“Aşk, sevilemeyecek gibi olanı sevebilmek; affetmek, bağışlanamayacak gibi olanı bağışlamak; iman, imkânsız gibi görünene inanabilmek; umut, yeise gark olduğun an içine doğan ışıktır” der Gilbert Keith Chesterton (1874-1936) isimli İngiliz yazar.
Nevi şahsına münhasır bir kalemdir o.Yukarıdaki söz aslında onun hayatının da özeti. Çağdaşı ve meslektaşı Rudyard Kipling’in aksine nehrin akışına değil tersine kürek çeken aykırı bir isim olarak geçer İngiliz Edebiyatında.
İngiltere’nin siyaset-i hariciyesini sert dille eleştiren ve modernizmin dikte edildiği çağda imandan ve vicdandan yana tavrını koyan bir yazardır o. Hatta kendi ülkesindeki yükselen bir damar olan Protestanlığa rağmen Katolik kalmayı tercih etmiş, yani iliklerine kadar aykırı yaşamayı kendisine ilke edinmiş bir isimdir o.
“Duvarların Ardında Koşulsuz Aşk” isimli kitabımda müebbet bir mahkûma sevdalanan Hristiyan davetçisi bir hanımın şehadet hikayesini paylaşmıştım. Evet, o kadın sevilmeyecek gibi olanı sevince, sevgiyi sevgiyle yaratan ve sevilmeye en layık olan Rabbin sevgisine mazhar olmuştu. Bu hanım vefat ettiğinde kızı, hapishanedeki müebbet mahkûma mektup yazmış ve hayatı boyunca bu son iki senesi kadar annemi huzurlu görmemiştim demişti.
İman, aşk, merhamet ve umut ödülsüz değildir zira.
Şahsiyet, pasif ve edilgen nesne olmak değil, aktif ve etkin özne olmaktır.
Ali Şeriati, eserlerinde yıldız ve aydın ayrımı yapar. Aydın, nehrin akıntısına paralel kürek çeken, yıldız ise nehrin akıntısına karşı direnen yiğitlerdir Ali Şeriati’nin dilinde. Nitekim kendisi de o kısacık ömründe yiğit olabilmenin mücadelesini vermiş ve bunun bedelini ödemiştir.
İman, imkânsız gibi görünene inanabilmek ve umut dahi yeise gark olduğun an içine doğan ışıktır.
Babil kralına değil İbrahim’e inanmak, binlerce yıllık Firavun iktidarıyla değil Musa ile yol almak ve İsa’nın bir avuç havarisiyle dünyaya meydan okuması ve yine Muhammed’in yaşadığı cemiyetin ezilenleriyle ezenlere karşı savaş açması bu olsa gerekti.
“Bu din gariplerle geldi gariplerle gidecek, ne mutlu o gariplere” diyordu kendisine nispet edilen bir sözde.
Garip olmak kimileyin Firavuna karşı Musa’nın yanında olmak, kimileyin ise Züleyha’dan yüz çevirebilmektir
Garip olmak her şeye rağmen “Hayır”, diyebilen diri bir vicdan olabilmektir
“Eşkıya dünyaya hükümdar olmaz”, diyebilmek.
Muaviye bin Ebu Sufyan'ın şaşalı yaşam tarzını ve savurganlığını tenkit eden Ebu Zer el Gifari olabilmek kimileyin. Tek kalsa da adaleti haykırabilmek ve vicdanları uyandırsa da Rabaza çölünde yalnız uyumak.
Zira en ıssız çöllerde açar zambaklar.
Albert Camus’un “İsyan ediyorum öyleyse varım”, dediği gibi “Hayır!”, diyebilmeyi varoluşsal anlamlılık ile özdeş kılmak.
Rachel Corrie misali İsrail’in zulüm tankının altında ezilmek.
“Mevla’m çekirdeğe orman gizlemiş, bir damla tahıla harman gizlemiş, yılanın zehrinde derman gizlemiş ..” der bir ozan Firavun’un kucağında beslediği çocuk Musa’yı ve çöllerde sakladığı Muhammed’i hatırlatırcasına.
İman, imkânsız gibi görünene inanmak demektir
Kardelen çiçeği gibi olabilmektir şahsiyet
Zulmeden zalimlerin lehinde konuşmak kolaydır lakin mazlumun yanında olmak kolay değil
Uydurulmuş hurafelere inanan yığınlardan olmak kolaydır ama hakikatin ve adaletin safında olmak kolay değil
Popülist olmak kolaydır ama şahsiyet olmak kolay değil
Yokuşu inmek kolaydır ama yokuşu çıkmak kolay değil
Alkış almak kolaydır ama tenkit almak kolay değil
Lakin tıpkı müebbet bir mahkûma sevdalanan ve istikamet bulan o kadın gibi sevilmeyeni sevebilirseniz,
İmkânsız gibi görünene “iman varsa imkan var” diyebilirseniz
Bir de affedilmeyeni affedebilirseniz
O dem dünya yeise gark olsa dahi Rabbim içinizi umutla doldurur.
Zira umut imanın çocuğudur.
İman, aşk, merhamet ve umut ödülsüz değildir asla...
Bilgin Erdoğan
Twitter: @BilginErdogan1
2 Yorumlar
Çok güzel bir çalışma..tebrikler
YanıtlaSilKardelen çiçeği olmak için toprak, have, su ve güneş gibi insanlarla buluşmalı
YanıtlaSil