(Not: Lütfen bu yazıyı okurken yukarıdaki isimleri ve bunların neyi ifade ettiğini aklınızda tutmaya çalışın)
Ortalama bir Gülen cemaati mensubuyla (bu kişiye Mehmet diyelim) benim veya ortalama bir Münferit Fikir Platformu yazarının (bu kişiye de Ahmet diyelim) farklı düşündüğü çok mesele var, ama Mehmet ve Ahmet'in anlaştığı - aynı görüşe sahip olduğu - en önemli meselelerden birisi şu: muktedirlerin Gülen cemaati tabanına FETÖ/PDY davalarıyla, KHK'larla yaptığı muamele haksız; bu durum bir an önce değişmeli; insanlara yapılan bu zulüm artık son bulmalı. Gelin görün ki Mehmet'in ve Ahmet'in bu durumun düzelmesi için eforları ise taban tabana birbirine zıt. Bu yazıda bu konuyu ele almak ve bir durum değerlendirmesi yapmak istiyorum.Mehmet bu duruma (tabana yapılan haksızlıklar) dair diyor ki, madem muktedirler bu zulmü yapıyorlar, o zaman bu zulmü dayandırdıkları (veya tam olarak Mehmet'in görüşüne göre: zulme bahane olarak öne sürdükleri) "Gülen cemaatinin bir kısmının yaptığı suçlar ve hatalar"ın konuşulması, kabul edilmesi ancak "zalimin değirmenine şu taşımaktır" ve dolayısıyla bu meseler konuşulmamalıdır, hatalar varsa bile itiraflar yapılmamalıdır; zamanı gelince yapılması gerekse bile "bu zaman o zaman değildir." Mehmet bu görüşünün çok mantıklı olduğunu düşünüyor, ama çok büyük bir yanılgı içinde. Neden öyle olduğunu açıklayacağım.
Ahmet'in tabana yapılan haksızlıklara dair görüşü biraz daha orjinal ve belki çoğu insan tarafından anlaşılmamakta. O yüzden detaylı olarak yazmakta fayda var. Ahmet Mehmet'in çok da farkında olmadığı bir şeyin farkında. Türkiye halkının (Türkiye halkında ortalama bir kişiye de Ali diyelim) Gülen cemaatiyle asıl problemi devlette kadrolaşma, haksızlıklar, ve hatta 15 Temmuz'a iştirakinden bile daha temelde başka bir probleme dayanıyor. Ali'nin asıl problemi Gülen cemaatinin dürüst olamaması, kurulduğundan beri ve hala hep bir şeyleri gizlemesi, kabul etmemesi.
Bakın Ali 17/25'i bile önemsemedi, bal tutan parmağını yalar dedi; Ali zaten bütün grupların değişik boyutlarda devlette kadrolaşma içinde olduğunun farkında; rüşvet, kayırma, usulsüzlük gibi vicdanlı bir toplulukta asla kabul edilmemesi gereken ahlaksızlıklar bile alışılmış ve normalleştirilmiş Ali'nin toplumunda. Tamam, Gülen cemaatinin kadrolaşması ve palazlanması diğer gruplara göre çok daha fazla boyutlara ulaştı ve bu rahatsız ediciydi, ama Ali bunu bile tolere edilebilirdi; ta ki 17/25'ten önce başlayan ve 17/25'le ayyuka çıkan, en son 15 Temmuz'a ulaşan süreçte Gülen cemaatinin iktidar ile (ve aslında bir bakıma devletle) ölümüne kavgaya girmesine kadar.
Şimdi Ali geriye dönüp baktığında diyor ki, bu yapı hiç bir zaman samimi ve dürüst olmadı. Hep sanki bir tarafı (yani eğitim, dayanışma, yardım, dindar nesil yetiştirme vs) varmış da, diğer tarafı (devletin en kritik yerleri de dahil olmak üzere kontrolsüz kadrolaşma, siyaset üstü gibi davranıp siyasete dibine kadar girmesi, güçlenilen her tarafta tüm kaynakları kendine aktarması, fişleme, soruların verilmesi vs) yokmuş gibi davrandı. Bunu hep görüyordu Ali, ve bu Gülen cemaatinin hala kabul etmediği, yokmuş gibi davrandığı tarafının bu çok acı günlere ulaşan süreçte ana sebep olduğunun farkında. Önceden yazdığım ve önemine binaen tekrar edeceğim üzere Ali'nin asıl problemi bu durumla; Gülen cemaatine kolektif olarak baktığında onun dürüst olmadığını, iki yüzlü tavırlarını, hala sütten çıkmış ak kaşık olma havalarını görüyor. Meselenin özü şu: Ali Gülen cemaatinden kolektif olarak bir özeleştiri bekliyor, itiraf bekliyor, özür bekliyor.
Tamam muktedirler (onlardan ortalama birisine de Veli diyelim) de hiç sütten çıkmış ak kaşık değiller. Veli de çok kötülükler yaptı, yolsuzluklar, usulsüzlükler, sözünden dönmeler yaptı. Ülke şu an Veli'nin diktatörlüğüne dönmek üzere. Ali aslında Veli'den de şikayetçi (ve inşallah ondan kurtulmasına az kaldı, emeraler bunu gösteriyor.) Ama Veli bir politikacı, polikacılar için bu yolsuzluk gibi durumlar (aslında öyle olmaması gerekse de) daha kabul edilebilir. Ali'nin Veli'den beklentisi ile bir dini cemaat olduğunu iddia eden yapıdan beklentisi çok farklı. Bir de Ali'nin Veli'nin temsil ettiği kuruma (yani devlet) olan hastalıklı aşk meselesi var, ama o ayrı mesele ve ona burada girmek istemiyorum.
Bakın şurası çok önemli: Gülen cemaatinin meselesi iktidarla değil, aslında Türkiye halkı ile, Ali'yle. İktidarlar gelir geçer, ve bir halk çoğunluk olarak bir görüşe sahip olursa iktidar ya görüşü benimsemek, ya da sırasını bir sonraki iktidara bırakmak zorundadır. Ali'nin Veli'den hoşnutsuzluğu belli bir sınırı aştığı zaman, Veli gidecektir, başka çıkarı yok. Mehmet bunun farkında olmasa da Ahmet bunun farkında. O yüzden Ahmet Gülen cemaatinin bir tarafı tarafından işlenen günahlar ve buradaki Gülen cemaati karar vericilerinin (bir diğer tabirle TCH: The Cemaat Hiyerarşisi) sorumluluğunu açıkça söylemeden Türkiye'de bir şeyin değişmesinin çok zor olduğunun farkında. Eğer Gülen cemaati yurt dışında gettolar halinde yaşamaya razı değilse ve bir gün Türkiye halkıyla barışmak istiyorsa yapması gereken şey cok basit: dürüst, mert olabilmek; hatalarını eğip bükmeden kabul etmek. Buraya kadar okuduysanız lütfen kendinize şu soruyu sorun: Ahmet mi doğru düşünüyor, yoksa Mehmet mi doğru düşünüyor?
Burada önemli bir meseleye parmak basmak lazım ve bununla bitireyim. Ahmet aslında öncelikli olarak vicdanlı olmak istiyor, doğruyu eğip bükmeden dürüstçe söylemek istiyor. Gizli amacı "aslında suçlu olduğunu bile düşünmediği halde TCH'yı suçlu ilan edip Gülen cemaati tabanını (bir diğer tabirle TCT: The cemaat tabanı) kurtarmak" falan değil. Ahmet diyor ki ikiyüzlülükten, gizli ajandalardan, makyevalizmden bıktım ve iğrendim artık. Doğru ne ise söyleyeceğim. Bu doğrunun haykırılmasının önünde sonunda masum olan mazlumlara (Gülen cemaatinden olsun olmasın; mesela KHK ile veya Barış Akademisyenleri ile atılan solcular olsun, baskılanan Kürtler olsun) olan zulmün bitmesine katkıda bulunacağını umuyorum. Ahmet hiç bir tarafın elemanı olmadan her tarafı eleştirmek gerektiğini düşünüyor ve bunu yapmaya çalışıyor. Ahmet için önemli olan zafer değil sefer. Ahmet vicdanını ve aklını dinliyor, çekinmeden ve dürüstçe düşüncelerini söylüyor.
Ahmet bu dürüstlüğün Mehmet ve Ali'nin kavgasının bitmesine vesile olacağını umuyor. Ahmet de bir zamanlar Mehmet gibiydi, ve işin açıkçası Ahmet de, Mehmet de, Ali de - hukiki olarak değil ama etik veya ahlaken, ve bir miktarda - hatalı (Veli bunlardan daha fazla hatalı). Ne yapalım? Kör dövüşü kavgalar hep devam mı etsin? Yoksa herkes günahını itiraf edip bir barışma yoluna mı girsin? Bu hayat bu kavgalar için çok kısa. Türkiye bu kadar kötü durumda olmayı hak etmiyor. Daha iyisini yapabiliriz, yapmalıyız, yapacağız.
İsa Hafalır
2 Yorumlar
YanıtlaSilAli cok iyiydi,niye onu devlete asik diye murdar ettiyseniz...Aliler iyidir,hepimiz Aliyiz falan;)
Ahmettende Mehmettende Velidende hatta Ali den de ohh geldi artik,millet uzaya koy kuracak bizimkiler 300 senedir modernlesemedi,medenilesemedi...Ne Turkiyey mis yahu birturlu meselesi bitmedi...
"Ali" olarak küçük bir not yazayım. İyi kötü "Velinin" ne olduğunu görüyoruz. Ama henüz "Ahmet ile Mehmetin" mensup olduğu yapının ne olduğunu tam olarak anlayamadık. Fikir edinmek için 15Temmuz sonrası bir çok kanıt çıktı ama büyük resim daha netlesmedi. Bu nedenle "Ali" olarak hala bu yapının ne haltlar karıştırdığının ortaya çıkmasına destek olmayan ve gizleyen tabanının farklı bir muamele görmesini doğru ve yerinde bulmuyorum. Madem bu yapı bütün mensuplarını kullanarak illegal işlere karıştı, o zaman yalın gerçeği ortaya çıkarmak için herkes şeffaf olacak. Aksi bir muamele yaptığı takdirde "Veliye" verdigim kredimde biter. Şimdi soruyorum. Bu yapının (feto) 15 Temmuza ilişkin resmi açıklaması nedir?
YanıtlaSil