Header Ads Widget

test banner

Sanık Fethullah Gülen’in Yargılanması



1. Ağır Ceza Vicdan Mahkemesi                   Saat 10:00 


Mahkeme Başkanı: Sanık Fethullah Gülen, 15-16 Temmuz günü yaşanan olaylardan dolayı sorumlu tutuluyorsunuz ve o gün ölen 250 kişi ve yaralanan binlerce kişi sizden şikayetçi. Bu olayın neticesinde işinden olan, hapislere giren, intihar eden, Meriç’te boğulan, ailesi tarafından terk edilen, yuvası yıkılan, travma geçiren, kanserden vefat eden, linç edilen binlerce kişi de sizden şikayetçi.


FG: Öhmm…Bir dakika bu mahkemenin beni yargılama yetkisi yoktur. Bu mahkeme bağımsız değildir. Beni Türkiye’nin, Erdoğan’ın mahkemeleri yargılayamaz. Beni sadece uluslararası merciler yargılayabilir.

Savcı: Türkiye’nin mahkemelerini beğenmiyorsunuz? Peki neden beğenmediğiniz o mahkemelerde, lideri olduğunuz cemaatin 500 bin insanı yargılanırken, sadece çayınızı höpürdete höpürdete içerek sohbet ettiniz 3 yıl boyunca?

Neden onların da uluslararası mercilerde yargılanması için bir çabanız olmadı? Değil Türkiye’ye gelmek, yaşadığınız yerin az ötesindeki Birleşmiş Milletlere bile gidip bir konuşma, bir eylem yapmadınız?

FG: İftira… Her gece dua ettim ben onlar için; arkadaşlara söyledim, her gün tweet attılar. Onlar için Türkçe Olimpiyatlarına devam ettik, topladığımız paralarla Amerika’nın kaç şehrinde şarkı yarışması düzenledik biliyor musunuz siz? Yunanistan’da çadırda kalanlara ekmek arası kaşar projemiz vardı ama kaşara zam geldi, benim mi suçum şimdi bu? Ekmeği kuru kuru mu verseydim yani? Meriç’te boğulanların hepsinin cenaze namazını klimalı salonumuzda kıldık. Onlara karşı her Müslümanın yapması gereken son vazifemizi yaptık, Allah taksiratlarını affetsin. Ayrıca Taban rahatsız diye, çok sevgili kadim dostum İsmail Kokuroğlu’nu (Nam-ı Diğer eski Deniz Kuvvetleri İmamı Sezai) 1 hafta kamptan uzaklaştırdım. Yalansa mülaane yapalım?

Savcı: Ne bedduası, 3 senelik yaptığın iş ortada. Oturduğun yerden konuşmak dışında hiçbir şey yapmamışsın. İşte içtiğin çayın artığını Enes Kanter’e verip güldüğün video… İşte af tasarısı öncesi Mısır’ın yandaş bir kanalına çıkıp Türkiye’yi kötüleyip, Türkiye’de oluşan olumlu havayı bozduğun video... Kalan 3 yıllık sürede de, “Yolun kaderi ve sabır”. Dua önce fiili olmalı değil mi?

FG: Eğer ben haksızsam…ATEŞLERRR…

Savcı: Bağırma burası şov alanı değil. Sayın Başkan şov yapıyor.

TOK..TOK..TOK..

Mahkeme Başkanı: Sessizlik! Burası Türkiye’nin Mahkemeleri değil. Burada ne görevsizlik ne yetkisizlik işler. Burası Vicdan mahkemesi. Bu mahkemenin herkesi, toprağın altındakileri bile yargılama ve cezalandırma yetkisi vardır. Burada sınırsız savunma hakkınız var. Şimdi 15-16 Temmuz günleri Türkiye’de yaşanan olaylardan yiten canlardan, yaralanan insanlardan doğrudan sorumlu tutuluyorsunuz. Savcı iddialarını 3 yıldır anlattı. Bu konudaki savunmanızı yapar mısınız? Lütfen.

Mübaşir: Efendim nüfuzlu kişiler arıyor, Bakanlar, Başbakanlar, İş adamları, Akademisyenler, Generaller, Devlet Başkanları, “tanırız iyi hocadır” diyorlar, yargılamayın diyorlar. (Fısıldayarak)

Mahkeme Başkanı: Onların gücü burada işlemez. (Fısıldayarak)

FG: Ben diyeceğimi dedim, beni yargılayamazsınız. Gücünüz yetmez. Beni sadece uluslararası merciler yargılayabilir. Bakın ben kendi gazetemin eski yazarlarına bile röportaj vermiyorum, çünkü onlar da gözleriyle beni yargılamak istiyor, onların bile 15 Temmuz ile ilgili sorularını cevaplamadım. Çünkü beni kimse yargılayamaz. Sen beni yargılayamazsın…

İzleyici: Yıldızlar yargılayamaz…. (Gülüşmeler)

Mahkeme Başkanı: İyice sirke çevirdiniz mahkemeyi. TOK..TOK..TOK.. Savunmanızı yapın siz de.

FG: Bakın ben çok net belirttim. Sarı çizmeli Mehmet ağa çıkıp 15 Temmuz ile ilgili savunma yapıyor mu ya da ona soru soruyorlar mı? Ben niye konuşayım, ben bu kadar alakasızım bu olayla, diğer tarikat ya da cemaat liderleri çıkıp biz yapmadık diye anlatmak zorunda kalıyor mu? Banane yani. Çok da tınn…

Savcı: 500 bin insan yargılandı, onların üzerine bu çamur yapıştı, çıkıp hiçbir açıklama yapmayacağım demek ne demektir? O insanların hiç mi hatrı yoktu da onların üzerindeki çamuru temizlemek için çaba göstermedin?

FG’nin 1. Avukatı: Başkanım savcı olayı çarpıtıyor. Fitne çıkarıyor. Şimdi bunların zamanı değil. Konumuza dönelim.

FG: Kesinlikle olayı çarpıtıyor. 15 Temmuz’u Hizmet yapmamıştır, Hizmet’in 500 bin üyesinin üzerine bu çamurun yapıştığını kabul etmiyorum. Eğer bu çamur onların üzerine yapıştıysa, tüm ülke böyle düşünüyorsa; komşuları, arkadaşları onlara terörist gözüyle bakıyorsa, onlar linç edilip yalnızlığa bırakıldıysalar, ben çıkar açıklama yapardım. Ama öyle bir şey yok. Onlar üyelikten yargılandı, darbeye teşebbüsten değil. Ayrıca devlet o çamuru temizlemeli, adil mahkemeler temizlemeli, ben ne yapabilirim ki? Hem ne belli o 500 bin kişinin Hizmetten olduğu? Bizim resmî kurumlardaki arkadaşlar belli, diğerlerinin nereden bileceğim ben? Binde birini tanımam arkadaş.

Savcı: Hem Erdoğan’ın tiyatrosu diyorsun hem de adil mahkemeler o çamuru temizlesin diyorsun. Bu nasıl tezattır? Adil mahkemenin gökten inmesini mi bekliyordunuz? Adil mahkeme yoksa sen neden çıkıp savunmanı yapmadın? Madem sarı çizmeli Mehmet ağa kadar bu olaydan bihabersin, neden sonradan çıkıp Kemalistler yapmış olabilir dedin, nereden biliyorsun? Baktın tutmadı sonrada zaten Stockholm Center for Freedom’a verdiğin röportajda, bu Hulusi Akar’ın darbe yapacağı benim kulağıma geldi, dedin. Arada 10000 km var, nasıl kulağına geliyor senin her şey? Normal bir vatandaşın kulağına geliyor mu bu?

FG: Gerekli açıklamayı yaptım ben. Uluslararası merci kursunlar, hatta o yabancı hakimlere de rüşvet versinler, gene de çıkacak sonuca razıyım dedim. Daha ne diyebilirim ki? Hodri meydan diyorum, niye kaçıyorsunuz?

Şeytanın Avukatı: Vay arkadaş benim bile aklıma gelmedi bu savunma ya, bunu bizim tecavüzcü C.’nin savunmasında yapayım ben, “bu devlet bana düşman, beni uluslararası bir merci yargılayın; bakın yanaşmıyorsunuz çünkü biliyorsunuz ki ben masumum.” (Fısıldayarak)

FG: 15 Temmuz bir tiyatrodur.

Mağdur Yakını: Senin…Biiippp. Benim oğlum gölbaşı polis özel harekatta öldü, sen neye tiyatro diyorsun… Biiiiiiiiiiiip.

TOK..TOK..TOK

FG: Başta tiyatroydu, ama baktım Kemalistler de yapmış olabilir sonra biraz daha düşününce Hulusi Akar yapacaktı yani, zaten böyle bir şey. Sonuç olarak kime yaradı? Bakın bu soru çok önemli! Kime yaradıysa o yapmıştır, değil mi? Erdoğan’ın işi bunlar.

Savcı: Başarılı olsa sana yarayacaktı, başarısız oldu tabi ki sana yaramayacak, nasıl bir mantıksızlıktır bu? Kendi cemaatine niye bildiklerini anlatmadın? Bildiğinin zekatını verseydin bari. Onların binlerce sorusu oldu, neden 3 yıldır cevaplamadın?

Cevdet Türkyolu: Arkadaşlar iphone 11 almak isteyen var mı? Elimde çok iyi mallar var. Bakın 35 dairem var ama biliyorsunuz bunların çevre aidatı vergisi var. Durumum çok kötü, Hocaefendinin elinin değdiği iphonelar bunlar. Hepsi en az 7 bamteli görmüş iphonelar bunlar. (Fısıldayarak)

FG’nin 1. avukatı: Cemaat kesinlikle Gülen’i sorgulamamaktadır. Cemaatin zihni berraktır. Hepsi bu tiyatronun failinin Erdoğan olduğunu bilir. Bu hareket “Hocaefendiyi sevenler derneği”dir. Zaten içlerinde en ufak şüphe varsa “Hocaefendimiz bu işe bulaşmış mıdır” diye, onlar zaten bu hareketten çıkmıştır; çünkü bir kalpte hem sevgi hem şüphe aynı anda olmaz. Bakınız, Sayın Muhterem M.Fethullah Gülen Hocaefendi Hazretleri kendi cemaatine karşı vefalıdır, onların sorularını cevaplar. Ama bir insan kendi hocasına karşı şüphe duyup, bir soru soruyorsa, zaten o cemaatten çıkmıştır. Bu vefasızlık değildir ki. Savcı iyice saçmalamaya başladı. Soruları çalarak savcı olmuş galiba. (Hafifçe sırıtarak)

Mahkeme Başkanı: Adil Öksüz’ü tanıyor musunuz? Sizin mollanız olduğu, talebeniz olduğunu iddia eden binlerce tanık var. Resimleriniz ve video kaydınız var.

FG: Adil-madil bilmem ben, benim yanıma herkes geliyor yani; gelince kod isim mi derler, gerçek isim mi ben bilmem. Bakın geçen bu ABD’de bir fırtına çıktı, çatıya çıkıp fırtınaya “durrrr” dedim, durdu. Tabi bu Allah’ın lütfu, kendimizden bilmemeliyiz. Erdoğan bir gün, afedersiniz, aşüfteye gidiyormuş…

Mahkeme Başkanı: Sanık ne anlatıyorsun. TOK..TOK..TOK

İzleyici Çocuk: 1 Deli kuyuya taş atmış 40 akıllı zor çıkarmış.

Savcı: Sanık, bu sağ taraftakilerin hepsi tanık. Abdullah Aymaz Adil Öksüz’ün molla olduğunu, Ahmet Dönmez TSK imamı olduğu konusunda tanıklık yaptılar. Ayrıca bu gördüğün binlerce cemaat mensubu da Adil Öksüz’ün cemaatten sana çok yakın bir molla olduğunu, hususi işlerde vazifeli olduğu konusunda tanıklık yaptı. Adil Öksüz’ün eşini kollayan Cevdet Türkyolu tanıklık yaptı. Senin böyle bir adamı tanımaman, adını bile hatırlamaman imkânsız. Ayrıca i̇nsanlar oraya gelip niye kod isim söylüyorlar?

FG: Ben lafımı dedim, tanımam etmem. Delil var mı tanıdığıma dair? Abdullah Aymaz tanıyorsa o onun bileceği iş. Samsunlu Hoca tanıyorsa o onun bileceği iş. Ben tanımam. Tanıyanlara sorun nerden tanıyorlarmış. TSK imamı neymiş? Hususi neymiş? Hem MİT ajanı falan bir şey diyorlar onun için. Antrparantez şunu arz edeyim: İtiraf dediler, iftirada bulundular ahiretlerini Cehennem’e çevirdiler.

Savcı: Akıncı askeri üstünden çıkan 4 sivilin cemaatinle bağlantısı tespit edilmiştir. Artık bu inkâr edilemeyecek şekilde ortada. Savcı tüm delilleri ortaya koydu. Askerin içinde güçlü bir gruplaşma kurduğun da ortada. Hususi işlerin ne olduğunu orta okul talebesi bile biliyor. Uzun bir süredir askeriyeye yönlendirme yapmışsın. Ama bu yönlendirmeyle de kalmamış, orayı kazanan sana sempati besleyen askerleri küçük gruplara bölüp başlarına bir abi atamışsın. O abi yeri gelmiş sohbet yapmış ama yeri gelmiş onlara emir vermiş, onları koordine etmiş, onlarla fişleme yapmış, onlarla başkalarına mobbing yapmış, onlarla başkalarına kumpas kurmuş, onlarla soru çalmış. Bu nasıl bir ucube yapı?

FG: Anadolu’nun HAS evlatlarının, bakın HAS diyorum Pers-ters değil. Rum Mehmet, Pakraduni, Yahudi değil. Has Anadolu çocuklarının Kapadokya’ya, öhöh Pardon, TSK’ya girmesi suç mu?

Savcı: Peki neden onları TSK’da yalnız bırakmadın, başlarına her hafta görüşecekleri sivil abilerini atadın?

FG’nin 1. avukatı: Kişinin imanı her zaman yenilenmelidir. Abiyle sohbet yapıyorlar, kitap okuyorlar, Hocamızı izliyorlar, ne var yani? Ters ters sorular sorma tersli yoldaş. (Hafifçe sırıtarak)

Savcı: Kitabı kendi okuyamaz mı? Senin vaazını internetten indirip kendi dinleyemez mi? Abi dediğin kişi de ilahiyatçı değil, yaş olarak da büyük değil. Ne amaçla toplanıyor bunlar her hafta? Böyle bir sistemin zararlarını düşünmedin mi?

FG’nin 1. avukatı: Müzakereli okuyorlar. Ayrıca ister 3 kişi okur, ister amuda kalkar okur, suç mu? İslam’a göre suç mu? Allah bu dünyayı yarattı diye kötülüklerden o mu sorumlu? Muhterem Kıymetlimiss Hocaefendimiz de bu sistemi kurdu diye içerdeki hata yapanlardan o mu sorumlu?

Savcı: Peki bu fişleme listeleri ne? Tanık çağırmak istiyorum Başkanım.

Tanık-1 (Halitlerden biri): Efendim ben eski askerim. Ben 13 yaşında bu cemaate girdim. Ailem ahlaklı olayım, abilerde ders çalışayım diye gönderdi. Ben uzatmak istemiyorum. Beni yetiştiren abiler bana inandıkları şeyi anlattılar, kandırılanlar tarafından kandırıldım ben. Bana TSK’nın masonlardan, dinsizlerden, Alevilerden, komünistlerden oluştuğunu söylediler. Atatürk’ü deccal olarak öğrettiler. 300 yıllık gerilemenin nedeninin dinden kopma olduğunu öğrettiler, gavurların dini yıkma projesini anlattılar. İngiliz başbakanın I. Dünya savaşında eline Kuran’ı alarak, bu Kitabı bu milletten alamazsak bunları yenemeyiz dediğini anlattılar. Abdülhamit’i tahtan indiren 3 ecnebiyi anlattılar. İskilipli Atıf hocayı anlattılar. TSK’ya sizin gibi namaz kılan insanlar girsin, zamanla ülke düzelir zaten dediler. Biz de girdik.

Savcı: Sınav soruları verildi mi?

Tanık-1 (Halitlerden biri): Verildi efendim, ama gerçekten ben de anlamıyorum. Başımızdaki abi bize ders çalıştıracağım diye tüm derslerinden kaldı, 1 sene bize ders anlattı. Çok iyi netlerimiz vardı. Tıp geliyordu. Abiler, olmaz askeriye yaz, dediler. Yani Ergenekoncular çalmış, alman lazım yoksa hakkın yenecek dediler, ben de aldım. Meğer çok sonra anladım ki, amaç bizi yavaş yavaş gebe bırakmak, suça alıştırmakmış. Çünkü yıllar sonra ayrılmak istediğim de önüme bunu koydular, ayrılamadım. Galiba o zamanki Türkiye imamı da Excel listelerindeki sayılara takıkmış. Rakamlar çok yüksek olmalı, tüm askeriye o sene girenlerin tamamı bizden olmalı ki, havamı atayım diyormuş. O yüzden de verilmiş olabilir. Bir taşla iki kuş. Hocamız da rakamcıdır, keyfiyete değil kemmiyete bakar. Rakamlar düşük olunca abileri azarlar. Neyse efendim, askeriyeye girdim. Her hafta sivil abimizle görüşüyorduk. Manevi program yapıyorduk. Askeriye bozuk yer, dansöz oynatırlar, içki serbest, sizi bozarlar orda Kemalist komutanlar, dediler. O yüzden her hafta maneviyatla bu bozulmayı önlüyorduk. İşte sıkıntı burada başlıyor, cemaatin ekseriyeti işi buraya kadar bilir. Bizim sadece manevi program yaptığımızı sanır. Ama bundan ötesi de var…

Mahkeme Başkanı: Devam et çocuğum.

Tanık-1 (Halitlerden biri): Efendim cemaatte eğer 5’lik şakirtseniz, itaat ediyor her denileni yapıyorsanız, çok sorgulamıyor ve eleştirmiyorsanız sizi son bir imtihana tabi tutarlar. Seni gel evlendirelim derler ve cemaatten biriyle evlendirmek isterler. Eğer, yok benim aşık olduğum bir kız var derseniz, aşk sizi kurtarır efendim, asla suça bulaşmazsınız çünkü asla size ve eşinize güvenmezler. Ama benim gibi cemaatten biriyle evlenirseniz, artık iyice bu yapıya bağlanmış olursunuz. Fanustan çıkmayı bırak, yıllarca paralel fanusta yetişmiş bir kadın ile ev hayatınızda da o fanusu devam ettirirsiniz.

Savcı: Tamam da sana başta ortaokul 3’e giderken soruları vermişler zaten suça bulaşmışsın.

Tanık-1 (Halitlerden biri): Dediğim gibi efendim, yaşım küçüktü sınavdan 1 gün önce çağırıp, o anlık, ya yarın Ergenekoncular soruları aldığı için elenirsin ya da bu soruları alırsın ve mülakata kalma şansın olur dediler. 13 yaşındaki çocuğu böyle kandırabilirsiniz ama kurmay bir askeri böyle hikayelerle artık kandıramazsınız, 5’lik olmanız gerekir.

Evet, artık tam bir 5’lik olursunuz ve haftalık görüşmelerin içeriği değişir. Ama çoğu kişi fasondur, o kıvama gelemez. Ama sayımız çok fazlaydı, binlerceydik. İllaki gelen oluyordu. Oran veremeyeceğim.

Abimiz iş yerindeki arkadaşlarımızın görüşlerini sorar ve fişleme yapardık. Abimiz kötü bir amacımız yok, Hizmet’e düşman Allahsız sızmaları tespit etmeye çalışıyoruz derdi. Onlar da fişleme yapıyorlarmış, biz de yapmalıymışız. Bakın, 15 Temmuz sonrası çıkardıkları listeler ortada. İşte fişlemeye tepki verirseniz bir daha o konu açılmaz ve siz ömür boyu sadece haftalık sohbete gelirsiniz. Ama benim gibi çocukluktan beyni yıkanmış biriyseniz ve her hafta düzenli o görüşmelere katıldıysanız, nasılsa herkes yapıyor diye devam ederseniz.

Savcı: İslam bu konuda ne diyor?

Tanık-1 (Halitlerden biri): Valla İslam hangi konuda ne diyor bir fikrim yok. Hiç meal ya da tefsir okumadım. Biz dini Risale ve Gülen’den öğrendik, Gülen eğer doğru diyorsa doğrudur. Müçtehit olan, fıkhı bilen, o ve ilahiyatçı abilerimiz. Sonuç olarak, sen ne yapmak istiyorsan İslam’dan bir yorum bulmak mümkün.

Bu işler fişleme ile başlar, abinin emir vermesiyle devam eder. Biz diğer askerleri tanımadığımız için koordineyi sivil abiler yapar. Koordine onlarda olunca işin beyin takımı da onlar oluyor ve emri de onlar veriyor haliyle.

Ben içerden bilgi verirdim. Yeri gelir gizli dosyayı kopyalar verirdim. Allahsız Alevilere, Pakraduni Ergenekonculara mobbing yapardık. Eğer istifa etmezlerse, kasetlerini yayınlardık. Komutanların eşlerini takip ettirir, eşleri bunları aldatıyorsa bunun kasetini çekip paylaşırdık. Kimse dayanamaz buna, yeri gelir üniversiteli kızının sevgilisiyle kasetini paylaşırdık. Abiler, onların da namaz kılanları geçmişte askeriyeden attırdığını ve bunu hakkettiklerini söylerdi. Ama bu kaset işi zordur, en kolayı Balyoz ya da İzmir casusluk dosyasına eklemektir. 5 sene hapis yatar ama yapacak bir şey yok. Çocuklarını bizim Akıncıdan çıkan Hakan Çiçek’in Kemalist görünümlü Anafartalar kolejine bedava alırdık. İntihar ederlerse, örgüt içi infaz derdik.

Komutanların odasına böcek yerleştirir, dinleme yapardık. Bakınız Adil Öksüz’ün 2009’da kaybettiği USB’de bizim fişlemelerimiz var, o zaman hava kuvvetleri imamı olduğu için tüm havacı personeli fişlemişti. O USB’de kim cemaatçi, kim değil belli; eğer işleme girseydi çok kötü olurdu, ama o zamanlar güçlüydük hiçbir şey yapamadılar.

Efendim, biz o zaman devlettik. Meğerse değilmişiz. Bu işler 40 senedir biliniyordu. Gizli değildi, devlet çok iyi biliyordu. Devlet içinde bu tip gruplaşmalar olur. Ama bu üçgende bir eğitim hareketi olarak bir dini cemaat olarak biz ne arıyorduk, hala bilmiyorum. Hangi akılla generalin odasına böcek yerleştirip, onu kendim bile dinlemeden ilahiyatçı abime teslim ettiğimi bilmiyorum. Bizi hep Ergenekoncu darbe ile korkuttular ve bunların hepsinin bunu önlemek için olduğunu söylediler.

Savcı: Peki sen nasıl koptun bu yapıdan?

Tanık-1 (Halitlerden biri): Efendim ben 4000 yıl hapis cezası aldım. Abim 3-4 gün sonra önemli bir şey olacak, bir albay gelecek, bizdendir onu dinle, dedi. Albay darbeden bahsetti ve görevimi söyledi. Bu kısmı daha fazla anlatmak istemiyorum. Bu Sanık kürsüsündeki yaşlı şeytan benim hayatımı mahvetti ve bizi hela sopası olarak kullandı, şimdi de kendine yeni hela sopaları arıyor, buna izin vermeyin.

Ben o kadar aptalım ki kendi öz kardeşimi de bu yapıya soktum ve polis olmasını sağladım. O gün, o da rastgele şehri bombalayan F16’lar tarafından şehit edildi. Şimdi izninizle hücremde sessizliğimde boğulmak istiyorum.

Derin bir sessizlik…

Mahkeme Başkanı: 1 saat ara. Tok. Tok.

Aradan sonra…

Savcı: Tanığı dinlediniz, ne savunma yapacaksınız.

FG: Hiçbir şey olmasa da kesinlikle bir şey olmuş. Bunlar havuz medyası, Aydınlık gazetesi yalanları. Erdoğan’ın ağzından konuşuyorsunuz. Bugün KHK’lılar zulüm görüyor, bebekler Meriç’te bo…

Mahkeme Başkanı: Tok. Tok. Tok. Sanık olaylardan sapma, iddialarla ilgili konuş. Ne gazetesinden bahsediyorsun, canlı kanlı bir tanık konuştu az önce.

Savcı: Efendim Meriç kelimesini de kirli ağzına almasın.

FG: Binde birini tanımam, TSK içinde bana sempatisi olan insanlar olabilir, ben 20 yıldır ABD’de yaşıyorum, bu işleri bilmem.

Sezai: Muhterem Hocam vallahi billahi tallahi iftira atıyorlar bana. Beni bilirsiniz, her türlü pisliği yapabilirim, her türlü günaha balıklama dalarım ama hocam sizden habersiz yapmam, sizden izinsiz tuvalete gitmem. Ölürüm de sizin kalbinizi kırmam. Benim için hayatta önemli tek bir şey var: O da Hocaefendi’min benimle ilgili nazarıdır. Ona halel gelirse ölürüm. Her namazımdan sonra ettiğim dua ise ‘Allah’ım, ola ki bir gün istemeyerek de olsa Hizmet’e ihanet edecek olsam o gün benim canımı al’dır. (Fısıldayarak)

FG’nin 2. Avukatı: Sussana salak! (Hafif sesli)

Sezai: Hocam nasıl da sizi akladım ama, şu maneviyatsız, cahil cühela, modern İbn-i Sina, avam mümin derecesinde bile olamayan akademisyenlerin abiliğini yapmaktan bıktım. Beni tekrar Deniz kuvvetleri imamı yapar mısınız? Gemicikleri çok seviyorum. Küçükken babam bana hiç gemicik almadı. (pişmiş kelle gibi sırıtarak)

Mahkeme Başkanı: Sanık Fethullah Gülen ve çevresindekilerin akıl sağlığının yerinde olup olmadığının araştırılmasına ve davaya ondan sonra devam edilmesine, sanık lehine “o iyi çevresi kötü”, diyen tanıkların dinlenmesine, İmam Hanefi’nin bir sonraki celseye çağrılmasına ve sanığın dini görüşleri hakkında bilirkişilik alınmasına…

Ahmet

Twitter: @a_wolfenstein
author

"Sorumluluk Reddi" Konusunda Önemli Bilgilendirme:

Münferit Fikir Platformunda yazılan tüm yazılar, aksi MFP YYK tarafından belirtilmedikçe yazarların kendi görüşleridir. MFP’nin ve platformdaki diğer yazarların görüşlerini yansıtmaz veya ifade etmez.

Yorum Gönder

3 Yorumlar

  1. Yazılanların ne kadar amiyane olduğunu söylememe gerek yok sanırım. Bunu yazan şahıs ilkokul kaçtan terk

    YanıtlaSil
  2. dostum yüreğine sağlık yüreklerden zaten bitti iş mahşerde hallolacak

    YanıtlaSil
  3. Güzel yazı, teşekkürler .

    YanıtlaSil