21 Ekim tarihinde Alper Ender Fırat isminde (zannediyorum bu bir müstear isim) bir köşe yazarı tr724 sitesindeki köşesinde “Münferitçilik” başlığıyla bir yazı kaleme aldı (link). Alper bey yazısının baş tarafında “Bir Papa’mız Var” filminden yola çıkarak insanın değişebileceği, cemaatlerin özelliği, cemaatlerden çıkanlar gibi konulara değiniyor; sonrasında “münferitçi arkadaşlar” diye başlayarak tam olarak isim vermeden ama kuvvetle muhtemel “MFP’de yazan yazar”lara eleştiriler getiriyor. Yazının tamamı hakkında yorum yapacak değilim, verdiğim linkten kendiniz okuyarak yazının tam olarak ne dediğini değerlendirebilirsiniz.
Bu yazım iki kısımdan oluşacak. İlk kısmında Alper beyin getirdiği eleştirilere dair cevaplarımı/yorumları paylaşacağım. Yazımın ikinci kısmı asıl yazmak istediğim: Alper beyin yazısından yola çıkarak benim kafamdaki “münferit”liğin nasıl bir şey olduğunu sizlerle paylaşmak. Bu yazı bir “münferit” cevap ve yorum, MFP’nin platform olarak cevabı ve yorumu değil, o yüzden “münferit bir cevap” şeklinde yazıyorum yazı başlığında.Öncelikle Alper beyin tam olarak MFP’ye refere ettiğini açık etmesi gerekirdi, sonra “münferitçi arkadaşlar” derken tam olarak kimleri kasdettiğini yazması. Öyle yazmamış, ama büyük olasılıkla orada kastettiği MFP’de yazan, videolarında konuşan, tweet’lerini beğenip yorumlar yapan insanlar. Sadece yazarları kasdetse bile MFP’nin 300’e yakın yazıyı yazan 60’den fazla yazarı olduğunu dikkate almak lazım. Bu yazıların hepsini dikkatlice okumuş olan bir kişi olarak ben bile bu yazarlara dair genel bir değerlendirme yapmakta zorlanıyorum, Alper bey kendisi maşallah özetleyivermiş tüm “münferitçiler”i. Ben de ondan cesaret alıp kendisi gibi yapayım, bu yazımda “ortalama bir MFP yazarını” değerlendireyim, ama yazarların kişisel olarak o varsayılan ortalama yazardan çok farklı olabileceklerinin altını çizerek.
Alper beyin getirdiği eleştiriler şunlar: münferitçiler (i) cemaat aleyhtarlığını misyon haline getirmişler, (ii) cemaatin hiç iyi bir tarafı yokmuşçasına insafsızca eleştiriyor, kötülüğünü ispat etmeye gayret ediyorlar, (iii) kendi görüşlerini tartışılmaz hale getirmeye çalışıyorlar, (iv) farklı düşüncelere müsamahasızlar, (v) twitter hesaplarında kendilerini eleştirenleri ve hatta onlarla hiç muhatap olmayanları bile engelliyorlar, (vi) kendilerine bir cemaat oluşturuyorlar (vii) cemaatin sorunlarını ele alıp onlara çözüm yolları göstermiyorlar, (viii) cemaatin kötü durumda olmasından memnuniyet duyuyorlar, (ix) Erdoğan gibi “tabanı ibadet, ortası ticaret, başı ihanet” diyorlar.
Alper beyin eleştirilerine cevaplar
Bu kısımda çok uzatmamaya çalışarak cevap ve yorumlarımı yazayım. MFP’nin misyonu web sayfamızda yazıyor (link), şu şekilde: MFP “grupların ve cemaatlerin fikirlerinden ziyade; ferdi, bireysel, münferit olan fikir ve görüşlerin sesi olmak isteyen” ve “yazarların değişik konularda, ama özellikle din ve cemaatler konusunda fikirlerini özgürce dile getirebildikleri” bir platform. Aynı sayfada bir süredir her yazımızın altına da eklediğimiz şu sorumluluk reddi de yazıyor: “MFP blogda yazılan tüm yazılar yazarların şahsi görüşleridir, MFP’nin ve platformdaki diğer yazarların görüşlerini ifade etmez.” Dolayısıyla cemaat aleyhtarlığı MFP’nin misyonu olamaz.
Ha şunu diyebilirsiniz, MFP’de çıkan yazıların çoğu Gülen cemaati aleyhine. Buna itirazım olmaz. Ama “misyon haline getirmişler” demek farklı bir şey. Durum şundan ibaret. Gülen cemaatine (aslında onun karar alıcılarına) kızgın bir yığın insan var, bu insanların çoğunun kendileri veya bir kısmın yakınları bu süreçte zarar görmüş (bunlara cemaatzede diyelim). Bu cemaatzedeler ülke muktedirlerine zaten kızıyorlar ama aynı zamanda Gülen cemaati hiyerarşisine de kızıyorlar ve MFP’den başka seslerini duyurabilecekleri platform bulamıyorlar. MFP onlara mikrofonu uzatmaktan hiç çekinmiyor. Daha ileride tekrar üstünde duracağım üzere MFP aslında herkese mikrofon uzatmak istiyor. Ama sonuç olarak kabul etmek gerekir ki mevcut konjektürde mikrofonu talep edenlerin çoğunluğu cemaat aleyhtarı. Son olarak şunu eklemek istiyorum, benim kendi yazdığım 34 yazıdan en fazla 7-8 tanesi Gülen cemaatine dair. Bir YYK üyesi olarak hep Gülen cemaati haricinde yazılar gelsin istiyorum ama daha henüz gelen yazılar o doğrultuda değil. Kim bilir? Belki yakın gelecekte Gülen cemaatini aşarız ve daha önemli meseleler hakkında konuşmaya başlarız.
(ii)’ye dair; MFP yazarları genelde Gülen cemaatinin kötü taraflarına konsantre olsalar da, az da olsa Gülen cemaatinin güzel taraflarından bahsediyorlar. Eleştirlere insafsızca diyebilmeniz için o eleştirilerin yanlış veya abartı olduğuna dair argümanlar getirmeniz lazım. Ben işin açıkçası bu şekilde ikna edici argümanları henüz göremedim, dolayısıyla eleştirilere belki sert diyebilirim, ama insafsız diyemem. Kötülüğünü ispat etmeye çalışma sözü de ilginç olmuş :) Kötü tarafını güzelce açıklıyorlar diyelim ve geçelim.
(iii)’e dair; MFP yazarları ne şekilde kendi görüşlerini tartışılmaz hale getirmeye çalışıyorlar anlamadım. Yazarlarımızın çoğunun twitter hesapları var ve yazılarına gelen eleştirilere cevaplar veriyorlar oradan. Bir kısmıysa blog üzerinden cevaplar veriyorlar. Aslında MFP yazarlarının tartışmaya açık olma özelliği Türkiye standartlarının kat ve kat üstünde bence.
(iv)’e dair; MFP kesinlikle karşı düşüncelere müsamahalı. Kaç defa söyledik bize cemaati savunan yazılar da gönderin, biz yayınlamaktan mutlu oluruz diye. Sağolsun tek yazıyı Cumali Önal bey gönderdi, yayınladık (link), sonra blog üzerinden MFP’yi sert şekilde eleştiren bir yorum atılmıştı, yazarından rica ettik onu da bloğumuzda bir yazı olarak yayınladık (link). MFP’de yazısı çıkmış insanlar arasında Gülen cemaatine MFP yazarları ortalamasının çok daha üstünde sempati besleyen Tayfun Tuna ve Engin Sezen gibi isimler de var. Hasılı MFP blog olarak kesinlikle karşı düşüncelere müsamahalı. MFP yazarları da genelde farklı düşüncelere müsamahalı, yukarıda belirttiğim üzere çoğu ile twitter üzerinden kolayca tartışabilirsiniz.
(v)’e dair; ben şahsım adına twitter’da engellemeyi bir hak olarak görsem de engellediklerimin çok büyük bir kısmı (zannediyorum 345 kişiden 300’e yakınıdır bunlar) bana kamuya açık şekilde veya dm ile küfür, hakaret veya beddua edenlerdir. Geri kalan (sayı olarak 50 civarından daha fazla olduğunu zannetmiyorum) engellediklerim defalarca parazit yapıp “iletişim için değil, can sıkmaya” geldikleri aşikar olan kişilerdir. Daha benimle muhatap olmadığı halde engellediğim kimseyi hatırlamıyorum. (*) Tüm MFP yazarlarını teker teker bilemem ama zannetmiyorum ki engelleme konusunda ortalamanın üstünde olsunlar.
(vi)’e dair; bu önemli bir mesele. Bu iddia hakkında ne düşündüğümü yazımın ikinci bölümünde ele alacağım.
(vii)’e dair; aslında bir çözüm yolu gösteriyoruz. Bu çözüm önerimiz cemaat hiyerarşisinin günahlarını itiraf etmesi ve cemaatin Gülen’in ve abilerin boyunduruğundan kurtulması.
(viii)’e dair; yok öyle bir şey. MFP yazarlarının çoğu zaten mağdurlar, her zaman tabanın masum olduğunu ve yanında olduklarını söylüyorlar.
(ix)’e dair; doğrudur, çoğu yazarımız öyle düşünüyor gibi görünüyor. Ben de şahsen o şekilde düşünüyorum.
Yazımın ikinci ve bence daha önemli kısmına geçiyorum.
Bence münferit nedir?
Yazımın bu kısmında Alper beyin eleştirilerine bağlı kalmayarak ve daha genel olarak “benim görüşüme münferit nedir” konusunu ele almak istiyorum. Münferit Türk Dil Kurumu tanımlamasına göre “kendi başına, ayrı, tek” demek. Aslında belki de “birey” tanımlanması da eklenmesi gerekirdi oraya. Çünkü Arapça bir kelime olan münferitin bence Türkçe en güzel karşılığı “birey.” Biz yine de münferiti “kendi başına” olarak anlayalım.
Öncelikle şunun altını çizmek lazım. Münferit kendi başına demek olduğuna göre “kendi başımayım” diyen herkes aynı zamanda münferitim demiş olur ve Münferit Fikir Platformu ile hiç bir alakası olmak zorunda değildir :) Bu tabii ki aşikar bir gözlem, ama yine de yazmak istedim; çünkü bizim MFP isminde bir twitter hesabı ve blog kurmamızla beraber “münferit” sözünün patentini almamız mümkün değil, çünkü münferit bir cins isim, özel isim değil.
Yine de Alper bey “münferitçi” tanımını kullanmış. Dolayısıyla ben de yazımın geri kalanında MFP ile alakalı (yani yazar, konuşmacı veya twitter-blog takipçisi) “münferit” insanların yine “ortalaması” üzerine yorumlar yapacağım (yine bireysel olarak bu ortalamadan farklı olabileceklerinin altını çizerek.) Bundan sonra münferit dediğim zaman MFP bazındaki, MFP ile alakalı münferitlerden bahsediyor olacağım.
Münferitlerin çoğunun ortak özelliği kendilerini bir cemaatten (çoğu itibariyle Gülen cemaatinden) “kazık yemiş” olarak görmeleri. Zaten bu yüzden kendilerini “başkaları ile beraber” değil de, “kendi başlarına” görüyorlar. Münferitlerin çoğunun bir diğer ortak özelliği artık “bir kişinin” sözünü dinlemeye, peşinden gitmeye, dediklerini sorgusuz kabul etmeye tövbe etmiş olmaları. Ne de olsa sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer! Münferit bu bakımdan “mürit”in tam zıt karşılığı diyebiliriz.
Münferitlerin bir diğer önemli özelliği “akıllarını ve vicdanlarını” öncelemeleri ve “anlayamadığım bir hikmeti vardır” düşüncesini geride bırakmaları. Zaten bu öncelemelerinden dolayı bir kişinin takipçisi olamazlar. Bir kişiyi dinlediklerinde akıllarına yatanı alırlar, yatmayanı atarlar. Herkese kulak verebilirler; sadece “bir yol”dan değil, “her yol”dan istifade edebilirler. Akıllarını kullanmaları gerektiği için düşünmekten ve eleştirmekten korkmazlar.
Münferitlerin bir diğer önemli özelliği değişmekten korkmamaları ve su anki hallerinin doğru olduğundan emin olmamaları. Zaten emin oldukları anda hem düşünmeye, hem eleştiriye, hem değişime kendilerini kapatmış olurlar. Dolayısıyla münferit olan bulan değil, her zaman arayan olacaktır; ve bunu hiç bir zaman “bulamayacağı” düşüncesiyle barışık olarak yapabilecektir. Münferit olan doğruyu bulduğundan emin olamayacağı için klasik misyoner tavırlarına girip bakın doğru anlayış bende, buraya gelin demeyecektir.
Münferitlerin bir diğer önemli özelliği şikayetçi olmalarıdır. Münferitler birbirine düşman cemaatler halinde konumlanmış bu talihsiz coğrafyanın bu halini kabul edemezler, bu durumun yanlış olduğunu çok daha iyi bir konumlanma ile daha huzurlu bir topluma ulaşılabileceğini düşündükleri için mevcut sistemden şikayet ve ona bir başkaldırı durumu içindedirler. Belki de bu yüzden biraz radikal, biraz isyankar ve biraz köşeli olabilirler.
Gelelim yukarıda cevap vermediğim (vi) eleştirisi. Yukarıda yazdığım özelliklerinden dolayı münferitler bir “cemaat” olamazlar. Çünkü cemaat olabilmeleri için başlarında bir şeyh, bir hoca, bir lider, bir önder olması gerekir. Öyle birisini kabul ettikleri anda zaten münferit olmaktan çıkmış olurlar. (**) Münferitler elbette ki birbirleri ile etkileşim halinde olabilirler, bir platform kurabilirler. Bu da bir bakıma bir “birliktelik”tir, ama kesinlikle ama kesinlikle klasik manada bir cemaat değildir bu birliktelik. Ben cemaatleri bir koca ağaç ve etrafında ona yaslanmış cılız sarmaşıklara benzetiyorum; münferitlerin oluşturduğu bir platformu ise yan yana ama kendi ayakları üzerinde duran ve her birisi bir diğerinden farklı olan fidanlardan oluşan güzel bir bahçeye. Bu bahçede bir fidan olduğum için mutluyum, umarım hayatım boyunca fidan olup eğilip bükülebilirim ve eğilmez bir ağaç hiç olmam.
-İsa Hafalır
(*) Hiçbir iletişimimiz olmadığı halde beni engellediklerini farkettiğim ve bunun üzerine kendilerini engellediğim çok az sayıda hesap var. Ama sonuçta “beni engellemeyi” muhatap alma sayabileceğimiz için bu kişiler de söylediğim kaideyi bozmuyor.
(**) Buna benzer bir şeyi daha önceki bir yazımda da yazdım. Aslında bunu yazmaktan ar ediyorum çünkü böyle bir şeyi düşünmeyi bile kendime yakıştıramıyorum. Ama düşünenler olursa diye yine de yazayım. MFP’nin kurucusu olarak ben kesinlikle bir hoca, lider, önder değilim münferitlik düşüncesinde, sadece bir bireyim. Ne kesinlikle hocalık ve liderlik gibi bir kapasitem var, ne de öyle bir isteğim. Yaptığım tek şey insanlara özgürce konuşabilecekleri bir mikrofon uzatmak ve bu mikrofondan kendim de konuşmak. Hem konuşurken, hem yazarken kafa göz yardığımın farkındayım. Çoklarına—aslında aklını kullanmayı sevenlere—münferit olmayı tavsiye ediyorum (bunun misyoneri değilim, herkes kendi kararını kendi özgürce vermelidir, ve bazılarına münferitlik uymayabilir), ama beni takip etmelerini (yani benim spesifik düşüncelerimi doğru görmelerini) kesinlikle tavsiye etmiyorum, çünkü “çıkış nerde, ben de bilmiyorum.”
2 Yorumlar
İngiltere'de bir Hidepark duymuştum, herkes orada istediğini özgürce söyleyebilirmiş.
YanıtlaSilMünferit platformunu ilk duyduğumda o park aklıma geldi. Bu platformda herkesin, her türlü fikri ( örneğin eşcinsellikten, çok eşliliği savunmaya, ateizmden tevhide oradan puta tapmayı savunmaya, faşizim kominizmden demokrasiye kadar) en zıt fikirleri bile savunabileceğini hayal ettim.
İnşallah yanılmamışımdır.
Ben de öyle bir yer olmasını umuyor ve onun için çalışıyorum hocam.
YanıtlaSil