Header Ads Widget

test banner

Avrasyacılık Üzerine Mülahazalar (2) / S-400’ler



Giriş :

Son gündemin bomba konularından biri olan ve ABD yanlısı yayınlarda sürekli aşağılanan, ayrıca yine ABD yönetimi tarafından satın alana yaptırım yapılacağı söylenerek tehdit edilen bir konudur bu S-400’ler. Bir diğer yanda Anti-Amerikancılar ve Avrasyacılar için ise yere göğe sığdırılamayan bir üründür. Temelde birkaç noktada yoğunlaşan eleştiri veya yüceltme hareketleri şu sorular üzerine kurulmuştur;

S-400 nasıl bir silah sistemidir?
Türkiye’nin S-400’lere ihtiyacı var mıdır?
Rus ekolü neden bunların kurulmasını istiyor?
NATO buna neden karşı?

Türkiye’nin bu konuda herhangi bir neticeye varmadan önce birkaç kırılma noktasından geçtiği gerçektir. Bunlardan birisi Rus Uçağının düşürülmesiyken, diğeri büyükelçi cinayetidir. Bu olaylarla ilgili iki önemli tez vardır ortaya konulan.

1. Bu olayları ABD yapmıştır ki Türkiye ile Rusya’nın arasını bozmak için.

2. Bu olayları Rusya yapmıştır ki Türkiye iyice Rusların kucağına itilsin.

Her iki teoride güçlüdür. Bu olayları fiilen yapan kişilerin yani tetikçilerin kim olduğu müstesna olmakla beraber bu iki durumdan birinin gerçekleşmiş olma ihtimali çok yüksektir. Bu işin politik noktasıdır. Avrasyacılığın ideolojik yapısı ve düşünce sistemi için bir önceki yazımızı okumanızı tavsiye ederim. Biz konuya S-400’lerin teknik yapısı ve gücünü açıklayarak başlayalım.

S-400 Nasıl Bir Silah Sistemidir? 

S-400 silah sistemini Türkiye adına satın alan bugünkü hükümet olunca tabi ki de yandaşları tarafından yere göğe sığdırılamamaktadır. Ancak övgüleri bir yanda, silahın gücü başka bir yandadır. Öncelikle şu bilinmelidir ki S-400 Rusların son model bir sistemi değildir. Şuan S-500 sistemi proje aşamasındadır ve sona gelinmiştir. Ancak bir hava savunma sistemi olarak gayet etkili bir silahtır. NATO’nun Patriotlarıyla ve THAAD sistemiyle kıyaslandığında ise ilginç sonuçlar ortaya çıkmaktadır.

2011 yılında Rusya’da bir dizi hava savunma sistemi geliştirilmesi Putin’den bir önceki başkan olan Medvedev’in onaylaması ile başlamıştır. Bu kapsamda VKO (Rusya Uzay ve Hava Savunma Kuvvetleri) kurularak bir proje kapsamında neticesi S-300/400/500 olan ürünler hazırlanmıştır. Sadece 2013 yılına kadar 100.000.000.000 $ harcanmıştır. Her ne kadar Putin’in ilk seçildiği seçimin öncesindeki vaadlerinde hava savunma sistemi ikinci öncelik olarak geçse de seçildikten bir yıl sonra Rusya Genelkurmay Başkanı Valery Gerasimov tarafından yapılan açıklamada bu projenin tekrar birinci önceliğe yükseldiği belirtilmiştir. VKO’nun hava savunma projesi 2020 yılında tamamlanmak üzere hazırlanmıştır. Projede gaye öncelikle Rusya’nın hava savunma sistemini geliştirmek, ikinci olarakta Avrasyacılık perspektifinde ilişki kurulacak devletlere bunun satışını yapmaktır.

NATO tanımlamasında ise SA-21 Growler olarak geçen bu füze sistemi NATO radar tespit sisteminde düşman unsur olarak görünmektedir. Etkili yükseklik menzili 20-30 kilometre olan S-400’lerin uzun mesafede ise 450 kilometre güdümlü atış imkanı mevcuttur. Füze ağırlığı 5800 kg iken füze başlıkları ise 150 kg civarındadır. Her hedefe iki füze kilitleyebilen bu sistem toplam 80 hedefi aynı anda vurabilmektedir. Rus yapımı füze sistemleri özellikleriyle aşağıda sıralanmıştır. 


Dünyada önemli diğer füze sistemleriyle S-400 sistemi kıyaslandığında bu sistemin etkili olup olmadığı konusu daha net anlaşılacaktır. Ancak bu etkililiğin hava taarruzu ile kıyaslanması da gerekmektedir. Yani radara yakalanmayan bir uçak veya S-400’den daha süratli bir füze kullanıldığında S-400’ün etkinliği azalacaktır. Aşağıdaki tabloda diğer hava savunma sistemleriyle S-400’ler kıyaslanmıştır.


Tablodan da görüldüğü üzere Rus yapımı teknoloji şu anki şartlarda diğer hava savunma silahlarına göre daha etkilidir. Hemen bu noktada belirtelim ki tablodaki hava savunma sistemi karadan savunma silahlarıyla kıyaslanmıştır. Denizden savunma sistemi öne alındığında şüphesiz A.B.D. ilk sıraya yerleşecektir. Rusya’nın yine VKO bünyesinde yapmış olduğu denizden S-400F isimli bir sistem de mevcuttur. Ancak etkinliği yeterince yüksek değildir.

İşin bir de ekonomik boyutuna bakarsak burada karşımıza iki şirket çıkmaktadır. Birisi Rusya Devletine ait olan Almaz-Antey, diğeri ise Amerika patentli sivil bir şirket olan Raytheondur. Raytheon 1922’den beri görev yaparken Almaz-Antey’in geçmişi 2009 yılına kadar uzanmaktadır. Tabii durum ticari bir boyuta da sahip olduğundan ve daha çok imalat ile daha çok test gerektiğinden ne kadar ölü o kadar para demektir. Avrasya, NATO kapışması görüldüğü üzere her alanda devam etmektedir.

Bu noktada karşılaşabileceğimiz garip bir durum mevcuttur. Türkiye S-400 satın almış ilk NATO üyesi devlettir. NATO ise zaten halihazırda Rusya’yı tehlike olarak gören ve buna göre dizayn edilmiş bir örgüttür. Tam burada büyük bir radar problemi ortaya çıkmaktadır. NATO hedef tespit sistemleri S-400’ler dahil tüm Rus yapımı üniteleri düşman olarak tespit etmektedir. Rus sistemleri ise NATO ünitelerini düşman olarak görmektedir. Her ikisine de sahip olan Türkiye için bu ciddi bir sorundur. Çünkü sistemsel bir çakışma böyle güçlü bir ürünün kullanılamamasına sebep verebilir. Bu sorunun nasıl çözüme kavuşturulacağı hakkında herhangi bir değerlendirme Türk yetkililerden henüz gelmemiştir.

Türkiye’nin S-400’lere İhtiyacı Var Mıdır? 

Türkiye’nin an itibariyle yerli-milli bir hava savunma sistemi yoktur. Ancak proje olarak 2007’den beri uğraşılan ve 2021’de envantere gireceği söylenen HİSAR Sistemi üzerinde halen çalışma yapılmaktadır. Bu tarz bir projenin yürütülmesinin de zorlukları ortadadır. Türkiye’nin dahil olduğu hava savunma sistemi şu anda NATO hava savunma sistemidir. Ancak 2013 yılında Eskişehir’de bulunan NATO ana kontrol mekanizması devre dışı bırakılarak İspanya’ya taşınmıştır. Bununla beraber radar üstleri çalışmalarına devam etmektedir. Ülkede bulunan diğer kontrol merkezi de Ahlatlıbel’de bulunmaktadır. Körfez, Karaburun, Eskişehir, Çanakkale, Erzurum, Datça, İnebolu, İskenderun ve Rize ‘de radar üstleri görevine devam etmektedir.

2013 yılında füze kalkanı projesi ile birlikte Türkiye “Patriot” füzesi almak üzere ABD’ye talepte bulunmuştur. Ancak anlaşılmayan bir şekilde bu başvuru reddedilmiştir. Türkiye Patriotlara ait teknolojik altyapıyı da almak isteyince Raytheon şirketi fikri mülkiyet kanununu öne sürerek bu ithalatı engellemiştir. İlginçtir ki bu yıl Türkiye de cemaat/hükümet kavgasının başladığı ve bir dizi hükümeti düşürme girişiminin fitilinin ateşlendiği yıldır. Türkiye buradan olumlu sonuç alamayınca bir ihale açarak hava savunma sistemi almak istediğini yenilemiştir. İhaleye Çin,Fransa/İtalya ve ABD katılmıştır. ABD yine teknolojiyi vermemek kaydıyla ihaleye girmiştir. İhaleyi Çin kazanmıştır. Bu durum ABD tarafından tepkiyle karşılanmıştır. NATO sisteminin karşısında olan Çin’in silahlarının nükleer antlaşma karşıtı devlet olduğu için Türkiye de kullanılamayacağını belirtip bir şekilde bu ihalenin iptal olmasına neden olmuşlardır.

Bu kez Ahmet DAVUTOĞLU tarafından ortaya “milli füze projesi” atılmış ancak bunda da beklenen sonuç alınamayınca 2017’de Avrasyacı cenahın girişimleriyle S-400 için Rusya ile anlaşılıp ön ödemesi de yapılmıştır. Ancak yine teknoloji transferi tamamen değil kısmi olarak yapılacaktır. Yine ne ilginçtir ki 2016 Aralık ayında Karlov suikasti yapılmıştır. Rusya ile Türkiye’nin anlaştığı ve yakında S-400 anlaşmasını imzalayacaklarının konuşulduğu bir dönemde bu suikastin olmasını hele de tetikçinin bir polis olmasını tabii ki de o dönem vuku bulan Halep olaylarına bağlamak yetersiz bir görüştür. Sonuçta suikastçi mermisi bitmiş olmasına rağmen üzerine onlarca mermi sıkılarak öldürülmüştür. Her tarafı entrika dolu bu olayda yine NATO, Avrasya çatışmasına birileri kurban gitmiştir. En nihayetinde Türkiye ve Rusya ilişkileri bozulmaktan ziyade daha da pekişmiştir. Olaydan 7 ay sonra S-400 anlaşması imzalanmıştır. Bu sefer ABD açıkça tehdit ve yaptırım söylemlerini devreye sokmuştur.

Son dönemde “Milli Piyade Tüfeği”, “Fırtına Obüsleri” başta olmak üzere silah teknolojisine ciddi yatırımlar yapan Türkiye için hava savunma sistemi olmazsa olmaz bir üründür. Ancak Türkiye bu konuda neredeyse yok hükmündedir. Bir Patriot füzesinin olması veya bir THAAD sisteminin bulunması ile S-400 sistemi olmasının farkı sadece sistemin güç özelliğidir. Çünkü THAAD sisteminin ipi nasıl ABD’nin elinde ise S-400 sisteminin ipi de Rusya’nın elindedir. İlişkilerin bozulduğu zamanlarda kullanım sorunları yaşanacaktır. Ancak yine de böyle bir hava savunma sisteminin ülkede bir şekilde olması bölgede Türkiye’nin etkinliğini arttıracağı gibi askeri gücüne de çok büyük bir güç katacaktır.

Rus Ekolü Neden Bunların Kurulmasını İstiyor?

Avrasyacılık perspektifinde Türkiye’nin önemini daha önceki yazımızda açıklamıştık. Ayrıca Rusya’nın daha önce 1962 yılının Ekim’inde yaşadığı füze krizini unutması mümkün değildir.

16 Ekim 1962’de ABD, SSCB’nin Küba’ya nükleer silah yığınağı yaptığını tespit edince Küba’yı abluka altına almıştır. Bunun üzerine Küba’ya SSCB savaş gemilerini yollamıştır. ABD Başkanı Kennedy’nin gemileri batıracağını açıklaması üzerine SSCB gemileri geri çekmiştir. Bu sırada ABD ise Türkiye üzerine daha önce yerleştirdiği ancak Türk Halkının haberinin bile olmadığı nükleer Jüpiter Füzelerini çoktan Rusya’ya doğru çevirmiştir. Sonuçta bir dizi mektuplaşmanın ardından kriz çözülmüş ve her iki ülke füzelerini geri çekmiştir.

Mevcut olay değerlendirildiğinde Rusya’nın bu olayın kaybedeni olduğu açıkça görülmektedir. Bir önceki yazıda bahsettiğimiz gibi ABD’nin çevreleme politikası meyvesini vermişti. SSCB’nin kızıl komünistleri o kadar da politik olmadıklarından masada kaybetmişlerdir. Ancak yeni ekol Avrasyacılar daha uyanık ve daha politikler. Bunu Ukrayna ve Abhazya/Osetya krizlerinde gösterdiler. Aynen ABD’nin yaptığı gibi kendi çevreleme politikasını yürütmektedirler. Ayrıca şunu üzerine basarak söylemek gerekir ki Avrasyacılar komünist veya solcu değil tam tersi gelenekçidir.

Rusya için Türkiye’yi yanına almak demek ideolojilerinin neredeyse yarısını tamamlamak demektir. Moskova-Tahran-Ankara hattının 3’üncü ayağının tamamlanması demektir. S-400 satışı bu yüzden Rusya için çok önemlidir. Ancak şunu da ilave etmek gerekir ki Türkiye halen NATO’nun güdümünden tamamen çıkmış değildir. ABD Türkiye üzerinde halen etkilidir. Rusya bu noktada kırıp dökmeden Türkiye’yi yanına alma faaliyetine devam etmektedir. Bununla beraber Orta Asya’da bulunan Türk Cumhuriyetlerini de yanına alma gayretinde olarak ABD’nin kendini çevirmesini engellemeye çalışmaktadır ve bu konuda son derece başarılıdır.

Nato Buna Neden Karşı? 

NATO gibi bir yapıyı ABD’den ayrı düşünmenin imkanı yoktur. Sonuçta bu yapı soğuk savaş döneminin sert iki kutuplu sisteminde ABD’nin SSCB’yi engellemek için kurdurduğu bir yapıdır. ABD Başkanı Eisonhower’ın doktrininde “diğer ülkelerin altında bulunan madenlere ihtiyacımız var” denilerek başlayan ABD emperyalist macerası daha sonra Bush doktrininde “diğer ülkelerin yönetimleri bizden yana olmadıkça orada hakim olamayız” noktasına varmıştır. Bununla beraber ülke yönetimlerine müdahil olmayı isteyen ABD, NATO bünyesinde “Gladio” benzeri örgütler kurarak ülkelerin politik yapılarına hakim olmaya başlamıştır. Uluslararası “Güç” teorilerinde şüphesiz en kuvvetli tanım Joseph Nye’nin yaptığı “Akıllı Güç” tanımdır. Özetle bu tanımda “Güç” bir ülkenin (aktörün) diğeri üzerinde silah kullanmadan farklı yöntemlerle istediğini yaptırabilmesidir. Bunun için kullanılacak yöntemler iyimserlik, ikna etme gibi yöntemler iken psikolojik harp, kadrolaşma, fişleme, devlet gücünü kullanarak operasyon yapma, ülke içi isyan, darbe, suikast gibi yöntemlerde bu tanım içerisine dahil edilebilir. Bu noktadan bakıldığında uzun süredir Türkiye’de kullanılan yöntemlerinde bundan pekte farkı olmadığı açıkça görülmektedir. Cemaat Türkiye’nin “Gladiosu” mu? Sorusuna vereceğimiz yanıt tabi ki de hayır olacaktır. Ancak “gladio” tipinde bir yapı devlette ve sivil hayatta bu kadar kadrolaşmış “cemaat” gibi bir yapıya bazı istediklerini yaptırabilir mi? sorusunun cevabı ise “evet” olarak verilebilir.

S-400 sisteminin satın alınma görüşmelerinin açıklanmasından itibaren gerçekleşen bir dizi derin olayın ve ABD’nin bu satın alma girişiminden duyduğu rahatsızlığı yüksek sesle dile getirmesinin yukarıda bahsettiğimiz örneklerden kaynaklandığını belirtmek yerinde bir tespit olacaktır. Sonuçta S-400 alımı Türkiye’nin NATO’dan çıkması demek değildir. Ancak NATO’nun Türkiye’de istediği gibi at oynatmasını kesinlikle kısıtlayacaktır.

Bunun en önemli örneğini Suriye’de tüm dünya görmüştür. Graham Fuller’in “kutlu şahlanış” veya “diktatörlere başkaldırma” olarak değerlendirdiği “Arap Baharı” Suriye’de düğümlenmiş ve çözümsüzlüğe doğru gitmiştir. Bunun nedeni Rusya’nın Suriye de bulunan mevcut duruma el koymasıdır. Bu noktada adeta Rusya ve ABD arasında Suriye üzerinde birbirleriyle çatışmadan bir gövde gösterisi sahnelenmiştir. ABD son dönemde askeri güç ile ülkelere müdahil olurken sıranın “İran”da olduğunu bağıra bağıra söylemekte, Rusya ise ABD’nin kendisine daha fazla yaklaşmamasını istemektedir. Her ikisi için de Türkiye kilit önem taşımaktadır. Geçmişte yaşanan bir füze krizi veya sıcak çatışma istemeyen Rusya, Türkiye’yi yanına alarak buna engel olabilir. ABD ve bu bağlamda NATO hem Rusya’yı sıkıştırmak hem Ortadoğu da ki hakimiyetini kurmak ve pekiştirmek için Türkiye’ye ihtiyaç duymaktadır.

Burada bir parantez de Ortadoğu’ya açmak gerekir. Mısır’a kadar Ortadoğu’yu besleyen 5 nehir vardır. Bunlar Fırat, Dicle, Asi, Şeria ve el Kabir nehirleridir. Bu nehirler dünyadaki nehirlere göre çok büyük değildir. Ancak bölgede başka nehir yoktur. Bu nehirlerden Fırat ve Dicle bizim topraklarımızda doğmakta, Asi ise bizim topraklarımızdan dökülmektedir. Diğer bir nehir olan Şeria ise İsrailin kontrolündedir. Kalan bir nehir olan el-Kabir ise Suriye içerisindedir ancak bu da düşük rejimli bir nehirdir. Kısacası bölgede su sorunu herşeyin temel kaynağıdır. Suyu tutan bölgeyi tutar. Bu yüzden Türkiye NATO için çok önemlidir. Ortadoğuyu tutmanın yolu Türkiye’den geçmektedir. Bütün olayları petrol üzerinden okuyanların bu sevdadan vazgeçmesini ve su politikalarını bir gözden geçirmesini temenni ediyoruz.

Özetle S-400 sisteminin Türkiye’ye satılması Rusya ve Avrasyacı cenah için çok değerlidir. ABD ve NATO’cu cenah için ise Türkiye’yi kaybetmemek gerekmektedir. İleriki dönemlerde daha fazla politik, apolitik veya karanlık olayın Türkiye’de yaşanma ihtimali çok yüksektir.

Eski Üsteğmen Emir Yıldız
author

"Sorumluluk Reddi" Konusunda Önemli Bilgilendirme:

Münferit Fikir Platformunda yazılan tüm yazılar, aksi MFP YYK tarafından belirtilmedikçe yazarların kendi görüşleridir. MFP’nin ve platformdaki diğer yazarların görüşlerini yansıtmaz veya ifade etmez.

Yorum Gönder

5 Yorumlar

  1. Turkiye'nin S-400 almasi niye zorunlu ? Yazidan tam cikaramadim.
    30km yukaridan bomba atabilecek, ya da fuze gonderme tehditine sahip olan halihazirda bolge ulkeleri, Rusya, Iran, Israil ve Amerika. Turkiye hangisine karsi pozisyon aliyor . Ya da fuzeyi almaktan onemli olan, gelecege yonelik altyapisinin transferi mi daha onemli ? 10-20 seneye ileriye yonelik bir proje mi ? Buyuk resmi gormek istiyoruz : ) .

    YanıtlaSil
  2. Fetullahcıların S-400'ü dert etmesine gerek yok, henüz Amerikan ordusuna pilot sızdıramamışsınızdır herhalde. Asıl kara sistemlerini inceleyin, maazallah savaş çıksa Amerika'nın gönüllü mayın eşşeği olacak kadar millete bilenmiş olanlar var gördüğüm kadarıyla.
    İyi kötü nedamet getirenleri, "Biz neye döndük böyle?" diyenleri tenzih ederim.

    YanıtlaSil
  3. 1. Bu olayları ABD yapmıştır ki Türkiye ile Rusya’nın arasını bozmak için.
    2. Bu olayları Rusya yapmıştır ki Türkiye iyice Rusların kucağına itilsin
    genetik kesinlikte
    1. seçenek %99,9 ihtimalidir
    2. seçenek ,1 ihtimalidir

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. sistem yutmuş
      2. seçenek ,1 ihtimalidir

      Sil
  4. sistem % 00,1 yutuyor

    YanıtlaSil