İslamî geleneğimizde böylesi bir yazıya “Allahualem” diye başlanır. Biz de öyle başlıyoruz. Bu konular açıldığında avamın yaklaşımı şudur: Geleceği Allah bilir. Doğru, fakat kulları da %5-10 hata payı ile bilir.
Nasıl, “Kastamonu’da gelecek Nisan ayı, nasıl geçecek?” sorusunun cevabı geçmiş 50 Nisan ayı üzerinden verilir; Geçmiş 50 Nisan ayının sıcaklık ortalaması, bize gelecek Nisan ayını çok az hata payı ile bilme imkanını verir...Genelde tarih, özelde “Kur’an’da tarih” bunun için vardır...
Geçmiş geleceğin nasıl geleceğini gösteren muhteşem bir veri bankasıdır.
Evet, geleceği ve The Cemaatin geleceğini de Allah bilir. Ama biz de “tercihe göre takdir” yasasına göre şekillenen sosyolojik tarihe baktığımızda, o tarih içinde bir alan taramasıyla dinlerin, tarikatların ve cemaatlerin tarihine baktığımızda The Cemaatin geleceğini görebiliriz.
Önce dinlere bakalım. Kolay anlaşılması ve anlatılması için Peygamberlerin getirdiği mesaja iman edenlere cemaat diyelim;
· Hz. Musa ve Hz. İsa’nın cemaatlerinin, itikatî ve amelî konularda aynı olan tek blok/tek grup olarak devam etmediği herkesin malumu…
· Peygamber Efendimizin cemaatine bakalım; Onun da her konuda aynı şekilde inanan ve amel eden tek parça bir cemaat olmadığı herkesin malumu…
· Birçok tarikattan ikisine bakalım; Abdulkadir Geylani ile başlayan Kâdirilik ve Bahaeddin-i Nakşibendi ile başlayan Nakşiliğin bugün kaç parçaya ayrıldığı malum…
Günümüze bakalım
· Menzil tarikatı ve Süleymancı olarak bilinen cemaat… Her ikisinin de bugün için iki grubu ayrıldığı malum…
· Said Nursi ile anılan ve Nurculuk diye isimlendirilen hareketin bugün kaç gruba ayrıldığı malum…
(Bu yazı Akademik bir yazı olmadığı ve detayları geniş kitlelerce bilindiği için yukarıdaki bilgilerin tafsilatını ve referanslarını vermedim.)
Dinler, Tarikatlar ve Cemaatler tarihinden yola çıkarsak, TEK PARÇA başlayıp bugün ÇOK PARÇA olmayan bir tane grup yok…
Geçmişe “kader” diyoruz... Cemaatlerin kaderi bu... Bu kaderin istisnası var mı? Ben “yok” biliyorum. “Var” diyen biri varsa, bu yazının altına yazsın, gerçekten öğrenmek isterim…
İşte bu gerçekten yola çıkarak diyoruz ki: The Cemaatin akıbeti de bu kaderin istisnası olmayacak. (Allahualem) Gülen’in vefatıyla birlikte bölünecek, parçalanacak, dağılacak ve buharlaşacak… 15 Temmuz travması da bu sonucu hızlandıran bir faktör olacak…
(Buharlaşmayı yok olma manasında değil, dönüşme anlamında kullanıyorum. Malum su –kirli su olsa bile- buharlaşıyor bulut oluyor, bulut başka bir zaman da başka bir zemine tekrar saf su olarak iniyor.)
Bu yazdıklarım bir keşf veya keramet değil. Bunları yazmak için de “Büyük Abi” falan olmaya da gerek yok. Gelecek Nisan aynı bilmek gibi bir şey… Yukarıdaki bilgileri önüne koyup geleceğe bakan herkesin görebileceği bir gerçek…
Gülen hayattayken yerini heyete bırakır mı?
Gülen gibi liderlerde ölene kadar liderlik geleneği var. Mesela Gülen şöyle düşünür mü?
“Ben uğruna ömrümü verdiğim davamı çok seviyorum, bu davanın gelecek kuşaklara ulaşmasını da çok istiyorum, o yüzden hayattayken yerimi bir heyete bırakmak, ölene kadar da o heyete danışmanlık yapmak istiyorum. Böyle yapmakla, ölümümün ardından ortaya çıkacak arızaları daha hayattayken görecek ve onları düzeltme fırsatım olacak…”
Davasını kendini adayan bir lider böyle demeli. Gülen böyle der mi? Benim kanaatim –iş göremez raporu alacak duruma düşmezse- “demez” Etrafındaki “büyük abiler” böyle demesini tavsiye eder mi? Benim kanaatim, “etmez”
Vaazlarından tanıdığımız, sohbetlerinden bildiğimiz Gülen her gün uyandığında “bugün de ölmedim” diye hayıflanan, bir an öne ahirete gitmeyi arzulayan bir insan…
Böyle bir insanın uğruna hayatını verdiği dava için, ölümünden sonrası için bugünden bir şeyler yapması ve bunu duyurması gerekmez mi?
The Cemaatin ileri gelenlerinde birazcık samimiyet varsa, yıllarını verdikleri davayı biraz seviyorlarsa –ben hala içlerinde samimimi olanlar ve sevenler olduğunu düşünüyorum- Gülen’e şu soruları sormaları gerekir?
· Hocam, geçmişte tek parça başlayıp da çok parça olmayan cemaat ve tarikat yok gibi. Cemaatimiz bunun istisnası olabilir mi?
· Hayattayken, yerinizi heyete bırakmayı düşünür müsünüz?
· Sizin yokluğunuzda ortaya çıkacak arızaları, hayattayken görüp müdahale etmeniz “davanın selameti” için daha uygun değil midir?
Sorarlar mı? Yapıyı bilen biri olarak konuşuyorum aralarında bol bol konuşurlar ama so-ra-maz-lar.
Benim bu yazıda yaptığım değerlendirmelerin 10 kat iyisini yapabilecek olan Veysel Ayhan, 100 kat iyisini yazabilecek olan Ahmet Kurucan, Sosyal Medyada konuşan The Cemaat Abileri: Harun Tokak, Mustafa Yeşil, Bahattin Karataş vb… bu gerçekleri görmüyorlar mı?...
· Göremiyorlarsa bu kötü,
· Görüp susuyorlarsa bu daha kötü,
· Görüp kendi aralarında konuşuyor ve Gülen’in yüzüne karşı diyemiyorlarsa bu çok daha kötü…
Bu Konuda Konuşan ve Yazan Biri Olarak Benim Önerim Şu:
Yapılması gereken: İslam dininin doğasına/tabiatına göre organize olmak; Bu konuda Peygamberin (sav) ölümlü, onun tabi olduğu Kur’an’ın ölümsüz olması bizlere çok önemli bir mesaj veriyor: Ne yaparsanız yapın, şahısların ölümlü, ilkelerin/prensiplerin ölümsüz olduğu gerçeğine bilerek yapın...
Bütün yapılanmalarınız şahıs değil, ilke merkezli olsun.
Said Nursi’nin ifadesiyle “baki hakikatler fani şahıslar üzerine bina edilmez.”
Bu gerçekten sonra şu gerçeğin de bilinmesi gerekir. İslam’a hizmet etmek için illa, başında “büyük bir zat” olan ve adı tarikat veya cemaat olan bir yapı içinde olmak gerekmiyor. Hatta geçmişten ders alanlar için böyle bir yapıyla bugün yola devam etmek, günümüzde otobanda deve ile gitme ısrarına benzer.
İslam’a hizmet için olmazsa olmaz tek şart: Güzel örnek olmaktır. Kur’an ifadesiyle “üsve-i hasene” olmak. Güzel örnek olmak, on tane sıfırın önündeki “1” gibidir. O yoksa gerisi ne kadar çok olursa olsun “0”dır.
Bu noktada müsaadenizle haddimi aşayım ve şu cümleyi kurayım: GÜZEL ÖRNEK OLMAK FARZI AYINDIR. İslam dinindeki bütün farzlar bu farzın ikamesi için vardır. Güzel örnek olmanın dini referanslardaki karşılığı İhsan şuuru ve güzel ahlaktır.
Haddimi aşmışken bütün tarikat ve cemaatlere şöyle bir öneride bulunayım: Tarih şahittir ki: Şahıs merkezli yapılanmanın sonucu, o şahsın ölümüyle dağılmaktır. Yapılması gereken (The Cemaatin de yapması gereken): Bu gerçekten ders alıp, -büyük-küçük fark etmez- şahıslar ölse bile, varlıklarına devam edebilecek organizasyonlar içinde faaliyet göstermektir.
Hem MÜNFERİT olup hem de ORGANİZE olmak mümkün mü? Münferit Fikir Platformu (MFP) bu konuda üzerinde düşünülmesi gereken iyi bir örnek…
Geçmişte sohbete “yeni insanlar” geldiğinde arkadaşlar “abi ne soralım” dediklerinde onlara “Bir cemaate veya tarikata girmek farz mı?’ sorusunu sorun” derdim.
Cevabıma da şöyle bir soru ile başlardım: ORGANİZE OLMAK FARZ MI?
Bu soru, bir sonraki yazımın başlığı…
Deniz Tavacı
1 Yorumlar
fetullahta zerre kadar insanlık kaldıysa TRye gelir bir suç varsa benimdir der bu saatten sonra cemaatin yapacağı tek hayır kaldı kendini feshetmesi
YanıtlaSil