Header Ads Widget

test banner

Gülen ve Hizmet Hareketi Üzerine Değerlendirmeler (5) / 15 Temmuz Sonrasına Gülen’e Yönelik Eleştiriler Haklı mı?

Şu süreçte soru sormayanları, açıklama beklemeyenleri, hesap sormayanları inanın anlayamıyorum. Mağduriyetler bizlere sıcak bir yaz gününde, vakitlerden bir ikindi vakti, gökten ebabil kuşlarının gagalarında mı geldi sevgili arkadaşlar. Bizler şemadan bela yağarken elimizdeki şemsiyeleri tersinden gökyüzüne uzattığımız için mi mağduriyet yaşadık. 

Bakınız, çok derin analize falan gerek yok. Bir mağduriyetin yaşanması için öncelikle en az iki taraf olmalı ve bu iki tarafın bir mücadele içerisine girmeleri gerekli ki ortaya bir sonuç çıksın. Bizlerin yaşadığı mağduriyetleri netice veren mücadelenin iki tarafı bulunmakta. 

Birinci taraf: Hizmet hareketine yön veren, karar verici muktedirler. (Gülen ve Ekibi) 

İkinci taraf: Hükümet eliyle kendisini ifade eden “DEVLET” in muktedirleri. 

Mücadele Bitmedi 

Bu iki muktedir grubun çıkar çatışmasının neticesiyiz her birimiz. Hizmet hareketine yön tayin eden Gülen ve ekibinin güç unsuru olarak kullandığı bizler, bu ekibin devlet ile girmiş oldukları güç savaşının neticesinde mağduriyetler yaşıyoruz. 

Henüz mücadeleleri bitmedi. Oyun devam etmekte. Gülen ve ekibi yanlış stratejileri ile birçok piyonu kaybetmelerine rağmen pes etmediler. Piyonlar hariç diğer taşlar Gülen’in, yani Şah'ın kaybetmesini istemiyorlar, biliyorlar ki Şah gitti mi diğer taşların işe yarar bir fonksiyonları kalmayacak. Gülen de aynı şekilde, etrafımdaki kullanışlı taşlar ve piyonlar giderse çok dayanamaz mat olurum endişesi ile çevresindekileri feda edememekte. Karşılıklı çıkarlar, Pennsylvania'daki tiyatroyu devam ettirmekte. 

Kaybedilen piyonlara gelecek olursak (ben de dahil), oyunu (davayı) kazanmak yolunda, piyonlar strateji gereği bilerek ya da yanlış strateji sonucu, istenmeden kaybedilebilir. Oyunun kuralı bu. Aman piyonlara bir şey olmasın diye vezirin feda edildiği görülmüş müdür? Önemli olan maçı kazanmaktır, Şah’ın devrilmesini önlemektir. Zaten kaybedilen piyonların çoğu halinden de memnun. Hatta çoğu piyon, Şah ve ekibine olan adanmışlıkları nedeniyle oyunu kazanabilmek uğruna kendilerinin feda edilmesinden onur duymaktalar. Böyle bir mücadelenin içerisinde, bir oyunun parçası olduğunu öğrenen insanların seslerine kulak vermek yani maçın ortasında mücadeleyi bırakıp piyonlara laf yetiştirmenin bir anlamı olmasa gerek. 

Tek Suçlu Devletin Muktedirleri Mi? 

21. yüzyılda modern bir soykırıma uğrayan mağdur kitlenin tüm suçu, kabahati, kusuru kendilerine soykırım uygulayanlara vermesi akıllıca mı, yoksa aptalca mı? Kendilerinin soykırıma maruz bırakılmalarına, girmiş oldukları karmaşık ilişkiler nedeniyle sebebiyet veren Gülen ve ekibine tek bir kelime dahi olsa söylememek, eleştiri de bulunmamak mıdır doğru olan? Devletin orantısız ve toptancı bir zihniyet ile zulmüne diyecek bir şey yok. Ancak bizlerin mağduriyetindeki taraflardan birisi de hizmet hareketiydi. Devlete on söz söylerken, cemaate bir kelime dahi söylememek ne kadar doğru? Devlet içerisinde kadrolaşma adına her türlü gayri meşruluğa tevessül etme ahlaksızlığına girişirken vicdanlarınızı yanlış bir “cihat” kavramı ile rahatlatıyor olmanız gerçekleri değiştirmiyor maalesef. 

Kriz Masası 

15 Temmuz sonrası Gülen ve ekibine yönelik eleştiriler haklı mı, sorusuna gelecek olursak şahsi kanaatim, sonuna kadar haklıyız, olacaktır. Çünkü arkadaşlar; Gülen, konuşmak yerine susmayı seçti. Şahsını hedef alan iddialara karşı susabilirdi, buna kimseler bir şey diyemezdi. Ancak yüzbinlere görünürde önderlik yapan bir zatın, müntesipleri küçük kıyametlerini yaşarken sessiz kalması, konumunu ve en yakınında bulunanları tartışmaya ve eleştiriye açık hale getirdi. 

Sessizliğin tabi ki birçok sebebi var. Benim dikkatimi çeken aynı zamanda Gülen ve harekete dair eleştirilere kapı aralayan, temmuz sonrası eksikliğini halen hissettiğimiz kriz ekibinin kurulamaması. Kriz masası tarzı bir oluşumun kurulmamasındaki sebep, cemaati kontrol eden heyetin kriz anlarında nasıl bir adım atacağını bilemeyecek kadar dağınık vaziyette olması mı yoksa konuştukça batarız psikolojisi kaynaklı mı, yoruma açık bir mesele. Net olan ise Gülen ve ekibinin susarak zamana oynama stratejisini benimsemiş oldukları. 

Gülen’in idare ediyor gözüktüğü hizmet hareketi yönetimi, kriz dönemlerinin olmazsa olmazı önemli bir birimi kuramadı. Kastettiğim, kriz masası. Kendisi tatmin edici mahiyette konuşmadığı gibi hareketin şahs-ı manevisini temsil edecek olan kriz masası kategorisinde değerlendirilebilecek bir oluşuma da gitmedi. Hizmet hareketini yıllarca kapalı devre, şeffafiyetten uzak bir şekilde idare etmeye alışan Gülen ve ekibinin, kriz masası gibi şeffaflık ve hesap verilebilirlik şartlarını gerektirecek bir birim kurmak ya akıllarına gelmedi ya da işlerine gelmedi. 

15 Temmuz sonrası Gülen’i ve yakın çalışma arkadaşlarını eleştirilir / tartışılır /sorgulanır hale getiren sebeplerden bir kısmına değinelim. 

a) Kriz Masası veya benzer bir birim kurulabilir ve o birimi idare edecek bir komite ya da grup belirlenerek kamuoyuna duyurulabilirdi. (Muhtemelen bu heyette, hizmeti bu felakete sürükleyenler olacaktı. 15 Temmuz günü dua paylaştıranlar, 16 Temmuz günü kamuoyunu nasıl aydınlatacaklardı acaba? Maalesef yapılmadı. 

b) Kamuoyuna ve hizmet müntesiplerine kriz masasının kurulduğu ilan edilir, bu birimi idare edecek olan zevata ait bilgiler verilir ve toplum, karşısında bir muhatap, canlı kanlı bir insan görürdü. Ancak yapılmadı. Gülen çıkıp konuştu diyenler olabilir ancak söylemeliyim ki Gülen, kamuoyu konuştu desin amacıyla durumu idare etmeye yönelik bir açıklama yaptı. Aklı ve vicdanı doyurucu mahiyette bir şey demedi. 

c) Kurulan kriz masası, menfur olayla alakalı her türlü bilgi ve belgeyi tek elde toplayabilir ve kamuoyu ile paylaşabilirdi. Ancak yapılmadı. Türkiye’ye ve dünyaya darbeye dair her türlü bilgi, darbeyi planlayanlara ait olan havuz medyasınca yapıldı. 16 Temmuz itibari ile yüzbinlerce hizmet müntesibinin hayatı kararırken, darbeye hizmet hareketini bulaştıran asıl münafıkların hayatları daha fazla sıkıntıya girmesin diye, bulaşılan hukuksuzluklar daha fazla gün yüzüne çıkmasın diye susuldu. Bırakın ülke ve dünya basınını, cemaati yöneten Gülen ve ekibi kendi müntesiplerine dahi mantıklı bir açıklama yapamadığı gibi bundan sonrası adına herhangi bir yol haritası da sunamadı. 16 Temmuz Hizmet hareketinin, cemaat olmaktan çıkarak küçük küçük kliklere ayrıldığı gün oldu. Bugüne kadar uluslararası arenada maruz kalınan zulmün yeterli manada anlatılamayışının sebebi de bu olsa gerek. 

d) Kriz masasına bağlı olarak, basın ve iletişim birimi kurulabilir ve cemaatin tüzel kişiliğine yakışır şekilde cevap verilebilirdi. Seçilen şahıs kamuoyuna duyurulur ve anlık olarak sosyal medya vasıtasıyla bilgi paylaşımına gidilebilirdi. Maalesef bu şekilde olmadı. Sahipsiz kalan iletişim kanallarını mafya ağzıyla konuşan, etrafa küfürler saçan hizmet trolleri sahiplendi. Gülen’i oturtacak makam arayışında olan bu grup, hizmeti hak bir din statüsünde göstermeye başladılar. Böylesine kriz ortamlarında iletişim çok önem arz ederken, Gülen gibi yediği içtiği sosyal medyadan yayınlanan bir figürün böylesi bir hadiseye saatlerce sessiz kalmasını, mollaların ise aynı dakikalarda (darbenin başladığı saatlerde) müntesiplerini duaya (muhtelif dualar) davet etmelerini iyi niyetle yorumlamak Allah’ın verdiği akla saygısızlık olur düşüncesindeyim. Mollaların ne için duaya davet ettiklerini herkes biliyor olsa gerek. 

Kriz döneminde Gülen’in tavrı liderliğini tartışılır hale getirdi. Normal zamanlarda, işlerin güllük gülistanlık olduğu günlerde lidere çok şey düşmez. Liderin kıymet-i harbiyesi kriz dönemlerinde ortaya çıkar. Normal zaman dilimlerinde cemaati haftalık veya 6 ayda yapılacak bir sohbet ile bir arada tutabilecekken kriz dönemlerinde istersen her gün sohbet yap, arkandan gelenleri artık toplayamazsın. Gülen darbe sonrası müntesiplerine haftalık sohbetlerini yapmaya devam etti. Gözyaşları eşliğinde hamasi ifadelerle müntesipleri bir arada tutmaya çalıştı. Ancak bir şeyi unutuyordu. Hizmet müntesipleri, Gülen’in gözyaşları ile anlattığı imani hakikat de olsa artık duymak istemiyordu. İnsanlar, aklın ve mantığın kabul edebileceği türden izahatlar duymak istiyorlardı. Ülkede darbe oluyor, hizmet hareketi darbenin içerisinde görünüyor ama Gülen kayda değer açıklama yapmak yerine kulluk, ihlas gibi kavramlardan bahsediyor. 

Toparlayacak olursak, Gülen’in ve cemaate yön veren oligarkların darbe sonrasında iradeleri ile seçmiş oldukları tavır, kendilerini tartışmaya açmıştır. 

İlk olarak 17 / 25 sürecinde kurulması gereken kriz masası benzeri bir birimin, temmuz hadisesinin sonrasında da kurulmaması, cemaatin kamuoyunu aydınlatma adına hiçbir şey yapmaması, kendilerine yönelik eleştiri kapılarını aralamıştır. 

Darbe sonrası meydana gelen ölüm, kayıp, mahpuslara rağmen cemaatten bir Allah’ın kulunun da çıkıp sorumluluk almaması karşısında Gülen ve lider kadrosu sorgulanmayı, tartışılmayı sonuna kadar hak etmişlerdir. 

Hatırlayanlar olacaktır. 2015 yılında İzmit Körfezinde yapılan asma köprünün bir halatı kopar. Halatın kopması nedeniyle proje aksayacak ve taahhüt edilen tarihte teslim edilemeyeceği gibi şirkette yüklü miktarda tazminat ödemek zorunda kalacaktır. Halatın kopmasında kendi ihmali olduğunu düşünen Japon Mühendis “İnsanlar büyük emek harcadı. Olayın sorumluluğu tamamen bana ait. Kimsenin kusuru bulunmamaktadır.” notunu geride bırakarak canına kıymıştı. Şimdi arkadaşlar, Allah’a inanmayan Japon Mühendisin (Japonlarda genelde böyledir, bilirsiniz), toplumu ilgilendiren bir hatadan ötürü canına kıyıp ebedi cehenneme gittiği bir dünyada; Mehdi, Mesih nazarıyla bakılan, bilmem kaç yıllık namazlarını tekrardan kaza eden/ bizlere söylenen şekliyle zamanımızda, kulluğu zirvede yaşayan bir kul olan Gülen’in sorumluluk bana veya benimle beraber, sizleri idare ettiğimiz ekibe ait yönünde bir açıklama dahi yapmamasını berrak zihinlerinizle nasıl kabullenebiliyorsunuz. 

Gülen sorumluluk almıyor, yıllarca hizmetin imkanları ile standart üstü yaşamış karar vericiler sorumluluk almıyor, sendikalara üye ettirenler sorumluluk almıyor, bylock yükletenler sorumluluk almıyor ve bu durum sizi hiç ama hiç rahatsız etmiyor. İnanın anlaması güç. Korkarım bir zaman sonra “hizmet hareketi mi, o da ne? Öyle bir şey hiç olmadı” türünden şeyler duyabiliriz. 

Gülen’e ve muhterem abilerine söz söyletmeyen arkadaşlarım; herhangi bir üst düzey karar verici muktedirin, temmuz sonrası ülkeye gelerek, benim yönlendirmemle şu kadar insanın mağduriyet yaşadığı bir hayat bana ağır geliyor, beni de içeriye alın dediğini duydunuz mu? Çokça bahsedilen hizmet delileri nerede acaba. 

İntihar eden Japon, sıkıntı halatta idi, halatı ben mi yaptım, vidaları gevşek bırakmışlar, zaten günün birinde halat kopacaktı, daha önce burada çok halat gördüm ama kopan halatı tanımıyordum gibi saçma sapan açıklamalara girmedi. Gülen ve ekibi gitsin intihar etsinler demiyorum ama tabir-i caizse elin ecnebisinin sorumluluk adına canına kıydığı bir dünyada bir zahmet Gülen ve taifesi de sorumluluk alsınlar ve hesap versinler istiyorum. 

Şimdi, değerli arkadaşlar bunca soru işareti ve muammaların olduğu bünyeye soru sormak, eleştirilerde bulunmak, sorgulamak, yapılan yanlışları konuşmak hainlik mi oluyor, münafıklık mı oluyor, mit ajanlığı mı oluyor? 

Adnan Salih 
author

"Sorumluluk Reddi" Konusunda Önemli Bilgilendirme:

Münferit Fikir Platformunda yazılan tüm yazılar, aksi MFP YYK tarafından belirtilmedikçe yazarların kendi görüşleridir. MFP’nin ve platformdaki diğer yazarların görüşlerini yansıtmaz veya ifade etmez.

Yorum Gönder

3 Yorumlar

  1. Abi ne "Hizmet" i ? Neden bahsediyorsun ? Oyle bir sey olmus mu ? Kim yapmis ? Sen kimsin ? Ben kimim ? Zaten bu dunyada da yokuz. Aslinda bu dunyada yok. Bu arkadasa bir "balyok" verin gitsin kardesim.

    Gulen in 15 Temmuz sonrasi ruh hali :))

    Adam aklini ve hafizasini kaybetti maalesef, yazik.

    Mumdan cikmis yangin, Dede Gulen e sahip cikalim :) Kosklerde avaneleri ile kaliyo zavalli...

    YanıtlaSil
  2. Böyle böyle insanları kırdılar, küstürdüler zaten..ne desek faydası yok.rabbim hakikati göstersin.

    YanıtlaSil
  3. ulan hepiniz oradaydınız be, acınacak hiç bir durunmunuz yok.

    YanıtlaSil