs. deseler ve
geleneksel etik ilkeleri yaşatmaya çalışsalar bile göz ucuyla hep
Nietzsche'ye baktılar. Bir yandan insanlar insan olmanın gereği olarak
geleneksel değerleri benimsiyor fakat bir yandan da adamın
söylediklerinde akla yatan bir şeyler olduğunu içten içe biliyorlardı.
Ben bunlardan bir tanesine biraz daha yakından bakacağım. Ronald
Dworkin bugün liberal demokrasi olarak bildiğimiz ve tüm dünyada belirli
bir seviyede kabul görmüş olan 2.DS sonrası ideolojisinin kurucu
babalarından birisiydi. Özellikle hukuk felsefesi alanında, haklar,
ahlak, hukuk ve ahlak konularında bugün pek çoğumuzun sorgulamadan
doğruluğunu kabul ettiğimiz düşüncelerin oluşmasında büyük katkısı olmuş
bir düşünür. Fakat ölümeden hemen önce "Tanrısız Din" adında son bir
kitap daha yazdı ve ilahiyat konularına da girdi (kitabın girişinde
niyetinin bu alanda çok daha kapsamlı çalışmalar yapmak olduğunu fakat
hastalığı nedeniyle buna fırsatı olmadığı belirtiliyor). Belki artık
yaşlanmış olmasının da etkisi olmuştur ilahiyat alanına girmesinde,
nitekim kitabın sadece tek bir bölümü doğrudan hukuk konularına ayrılmış
ve kitabın girişinde ilham kaynağının Dworkin'in Bern Üniversitesi'nde
verdiği Einstein Dersleri olduğu yazıyor (link)
ama yine de asıl çalışma alanı olan hukuk ve ahlak konularından
bağımsız değil anlatılanlar. Zira Dworkin tüm kariyerinde özellikle
haklar ve haklara saygının ahlaki zorunluluğu üzerine odaklanmıştı ve
Dworkin bu konulara Nietzsche'nin tam tersi şekilde son derece insan
odaklı yaklaşıyordu (yani Nietzsche'nin eziklerin veya kölelerin ahlakı
diyerek yerdiği şekilde). O halde bu bakışını bir yere dayandırması da
gerekiyordu aksi taktirde Nietzsche niye haksız olsun söylediklerinde?
Mesela niçin tüm insanlar eşit olmalıydı? Niçin çoğunluğun faydası için
bir kısım bireyler feda edilemezdi? Niçin bireylerin hakları
çiğnenemezdi? Aydınlanma filozofları (Locke, Kant vs.) bu sorulara Tanrı
tüm insanları eşit yarattığı için gibi cevaplar veriyorlardı ve
onlardan etkilenen ABD devletinin kurucu metinlerinde de bu şekilde
geçiyordu hakların kaynağı. Fakat Dworkin şahsi olarak bir tanrıya
inanmadığı için kendisi gibi ateistlere de hitap edecek daha kuşatıcı
objektif bir kaynak arıyor bu kitapta. Ve bu kaynağı da kitabın adında
ifadesini bulan tanrısız bir din olarak tanımlıyor, zira kendisi ateist
olsa da insanın kainatta özel bir yeri olduğuna ve kainatta bizden daha
büyük bir anlam olduğuna inanıyor. Bu inancı da bir din olarak görüyor.
Dahası bu bakış açısının sadece kendisine ait bir bakış açısı olmadığını
pek çok ateistin de inançlarını bir çeşit dindarlık olarak gördüğünü
söylüyor. Mesela kitabın ilk bölümünde Einstein'ın ateist olmasına
rağmen koyu dindar bir insan olduğunu söylüyor ve örnek olarak onun şu
sözüne atıf yapıyor: "Tecrübe edebildiğimiz herşeyin arkasında aklımızın
tam olarak kavrayamadığı ve güzelliği ve ihtişamı bize ancak dolaylı
olarak ve zayıf yansımalarla ulaşan birşeylerin olduğunu hissetmek, işte
bu dindarlıktır. Ve bu anlamda ben dindar birisiyim."
Aslında
adına dindarlık demeseler de pek çok ateist derneği de kendi dünya
görüşlerini bir "inanç sistemi" olarak tanımlıyor (İsmini humanist
association olarak koymuş pek çok ateist derneğinin sitesinde
bulabilirsiniz bu tanımı).
Buraya kadar yazdıklarım ateistlere
veya daha genel olarak dinsizlere karşı en temel eleştirimi oluşturuyor.
Ben şimdiye kadar tümüyle hiç bir değere inanmayan bir insanla
karşılaşmadım ki bence belirli değerlere sahip olmak insanın iki göze,
iki kulağa, iki ayağa sahip olması kadar insani bir şeydir. Tüm
ateistler Dworkin, Einstein veya benzerleri gibi kendilerini tanrısız
bir dinin müminleri olarak tanımlamıyor olsalar da hemen hepsi
kendilerini humanist ve humanismi de bir "inanç sistemi" olarak
tanımlıyorlar. Fakat Nietzsche'nin ortaya koyduğu gibi aslında "Tanrı'yı
öldürdüğümüzde" artık ateistlerin de inandığı tüm bu değerlerin ve
anlamın dayanacağı temel ortadan kalkmış ve Nietzsche'nin gelişini haber
verdiği karanlıktan, hiçlikten, anlamsızlıktan, değersizlikten,
amaçsızlıktan başka bir şey kalmıyor ortada.
Buradan varacağım
sonuç o halde ey ateistler gelin ve Tanrı'ya iman edin değil ama bu
nihilist yaklaşım karşısında ister ateist olsun, ister belirli bir dinin
inananı olsun, inançlı insanlar çok da farklı bir durumda değiller bana
göre. Oysa ateistler dindarlara karşı nihilizmi kullanarak kendilerini
haklı çıkardıklarını düşünüyorlar ama hemen sonrasında sanki o durumda
kendi değerlerinin bir anlamı varmış gibi dönüp bir de kendi
değerlerinin üstünlüğünü savunabiliyorlar. Mesela bazen bakıyorum bir
ateist dinle ilgili bir söylemin anlamsızlığını dünyanın kainat
içerisindeki önemsizliği üzerinden ispatlamaya çalışıyor. Mesela bir
hocanın verdiği fetvayla Andromeda Galaksisi'ni de kapsar mı gibi,
kendince söz konusu inancın büyük resimde bir yerinin olmadığını iddia
ederek dalga geçiyor. Fakat daha sonra başka yerde küresel ısınmaya
dindarların karşı çıktığından oysa sekülerlerin bu konuda çok bilimsel
ve humanist bir anlayışa sahip olduğundan dem vurabiliyor. Peki
Andromeda Galaksi'sinin umurunda mı oradaki veya Samanyolu'ndaki
trilyonlarca gezegenden birisinde sıcaklığın artıyor veya azalıyor
olması. Daha kötüsü kendi iddiasını esas alırsak ortada tüm bunların
umurunda olacağı bir şahıs da yok aslında. Yani karşındaki dindarın
dünya görüşüyle, inançlarıyla dalga geçmek için kullandığın argüman aynı
şekilde senin de dünya görüşünü, inançlarını, kabullerini dalga
geçilecek bir duruma düşürüyor ki yukarıda değindiğim üzere
Nietzsche'nin safça bularak dalga geçtiği asıl bakış açısı da buydu
aslında.
Vaktim olursa bu konuya devam etmek istiyorum fakat
zaten yeterince uzun olduğu için bu ilk yazı olsun. Bir sonraki yazıda
daha somut eleştirilerde bulunmaya çalışacağım dinsizlere.
-Ahmet Şeker
Kaçık Adamın Kıssası
Öğle öncesi aydınlığında bir fener yakan, pazar yerinde koşarken
durmadan “Tanrıyı arıyorum! Tanrıyı arıyorum!” diye bağıran kaçık adamı
duymadınız mı? Oradakilerin çoğu tanrıya inanmayanlar olduğu için onun
böyle davranması büyük bir kahkahanın patlamasına yol açtı, onu
kışkırttılar. “Ne? Yolunu mu şaşırmış?” diye sordu biri. Bir başkası
“Çocuk gibi yolunu mu kaybetmiş” dedi. “Yoksa saklanıyor mu?’’, “Bizden
korkuyor mu?’’, “Yolculuğa mı çıkmış?”, “Yoksa göçmüş mü?” Onlar
birbirlerine böyle bağırarak gülüştüler.
Kaçık adam onların
arasına sıçrayıp bakışlarıyla onları delip geçerek “Tanrı nerede?” diye
sordu, “Bunu size söyleyeceğim. Onu öldürdük. Sizler ve ben! Onun katili
hepimiziz. Ama bunu nasıl yaptık? Denizi nasıl içebiliriz? Bütün ufku
silmemiz için bize bu süngeri kim verdi? Yeryüzünü güneşin
zincirlerinden kurtarırken bizler ne yapıyorduk? Nereye gidiyor şimdi
dünya, biz nereye gidiyoruz? Bütün güneşlerden uzağa mı? Geriye, öne,
yana, bütün yönlere doğru sürekli batmıyor muyuz? Üst alt kaldı mı?
Sanki sonsuz bir hiçte yolumuzu yitirmiyor muyuz? Boş uzayın soluğunu
duymuyor muyuz? Hava giderek soğumuyor mu? Giderek daha çok, daha çok
gece gelmiyor mu? Güpe gündüz fenerleri yakmak gerekmiyor mu? Tanrıyı
gömen mezar kazıcıların sesini hala duymadık mı? Tanrının çürümesinin
kokusunu almadık mı henüz? Evet Tanrı da çürür. Tanrı öldü! Tanrı ölü
kalacak! Onu öldüren de biziz!
Bütün katillerin katili olan biz
kendimizi nasıl avutacağız? Dünyanın şimdiye dek sahip olduğu en kutsal,
en güçlü şey bizim bıçaklarımızla kana bulandı. Kim temizleyecek bu
kanı bizden? Hangi suyla arıtabiliriz kendimizi? Nasıl bir kefaret
töreni düzenlesek, hangi kutsal oyunu icad etsek? Bu eylemin büyüklüğü
bizim için fazla büyük değil mi? Bu eyleme layık olmak için kendimizi
tanrı ilan etmemiz gerekmez mi? Hiçbir zaman daha büyük bir eylem olmadı
ve bizden sonra doğacak olan, bu eylem yüzünden şimdiye kadarki
tarihlerden daha yüksek bir tarihin parçası olacak!
Kaçık adam
burada susar ve tekrar dinleyenlere bakar: Onlar da suskundur ve ona
şaşkın bir halde bakmaktadırlar. Sonunda kaçık adam elindeki fenerini
yere atar, fener parçalara ayrılır ve söner. Sonra şöyle der, “Çok erken
geldim, daha benim zamanım gelmedi, bu muazzam olay hala gerçekleşiyor,
hala başı boş dolanmakta, henüz insanların kulağına ulaşmadı. Şimşek ve
gök gürültüsünün duyulması zaman alır. Yıldızların ışığının ulaşması
zaman alır. Eylemlerin, yapılıp bittikten sonra bile, görülmesi ve
duyulması zaman alır. Bu eylem onlara hâlâ en uzak yıldızdan bile daha
uzak ama aslında bunu kendilerine kendileri yaptılar!”
Kaçık
adamın aynı gün farklı kiliselere daldığı ve içeride Tanrı'nın ruhuna
dualar okuduğu ve dışarı sürülüp, sorguya çekildiğinde; her seferinde
sadece şu yanıtı verdiği söylenir: “Artık tüm bu kiliseler Tanrı’nın
türbeleri ve mezarlarından başka nedir ki?" (Friedrich Nietzsche, Şen
Bilim)
23 Yorumlar
Çok uzun oldu konu.okuduk ama pek de bir şey anlaşılmadı.
YanıtlaSilAnlaşılmadıysa bir daha okumalısınız. Eğer bir daha okumak uzun geliyorsa yazı size hitap etmiyor demektir.
Silİki defa okudum ama bir fikir edinemedim. Uzun yazmışsınız ama sonuç yok... Saygılar
SilBelki de bana hitap etmiyor :)
hocam sen Allah'ın dünyaya müdehale ettiğine inanıyor musun?
YanıtlaSil1) yaratılma ve yaşama amacı ne?
2) dünya nasıl düzelecek
3) islam dininde niye bu kadar farklı görüş var Işid altyapısı bile var hep eski fikirler, ve hadisler güvenli değil, kuranda tek başına meal olarak anlaşılmıyor, ayetin iniş sebebine bakmak lazım tefsirde israliyat lazım diyorlar, ayetlerin çoğunun indiği zaman bile belli değil, israliyata girsen değiştirilmiş içinden çıkmasının mümkün olmadığı kitaplar herkes tanrıyı konuşturuyor istediği gibi
4) ibadette etsek meriçte bebekler boğuluyor başka yerde başka soykırım, dünya determinist dersen din tam ne işe yarayacak?
Bu soruların benim yazdıklarımla bir ilişkisi var mı?
Silnihilizm mi değil mi en temel soru bu, ateist ölmemek için küresel ısınmayı takıyor, insanın vicdanı da var kötü olan şeyleri yapmıyor diğer insanlara saygılı oluyor, aksi insanı rahatsız ediyor.
SilDerdin rahatsız olmaksa onu override etmek mümkün. Modern dünyada pek çok şey hepimizi rahatsız ediyor. Marx'ın alienation diye bir kavramı var mesela. Mesela anneler çocuklarını kreşlere bırakıp çalışmaya gidiyor. Sorarsan hiç birisi kendini çok iyi hissederek yapmıyor bunu ama yapıyor. Hepimizi hergün bizim için doğal olmayan ve rahatsız eden milyon tane şey yapıyoruz modern hayatta. Ama duygularımızı bastırıp bunları yapmaya devam ediyoruz zira bunları yapmadığımızda hissedeceklerimiz daha hoş şeyler değil (mesela doğada aç ve soğukta yaşamayı denemek lazım). Kimileri daha da ileri gidip vicdanlarını da bastırıyor. İnsanın yaptığı tercihleri rasyonalleştirme kapasitesi müthiş. Çok paranın ve gücün verdiği olumlu duyguları vicdandan gelen uayrılara tercih edebilir insan.
SilYani eğer tüm bunları yapma nedenin sadece iyi hissetmekse iyi hissetmenin en optimal noktasının vicdanlı ve ahlaklı olmak olduğuna dair yeterince veri yok elimizde. Ben insanların sadece iyi hissetmek için ahlaklı olduklarına inanmıyorum. Bunun ötesinde her insan bir kısım değerlere inanır ve ancak bu inançlar denkleme dahil edildiğinde dinsizlerin ahlaklı davranışları anlamlı oluyor benim gördüğüm.
Ateizm veya deizm gibi akımların (inanç değildir ateizm, deizm ise ancak bir agnostizm ile manidar olabilir) en güzel yanı çakma hiyerarşileri yok etmesi; insan bireyinşn başka insanlara ucuz yalanlar yoluyla kul edilmesinin önüne geçmesidir.
YanıtlaSilİnsanlar başka insanlara kul olmaya devam ederler ama bu iktidar ile ilgilidir veya sınıfla. Ancak dangalak bir pedofili hakikatin elçisi (= Joseph Smith mesela) oarak görmek O'na ve elçilerinin köpeği haline döndürülmenin önünü sonuna kadar açar.
Tanrı var mıdır? Bilemem.
Yok mudur? Bilemem.
Aslında kimse de bilemez.
Bu sahte peygamber Joseph Smith'in halifelerinden biri ki kendisi de peygamber kabul edilir. Birigham Young'tır.
Kendisinin bir kızın eteğini kaldırıp cinsel organına baktıktan sonra, olmuş bu diyerek onunla evlendiği ve elbette bu bebe ile cinsel anlamda birleştiğine dair bir hikaye var mıydı hatırlayamadım!
Yok mu ediyor gerçekten? Benzer bir istismarı mesela kült tarzı yapılanmış karizmatik bir sol örgütün lideri yapamaz mı? 100% aynı şey değil (zira çocuk değil) ama istismar ve suistimal açısında Stalin'in karısına, kızına ne olmuş gidip bakın. O da ateizmin babasıydı. Hatta Atatürk'ün karısına nasıl davrandığına bakın. Bir programda Afet İnan'la ilgili iddialar nedeniyle baya olay çıktı malum. Olayın yatak odası boyutu çok da ilgilendirmiyor beni fakat Afet İnan'ın hayatını ve söylemlerini incelerseniz "insan bireyinin" özgür düşüncesinin zirvesinde gezindiği pek söylenemez. Aslında ideolojiye girmeye de gerek yok mahalledeki yakışıklı ve karizmatik delikanlının kendisine tutulmuş vulnerable genç kızı kötü yola düşürmesi veya ondan faydalanması da özünde farklı bir şey değil. Bunlara biraz gelecek yazıda değinmeyi düşünüyordum ama burada da girmiş oldum.
SilYani tercihlerinize, inançlarınıza saygılıyım. Fakat senin dinin sana benim dinim bana demek yerine insanla ilgili tüm sorunları dine yükleyerek tercihlerinizi confirm etmeyi bırakın. İnsanın sorunları dinde de var, başka ideolojilerde de var, ideoloji olmadığında da var. Din herşeyin çözümü olmadığı gibi dinden uzaklaşmak da herşeyin çözümü değil.
Bir de bununla ilgili olarak sorunlarla doğrudan mücadele etmek yerine sorunların nedeni gördüğünüz proxylerle uğraşmak çözüme katkı sağlamaz. Yani eğer ortada bir insanları (özellikle kadınları ve çocukları) istismar sorunu varsa, istismar sorunu ile mücadele edin. Onun yerine istismar sorununun nedeni olarak dini görüp dinle mücadele etmeye çalışmak aslında amacın üzüm yemek değil bağcıyı dövmek olduğunu düşündürüyor. Ki burada bağcıyı dövmek insanların kendi şahsi confirmation ihtiyaçlarından kaynaklanıyor bana göre.
Bu arada ateistlerin en azından kendini humanist olarak tanımlayanlarından bir kaç örnek vereyim bunu nasıl "inanç sistemi" olarak tanımladıklarına dair. Dahası bu grupların bir kısmı kilise gibi evlilik, cenaze törenleri vs düzenliyorlar. ABD'de orduda hapishanelerde bizim de dini temsilcimiz olsun diye mahkemeye gidiyorlar vs. Hepsi bu noktada olmasa bile kendini humanist olarak tanımlayanların kabullerinin bir inanç sistemi olduğu çok açık. Tümüyle inançsız nihilist bir pozisyon takınanı görmedim ama eğer öyle insanlar varsa ki mutlaka vardır belki onların tümüyle inançsız oldukları söylenebilir. İnanmak güzeldir inanmıyoruz demenize gerek yok.
SilBu İngiltere'deki ateistlerin en büyük organizasyonu olan British Humanist Association'ın sitesinden (Ünlü ateist Dawkins'in de ilişkisi var bu grupla)
"Humanism is a non-religious ‘belief system’, a way of thinking about what it means to be a human being, and a ‘moral system’ about how to live our lives well."
https://humanism.org.uk/wp-content/uploads/humanist-perspectives-in-religious-education-key-stages-3-4-and-5.pdf
Kanada'daki humanistlerin bir sitesi:
"Humanism is a broad belief system founded on the basic notion that moral values and actions can only be grounded in recognisably human attributes, including reason, experience and a natural sense of empathy towards humans and other living beings, rather than any form of instruction or "revelation"."
http://www.humanisttoronto.ca/about-humanism
Yok olmadığını biliyoruz ancak bir pedofil ve con-artist olan Joseph Smith gibi "aha bu peygamber" de demiyoruz. İnsanın toplumsal varlığı problemsiz bir alan değil ki zaten. Zaten haksızlıklar, tacizler, manipülasyonlar var bu yaşamda, exploitation da var.
SilAmma bu dine ait iddialardan BAGIMSIZ bir hakikat ve dinler zaten var olan eşitsizliği-sömürüyü kurumsallaştıran, meşrulaştıran yapılar.
Brigham Young 9 yaşında bir kuza musallat olmadı, o 14 ile başlamış ırkçı bir katildir. Ancak senin çok değer verdiğin Successors'ın ikincisi bunu yapmıştı. Anlatamamışım yani ama coğrafi olarak daha açıpını yazamıyorum.
Demek istiyorum ki insan insanı zaten harcıyor, tarihimiz bu.
Din ise buna katkı sağlıyor.
Yani senin fallacious önermen boşa çıkıyor. "sen de yapıyorsun, o da yapıyor" bir safsatadır malum; tu quoqe safsatası.
Halbuki bahsettiğiniz şeylere karşı ben yanınızdayım, adaletsizlik var bu alemde.
Ama en kolay şekilde adaletsiz hiyerarşi yaratan ( FETÖ bunun da delilidir) din konusunda siz destek olmuyorsunuz.
FETÖ başı ilkıkul mezunu paranoid bir şizofren değil mi?
Bu cahile binler sizce neden kandı?
Yapay (=doğal olmayan) hiyerarşiler. Bu adamdan her bakımdan üstün olanlara "sen dinen nakıssın" diye diye bu adamın ve mollaların üstünlüğü ve faziketi (ahahaha) anlatılmadı mı?
Turan Dursun okusun millet ve aklıngözü gibi twitterverse unsurlarını.
Stalin sosyalizm adına kaç milyon insan öldürdü? Mao kaç milyon insan öldürdü? Bush demokrasi götürüyorum diye Irak'ta kaç yüz bin insan öldürdü? Atatürkçülük adına kaç darbe yapıldı bu ülkede? Demek ki insan insanı yemek istedikten sonra sosyalizm, demokrasi, insan hakları herşey katkı sağlar buna. Sizin hadi gel birlikte dinle mücadele edelim öneriniz benim size bunları söyleyip hadi gelin birlikte demokrasiyle, sosyalizmle, Atatürkçülükle mücadele edelim dememe benziyor. Oysa Bush onu kullandı diye demokrasiyi toptan silecek miyiz? Bugünkü çalışan haklarının kazanılmasında sosyalizmin hiç mi rolü olmadı. Atatürk bu ülkeye hiç mi fayda sağlamadı. Kötü şudur diyerek o kötüyle mücadele edersek sorun çözülür. Şunlar kötüdür bunlar iyidir diyebiliriz. Işıd gibi bir din yorumu kötüdür Aliya İzzetbegoviç'in yorumu iyidir diyebiliriz mesela. Stalin'in sosyalizmi kötüdür, George Orwell'ınki iyidir diyebiliriz mesela. Ama siz istiyorsunuz ki dinin tek yorumu olsun o da Işid feya fetö zihniyeti olsun ve toptan inkar edelim. Peki öyle mi? Değil tabi ki. İşte pek çok makul insan var dindarlar arasında. Ama onları görmek istemiyorsunuz, şüpheyle yaklaşıyorsunuz. Özünde hepsi aynı filan gibi niyet okumalarla onları da aynı torbaya atıyorsunuz. Seküler olup mankurt olanları, kötü olanları, zalim olanlarıysa görmüyorsunuz. Zira derdiniz anlamak değil kabullerinizi doğrulamak. Benim böyle bir toptancı anlayışa destek vermem mümkün değil. Toptancı anlayışlardan hayır geldiğini görmedim ben. Sizin bu yaklaşımınızdan da hayır gelmez kimseye.
SilBu arada ben hiç bir yerde sen de yapıyorsunu o da yapıyor o halde herkes yapsın gibi bir şey söylemedim. Tam tersine insan olan her yerde bunlar oluyor o halde hepsiyle mücadele edelim diyorum. Eğer iddia ettiğiniz gibi dindarlar daha çok yapıyorsa dindarlarla daha çok mücadele ederiz. Ama onun yerine dinle mücadele edelim derseniz burada bunu yapmayan dindarı da karşımıza alalım ama yapan ateisti karşımıza almayalıma gelir konu. Kötüde anlaşıyorsak o kötüyle mücadele etmek yeterli. Ateistse ateist dindarsa dindar. Niye illa dinle mücadel etme ısrarı o halde? Bence bu sizin dinle ilgili şahsi sorunlarınızda haklı çıkma isteğinizden kaynaklanıyor.
SilŞu yazınızda da aynı şeyi yapıyorsunuz, Stalin cart, filan curt. O zaman bunu değerlendirelim ama din de bunlardan biri.
SilIşid dinin herhangi bir yorumu değil bu arada. Tasavvufi yorumundan çok daha sağlıklı, teknik olarak tutarlı ve kitabi bir ekole dayanır. Tarihsel uygulamalarla da desteklidir.
Joseph Smith için söylediklerimi ANLATABİLDİM değil mi?
Veya Brigham YOUNG kimi sembolize eder, belli değil mi?
İsa Mesih diye birisi hiç yaşamamıştır mesela.
Medine ekolğ Peygamberin ölümüyle tasfiye edilmiştir, sonrası malum. Peygamber cenazesine 17 kişi katılmıştır.
Size o paranoyak manyak ilkokullunun anlattığı gibi değilmiş bu tarihsel gelişim.
Aşerei mübeşşere iktidar için birbirine girmiştir vs.
Yanş, iktidar dinsel hislerden daha önemlidir, hem de Ebubekir ve Ömer gibi önemli isimler için bile!
Şimdi, bunları konuşamayacaksak bu faşizmdir. Ama bunlara şnanmanız-inanmamanız umrumda değil, ateist-deistler için de öyledir.
Tıpkı müslğman birisinin Thor, Zeus, Buda'yı takmaması gibi.
Sizin dinsizleşmenizden bana ne?
Ahlaklı ve tutarlı olsanız yeter.
YALNIZ, siz de benim bazı şeyleri eleştirel okumama KARIŞAMAZSINIZ. Bir haddi değildir kimsenin. İki bu bir Vicdan Hürriyeti ilkesinin yansımasıdır.
Şahsi sorunum vs demişsiniz. Sizlerin burada FETÖ eleştirilerinizi okuyorum, uzun zamandır. E bunların hepsi kişisel değil miydi? Tecrübe diyoruz malum buna.
Amma YAPISAL bir şeyler de var.
Şekilsiz ve yanlışlanamaz her öğreti ile kapışmak lazımdır beyim. İdeolojiler ve her şey ile.
Hala mı daha "Işid dinin herhangi bir yorumu değil bu arada. Tasavvufi yorumundan çok daha sağlıklı, teknik olarak tutarlı ve kitabi bir ekole dayanır. Tarihsel uygulamalarla da desteklidir" yazıyorsunuz. Ne zaman işidin terör örgütü olup islamiyetle herhangi bir ilgisi olmadığını kabul edeceksiniz?
SilNe? Tasavvuf sonradan hindistan etkisiyle çıkmış, Peygamber uygulamasında olmayan, aracılar yaratan bir uygulamadır. Daha insanidir ama Fatiha'nın dolaysız bir reddiyesidir (yalnız sana kulluk eder ve yalnız senden yardım isteriz).Işid uygulaması ise fıkha ama özellikle diğer muteber sayılabilecek kaynaklara uygundur. LGBTlerin katli, kısas olarak insanların yakılması ( Halşd bin Velid Yemen'de insanları topluca yakmıştır misal). Siz bilmiyorsunuz diye bunlar yok mu? Elbette var.
SilÖncelikle ben fetöcü değilim. Olsaydım söylerdim yurtdışında yaşıyorum ve gerçek ismimi de kullanmıyorum burada yazarken, yani yalan söylemek için bir nedenim yok.
SilStalin'e de dine de hep birlikte karşı çıkalım diyorsun. Peki Atatürk'e de hep birlikte karşı çıkacak mıyız mesela? Sartre Stalinciydi ona da hep birlikte karşı çıkacak mıyız? Heidegger Nazilere destek verdi. Kant 2. Frederik'in despotismini savunuyordu. Aydınlanma filozoflarının fikirleri özgürlüğü değil Fransız ihtilalinin terörünü ve sonunda Napolyon'un diktatörlüğünü getirdi. Tüm bunlara da karşı çıkacak mıyız? ABD'nin kurucu metinlerinde özgürlük, insan hakları göklere çıkarılır fakat bu metinleri yazan adamların çoğunun köleleri vardı vs.
Yani eğer baltayı alıp dine dalacaksak baltayı alıp herşeye dalmamız gerekir. Ve işin sonunda biraz geriye çekilip bakterilerden, solucanlardan, taşlardan farkımızı olmadığını kabul etmemiz gerekir. Ki o durumda zaten dine dalma gerekçen olarak ortaya koyduğun dokuz on yaşında kızlarla evlenmekte de bir sorun yok demektir. Yani senin kabullerini ve değerlerini de benimkiyle birlikte un ufak ederiz. Ama sen bunu istemiyorsun baltayı eline al dine dal kendi değerlerine yok et ama benim değerlerime dokunma tam tersine gel benim değerlerime inan diyorsun. Niye yapayım bunu? Senin değerlerinde inanılacak ne var?
Allah insanları imtihan etmek üzere yaratmıştır. Bu imtihanın adalet anlayışına uygun olması için, imtihana tabi tuttuğu herkese iyi ile kötüyü fark edecek bir akıl, istediğini yapabilecek bir özgür irade vermiştir.
YanıtlaSilEğer Allah adam öldürmek isteyenin elinden tutup engellese, bir kız çocuğuna tecavüz edip öldüren kimseye mani olsa, ortada imtihan diye bir şey kalmaz. O zaman imtihanı kaybedecek kimse kalmaz. Bu durumda imtihanın bir anlamı kalmaz.
Bu sebeple, ortada aklı başında insanların özgür iradeleriyle yaptıkları kötülüklerin faturasını Allah’a çıkarmak yerden göğe bir haksızlık ve adaletsizliktir.
Haksızlığa uğrayanlara cennet gibi bir mükâfatın verilmesi bile onlar için bir bir huzur temin etmez manasına gelen itiraz ise ne ilmen ne aklen kabul edilen bir şey değildir.
Çünkü bugün haksızlığa uğrayan yüzlerce insan tıbbi bir terapi sonucunda iyileşiyorlar. Keza, bilerek veya bilmeyerek bir kimsenin sakat kalmasına sebep olan insanlar tarafından maddi bazı imkanlar sağlanmak suretiyle bir derece onların huzuruna katkı sağlandığı kabul edilmektedir.
Allah cennete koyduğu insanlardan sıkıntı verecek bütün hatıraları silebilecektir. Bütün yaraları tedavi edebilecektir. Huzurun yeri olan cennette huzursuzluk unsurlarına asla yer vermeyecektir.
İmtihan geniş bir yelpazede sürmektedir. Bazen doğrudan kişi imtihana tabi tutulur ve ona göre başına bazı şeyler gelir. Bazen de başkasının imtihanından dolayı o da o imtihanın içinde bir figür olarak yer alır.
- Örneğin, bir adam bir adamı öldürse, buradaki imtihan yalnız katil olan adama yöneliktir. Çünkü öldürülen maktulün imtihanı diye bir şey söz konusu olamaz.
Bunun gibi, küçük yaşta, daha sorumluluk çağına gelmemiş bir kızın tecavüze uğraması onun imtihanı değil, mütecaviz olan o şerefsiz kimsenin imtihanıdır.
- Önemle vurgulanması gereken bir hakikat da şudur ki: hiç bir günah bizzat Allah tarafından imtihana konu edilmez. Çünkü Allah, küfre razı olmadığı gibi, günahların işlenmesine de razı değildir.
bir küçük kıza tecavüz etmek imtihan değildir. İmtihanın malzemesi olan şehvet duygusunu yanlış kullanan bir kimsenin elde ettiği olumsuz imtihan sonucudur.
- Tabii ki bu konuda erkek için söz konusu olan bu “şehvet imtihanı” olumsuzlukla sonuçlanmış ve o adam imtihanı kaybetmiştir. Ancak, bu imtihanın olumsuz yan etkilerinden o kız çocuk da etkilenmiş olabilir ve hayatında bazı zihinsel sıkıntılar çekebilir. Fakat, o da şunu düşünmelidir ki, rızası dışında başına gelen hiç bir günahtan dolayı kendisi sorumlu değildir. Ve başkasının kaybettiği bu imtihanın yan etkilerinden dolayı kendisine sevaplar yazılır. Belki bu olumsuzluk hayatının geri kalan kısmında daha dikkatli olmasını ve bazı günahlardan daha fazla uzak durmaya gayret etmesini sağlar.
Bu incelikler bilinmediği için -örneğin- küçük bir kıza yapılan tecavüz, o çocuğun bir imtihanı gibi algılama yanlışına düşülmektedir. Bu defa: “Küçük bir çocuğun ne suçu var, ne diye imtihana tutulmuş?” gibi altından çıkılmaz sorulara zemin hazırlanır. Oysa hakikat anlaşılırsa, bu gibi olumsuz sorular zihnimizde yer etmez, olanlar da gider.
madem allah karışmıyor niye dua ediyorsunuz o zaman?
SilDua, istemek talep temenni etmek manasındadır. Bir ibadet etme şeklidir. Aynen namaz kılma oruç tutma vs gibi bir ibadet şeklidir. Olaylara doğrudan müdahale etme gücümüz olamadığında ve kaderi bilmediğimiz için bunu yaratıcımıza dua ederek talep ederiz. Allah her duamıza icabet eder ama kabul etmeyebilir. Kötülükleri def edecek kader planında bazı oluşumlar yaratmıştır biz onu bilemeyiz.
SilMesela bir despot düzenin değişmesine gücümüz yetmez ama dua ederek bunu talep edebiliriz. kader planında despot kişilerin başlarına çeşitli hastalık kaza ve belalar gelir veyahutta bir başka güç tarafından dersdest edilir dolaylı olsa da talebimiz yerine gelmiş olur.
Ayrıca dua etmek yaratıcıya birebir aracısız içimizi, derdimizi, aktararak bir nevi sohbet etmek demektir. bize yakın olduğunun şuurunu elde etmek demektir.
Nasıl ki psikologlar insanlarla sadece konuşarak dertleşerek onları tedavi olmasına rahatlamasını sağlıyorlar bu şekilde bir nevi manevi terapi yapmış oluruz ve başımıza gelen sıkıntı bela vs gibi olaylara dayanma gücümüz artar ve zamanla bu sıkıntıları aşmak için içimizde extra bir güç ve dayanak noktası oluşur.
insan dünyada 2 şey üzerinde hayatına devam eder. Birincisi menfaatini ister, diğeri ise, zararlardan kaçınır. bu iki konuda da biz aciziz. manevi bir desteğe ihtiyacımız var. Bunun en güzel şeklide direkt olarak yaratıcıya dua etmektir.
Ya fetullaTçı olacaksın ya ateist, ortası yok bu işin öyle mi?
YanıtlaSilIman intuitifdir öyle rasyonel çabayla olacak iş değil.
YanıtlaSilBu ahmet seker kod adlı ajana cevabı Rahmetli Hablemitoğlu versin.
YanıtlaSilhttps://youtu.be/iTorp9-GMk4?t=610