Bedel ödemiş bir arkadaşınız olarak, sıradan bir insanın gözünden hadiselerin nasıl göründüğümü ifade etmeye çalışacağım. Hizmet hareketi müntesibi arkadaşlarımın biraz olsun zihinlerinde hareketlilik meydana getirirsem ne mutlu bana. Temmuz hadisesi sonrasında toplumun nefret ettiği canlılar haline geldik. Devletin bakışını uzun uzun değerlendirmeye gerek bile yok sanırım. Her şey ortada, amaçlarına ulaştılar. Derin devlet ve derin cemaatin ortak operasyonu ile 21.yüzyıl dünyasına, İslam inancının güzelliklerini tanıtabilecek yeterlilikteki hizmet hareketi, toplum nazarında bir daha kabul göremeyecek şekilde bitirildi.
Devletten de asla merhamet beklemiyorum arkadaşlar. Açıktan tuzağa düşürdüğü hizmet müntesiplerine zerre acımaları yok. Hizmet tabanının, dönen dolaplardan haberdar olmadığını, tabandaki kitlenin ihlaslı bir şekilde ülkenin menfaatine adına gayret sarf ettiklerini pekâlâ bilmelerine rağmen hükümet eliyle devlet, kendi evlatlarına açıktan soykırım uyguluyor.
Devlet, cemaat içerisinde gayri meşruluklara bulaşanları bilmesine rağmen suçu günahı olmayan yüzbinleri alenen soykırıma maruz bırakıyor. Bunu yapmalarının kendilerince gerekçeleri var.
Devletin yön tayin edicileri diyor ki;
1. Ey Müslümanlar, bu ülkenin gerçek sahipleri biziz. Ve bizler bu ülkede İslami çizgide bulunan insanların söz sahibi olmalarını istemiyoruz.
2. Ey cemaat tabanı, sizleri katlediyoruz çünkü; sizlere yaptığımız zulüm vesilesiyle diğer çevrelere de mesajımızı iletiyoruz. Bizlerin istikbali için yani ülkenin menfaati için katliniz vaciptir. Kendisiyle gurur duyduğunuz padişahınız da zamanında yaptı bunu.
İşin erbapları daha fazla şeyler illaki yazacaklardır.
Üstad Hazretlerinin lahikalarda sıklıkla bahsettiği ve her fırsatta onlara karşı uyanık olunması gerekliliğini ifade ettiği “dinsiz komite” ile maalesef tanışmış olduk.
Aslında Gülen’in de en büyük endişe ve korkusu bu insanlarla karşı karşıya gelmekti. Kitaplarında, hareketin muktedirlerini sıklıkla bu gruba karşı uyardığı görülmekte. Lakin gelin görün ki Gülen maalesef ama maalesef hizmet camiasını hesap verilebilirlikten uzak, şeffaf olmayan bir sistem üzerinden idare etmenin bedelini 3 yıldır ödüyor.
4 duvar arasında sürekli aynı insanlar ile görüşen bir liderden zamanı sağlıklı okumasını, isabetli ve yerinde kararlar almasını beklemek saçma olur. Adım adım yaklaşan tehlikeyi kendisine haber vermek isteyenlerin teşebbüslerinin sürekli akim kaldığını şimdilerde bir köşede unutulmuş veya dışlanmış kelli felli şahıslardan, akademisyenlerden, gazetecilerden vb. şahıslardan duyuyoruz.
Gülen, kurmuş olduğu sistemin lanetine uğradı. O laneti yaşatan cübbeli süvarileri ise hala yanında. Kimileri devletin elemanı, kimileri ise saflık ve muhakemesizlik arasındaki ince çizgide sıkışıp kalmış vizyonsuz liderseviciler. Bu çantalı süvarilerin sosyal medyalarında Gülen’in hata yapmayacağı ve asla yönlendirilemeyeceği yönünde, Gülen’i putlaştırmaya, tabana dönük paylaşımları var. Tek dertleri ise, hareket müntesipleri nazarında pozisyonlarını korumak. Gülen’i yönlendirdiklerinin anlaşılmaması için şirk kokan ifadelerle Gülen güzellemeleri yapmak.
Devletin, Gülen’in yanına eleman yerleştirmesini gayet normal karşılayanlardanım. Türkiye'nin tüm kurumlarında bulunan yüzbinlerce sempatisi olan bir hareketin liderinin neler yaptığını, neler tasarladığını bilmek devletin en doğal hakkıdır, arkadaşlar. Devletin istihbarat kurumlarının; devletin bekasına yönelik bir girişime karşı her cemaate yaptıkları gibi, tedbir almak adına Pennsylvania'da görevliler bulundurması da lideri veya yakın kadrosunu kendi menfaatlerini gerçekleştirme adına yönlendirmeye yönelik eylemleri de bana hiç de mantıksız gelmiyor. Herkes vazifesini yapıyor sonuçta.
Temmuz hadisesinin planlanmasının asıl amacı hizmeti bitirmek değildi, kanaatini taşıyorum. Böylesine büyük bir operasyon tek bir hedef için gerçekleştirilmez, birden fazla hedefler için hazırlanır.
Hizmet hareketi nasıl girdi bu sürece, sorusunun cevabını ifade etmem için sayfalar gerekir. Benden daha kısa ve anlaşılır şekilde yazacak şahıslara havale ediyorum. Özetin özeti olarak şu kadarını söyleyebilirim, hizmet hareketine yön veren muktedirlerin ilimden ve mantıktan uzak hırsları ve muktedirler içerisindeki devlet unsurlarının gayreti ile bu işin içerisinde bulduk kendimizi.
Yeri gelmişken devletin muktedirlerine de birkaç sözüm olacak. Bu muktedirlerin bu toprakların çocukları olmadıklarına yüzde yüz eminim. Geriye dönük bakalım.
Tebliğ ve irşad adına biri çıkıyor, bir hareket başlatıyor. Bu şahsın fikirlerini kabul eden insanlar zamanla bu hareketi oluşturuyor ve her geçen gün daha da büyüyorlar. Devlet, dikkatini çeken bu yapının içerisine doğal olarak personel yerleştiriyor.
Zamanla devlet Gülen’in attığı, atacağı adımdan haberdar olmaya başlıyor. Hatta zamanla yerleştirilen şahıslardan kimi molla oluyor ve cemaate yön veren muktedirler sınıfında yer alır hale geliyor.
Eğer ki devletin muktedirleri bu toprakların çocukları olsaydı:
1. Hizmet hareketinin gayri meşru her hareketi anında delilleri ile ifşa edilir, hareketin önü kesilirdi. Ama ne yapıldı, cemaat devlet müsaadesi ile büyütülmeye devam edildi.
2. Özellikle hareketin; askeriye, emniyet ve yargıya yönelik planlarından ilk haberdar olunduğu zaman durum ifşa edilebilirdi, etmediler. Aksine devlet, göz yumarak hareketin güçlenmesine imkân verdi.
3. İçeriye yerleştirdikleri personeller aracılığı ile yanlış girişimleri engelleyebilirlerdi, engellemediler.
4. Hizmet hareketinin tabanına (yani bu ülkenin insanlarını), yukarıdakilerin bulaştıkları hukuksuzluklar ifşa edilerekten, hareketten ayrılmaları sağlanırdı ama yapmadılar.
Bununla alakalı daha çok şey yazılabilir. Ama şu kadarını söylemeliyim; devletin muktedirleri, hareketin büyümesine imkân ve destek verdiler. Halkın daha fazla teveccüh göstermesine sebebiyet verecek tarzda çalıştılar. TBMM kürsülerinde hareketin avukatlığını, (G)Ak partili vekillere yaptıran irade ile Temmuz hadisesini planlayan irade aynı iradedir.
Topluma, İslami çizgide bulunan iki grubun menfaat çatışması 15 Temmuz Darbe’sine zemin hazırladı algısını vermek amacıyla da çalışmalar yapıldı. Cemaat muktedirlerince, hükümete güzellemeler yapılırken; hükümet tarafından da hareketin olimpiyatlarında Gülen’e güzellemeler yaptırıldı.
Son basamak malumunuz; devletin hareket içerisindeki elemanları ile cemaatin ne kadar büyük bir tehlike oluşturabileceğine dair, toplum nezdinde bir kanaat oluşturmak amacıyla darbe süreci başlatılmış oldu. Darbe sonrası ise amaç hasıl oldu.
Kısacası devletin muktedirleri, bu ülkenin evlatlarını bile bile felakete sürüklediler.
Zalimsiniz...
Hizmete Yön Veren Muktedirlerin Hain Planları
Gülen'in kurmuş olduğu sistem yüzbinlerce insana mağduriyetler yaşatan bir giyotine döndü. Şeffaflık ve hesap verilebilir bir yönetim anlayışının benimsenmemesi hareketi çirkin planlara malzeme yapmaktan öteye gidemedi. Aklıselim insanlara söz hakkı tanımayan muktedirlerin isabetsiz kararları ile hareket devlet tarafından tehdit olarak algılanmaya başlandı.
İradeleri ipotek altına alınmış, hizmet hareketine yön veren muktedirlere; 17/25 ve Fidan krizi gibi hadiselerle devlete açıktan mesaj verin emri ile süreç hız kazandı. Zavallı polisler yolsuzlukla mücadele ediyoruz düşüncesi ile hareket ettiklerini sanıyorlarken bilmiyorlardı ki kirli bir savaşın ateşleyicisi seçilmişlerdi. Hareketin muktedirleri dürüst polisleri harcamakla yetinmedi.
Kamu kurum ve kuruluşlarındaki müntesipler içinde planları vardı. Onlar içinde sendikalara ısrarla üye etme gayretine girildi.
Peki, harekete sempati duyan halk kitlelerini, esnaf ve mütevellilerin de tespit edilmesi gerekiyordu. Çünkü zamanı gelince icaplarına bakılacak malları ganimet olacaktı. Bunun için de Bank Asya'dan daha kullanışlı bir yer yoktu. Sürecin her aşamasında muktedirlerin etkisinde olan Gülen, onların yönlendirmesi ile Bankasya için de devredeydi. Hocalarının üzülmesine dayanamayan hareket müntesipleri, bankalara yöneldiler. Evlerini, arabalarını satıp desteklerini esirgemediler.
Bunun dışında Bylock gibi bilinmeyen iletişim araçları ile de cemaat müntesiplerini bir yerde toplama amaçlarına ulaştılar.
Gülen’in sohbetleri, mollaların Türkiye turları ve Dumanlı gibi kullanışlı vezirlerin hamasi uç söylemleri ile tabana ha öldük ha öleceğiz, yok mu yardımımıza gelen tarzı beklenti hâsıl eden algılar ürettirildi.
Hizmet hareketi bir beklentiye yönlendirildi. Bir kurtarıcı gelecekti ama kim gelecekti. Kahtani mi, Mesih mi, mehdi mi gelecekti, derken Hz. Fuat Avni ve onun trol ekibi geldi. Geldi değil de gönderildi dememiz daha uygun olur. Darbeyi planlayan her iki tarafın muktedirleri için muhteşem bir algı yönetim vazifesi olacaktı. Zamanı geldiğinde Erdoğan ve ekibinin başını yakacak olan üç-beş ses kaydını da eklediler mi on numara olacaktı. Yolsuzluklara delil olan ses kayıtları ile askeriye içerisinde, Erdoğan karşıtlığı her geçen gün yükselecek ve “Ulusalcı kesim her an darbe yapabilir” algısına hizmet edecekti. Ve etti de.
Bu beklentiyi destekler mahiyette rüyalarla ve yalanlarla tabanda oluşan beklenti sürekli taze tutuldu. Darbe tarihi yaklaştıkça, Gülen’den geldiği iddia edilen rüyalar, kerametvari ifade ve söylemler ciddi manada artış gösterdi. Ancak darbe ihtimali hiçbir müntesibin aklına dahi gelmiyordu.
Allah’ın laneti; hizmet müntesiplerini asla tasvip etmedikleri darbe hadisesine karıştıranların ve bu operasyonun her aşamasında bilerek, isteyerek bulunanların üzerine olsun (âmin) diyorum. Ancak bu işi yapanlara da büyük bir saygı duyuyorum. Haklarını yememek lazım. Adamlar muazzam bir iş yaptılar arkadaşlar. Birileri birden ortaya çıkıp da pat diye bir şey yapmadı. Adım adım ilerlediler. Ruhumuzun bile duymasına fırsat vermedi adamlar.
Darbe sonrası, cemaati darbeye bulaştıran muktedirlerin canını sıkan tek şey ise Adil’in yakalanmasıydı. Adil’in yakalanmadan Pennsylvania'ya gelmesi gerekiyordu. Bu sıkıntılar hariç vazifelerini yerine getirmenin rahatlığı ile sosyal medya üzerinden darbeyi lanetlemeye başlamışlardı.
Bundan sonrası içinde sattıkları müntesiplere açıklama yapma lüzumu vardı. Ne diyeceklerini çok da düşünmelerine gerek yoktu. Aşağıdaki kitle ne verilirse başımız gözümüz üstüne diyordu zaten.
Cemaat tabanında Gülen mi yaptı, Gülen’den habersiz abiler mi yaptı soruları muktedirler için çok önem arz ediyordu.
Emri bizzat Gülen verdi diyemezlerdi. Demeleri halinde cemaat 2 gün içinde dağılır, herkes emniyete gider ne var ne yok ortaya dökerler ve hizmet hareketi tamamen biterdi. Ayrıca Gülen yaptı dedikleri takdir de Gülen’i, Türkiye’ye teslim ettikten sonra idare edecekleri bir hizmet hareketi olmayacaktı ve bu ihtimal hiç işlerine gelmeyecekti.
“Gülen’in haberi olmadan, abiler 17/ 25’te olduğu gibi inisiyatif almışlar.” tarzı bir açıklama yapmak da işlerine gelmiyordu. Gülen’den habersiz bir işe kalkışılması veya Gülen’in haberinin olmadığının söylenmesi, hareket içerisinde abilere karşı hâlihazırda olan olumsuz bakışı daha da artırırdı. Bunu da yapamazlardı.
Devlete yön veren ekip ile cemaati darbeye bulaştıran muktedirlerin anlaşmalarından doğan sorumlulukları vardı. Cemaat tarafı üzerine düşeni yapmış, sorumluluğu yerine getirme sırası devletteydi. Devlet, darbe sonrası Gülen’i, Türkiye’ye getirecek ve cemaatin idaresi abilere kalacaktı. Bu nedenle abilere karşı tabanda olumsuz bir algı olmaması gerekiyordu.
Hatırlatma adına ifade edeyim; Trump’ın bürokratı Flynn ile derin devletin unsurları arasında geçen pazarlık ve planlamalar basına yansıdı ve olay mahkemelik oldu. O sıralarda Pennsylvania'dan gelen haberler dikkat çekiciydi. Cemaat muktedirleri, Gülen’i kaçırma eyleminin alt yapısını hazırlamak amacıyla; Gülen için Brezilya’da, Kanada’da yer bakılıyor tarzı haberler servis ettiler.
Sonrası ise, Gülen Kanada’ya giderken, Türk İstihbarat Birimlerinin müthiş operasyonuyla ele geçirildi haberleri ile yeri göğü inleteceklerdi.
Bu kısmı burada bırakıyor, yukarıdan devam ediyorum. Darbe sonrası tabanı, mollalar ve ilahiyatçılar aracılığı ile yönlendirmeye giriştiler. Neler yaptılar:
1. Kaderimizde varmış, yolumuzun kaderi.
2. İmtihan, hamlar ve çürüklerin ayrılacağı sürece girdik.
3. Her dönemin inananları zulüm görmüşlerdir.
4. Eleştirmek mümince bir tavır değil.
5. Bizler hiçbir yanlış yapmadık, zaten günün birinde olacaktı.
6. Gülen asla yönlendirilemez, tarzı açıklamalarla cemaatten kopuşların önünü almaya dönük algı çalışmalarına yönelik gayretler içerisinde bulundular.
Maalesef arkadaşlarımızın çoğu da halen bu söylemlere itimat ediyor, inanıyor.
(G) Ak Parti Üzerine
(G) harfini kullanıyorum çünkü Erdoğan ve zihniyeti; dilimizde saflık ve temizliği ifade eden bir kelimeyi maalesef fosseptik çukuruna çevirdi. Buna tepki olarak ak değil gak demeyi tercih ettim.
Şimdilerde aklıselim insanların (G)Ak partinin en büyük zararı İslam'a olmuştur ifadeleri herkesin malumu. Birçok demokrat kalemin yıllardır söylediği gibi (G)Ak Parti masa başında planlanmış bir proje partiydi. Kurulma safhalarında geçen olayları Dilipak gibilerin açıklamalarını hatırlayanlar bilir, ne tezgâhlar döndüğünü.
Devletin iradesini elinde bulunduran zihniyet, Türkiye’de İslami yaşayış ve anlayışı bitirmek düşüncesi ile (G)Ak Partiyi kurdular. Tabi sadece (G)Ak Parti ile olmazdı bu iş. İslam’ı yozlaştırma, toplum nezdinde kötü imaj içinde tarikat ve cemaatlere ihtiyaçları vardı. Kendi planlarına hizmet etmeyeceklerini bildikleri; cemaat liderlerini, kanaat önderlerini, imamları hiç düşünmeden saf dışı bırakacak hamleler yaptılar.
Hizmet hareketi için ise büyüklüğü nispetinde, hizmete özel bir projeleri vardı. Harekete yön veren abilerin çoğunluğunun, zamanında Gülen’in yanına yerleştirilen istihbarat personeli olmaları ya da bir ücret mukabilinde devşirilmiş olmaları devletin elini rahatlatıyordu. Bu nedenle de harekete yönelik lider odaklı bir çalışmaya gerek yoktu. Zira hareket içerisinde Gülen’in görünürde etkisi var gibi gözükse de işin arka planında herhangi bir etkisi yoktu.
Harekete yön tayin eden muktedirlerce Gülen; cemaat tabanını birlikte tutma adına kullanılan bir unsurdu, o kadar.
(G)Ak Partiyi bitirme aşamasına girildiği süreçte kendileri için tehlikeli gördükleri hizmet hareketini de (G)Ak parti aracılığı ile bitirecek olan Temmuz olayını tertip ettiler. Böylelikle topluma, İslami çizgide bulunanların çıkarları söz konusu olduğu zaman nasıl da birbirlerine girdikleri gösterilmiş de olacaktı.
(G)Ak Parti’nin iktidar yapmaktan amaçları, topluma İslami çizgide bulunan insanların ne kadar hırsız, zalim, hukuk tanımaz, menfaatperest, şehvetperest, alçak insanlar olduğunu; din kisvesi altında her türlü çirkefliği yapabileceklerini göstermekti. Bunda da başarılı oldular.
(G)Ak Parti vesilesiyle, siyaseten ne kadar iğrenç, çıkarcı, bağnaz ve dalkavuk varsa devlet kurumlarında istihdam edildi. Devletin tüm kurumları liyakatsiz ellere teslim eden iktidar; toplumun kendisinden ve İslam’dan nefret etmesi adına ciddi gayretler sarf etti. Bunlar sayesinde toplumda Ateizm ve Deizm’e ciddi yönelişler başladı. Anam babam Müslümanı tabir edilen birçok insan İslam’ı bunlar sayesinde sorgulamaya başladı.
Belediye seçimleriyle yeni bir sürece girildiği belliydi. Seçim öncesi halka yönelik bölücü ve ayrıştırıcı yönde söylemler geliştiren iktidar partisi üzerine düşeni yapıyordu. Kaybedilen ilk seçimin ardından; Erdoğan’a, kazanılan bir seçimi yenilettiren irade topluma, ağzından Allah lafzını, elinden Kur'an'ı düşürmeyen Erdoğan ve partisini destekleyenlerin ne kadar ahlaksız ve çıkarcı olduğunu göstermek istedi.
Şimdiler de ise söylemlerinde Mustafa Kemal’i eksik etmeyen sol düşüncede bulunan siyasilerin söylemlerine bir bakalım:
3. Her dönemin inananları zulüm görmüşlerdir.
4. Eleştirmek mümince bir tavır değil.
5. Bizler hiçbir yanlış yapmadık, zaten günün birinde olacaktı.
6. Gülen asla yönlendirilemez, tarzı açıklamalarla cemaatten kopuşların önünü almaya dönük algı çalışmalarına yönelik gayretler içerisinde bulundular.
Maalesef arkadaşlarımızın çoğu da halen bu söylemlere itimat ediyor, inanıyor.
(G) Ak Parti Üzerine
(G) harfini kullanıyorum çünkü Erdoğan ve zihniyeti; dilimizde saflık ve temizliği ifade eden bir kelimeyi maalesef fosseptik çukuruna çevirdi. Buna tepki olarak ak değil gak demeyi tercih ettim.
Şimdilerde aklıselim insanların (G)Ak partinin en büyük zararı İslam'a olmuştur ifadeleri herkesin malumu. Birçok demokrat kalemin yıllardır söylediği gibi (G)Ak Parti masa başında planlanmış bir proje partiydi. Kurulma safhalarında geçen olayları Dilipak gibilerin açıklamalarını hatırlayanlar bilir, ne tezgâhlar döndüğünü.
Devletin iradesini elinde bulunduran zihniyet, Türkiye’de İslami yaşayış ve anlayışı bitirmek düşüncesi ile (G)Ak Partiyi kurdular. Tabi sadece (G)Ak Parti ile olmazdı bu iş. İslam’ı yozlaştırma, toplum nezdinde kötü imaj içinde tarikat ve cemaatlere ihtiyaçları vardı. Kendi planlarına hizmet etmeyeceklerini bildikleri; cemaat liderlerini, kanaat önderlerini, imamları hiç düşünmeden saf dışı bırakacak hamleler yaptılar.
Hizmet hareketi için ise büyüklüğü nispetinde, hizmete özel bir projeleri vardı. Harekete yön veren abilerin çoğunluğunun, zamanında Gülen’in yanına yerleştirilen istihbarat personeli olmaları ya da bir ücret mukabilinde devşirilmiş olmaları devletin elini rahatlatıyordu. Bu nedenle de harekete yönelik lider odaklı bir çalışmaya gerek yoktu. Zira hareket içerisinde Gülen’in görünürde etkisi var gibi gözükse de işin arka planında herhangi bir etkisi yoktu.
Harekete yön tayin eden muktedirlerce Gülen; cemaat tabanını birlikte tutma adına kullanılan bir unsurdu, o kadar.
(G)Ak Partiyi bitirme aşamasına girildiği süreçte kendileri için tehlikeli gördükleri hizmet hareketini de (G)Ak parti aracılığı ile bitirecek olan Temmuz olayını tertip ettiler. Böylelikle topluma, İslami çizgide bulunanların çıkarları söz konusu olduğu zaman nasıl da birbirlerine girdikleri gösterilmiş de olacaktı.
(G)Ak Parti’nin iktidar yapmaktan amaçları, topluma İslami çizgide bulunan insanların ne kadar hırsız, zalim, hukuk tanımaz, menfaatperest, şehvetperest, alçak insanlar olduğunu; din kisvesi altında her türlü çirkefliği yapabileceklerini göstermekti. Bunda da başarılı oldular.
(G)Ak Parti vesilesiyle, siyaseten ne kadar iğrenç, çıkarcı, bağnaz ve dalkavuk varsa devlet kurumlarında istihdam edildi. Devletin tüm kurumları liyakatsiz ellere teslim eden iktidar; toplumun kendisinden ve İslam’dan nefret etmesi adına ciddi gayretler sarf etti. Bunlar sayesinde toplumda Ateizm ve Deizm’e ciddi yönelişler başladı. Anam babam Müslümanı tabir edilen birçok insan İslam’ı bunlar sayesinde sorgulamaya başladı.
Belediye seçimleriyle yeni bir sürece girildiği belliydi. Seçim öncesi halka yönelik bölücü ve ayrıştırıcı yönde söylemler geliştiren iktidar partisi üzerine düşeni yapıyordu. Kaybedilen ilk seçimin ardından; Erdoğan’a, kazanılan bir seçimi yenilettiren irade topluma, ağzından Allah lafzını, elinden Kur'an'ı düşürmeyen Erdoğan ve partisini destekleyenlerin ne kadar ahlaksız ve çıkarcı olduğunu göstermek istedi.
Şimdiler de ise söylemlerinde Mustafa Kemal’i eksik etmeyen sol düşüncede bulunan siyasilerin söylemlerine bir bakalım:
1. Hukukun üstünlüğünü, kişisel hak ve özgürlükleri her fırsatta öne çıkarıyorlar.
2. İnsanları ayrıştırıcı değil, birleştirici yönde söylemlerde bulunuyorlar.
3. Yolsuzluklara karşı dik duran ve şeffaflığı öne çıkartan bir yönetim tarzları var.
4. Liyakatsiz eş, dost atamalarına karşı akademik yeterliliğe sahip atamalarda bulunuyorlar.
5. Tek tük çıkan eş, dost atamalarına sert tavır alıyor ve geri adım attırıyorlar.
6. İsrafın önüne geçmek amacıyla tasarrufa giriyor, makam arabası saltanatına son veriyorlar.
7. Devleti temsil ettikleri yurt dışı seyahatlerde bile devletin parasını kullanmıyorlar.
8. (G)Ak Parti eliyle zulüm gören inançlı insanlara sahip çıkmaya çalışıyorlar.
Sanki devlet 1923 ayarlarına geri dönüyor. Tek eksik Mustafa Kemal.
Dindarlık kisvesi altında ülkenin ekonomisini yerle bir eden, tüm kurum ve kuruluşları aile şirketine çeviren ve devletin imajını iflas ettiren Erdoğan’ın karşısında halkın özlemini duyduğu bir tarzda siyaset geliştirmiş bir sol kitle geliyor.
Adnan Salih
6 Yorumlar
Komplo teorilerine giriyorsunuz. Gülen'i o yapıdan ayırıyorsunuz ama o büyük abiler ile Gülen arasında bir fark yok. Kitaplarına istediğini yazabilir, Erdoğan da sürekli fırat nehrinde kurt koyunu kapsa hesabını bana sorarlar yetimin hakkını yedirmeyiz diyor.
YanıtlaSilDiğer yandan Nursi de Gülen gibi biri onun dinsiz komite sözlerinin de önemi yok. İkisi de çağı zamanı okuyamıyor, komplo teorilerine giriyor. Müceddid mehdi olaylarını başlatan zaten Nursi. Dinsizler herkesten ahlaklı, ülkede Ermenilerin, Rumların, Dinsizlerin kimseye zararı yok kendi hallerinde HDP'ye oy veriyorlar. Türk kanında bir kutsallık mı var da sanki?
Nursi ile Gülen sürekli dinsiz komite deccal Atatürk vurgusu yaptığı için zaten Ergenekon ile başlayan süreci yedi taban ve bu iş 15 temmuza kadar geldi. Ergenekonda içeri girenlerden 1 tane ateist yok nerdeyse.
Akp'nin menfaatleri vardı cemaate destek verdiler, oy için, menfaatleri bitince de silindir gibi ezdiler, yerlerine kendi yandaşlarını koyacaktı çünkü. ayrıca cemaatekiler de fikir değiştirmiyor öyle olunca akp uğraşamam hangisi bağlı hangisi değil toptan hepsini at dedi. Erdoğan da sonradan ipin ucunu bıraktı kraldan çok kralcılar bu duruma getirdi. Mevzu tamamen oy gücü olmaması ve pasta bölüşmesi, dolandırıcılık yapan adam nasıl vatan haini değilse dinsiz ecnebi değilse bu insanlar da değil. Diğer tarikatları devlete sokarken cemaatekileri atıyorlar işte mevzunun İslam ile alakası yok.
Bu ülkenin temeli 3 şey üzerine kuruludur. Türkçü, Sunni, Bireysel Müslüman. Komplo teorilerine girmeye gerek yok savaşlar din yüzünden olmuyor ki insanlar neden İslam'ı bitirmek istesin. Aynı mantıkla işte devlet PKK'yı büyütmek için kayyum atadı diyorlar, tam tersi halkın hepsi kayyum istediği için yönetenler de onlardan farklı olmadığı için kayyum atıyor. Türk milleti necip falan değil, cahil geri kalmış bir toplum, cahilden her şey beklenir. Aptallıklarından yapmışlar demek yerine zeki dış güçler oyuna getirmiş diyorsunuz.
Birileri bu planları yaptı dini dindarı kötü göstermek için diyorsun ama dindar da bunları yiyorsa o zaman zaten kötü göstermek isteyenler hakikati göstermiş oluyor. Bu ülkede seküler ve Atatürkçü kesim tarikat ve cemaatlere gıcık olurlar ve adamlar da gıcık olmak da haklıymış işte her şey onu gösterdi, insanları uyutup kandıran yapılar bunlar.
Atatürke CHP'ye ve Sola kronik bir kötü bakışınız var bu yanlış tarih bilgisinden kaynaklanıyor.
Yaziniz cok subjectiv.
YanıtlaSilCemaat bu gunlere kendi ongorusuzlugu ile geldi ve darbe sonrasinida cahilliginden yonetemedi..Zaten yonetebilecek capi yok cematin figuranlarinin bu bir.
Akp,dinsiz komite,disgucler bun larin hepsi masal.Akp tabiki gucu paylasmak istemiyor..
TC Vatandaslari olarak biz daha akilli ve daha karakterli olsaydik cumhuriyeti kurdugumuzdan beri,su 15 temmuz darbesi bile boyle sacma haliyle millete yutturulamazdi...
Basimizdaki liderler dindar olsun,siyasi olsun,bizlerle dalga geciyorlar..
Toplum zaten cahil kalmis.
Bu kafayla giderse milletimiz daha basimiza neler gelir neler..Bu olaylarin hepsi bizle,toplumumuzla,fetlerle,algilarimizla ilgili.sadece biraz daha kurnaz olanlar,olmuyor,aci cekmiyor,saadetleri bozulmuyor...olan hep gariban halka oluyor...
BS bi yazı. Herşeyden fetulahın haberi vardı ve bilgisi dahilinde olmadan bi su bardağını şurdan alıp koyamazsın. Koyarsan ertesi günü afrikada uyanırsın şakirt.Texas da Okullarıyla iş yaptırtmak için kurdurdukları şirketler vardı. Şirket sahipleri düzenli bi şekilde 2-3 ayda bir bizzat fetullaha sunum yaparlardı. Fetullah micro managementi seven biri. Darbe de velevki fetullah ve devletin parmağı var ikisinin birden, biri devlet diğeri ne idüğü belirsiz paralel devlet. Kimin güdümünde olduğu belli olmayan. Yok efendim devlet kimin suçlu olduğunu biliyormuş, en alt tabakadaki insanlar bile kod adıyla otobüs bileti aldığı yerde devlet nereden bilsin kim suçlu kim suçsuz. Mahrem hizmet deyip başkalarının üstüne hat alıp kendilerini her türlü gizleyen tedbir diye hayatı ikiyüzlü olmuş insanların. İyi üfürmüş yazar. Fetullah iyi çevresi kötü :) zamanında tayyibe diyordunuz aynısını can ciğer kuzu sarması olduğunuz zamanlar.
YanıtlaSilsol kitleyi halkın getirmesini istiyorlar, gelince kış kışlığını it puştluğunu yapar misali sol da demir yumruk olup herkesi tırpanlamaya başlar. böylece dere tepe düz gittik bir arpa yol gidemedik hesabına döner. istenen de bu zaten.
YanıtlaSilFetullah Gülen: "Kur'an-ı Kerim ifade ediyor onu, bağyin cezası idamdır; devlete başkaldırma, isyan...
YanıtlaSilİsyan eden padişahın kardeşi de olsa hüküm değişmeyecektir."
Diyeceğim o ki kardeşler, üç ay hapis yatmayı, zaten haksız girdiğiniz işlerden çıkarılmayı falan katliam, soykırım gibi akla ziyan sözlerle ifade etmeyin. Gerçi sizin Mehdi'niz, Mesih'ihiniz bile "Mübalağa zımni yalandır" deyip abartısız laf söyleyemeyen bir adamken "ashabından" ne beklenir ki?
Cemaatin içinde çok hikaye, masal dinledik inandık. Artık bu alışkanlığı bırakmak lazım. Ortaya çıkan, doğruluğundan emin olunan verilerle bir takım çıkarımlar yapılabilir fakat abartıp komplo hikayelerine dönüştürmeye bence gerek yok. Gerçekçiliktek uzaklaşılıyor zira.
YanıtlaSilEldeki verilerle yeterince çıkarım yapılabilir. Mesela:
- İtiraflarla gördük ki cemaat illegal faaliyetler planlamış ve yapmış. Yani kabul edelim cemaat bir suç örgütü. Gönül veren çoğu insanın haberinin olmaması sonucu değiştirmiyor malesef. Suç işlemeyenlerin ceza almaması lazım tabi o ayrı, hukuki kısma girmiyorum.
- Bu faaliyetler bireysel değil sistematik olarak ele alınmış. Yani organize. "17-25'i yapanları tanımıyormuşmuş, adil kimmişmiş, balyok muymuş bylock muymuş" onları bi geçicen.
- Bunların duyulması cemaat tabanında kabul görmeyeceği ve toplum tarafından tepkiyle karşılanacağı gerekçesiyle gizli olarak yürütülmüş. Zaman zaman ortaya çıktığında türlü türlü yalan ve takiyelerle üstü örtülmüş. Yani hedefe ulaşmak için taviz verilen şey doğruluk, dürüstlük. Neyine inanalım ki bundan sonra. Durmadan yalan söyleyen biri(leri)nin hangi dediğine inanabiliriz ki? İnanmayalım artık sözlerine
- Cemaat içinde birçok hikaye dinledik inandık. Şimdi bakıyoruz ki bizi kontrol altında tutmak için üfürülmüş hikayelermiş. Ne çıkarım yapılabilir burdan? Bireysel karar verme sistemimizin sağlıklı kalması için rasyonel verilerin haricinde hiçbir şeye yani hikayelere inanmamamız, fikir dünyamızı böyle boş masallarla kirletmememiz gerek.
Bunlar benim kendi adıma ürettiğim çıkarımlardan birkaçı. Eldeki verilerle daha onlarca yüzlerce çıkarım yapılabilir. Boşlukları doldurup hikaye üretmeye bence hiç gerek yok
-Zrt