Header Ads Widget

test banner

Öncelikler, Değerler ve Kendini Bilmek

Hayatımızı nasıl yaşadığımızı öncelikleriniz (priorities) belirler. Neye öncelik veriyorsak ona daha fazla zaman ayırırız, o hayatımızın daha büyük bir kısmını oluşturur. Hani çok bilinen bir hikaye vardır. Zaman yönetimi ile alakalı bir derste bir profesör sınıfta büyük bir cam kavanoza büyük taşlar doldurur, kase doldu mu diye sorar. Sınıftan doldu diyenler olunca çakıl taşları döker bu sefer; bakın dolmamış derken çakıl taşları büyük taşların arasında yerlerini alırlar. Sonra doldu mu diye sorar ve kum döker içine. Sonra doldu mu diye sorar ve su döker. Buradan iki ders çıkartır; birincisi zamanınız ne kadar dolu olursa olsun araya sıkıştırabileceğiniz şeyler vardır; ikincisi ve daha önemlisi ise önce büyük taşları, sonra çakıl taşları, kum ve şu şeklinde koymazsanız ve tersini yaparsanız büyük taşları koyamazsınız kavanoza. 

Zaman en büyük sermayemiz ya bu ya şu şekilde hep elimizden akıp gidiyor (o kavanoz bir şekilde doluyor her gün), tercihlerimiz hayatımızı belirliyor, ama tercihlerimizi de önceliklerimiz belirliyor. Gerçekten nelere öncelik verdiğimizi bilmemiz ve eğer bu bizce öncelik vermemiz gerekenlerden farklı ise önceliklerimizi değiştirmeye çalışmamız lazım. Başka türlü değişemeyiz ve dünümüz bugünümüzü belirler. Önceliklerimizi belirleyen şeyler de istekler ve değerlerdir. İsteklerimizin ve değerlerimizin (hem teorik, yani aklımızdaki; hem pratik olarak) ne olduğunu bilmemiz de çok önemli. 

Bir kişisel gelişim yazısı yazmak değil niyetim. Kişinin kendisini bilmesinin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Öncelikler ve değerler üzerine başladığım bu kısa yazım bundan sonrasında daha çok insanın ve insanların oluşturduğu toplumun kendisini bilmesi ile alakalı olacak ve çok sert tespit ve eleştiriler ile bitecek. 

Herkes kendisi için ne öncelikli kendisi belirleyebilir ve belirlemelidir pekâlâ. O yüzden şu öncelikler ve değerler daha güzel, şunlar kötü deme niyetinde değilim. Başka bir konuya değinmek istiyorum. Önceliklerimiz ve değerlerimiz ne olursa olsun, teoride (yani aklımızda) bizde olanlarla pratiktekilerin birbiriyle çok benzer olmasının gerekliliğine işaret etmek istiyorum öncelikle. Eğer bu böyle değilse kendimizi kandırıyoruzdur çünkü. Bazen insan kendisini tanıması için elindeki “data”ya bakması gerekir: çok sık olarak ne yaptığına bakarak kendi önceliklerini ve değerlerini gözlemleyip, kendine itiraf edemediği şeyleri anlayabilir. Bunun (akıldaki ve pratikteki öncelik ve değerlerin benzerliğinin) bir üst seviyesi ise aklımızda olan öncelik ve değerlerin bizce bizde olması gereken öncelik ve değerlerle benzeşmesi. Eğer bu olursa insan kendisi ile barışık olabilir (bu yazımda o konuya girmeyeceğim.) 

Teorik-pratik değerlerin benzeşmesinin eksikliğini bir önemli örnekle açalım. Türkiye toplumundaki çoğu insana sorarsanız değerleri arasında “herkes için adalet, eşitlik” vardır muhtemelen. Dolayısıyla başka birisinin haksız bir şekilde—mesela torpil ile—bir şeye sahip olmasına sinirlenir, ama durum kendisine çıkarı olan bir torpile gelince hemen kendisi için bir istisna yapar. Yine de sorarsanız bu durumu (yani “herkes eşittir, ama kendisinin dahil olduğu bir topluluk daha eşittir” durumunu) ne size ne kendisine itiraf etmez. Bahaneler bulur hiç zorlanmadan. İnsanlığın en büyük problemlerinden birisidir “tartıda hile.” Tartısı kendisini tartarken başkalarını tartarkenden hep farklı davranır her nedense. 

Şimdi bireyden topluma geçelim. Çok acı ve sert bir değerlendirme olacak belki ama bizim “necip millet”imizin “necip”liği büyük miktarda sadece kafalarda ve hayallerde. Çoğu miktarda “necip”likten öte, “necis”liğe yakınız, en azından davranışlarımız itibariyle. Yok, bu sonradan bir bozulma falan değil. En azından yakın geçmiş itibariyle durum hep böyleymiş görünüyor (daha geçmişinin değerlendirmesini tarihçilere bırakalım.) Kayırma, rüşvet, başka grup/ırk/cinsiyetleri hor görme ve baskılama, çağ dışı ve vicdansız anlayışları körü körüne kabullenme ve uygulama, hoşgörüsüzlük ve tahammülsüzlük, tembellik, plansızlık; daha nice hastalıklarımız var toplum olarak. Pratikteki değerlerimiz çürümüş görünüyor. Biz kendimizi hala yardımsever, misafirperver, ahlaklı göreduralım. Görünen köy kılavuz istemiyor. Teorik ve pratik değerlerimizin farklılığı toplum olarak kendimizi kandırdığımızın çok açık bir göstergesi. 

Değişeceksek öncelikle bu durumu kabul ederek başlayalım. 

İsa Hafalır
author

"Sorumluluk Reddi" Konusunda Önemli Bilgilendirme:

Münferit Fikir Platformunda yazılan tüm yazılar, aksi MFP YYK tarafından belirtilmedikçe yazarların kendi görüşleridir. MFP’nin ve platformdaki diğer yazarların görüşlerini yansıtmaz veya ifade etmez.

Yorum Gönder

3 Yorumlar

  1. Sahip oldugumuz degerler ve pratikte olculebilir degerlere sahip olmak cok iyi bir ayrim olmus...necip milletimizi fazla gommussunuz ama guzel yazi olmus!Bence o kadar kotu degil milletimiz,biz o milletin cocuklariyiz,gunahlara kizalim gunahkara degil,Tanri sizi korusun;)

    YanıtlaSil
  2. Burdaki yazilar malesef hep cemaat veya Turkiye hakkinda. Bu bahsettiginiz konular ayni zamanda prinsipte bati toplumlari ve devletleri icinde gecerli. En onemli farki batida daha profesyonel olmalari. Size tavsiyem konulara daha genis bakmaniz ve TR/Cemaat disina cikmaniz. Yani kisaca necip bir insan olmaya calismamiz. Cemaata vurmuk simdilik prim yapiyor, ama bu 2-3 yil sonra daha cok az prim yapacak. Simdideden pazari genis tutmani tavsiye ederim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet "Cemaata vurmak simdilik prim yapiyor, ama bu 2-3 yil sonra daha az prim yapacak". Kesinlikle katılıyorum.

      Bu platformda, yaşanılan travmanın etkisiyle, cemaatle yaşanılan iç hesaplaşmanın sonucu, eleştirileri yoğun olarak gözlemliyorum. Hatta yazarların bu eleştirilere kendi geçmişlerini de katarak yoğun pişmanlıklar yaşandıklarını gözlemliyorum, zaman zaman özeleştiriler yapıldığına da şahit oluyorum. Bunu da gayet normal karşılıyorum zira hem platformun ortaya çıkışının ana nedeni hem de yazarların yaşadığı en büyük travma cemaat fiyaskosu. Dolayısıyla bu platformdaki çoğu yazının cemaate vurduğunu gözlemlesem de prim elde etme amacıyla yazıldığını düşünmüyorum. Yani sizin dediğiniz gibi de olabilir pek tabi ama ben pek hissedemedim. Sizin fikrinize de saygım var, sizi eleştirmek için yazmadım bu yorumu. Sadece kendi görüşümü ifade etmek istedim.

      Ama bu yazı kesinlikle onlardan biri değil bence. Yazar bu yazısında cemaat eleştirisi yapmamış. Muhakkak yazar, yazısındaki sonuçlara cemaat geçmişinden, yaşanılan olaylardan etkilenerek ulaşmıştır fakat ben bir cemaat eleştirisi göremedim bu yazıda.

      İsa Bey'in yazılarını çok samimi ve değerli buluyorum. Çok dikkatli ve hassas biri olduğu aşikar. Yazılarının uzunluğunu, okuyucuyu sıkmama gayesiyle özellikle kısa tuttuğunu düşünüyorum. Kısa, öz, samimi ve net.

      Sil