Sevdam denize düşmüş, ben ise kuru dağlar arasında kendi gerçeğimden kaçıyorum.
Nereye?nasıl?
niçin?
bilemiyorum ...
sualler ümidi korkutan fırtına!
onun kucağındayım ben bugün.
hayali zor yamaçlara sığınıyorum.
bir bütündüm parçalandım.
parçalarımı arıyorum.
kaderine terk edilmiş bir çocuk hissiyle, mebde ve münteha arasına kuracağım köprünün hayaliyle yaşıyorum.
belki de yaşıyorum zannıyla kendimi büsbütün aldatıyorum.
bu köprü ile varlığın özüne akmak isterken, yeniden yeniden gurbetin ağına itiliyorum.
harcına kattığım gözyaşını ve tefekkürle kanattığım kalbimin iniltisini referans bilerek en sevgilide kaybolmak isterken, daha büyük bir acı ile inkisara uğruyorum.
kâinata ve içindeki hemcinslerime sonsuzluk güfteleri yazıp ve bu güfteleri mırıldanacak korolar ararken, köprü diye serap mi görüyorum?
gözlerimi kapıyor, altmış yıl ibadete denk dediğim tefekkür menfezlerini örtüyor, mistik beklentilerle çizdiğim resme rükû etmeye başlıyorum.
eğildiğim ve kaybettiğim irademle yıkıldığım noktada, varlığın gerçek sahibine zımni hesap soruyorum.
kendi gerçeğimde kaybolurken cik-cuk yaparak, yusufçuklar üzerinde tepinerek, Yakup olmaya çalışıyorum.
saklandığım kuytu köşelerde bağırıyor gibi yaparak "vefa" dileniyorum.
konuşarak değil; koklaşarak ötelere akmak isterken "kıyama" duruyorum.
umutla, özlemle, hüzünle nöbet tuttuğumu zannettiğim "son karakoldan" nefretle ve korkuyla kaçıyorum.
kuru bir gazel gibi elden ele, dilden dile savrulurken ve maalesef ki güftesi ve bestesi her gün değişen yusufçuk şarkıları söylüyorum.
irkilerek kaçtığım köşeciklerde, kâğıttan flüt yapan Selman’a mektup yazan ve insanlığın vicdanına yüreklice haykıran gönül insani Ahmet Altan’a acıyarak "hidayet" diliyorum. Arkasına saklanarak Yusuf’umu istiyorum...
kimliğimi bırakarak kaçtığım kuytu köşelerde ben neyi arıyorum?
Bahar çiçeklerini̇ küstürüp, kardelenlerden bahsederken, uykuya mı dalıyorum?
O da ne?
"Yeni bir dünya" şarkısına beste yaptığım "son karakol" da mı rüya oluyor?
dünyayı bir bavula sıkıştırırken, bir bavulu dünyaya sığdıramıyorum...
"milletim nev-i beşer, vatanim ruy-i zemin " derken; yusufçuklara ağıt yakarak, "yeni bir dünya" mi kuruyorum ?
acaba bende mi Yakup'u kandırmak için Yusuf’un gömleğine kan arıyorum?
on dört asırlık krediyle küheylan kesilirken, bir katrede boğuluyor... boğulurken kahkaha atıyorum...
ve elimde kara kalem ve kömür karası bir kâğıt, ölümsüzlüğü çiziyor ve çizdiğim bu resme "secde" ediyorum...
Hamza’dan, Ali’den bahsederek cenneti istiyorum...
aahi nerede Mezopotamya?
nerede Anadolu?
ve sahi bilen var mi?
ne oldu "son karakol"?
Ayhan
0 Yorumlar