Yüzleşmek, bireylerde olduğu gibi toplumların da ıslahında geçerli bir yasadır. İnsan bilgisizliğiyle yüzleşmeden bilgi sahibi olamaz. Zaaflarıyla yüzleşmeden kendisini ıslah edemez. Bu durum sosyolojik yapılar için de geçerlidir. Kendi eksiklikleriyle yüzleşmeyen sosyolojik yapılar kendilerini inşa edemezler.
Bu sebepledir ki gelenekçilik-muhafazakarlık bir toplumun içini çökerten bir nevi sosyal zehir gibidir. Zira onlar sorunlarla yüzleşmek yerine onları bastırmayı ve konuşacak bir şey olmadığını düşünürler. Milletseverliğin kanatları altındaki kibir uru gibidir bu durum.Oysa ki uygun olan yüzleşmektir. Biz nerde hata yaptık? sualini sorabilmektir mühim olan. Bu sebeple mesela bir cemiyetin hapishanesindeki mahkumları tanımak o cemiyetin sosyal veya ekonomik sorunlarıyla yüzleşmek gibidir.
Medeniyetlerin kendileriyle yüzleşmesi gerekir. İslam dünyası da kendisiyle yüzleşmelidir mesela. Biz nerde hata yaptık? Bu hal neyin nesi? Neden bu halde bu ümmet? Bu sorular samimiyetle sorulduğunda problemin sadece düşmanlarımızda değil kendimizde de olduğu görülecektir. Sorunların sadece ekonomik ve siyasi değil teolojik ve epistemolojik olduğu da görülecektir.
Amerikan hapishaneleri laboratuvar gibidir benim nazarımda. Bir avuç hapishanede ekseriyeti içerde Müslüman olmuş Müslüman mahkumlar nasıl oluyor da hiziplere, mezheplere ve meşreplere ayrılarak birbirlerini yiyorlar. Bunları da acaba emperyalistler mi parçala ve yönet prensibiyle birbirine düşürüyor?
Hayır hayır! Kaynaklarda bir sorun olduğunu kabul etmek zorundayız. Kur’an’dan ve akıldan, fıtrattan ve vicdandan beslenmeyen bir din parçalamaya ve hizipleştirmeye teşvik eder. 15 yıllık hapishane eğitmenliğimde ben kendi değerlerimle yüzleştim. Sonuç olarak geldiğim nokta, İslam mabedindeki bu yangının ivedilikle söndürülmesi gerektiğidir. Evet, evvela yüzleşmek zorundayız.
İnsanlar evvela kendileriyle bireysel olarak yüzleşmelidir. Kendi öz eleştirisini yapamayan başkalarına yönelik yaptığı eleştiri de etkili olamaz. Dışardan bakanlar o eleştiriyi samimi bulamaz. Daha sonra bu eleştirinin o kişinin kendisini yakın bulduğu siyasi veya dini gruplara doğru açılımı olmalıdır. Unutmayalım ki, iç eleştiri yapmaktan çekiniyorsak bu hayattan hiçbir şey yapamadan çekip gideceğiz demektir.
Bu arada ahlakın en fazla gerekli olduğu yer eleştirirken olmalıdır. Zira erdemli insanların çoğu eleştiriden değil eleştirenlerin gayri insanı üslubundan rahatsız olurlar. Lakin insanı bir eleştiriden rahatsız olan yapıların ömrü ne kadar da çalışsalar ve çabalasalar bir yerden sonra infilak etmeye mahkumdur. Bitiş ve tükeniş onlar için mukadder olur.
Kitap, inzar etmek içindir. Araplar, bu kelimeyi yangın alarmı için kullanır. Resullar, tevhid ve adalet yolunda “tenzirül uryan” yani çıplak uyarıcıdırlar. Helak olan kavimler nebevi tenkitlere kulak kapadıkları için helak olmuşlardır. Yunus (as)’ın Enbiya süresinde balığın karnında yaptığı duayı hatırlayalım: “Senden başka ilah yoktur. Sen eksikliklerden uzaksın ve yücesin. Ben zalimlerden oldum!” Burada iki temel vurgu var. Birisi tevhid diğeri öz eleştiridir. Dolayısıyla fıtrat dini İslam bireylerin ve toplumların içinde bulundukları halden sahili selamete çıkabilmeleri için Hakka tam güvenmeyi ve özeleştiri yapmayı teşvik eder.
Bilgin Erdoğan
Twitter: @BilginErdogan1
1 Yorumlar
Dini sorgulamali,imamlari sorgulamali,camileri sorgulamali,Dindarlari sorgulamali...yuksek sesle dusunmeli,yanlisa aninda mudehale edilmeli.herturlu fikri tartismali,dusunen varliklar oldugunuzu kanitlamali.
YanıtlaSilVicdanla ve insanlikla bagdasmayan her uygulamaya,fiile karsi cikmali...
Once esaslica dusunmeli,sonra vicdan azabindan kavrulmamali insan..