İtirafçılığın Çeşitleri
1) Suça Bulaşanlar
Darbeye bir şekilde bulaşan herkes itirafçı olmalıdır, bu konu çok net. Onlarca insan öldü, binlerce yaralı var, bu konuda bir şey bilip gizleyen çok büyük vebal altındadır. Bu konuda insanları itirafçılığa teşvik etmeyen herkes de ahirette bu darbeden dolayı yargılanacaktır. Bu konu Gülen’in yaptığı gibi iki cümle ile geçiştirilecek bir konu değildir, bu konu beni uluslararası bir merci yargılayana kadar susarım denilecek bir konu da değildir, susan çok büyük vebal altındadır. Ütopik fantezilere girmeye gerek yok, kimseyi uluslararası bir merci yargılamaz. Bu nasıl bir topu taca atmadır ve bunu nasıl cemaattekiler yiyor, anlamıyorum.
Darbe dışında ciddi bir suça bulaşan herkes gene itirafçı olmalıdır. Ergenekon kumpasına mı şahit oldunuz, itirafçı olun lütfen; yasa dışı dinleme, itirafçı olun lütfen; kumpas, iftira, kasetçilik vs. ciddi tüm suçlara karışanlar itirafçı olmalıdır.
Hala daha paralel bir hayal aleminde yaşayanlar olduğu için, “5 yıldır uğraştılar bir tane suç bulamadılar” diyen çok kişi var ve bir suça şahit olup konuşmayanlar çok büyük vebal altında. Bu adamlara malzeme veriyorsunuz, hala daha 15 yaşındaki yeni gençleri Hizmet yapıyoruz diye kandırıyorlar. Ayrıca ahirete inanan biri suçunun cezasını burada çekmelidir.
Tamam ben pişmanım, ama suçu itiraf etsem fazladan 6 yıl örgüt üyeliğinden yargılanıyorum ne yapacağım?
Her şeyi itiraf edince + 6 yıl ile yargılanmıyorsunuz, o kısımdan da hagb (hükmün açıklanmasının geri bırakılması) alıyorsunuz.
Ben yargılanmak istemiyorum, yurtdışına çıktım diyen varsa, onlar da o vebalden kurtulmak için gördüklerini bildiklerini yazmalı ve itiraf etmelidir. Olabilir adam arkadaşlarının ismini vermek istemeyebilir; suçları itiraf edip hiç isim vermeyince de 10 yıldan fazla ceza alacağım yapamam der, kaçar gider. Küçücük çocukların hala hizmet diye bu ağa dahil olmasını midesi kaldırıyorsa sussun, benim hiç kaldırmıyor.
Suça bulaşan birinin tek çıkmazı, “ben mesleğe girdim şu 1 yıl içinde birçok iğrençliğe tanık oldum; ben de suça bulaştım, ama itirafçı olunca ortaokuldan itibaren tüm tanıdıklarımı demem gerekiyor, bunu yapamam.” budur. Herkesi demeyince de hagb alamayacak, baya bir hapis yatacak. Ya isim vermeden anlatıp her şeyi göze alacak, o hapsi de yatacakl; ya da isim vermeden anlatıp, ama o suça bulaştığı dilimdeki diğer suça bulaşanları verecek ve adli kontrol alırsa kaçacak; ya da baştan kaçacak, ama bildiklerini anlatacak ve hiç değilse diyetini ödeyecek.
Ayrıca suçlunun cezasını bu dünyada çekmesini istemek suçluya da bir vefadır, öbür türlü ahireti mahvolacak. Birilerinin tövbe etmesini istemek, itiraf edip sonra yaptıklarının zararını karşılamasını istemek o kişiye vefadır, ama anlamazlar.
Diğer yandan soru verilmesi olayına bulaşan çok kişi var ve artık bu kayıtlara binlerce kez girmiş; gelip bana da verdiler derseniz çok da önemli bir bilgi vermiş olmazsınız; öyle olunca bu konuda insanlar boş yere hapis yatmayayım, itirafçı olmaya gerek yok diyorlar. Ama bu sitedeki Üsteğmen Emir Yıldız’ın yazıları gibi itiraflar kesinlikle yapılmalı, bunların gizli kalması çok büyük vebal. Bu sırlar sizle birlikte toprağa gitmesin lütfen.
Diğer yandan darbeye kıyısından köşesinden bulaşan herkes itirafçı olmalıdır. Vahdettin Polat örneği: kendi iradesi dışında darbeye bulaştırılmış. O da itirafçı olmalıdır, darbeyi aydınlatacak herkes itirafçı olmalıdır. İş darbe olunca isim vermeme durumu galiba yok; mahvederler sizi, ortaokul abinize kadar anlatırsınız. Vermem diyen vermesin bilmiyorum zor bir karar; vermezseniz pişman da değil diye müebbet yiyebilirsiniz. Üyelik gibi sus işte 4 yıl yat gibi bir durum burada yok, üyelikte korkak 4 yıl dayanamadı arkadaşını sattı diye propaganda yapılıyor; burada müebbet var, müebbet çok farklı bir şey. Diğer yandan arkadaşınızı vermek de istemeyebilirsiniz, ne olacak? O darbenin bir şekilde aydınlatılması lazım, artık nasıl yapıyorsanız.
Türkiye’de tek suçlu biz miyiz, diğer gruplar niye itiraf etmiyor diyenler çıkacaktır. Ahirete inanan birinin diyeceği laflar değil bunlar. Kesinlikle kabul etmiyorum. Dediğim gibi devlete ya da değil bir şekilde itiraf edilmelidir, küçücük çocukların hala hizmet diye bu ağa dahil olmasını midesi kaldırıyorsa sussun, benim hiç kaldırmıyor. Bu mevzuyu da böyle görüyorum. Tabi ki ilk itiraf edeni taşlarlar, siz çıkıp soruları aldım deyince, sanki kimse bilmiyormuş gibi ilk Ekrem Dumanlı gibi kişiler haine bak neler yapmış diyecektir, ki dediler de. Ama emin olun aklı ve vicdanı yerinde olan kişiler sizin ne kadar doğru bir adım attığınızın farkında, ayrıca ahirete inanıyorsanız, Allah’ın rızasına kendi vicdanınızın dinmesine odaklanın.
2) Suça Bulaşmayanlar
Bu kısım altında çok farklı başlıklar olacak çünkü suça bulaşan ile suça bulaşmayan çok farklı olgular. Bu kısım tamamen sadece örgüt üyeliğinden yargılananlar ile ilgili olacak.
Neden İtirafçı Olunmak İstenmiyor?
İtirafçı olmak istemeyenlerin üç temel nedeni var:
Birincisi arkadaşımın ismini vermek istemiyorum, ona benim yaşadıklarımı yaşatmak istemiyorum, vicdanım buna el vermez dayanamam diyor. Ben de suçsuzum, o da suçsuz; ikimiz de hiçbir kötü şey yapmadık, o da tabandan biri; niye ismini vereyim diyor. Devlet aşağıdan değil, yukarıdan başlasın çözmeye diye düşünüyor. Zaten aşağıdan gitse bile artık kaçan kaçtı, nereye kadar yukarı gidebilir ki diye düşünüyor. Sohbette gelenlerden, TSK imamına gitmek belki 10 yıl sürer diyor. Amaç zaten tepedekiler olsa, onların kaçmasına izin vermezlerdi diyor, onların bu hatasını ben ödeyemem diyor. Ya ismini verdiğim arkadaşım itirafçı olmazsa, o zaman zaten hiçbir şey çözülmeyecek ve o senelerce hapiste kalacak. Ayrıca ya hapiste ölürse, ya hastalanırsa, ben nasıl yaşarım daha sonra diyor. Hem kendimi kurtarmak için en az 1 kişi demem gerekiyor, bir kişiyle de bırakmazlarsa en az on kişi demem gerekir, bana karşı on arkadaşım adil değil diyor. Adil yargılama olsa zaten bu iş bana gelmezdi diyor.
İkincisi itirafçı olursam hukuken kendimi zor duruma düşürürüm diye düşünüyor. İtirafçı olmazsam elinde sonunda kârlı çıkarım diye düşünüyor.
Üçüncüsü travma ve korku. 16 Temmuz saat 00:35 itibariyle darbe dolayısıyla zaten panik ve korkuya kapılan, geçmişte cemaat ile en ufak bir teması olan birçok kişi daha büyük bir dehşete kapıldı. Şu an yavaş yavaş ortam yumuşadığı için çoğu kişi unutuyor olabilir, ama o günlerde hainler mezarlığı vardı, insanlar ölülerine bile araba bulamıyordu, cenaze namazlarına kimse gelmiyordu. Almanya’da nasıl insanlar Yahudi’yim diyemiyordu, aynı öyle bir dönem yaşandı, kimse itiraf edemiyordu. İtiraf ederse işkence göreceğini, hakaretler göreceğini düşünüyordu. Kimse Yok Mu derneğine, Cemaat kolejlerine saldırılar oluyordu, herkes mahallesindeki hainleri temizlesin diye videolar vardı (Ahsen TV). İnsanlar arkadaş çevresini kaybetmekten, ya da onlar tarafından linç edilip aşağılanmaktan korkuyorlardı. Herkes lanet ediyordu, tehdit ediyordu, idamın konuşulduğu günlerdi, cemaatten olanların sadece örgüt üyeliğinden mi, yoksa darbeden mi yargılanacakları belli değildi. İnsanların avukatları yoktu, ne yapacaklarını bilmiyorlardı. Gözaltında ölüm haberleri geliyordu, gece 2’lerde KHK listeleri yayınlanıyor 2-3 saat insanlar listeyi açmaya uğraşıyordu. Çoğu insan için, Ohal devam edene kadar sürdü bu travma, bir tane KHK’lılar lehine ses duyulmuyordu en başlarda. Ohal boyunca belki bir beraat, ya da bir hagb kararı bile duyulmadı. İnsanlar akrabalarına bile bir şey diyemiyordu, kimse darbeyi bile sorgulayamıyordu. Takiyye yapmak için ya da yalan söylemekten değil, korkunun yarattığı travmadan dolayı insanların dudakları bile kımıldamıyordu. Panik, korku ve ne yapacağını bilememe hakimdi.
Dördüncü bir neden, demek istemiyorum, ama şöyle bir neden de olabilir; bu dava Allah’ın davası, eğer itirafçı olursam cehenneme giderim. Hala böyle düşünen olduğunu zannetmiyorum. AKP’ye oy vermeyen cehenneme gider sözüne kaç kişi inanıyorsa, bence buna da o kadar kişi inanıyordur. Bu cemaati din olarak görme, bunu Allah’ın davası olarak görme, itirafçılığı cehennem ile eş değer tutma tam bir saçmalık. Gerçek olsa bunu troller yerine, ilahiyatçılar dile getirirdi. Ama Türkiye’de nasıl bazı ilahiyatçılar AKP’ye oy vermeyen cehenneme gider dediği için rezil oluyor, cemaatin ilahiyatçıları da rezil rüsva olamamak için böyle bir açıklama yapamazlar, ama diğer yandan trol hesapların böyle açıklamalarına sessiz kalıyorlar. Buna inanan kesim, niye bir tane ilahiyatçı bunu açıktan diyemiyor, bunu düşünsün. Gülen dedi işte ile çözülecek bir mevzu değil bu. Gülen’in kimi kastettiği çok belli değil, Gülen 16 Temmuz 2016’da kendisine darbe sorulduğunda, bunlar bana büyü yaptı, Erdoğan hayat kadınına gidiyordu bunu biliyordum ben, Fuat Avni’nin de dediği gibi Erdoğan… tarzında açıklamalar yapan biri, akıl sağlığının yerinde olduğunu söylemek çok zor. Mevzu büyüye inanmamak ya da Erdoğan’ın gizli hayatını nerden bildiği değil, mevzu Fuat Avni’nin kimliği de değil, böyle bir olay sonrası kamera karşısına çıktığında bunları dile getirmesi. 1971’de nasıl millete meczup diyordu, kendi meczup gibi açıklamalar yapıyor şu an. En son ki Pakraduni meselesi de öyle, sürekli insanlara Pakraduni diyor, Ekrem Dumanlı gidip bu konuyu dile getirince de hiç üstüne bile alınmıyor mevzuyu ve: “İnsanların soyunun sopunun araştırılmasını ve bu yolla bazı insanların suçlanmasını ırkçılık sayarım. Kendi düşünce dünyamıza ve inanç değerlerimize aykırı bulduğum böyle bir konuyu bize yakın insanların yapacağına da ihtimal vermem” diyor.(Tr724 linki, vpnsiz girilmez) Sonra da ben bazı kişilere diyorum, amacım ırkçılık değil, beni yanlış anladınız demiş; o kısmı zaten Dumanlı da doğrudan aktarmadığı için hangi kelimeler ile ifade etti belli değil. Genelleme yapmak zaten ırkçılığın daniskası, bazı kişileri de ırkı üzerinden eleştirmek gene ırkçılıktır, neyse. Burada önemli olan Dumanlı’nın bu sorusu üzerine kendisinin başta hiç üzerine alınmaması ve dediği ilk cümle, sonra Dumanlı ama efendim siz de diyorsunuz deyince bir duraksıyor ve kendi dedikleri aklına geliyor. Fani olmuş artık. Beddua ettiğinde anlamam gerekirdi, nasıl anlamadım bunu bilmiyorum. O kadar soruları alan, kadrolaşan varken, öyle bir beddua ederek hepimizi bitirdi.
İtirafçı olmamakta birinci nedene benim diyebileceğim bir şey yok, zaten itirafçılığın tek çıkmazı da budur. Terazinin bir kefesine birinci sebebi koyuyorsanız, diğer kefeye ne koyarsanız koyun hangisinin ağır basacağını söylemek çok zor. Tabi yukarıda anlattığım suça bulaşanlar kısmı ayrı.
Birinci sebep de dinle ilgili değil, ama ahlaksal, vefa ve dostluk ile ilgili. Kefenin bir tarafında böyle soyut şeyler varken, diğer tarafına ne konulduğunun pek önemi yok, hangisinin ağır basacağı kişinin vicdanına kalmış. Bana göre vefa ve dostluk çok önemli der, itirafçı olmaz ve kendi arkadaşları da itirafçı olunca onlara kızar. Bu kişiye bir şey diyemem. Ancak yukarıda söylediğim kişilere kızmıyorsa oradan bir şey diyebilirim. Bir de itirafçılığın iki boyutu var, kabul etmek ve isim vermek. İsim vermek istemese bile kabul etme kısmı da var. Bu kişiler isim vermiyor ve verene de kızıyorlar ama kabul etme kısmında itirafçı olamayarak büyük bir hata mı yapıyorlar? Buna ileriki kısımlarda değineceğim. Ayrıca bu kişilerin en büyük çıkmazı da başlarına bir şey gelmez diye beklemeleri ve yurtdışına çıkma imkanları varken değerlendirmemeleri. İtirafçıya kızdıkları kadar kendilerinin de hataları var.
İkinci sebebe takılanlar için itirafçılığın da mantıklı olabileceğini ileride ele alacağım. Ama “aaa itirafçılığı teşvik ediyor demeyin lütfen, ben görüşlerimi yukarıda yazdım.” Bu kısım biraz daha cemaatin toptan itirafçılığı engelleyerek ne kadar saçma bir iş yaptığını göstermek için; ve son sekiz yıldır verdikleri tüm kararlar duvara çarpan, reel siyasetten zerre anlamayan kişilerin hala dinlenilmemesi gerektiğini göstermek için yazıyorum. Diğer yandan itirafçılığın çeşitlerini anlatamaya da devam edeceğim.
Üçüncü sebep az çok bitti, ama başta itirafçı olmayan kişiler de sonradan itirafçı olmak istemiyor olabilirler.
İtirafçılığın Hukuki Zararı
Öncelikle bu hayattan artık ne bekliyoruz?
İşe geri dönmek mi? Tekrardan devlet memuru olmak mı? Türkiye’de yaşamaya devam etmek mi? Sadece hapis yatmamak mı? Bir an önce yurtdışına çıkmak mı?
İtiraf edince berat alma hakkınızı kaybedersiniz artık, sizin için en iyi ihtimal hagb’dir.
HAGB= Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması
Yani bir hüküm verilmiyor hakkınızda ve siciliniz kirlenmiyor, burası berat ile aynı. Diğer yandan 2 yıl altı bir hapis cezası alıyorsunuz ve 5 yıl sonra bu siliniyor. 5 yıl içinde bir suç işlerseniz ise hüküm geri geliyor; hem siciliniz kirleniyor, hem de o iki yıl altı cezayı yatıyorsunuz. İşlemezseniz berat ile aynı.
Berat alsam ama güvenlik soruşturmasında çıkmaz; hagb alınca güvenlik soruşturmasında çıkar, yarın tekrar devlet memuru olamam diyebilirsiniz. Ama hagb’den sizi elerlerse, dava açma hakkınız var, hukuk varsa da kazanabilirsiniz. Siz zaten gözaltına alınarak her türlü fişlendiniz, ama sizi devlet memuru yapmazlarsa hagb’den dolayı itiraz edersiniz ve büyük ihtimal kazanırsınız.
Khk ile atıldıysanız işe geri dönmeniz tamamen ohal komisyonuyla ilgili bir durum. Hagb durumunda ne yaparlar? Berat alanları bile iade etmedikleri oluyor, tamamen siyasi bir kurum; berat alanı iade etmez, diğer yandan hagb alanı pişman diye iade edebilir. Sonuç olarak kimse o komisyona hesap soramıyor.
Açıktaysanız hagb alırsanız ne olur? Sizi ihraç da edebilirler, göreve devam da edebilirsiniz. Türkiye’de bir standart yok, yeri geliyor başka suçtan hagb alanı ihraç etmiyorlar, ama Fetö’den alanı ihraç edebilirler.
Etkin pişmanlıktan yararlananlar işine geri dönebilecek diye HSK başkan vekili açıklama yapmıştı, sonra da blöf yaptım millet itirafçı olsun diye dedi. Diğer yandan ama itirafçı olanların bazılarını da mesleğe geri döndürmüş. Ahmet Dönmez bunla ilgili bir haber yaptı. Türkiye’de hiçbir şey net değil.
Etkin Pişmanlık alan herkes hagb alabilir mi? Sadece cezanız 2 yıl altına düşerse alabilirsiniz. Buna da en son hakim karar verir. 2 yıl üstü bir ceza alırsanız, ki Etkin Pişmanlık’ta bu mümkündür, hapis yatarsınız ve hagb alamazsınız; siciliniz de kirlenir. Mesleğe asla dönemezsiniz. Etkin pişmanlığın derecesine göre ne kadar ceza indirimi yapılacağı hakimin takdir yetkisindedir. Yarısını indirir 3 sene alırsınız ve sicilinize işler, hagb durumu da olmaz, istinafa gidersiniz tabi ki, direk hapse girmezsiniz.
Peki itirafçılığın zararı berat alma hakkınızı kaybetmeniz. peki itirafçı olmayınca berat alma ihtimaliniz var mı, varsa bu ihtimal kaç? Berat alsanız bile dediğim gibi işe göre dönmek demek değildir bu. Üye değilsin, berat almışsın, ama iltisaklısın seni ihraç ettim diye komisyon karar verebiliyor. Kimin berat alma ihtimali sıfır, onları aşağıda itirafçılığın çeşitlerini anlatırken ele alacağım.
a) Suçtan Dolayı Tutuklananların İtirafçılığı
Bu kişiler suç işlememiş, ama bir suçtan dolayı tutuklanıyorlar.
Suçlu biri tüm hizmet geçmişinde tanıdığı kişilerin ismini verdiği için, suça bulaşan biri itirafçı olup sizin de isminizi verebilir. Bu noktada sizin durumunuz farklı oluyor çünkü, o suça bulaşan kişileri tanıyor olabilirsiniz, sizin isminizi veren itirafçı ise onları teşhis edememiş olabilir, o yüzden sizi de o suç kapsamında alırlar.
Mesela soru verilme olayları, soru alan kişi bölgedeki herkesin ismini verebilir ama soruyu vereni teşhis edemeyebilir. Bu durumda o bölgeden biri olarak ama bu olaya hiç karışmamış ve duymamış kişi olarak sizi alırlar ve soruyu vereni teşhis etmenizi ya da onu teşhis edecek daha yetkili birini vermenizi isterler.
Ne yapacaksınız?
Alakanız olmayan bir suç, ama aydınlatılması için sizden isim istiyorlar. Bir tane bile isim verseniz örgüt üyeliğinizi itiraf etmiş olursunuz, bu ben o bölgede kaldım demek olur. Hakkınızda hiçbir delil olmadığını düşünün, tek bir itirafçı var, yalan diyor deseniz belki beraat ihtimaliniz var, ama diğer yandan öyle yaparsanız bir suç ortaya çıkamayacak, aydınlanmayacak. Diğer yandan asıl suçu işleyeni siz de teşhis edemeyebilirsiniz, daha yetkili birini demeniz gerekir, onun da hiçbir şeyden haberi yoktur, onun da itirafçı olması lazım ki asıl veren teşhis edilebilsin. O itirafçı olmazsa, boşuna onun ismini vermiş olursunuz.
Bu konuda da net bir şey demeyeceğim, ama itirafçılığın ne kadar farklı boyutları varmış değil mi? Toptan susun demek ne kadar ahlaksız bir davranış, ya da her itirafçıya küfür etmek. Peki küfür edilmeyi hak eden hiç mi yok?
Ayrıca bu kişiler suçsuz bile olsa itirafçı olmayınca 6 yıl 3 ay değil, ayrıca o suçtan da ceza alabiliyorlar. Hakim inadına suçtan da ceza verebiliyor. Asıl suçu planlayanlar, suçun ağababaları yurtdışında iken, bir de oradan bu insanlara laf ediyorlar, itirafçı oldunuz davayı sattınız diye. Davada suç işlemek yoktu ki, bu kişiler en az 10 sene hapis alıyorlar, 4 sene yatıp kurtulayım diye bir durumları da kalmıyor. Ve bunlar normalde Bylock’tan alınsa adli kontrol ile bir süre sonra çıkabilecekken, suçtan dolayı olunca içerde uzun süre kalıyorlar, tutuksuz yargılama durumu da o kadar kolay olmuyor.
Ahmet
Neden İtirafçı Olunmak İstenmiyor?
İtirafçı olmak istemeyenlerin üç temel nedeni var:
Birincisi arkadaşımın ismini vermek istemiyorum, ona benim yaşadıklarımı yaşatmak istemiyorum, vicdanım buna el vermez dayanamam diyor. Ben de suçsuzum, o da suçsuz; ikimiz de hiçbir kötü şey yapmadık, o da tabandan biri; niye ismini vereyim diyor. Devlet aşağıdan değil, yukarıdan başlasın çözmeye diye düşünüyor. Zaten aşağıdan gitse bile artık kaçan kaçtı, nereye kadar yukarı gidebilir ki diye düşünüyor. Sohbette gelenlerden, TSK imamına gitmek belki 10 yıl sürer diyor. Amaç zaten tepedekiler olsa, onların kaçmasına izin vermezlerdi diyor, onların bu hatasını ben ödeyemem diyor. Ya ismini verdiğim arkadaşım itirafçı olmazsa, o zaman zaten hiçbir şey çözülmeyecek ve o senelerce hapiste kalacak. Ayrıca ya hapiste ölürse, ya hastalanırsa, ben nasıl yaşarım daha sonra diyor. Hem kendimi kurtarmak için en az 1 kişi demem gerekiyor, bir kişiyle de bırakmazlarsa en az on kişi demem gerekir, bana karşı on arkadaşım adil değil diyor. Adil yargılama olsa zaten bu iş bana gelmezdi diyor.
İkincisi itirafçı olursam hukuken kendimi zor duruma düşürürüm diye düşünüyor. İtirafçı olmazsam elinde sonunda kârlı çıkarım diye düşünüyor.
Üçüncüsü travma ve korku. 16 Temmuz saat 00:35 itibariyle darbe dolayısıyla zaten panik ve korkuya kapılan, geçmişte cemaat ile en ufak bir teması olan birçok kişi daha büyük bir dehşete kapıldı. Şu an yavaş yavaş ortam yumuşadığı için çoğu kişi unutuyor olabilir, ama o günlerde hainler mezarlığı vardı, insanlar ölülerine bile araba bulamıyordu, cenaze namazlarına kimse gelmiyordu. Almanya’da nasıl insanlar Yahudi’yim diyemiyordu, aynı öyle bir dönem yaşandı, kimse itiraf edemiyordu. İtiraf ederse işkence göreceğini, hakaretler göreceğini düşünüyordu. Kimse Yok Mu derneğine, Cemaat kolejlerine saldırılar oluyordu, herkes mahallesindeki hainleri temizlesin diye videolar vardı (Ahsen TV). İnsanlar arkadaş çevresini kaybetmekten, ya da onlar tarafından linç edilip aşağılanmaktan korkuyorlardı. Herkes lanet ediyordu, tehdit ediyordu, idamın konuşulduğu günlerdi, cemaatten olanların sadece örgüt üyeliğinden mi, yoksa darbeden mi yargılanacakları belli değildi. İnsanların avukatları yoktu, ne yapacaklarını bilmiyorlardı. Gözaltında ölüm haberleri geliyordu, gece 2’lerde KHK listeleri yayınlanıyor 2-3 saat insanlar listeyi açmaya uğraşıyordu. Çoğu insan için, Ohal devam edene kadar sürdü bu travma, bir tane KHK’lılar lehine ses duyulmuyordu en başlarda. Ohal boyunca belki bir beraat, ya da bir hagb kararı bile duyulmadı. İnsanlar akrabalarına bile bir şey diyemiyordu, kimse darbeyi bile sorgulayamıyordu. Takiyye yapmak için ya da yalan söylemekten değil, korkunun yarattığı travmadan dolayı insanların dudakları bile kımıldamıyordu. Panik, korku ve ne yapacağını bilememe hakimdi.
Dördüncü bir neden, demek istemiyorum, ama şöyle bir neden de olabilir; bu dava Allah’ın davası, eğer itirafçı olursam cehenneme giderim. Hala böyle düşünen olduğunu zannetmiyorum. AKP’ye oy vermeyen cehenneme gider sözüne kaç kişi inanıyorsa, bence buna da o kadar kişi inanıyordur. Bu cemaati din olarak görme, bunu Allah’ın davası olarak görme, itirafçılığı cehennem ile eş değer tutma tam bir saçmalık. Gerçek olsa bunu troller yerine, ilahiyatçılar dile getirirdi. Ama Türkiye’de nasıl bazı ilahiyatçılar AKP’ye oy vermeyen cehenneme gider dediği için rezil oluyor, cemaatin ilahiyatçıları da rezil rüsva olamamak için böyle bir açıklama yapamazlar, ama diğer yandan trol hesapların böyle açıklamalarına sessiz kalıyorlar. Buna inanan kesim, niye bir tane ilahiyatçı bunu açıktan diyemiyor, bunu düşünsün. Gülen dedi işte ile çözülecek bir mevzu değil bu. Gülen’in kimi kastettiği çok belli değil, Gülen 16 Temmuz 2016’da kendisine darbe sorulduğunda, bunlar bana büyü yaptı, Erdoğan hayat kadınına gidiyordu bunu biliyordum ben, Fuat Avni’nin de dediği gibi Erdoğan… tarzında açıklamalar yapan biri, akıl sağlığının yerinde olduğunu söylemek çok zor. Mevzu büyüye inanmamak ya da Erdoğan’ın gizli hayatını nerden bildiği değil, mevzu Fuat Avni’nin kimliği de değil, böyle bir olay sonrası kamera karşısına çıktığında bunları dile getirmesi. 1971’de nasıl millete meczup diyordu, kendi meczup gibi açıklamalar yapıyor şu an. En son ki Pakraduni meselesi de öyle, sürekli insanlara Pakraduni diyor, Ekrem Dumanlı gidip bu konuyu dile getirince de hiç üstüne bile alınmıyor mevzuyu ve: “İnsanların soyunun sopunun araştırılmasını ve bu yolla bazı insanların suçlanmasını ırkçılık sayarım. Kendi düşünce dünyamıza ve inanç değerlerimize aykırı bulduğum böyle bir konuyu bize yakın insanların yapacağına da ihtimal vermem” diyor.(Tr724 linki, vpnsiz girilmez) Sonra da ben bazı kişilere diyorum, amacım ırkçılık değil, beni yanlış anladınız demiş; o kısmı zaten Dumanlı da doğrudan aktarmadığı için hangi kelimeler ile ifade etti belli değil. Genelleme yapmak zaten ırkçılığın daniskası, bazı kişileri de ırkı üzerinden eleştirmek gene ırkçılıktır, neyse. Burada önemli olan Dumanlı’nın bu sorusu üzerine kendisinin başta hiç üzerine alınmaması ve dediği ilk cümle, sonra Dumanlı ama efendim siz de diyorsunuz deyince bir duraksıyor ve kendi dedikleri aklına geliyor. Fani olmuş artık. Beddua ettiğinde anlamam gerekirdi, nasıl anlamadım bunu bilmiyorum. O kadar soruları alan, kadrolaşan varken, öyle bir beddua ederek hepimizi bitirdi.
İtirafçı olmamakta birinci nedene benim diyebileceğim bir şey yok, zaten itirafçılığın tek çıkmazı da budur. Terazinin bir kefesine birinci sebebi koyuyorsanız, diğer kefeye ne koyarsanız koyun hangisinin ağır basacağını söylemek çok zor. Tabi yukarıda anlattığım suça bulaşanlar kısmı ayrı.
Birinci sebep de dinle ilgili değil, ama ahlaksal, vefa ve dostluk ile ilgili. Kefenin bir tarafında böyle soyut şeyler varken, diğer tarafına ne konulduğunun pek önemi yok, hangisinin ağır basacağı kişinin vicdanına kalmış. Bana göre vefa ve dostluk çok önemli der, itirafçı olmaz ve kendi arkadaşları da itirafçı olunca onlara kızar. Bu kişiye bir şey diyemem. Ancak yukarıda söylediğim kişilere kızmıyorsa oradan bir şey diyebilirim. Bir de itirafçılığın iki boyutu var, kabul etmek ve isim vermek. İsim vermek istemese bile kabul etme kısmı da var. Bu kişiler isim vermiyor ve verene de kızıyorlar ama kabul etme kısmında itirafçı olamayarak büyük bir hata mı yapıyorlar? Buna ileriki kısımlarda değineceğim. Ayrıca bu kişilerin en büyük çıkmazı da başlarına bir şey gelmez diye beklemeleri ve yurtdışına çıkma imkanları varken değerlendirmemeleri. İtirafçıya kızdıkları kadar kendilerinin de hataları var.
İkinci sebebe takılanlar için itirafçılığın da mantıklı olabileceğini ileride ele alacağım. Ama “aaa itirafçılığı teşvik ediyor demeyin lütfen, ben görüşlerimi yukarıda yazdım.” Bu kısım biraz daha cemaatin toptan itirafçılığı engelleyerek ne kadar saçma bir iş yaptığını göstermek için; ve son sekiz yıldır verdikleri tüm kararlar duvara çarpan, reel siyasetten zerre anlamayan kişilerin hala dinlenilmemesi gerektiğini göstermek için yazıyorum. Diğer yandan itirafçılığın çeşitlerini anlatamaya da devam edeceğim.
Üçüncü sebep az çok bitti, ama başta itirafçı olmayan kişiler de sonradan itirafçı olmak istemiyor olabilirler.
İtirafçılığın Hukuki Zararı
Öncelikle bu hayattan artık ne bekliyoruz?
İşe geri dönmek mi? Tekrardan devlet memuru olmak mı? Türkiye’de yaşamaya devam etmek mi? Sadece hapis yatmamak mı? Bir an önce yurtdışına çıkmak mı?
İtiraf edince berat alma hakkınızı kaybedersiniz artık, sizin için en iyi ihtimal hagb’dir.
HAGB= Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması
Yani bir hüküm verilmiyor hakkınızda ve siciliniz kirlenmiyor, burası berat ile aynı. Diğer yandan 2 yıl altı bir hapis cezası alıyorsunuz ve 5 yıl sonra bu siliniyor. 5 yıl içinde bir suç işlerseniz ise hüküm geri geliyor; hem siciliniz kirleniyor, hem de o iki yıl altı cezayı yatıyorsunuz. İşlemezseniz berat ile aynı.
Berat alsam ama güvenlik soruşturmasında çıkmaz; hagb alınca güvenlik soruşturmasında çıkar, yarın tekrar devlet memuru olamam diyebilirsiniz. Ama hagb’den sizi elerlerse, dava açma hakkınız var, hukuk varsa da kazanabilirsiniz. Siz zaten gözaltına alınarak her türlü fişlendiniz, ama sizi devlet memuru yapmazlarsa hagb’den dolayı itiraz edersiniz ve büyük ihtimal kazanırsınız.
Khk ile atıldıysanız işe geri dönmeniz tamamen ohal komisyonuyla ilgili bir durum. Hagb durumunda ne yaparlar? Berat alanları bile iade etmedikleri oluyor, tamamen siyasi bir kurum; berat alanı iade etmez, diğer yandan hagb alanı pişman diye iade edebilir. Sonuç olarak kimse o komisyona hesap soramıyor.
Açıktaysanız hagb alırsanız ne olur? Sizi ihraç da edebilirler, göreve devam da edebilirsiniz. Türkiye’de bir standart yok, yeri geliyor başka suçtan hagb alanı ihraç etmiyorlar, ama Fetö’den alanı ihraç edebilirler.
Etkin pişmanlıktan yararlananlar işine geri dönebilecek diye HSK başkan vekili açıklama yapmıştı, sonra da blöf yaptım millet itirafçı olsun diye dedi. Diğer yandan ama itirafçı olanların bazılarını da mesleğe geri döndürmüş. Ahmet Dönmez bunla ilgili bir haber yaptı. Türkiye’de hiçbir şey net değil.
Etkin Pişmanlık alan herkes hagb alabilir mi? Sadece cezanız 2 yıl altına düşerse alabilirsiniz. Buna da en son hakim karar verir. 2 yıl üstü bir ceza alırsanız, ki Etkin Pişmanlık’ta bu mümkündür, hapis yatarsınız ve hagb alamazsınız; siciliniz de kirlenir. Mesleğe asla dönemezsiniz. Etkin pişmanlığın derecesine göre ne kadar ceza indirimi yapılacağı hakimin takdir yetkisindedir. Yarısını indirir 3 sene alırsınız ve sicilinize işler, hagb durumu da olmaz, istinafa gidersiniz tabi ki, direk hapse girmezsiniz.
Peki itirafçılığın zararı berat alma hakkınızı kaybetmeniz. peki itirafçı olmayınca berat alma ihtimaliniz var mı, varsa bu ihtimal kaç? Berat alsanız bile dediğim gibi işe göre dönmek demek değildir bu. Üye değilsin, berat almışsın, ama iltisaklısın seni ihraç ettim diye komisyon karar verebiliyor. Kimin berat alma ihtimali sıfır, onları aşağıda itirafçılığın çeşitlerini anlatırken ele alacağım.
a) Suçtan Dolayı Tutuklananların İtirafçılığı
Bu kişiler suç işlememiş, ama bir suçtan dolayı tutuklanıyorlar.
Suçlu biri tüm hizmet geçmişinde tanıdığı kişilerin ismini verdiği için, suça bulaşan biri itirafçı olup sizin de isminizi verebilir. Bu noktada sizin durumunuz farklı oluyor çünkü, o suça bulaşan kişileri tanıyor olabilirsiniz, sizin isminizi veren itirafçı ise onları teşhis edememiş olabilir, o yüzden sizi de o suç kapsamında alırlar.
Mesela soru verilme olayları, soru alan kişi bölgedeki herkesin ismini verebilir ama soruyu vereni teşhis edemeyebilir. Bu durumda o bölgeden biri olarak ama bu olaya hiç karışmamış ve duymamış kişi olarak sizi alırlar ve soruyu vereni teşhis etmenizi ya da onu teşhis edecek daha yetkili birini vermenizi isterler.
Ne yapacaksınız?
Alakanız olmayan bir suç, ama aydınlatılması için sizden isim istiyorlar. Bir tane bile isim verseniz örgüt üyeliğinizi itiraf etmiş olursunuz, bu ben o bölgede kaldım demek olur. Hakkınızda hiçbir delil olmadığını düşünün, tek bir itirafçı var, yalan diyor deseniz belki beraat ihtimaliniz var, ama diğer yandan öyle yaparsanız bir suç ortaya çıkamayacak, aydınlanmayacak. Diğer yandan asıl suçu işleyeni siz de teşhis edemeyebilirsiniz, daha yetkili birini demeniz gerekir, onun da hiçbir şeyden haberi yoktur, onun da itirafçı olması lazım ki asıl veren teşhis edilebilsin. O itirafçı olmazsa, boşuna onun ismini vermiş olursunuz.
Bu konuda da net bir şey demeyeceğim, ama itirafçılığın ne kadar farklı boyutları varmış değil mi? Toptan susun demek ne kadar ahlaksız bir davranış, ya da her itirafçıya küfür etmek. Peki küfür edilmeyi hak eden hiç mi yok?
Ayrıca bu kişiler suçsuz bile olsa itirafçı olmayınca 6 yıl 3 ay değil, ayrıca o suçtan da ceza alabiliyorlar. Hakim inadına suçtan da ceza verebiliyor. Asıl suçu planlayanlar, suçun ağababaları yurtdışında iken, bir de oradan bu insanlara laf ediyorlar, itirafçı oldunuz davayı sattınız diye. Davada suç işlemek yoktu ki, bu kişiler en az 10 sene hapis alıyorlar, 4 sene yatıp kurtulayım diye bir durumları da kalmıyor. Ve bunlar normalde Bylock’tan alınsa adli kontrol ile bir süre sonra çıkabilecekken, suçtan dolayı olunca içerde uzun süre kalıyorlar, tutuksuz yargılama durumu da o kadar kolay olmuyor.
Ahmet
2 Yorumlar
Ahmet, Neden İtirafçı Olunmak İstenmiyor? kısmında önemli bir sebep daha var: pisliğim ortaya çıkmasın. burda pislikten kastım sadece soru çalmak gibi somut suçu olanlar değil, anlatmaya yüzü olmayacak herkes. ömrü boyunca hizmetten maaş alarak geçimini sağlayan biri nasıl anlatsın, kiminle evleneceğine bile abisi karar vermiş biri nasıl anlatsın, bütün ömrünü karakterini hizmetin şekillendirdiği hizmet olmasa sudan çıkmış balığa dönecek olan nasıl anlatsın... örnekleri sen daha çoğaltırsın. bu tipler senin saydığın 4. sebep arkasına saklanıyorlar ama gerçekte gerçekleri anlatmaya yüzleri yok.
YanıtlaSilhiç kusura bakmayın herkes ne halt yediğini anlatmalı ki ona inanıp aramıza alalım yoksa ikiyüzlü bir şekilde aramızda gezmesin beşerdir şaşar bizde 20 yıl önce gazateyi alırdık sonra almadım her şeyde bir hayır var ben bile onun muhasebesini yapıyorum yarabbim beni affet diyorum o yüzden kim ne biliyorsa anlatsın yani bunun kurtuluşu yok mahşerde hesabı vardır halis bir tövbeyle tövbe edin ve varsa bir şey açıklayın yoksa benim gibilerin öfkesini bekleyin çünkü hala çok öfkeliyim o gece 10 civarı yemek yiyordum ve televizyonda askeri görünce beynimden vurulmuşa döndüm ne oluyor lan dedim bağırarak ve o öfkeyle kakıp aracıma bindim ve millete katıldım
YanıtlaSil