Önemli not: Bu yazının yazarının gerçek ismi ve soy ismi ve yazıda yazılanların yazarın savcılık ifadesi ile örtüşmekte olduğu MFP YYK tarafından teyit edilmiştir. Yazarımız, bu yazı dizisi sadece fikir yazıları olmadığından yaşadığı şeyleri yazarken tam doğruları yazmaya hassasiyet göstermekte olduğunu da ifade etmiştir.
Uzun süren bir hikâyenin ilk parçası asılında bu yazı. Trakya’da hizmet adı altında yapılan menfi faaliyetleri anlatmaya çalışıyoruz. Bir noktada “Vatan” ve “Allah” sevgisi duygularını sömürerek insanların nasıl androide dönüştürüldüğünü özetlerken bir yandan da darbe sürecine giden bir faaliyetler zincirini göstermek istedik. Hikayedeki olaylar tamamen gerçek isimler ise sahtedir. Aslında bu sahte isimler sayın kudretli abilerimizin koyduğu müstear (kod ad) isimlerdir. Zaten neyi gerçektir ki ismi gerçek olsun. Hikâyenin tamamı Trakya’da geçmiş olup, şehir isimleri Özbekistan şehirleriyle değiştirilmiştir. Cemaat asla suç işlemez diyen bir kitleyi aydınlatmak ümidiyle yazılmıştır.
Saat sabahın 07.00’si. Buhara şehrinde bu mevsimde hep havada hafif esen bir rüzgâr olmasına rağmen terleri neredeyse bütün bedenini sarmıştı Emir’in. Her sabah zorunda mıydı 10 km yolu iş yerine kadar koşarak gitmeye. Üstelik bir önceki gece mesaiden saat 23.30’da gelmişti. Olsun asker değil miydi neticede. Askerliğin gereklerini yerine getirmeden asker olunamazdı ki. Bunları düşünürken o sırada flamalı bir araba geçti yanından. Flama topçu flamasıydı. 1500’üncü Topçu Alay Komutanı aracıyla hızlıca Kolorduya doğru yol alıyordu. Emir çok iyi biliyordu Alay Komutanının Kolorduya neden gittiğini. Birazdan daha Emir varmadan Emir’in odasına girecek ve Emir’i bekleyecekti. Emir geldikten sonra ondan ilişik kesme evrakını alıp her zamanki mütevaziliğiyle helalleşip gidecekti. General olmak istiyordu. Var gücüyle de çalışıyordu. Kendi kendine düşündü Emir. “Oğlum her Kurmay Albay Paşa olursa ortalık paşadan geçilmez” dedi. Ama bu öyle değildi ki! Emir bir yandan koşmaya devam ederken bir yandan da aklından çıkaramıyordu 1500’üncü Topçu Alay Komutanı Albay B’ye yapılanı. O nasıl bir işti öyle!
Emir hususi abileriyle buluştuğunda ara sıra Albay B.’nin lafı açılırdı. Abiler Albay B. için iyi adam arkasında duruyoruz diyorlardı. Fakat nasıl olmuşsa Albay B. Buhara’ya gelmesinden bir buçuk yıl sonra birden gözden çıkarılmıştı. Hususi abiler Emir’den aniden Albay B. hakkında evrak veya dedikodu varsa anlatmasını istemeye başlamışlardı. Emir her seferinde “ne oldu birden böyle. hani iyi adamdı bu” diyordu. Ama her seferinde “boş ver hocam abilerden bilgi geldi adam menfi” cevabını alıyordu. Aslında bu duruma pek de yabancı değildi. Aynı durum Tuğgeneral S. içinde olmuş ve çok iyi bir adam diye bahsedilirken birden menfiye dönüşüvermişti. Evet bazen menfiler müspete, müspetler menfilere doğru evrim geçirebiliyordu. Emir bilgi getirmeyi reddetti. Bunun üzerine 1500’üncü Topçu Alay Komutanlığında görev yapan Üsteğmen S.’yi bilgi için zorlamaya başladılar. Üsteğmen S. makul bir akla sahipti. Albay B.’ye yapılan bu durum hiç aklına yatmıyordu. Ara sıra Emir ile baş başa sohbet ettiklerinde “bu abilerin gidişi hayır değil yaptıkları kötü şeyler diyordu”. Hususi abiler ne Emir’den ne de Üsteğmen S.’den dedikodu veya makul bir bilgi alamadılar. Ama tabii ki bilgi alma kaynakları bu kadar zayıf değildi. Müteakip günlerde bu menfi durumu 6 ay kadar devam etti. Ta ki o güne kadar.
O gün Emir Personel faaliyetleri maksadıyla 1500’üncü Topçu Alayına gitmişti. Gitmişti ama Alay çalkalanıyordu. Ne oldu diye sağa sola sordu. Bir Astsubay Emir’e “Youtube’a” daha girmedin mi komutanım dedi. “Alay komutanı meşhur olmuş” diye ekledi. Acele ile telefonundan Youtube’a girip konuyu kendi inceledi. “Aman Allah’ım bir insana bu da yapılır mı?” dedi seslice. Evet hususi abiler istedikleri bilgiye ulaşamayınca bir şekilde Albay B’nin telefonlarını dinletmeyi başarmışlardı. Albay B.’nin babası yaşlı bir adam olmasına rağmen kendinden genç bir kadın ile evlenmişti. Albay B. ile kadın arasında yakınlaşma olmuş ve ilişki başlamıştı. Telefonda bu kadın ile görüştüğü ve aralarında geçen hafif meşrep diyalogları kaydedip Youtube’da yayınlamışlardı. Albay B’nin gözleri uykusuzluktan kıpkırmızı olmuştu. Terfiini düşünmesi gerekiyordu ama bırakın terfii insan içine çıkacak hali bile kalmamıştı. Neticede terfi edemeden tayin oldu. O gün ilişik kesme evrakını Emir’den aldı ve Buhara’dan ayrıldı.
Ne kudretli abilerdi bunlar. Gerilerek Albay B.’ye olanı anlatıp zafer kazanmış gibi seviniyorlardı. Emir Hüseyin abisiyle karşı karşıya bu durumu uzun süre konuştu. Üzgündü ve korkaktı. “Ya bir gün bende menfi olursam” diye tedirgindi. Kime gidecekti ki o zaman. Polise gitse onlardan, valiye gitse onlardan, adliyeye gitse savcısı da onlardan, hâkimi de onlardan. Zaten cemaatten ayrılan cemaate hiç girmemiş olandan daha kötüydü. Bu kişilere sanki mürtetmiş gibi bakılıyordu.
Bu arada Hüseyin ile Emir arasında laf lafı açıyordu. Konu siyasete geldi ve Emir şu cümleyi duydu Hüseyin’den: “Hocaefendi önümüzdeki belediye seçimlerinde AKP’ye bir ders verilmesini istiyor. Biraz burunlarının sürtmesi için İstanbul belediyesini başka partiye kazandırmaya çalışacağız. İstanbul’da akrabanız falan varsa söyleyin AKP’ye oy atmasın” … Bir dakika düşündü Emir. Hocaefendi diyorsa vardır bir bildiği dedi. Bu cümleden sonra cemaat sohbetlerini hatırladı. “Hocamızın 40 veli gücünde olduğunu söyleyen kıdemli abilerimiz vardı. Ayrıca bu abiler Hocaefendi’nin sohbet yaparken etrafındaki kötü kişileri hayvan suretinde gördüğünü de anlatırlardı. Olmamış olaylarla ilgili önceden rüyasında görüp bilgi alma yeteneği de mevcuttu. Emir bu metafizik şeyleri düşündükçe aklına bir gün önce izlediği X-MEN filminden başka bir şey gelmiyordu. Cesaretini toplayarak konuştu Emir. “Ya hu biz düne kadar Başbakana hakaret edenleri veya Cumhurbaşkanına hakaret edenleri abilere söyleyip menfi kategorisine aldırmıyor muyduk? Bu nereden çıktı şimdi. Neden böyle giderken, üstelik birbirlerine bir zarar vermemişken sürtüşme başlamıştı” dedi. Emir çok büyük bir oyunun küçük piyonlarından biri olup feda edileceğini bilmiyordu bile. Cemaat ile hükümet arasında ne olduğunu niye birbirine girdiklerini ne cemaatçiler ne hükümetçiler asla öğrenemeyecekti. Olaylar yukarıdaki efendilerde başlamıştı altta kalanlar ise kavga ettirilip feda edilecek aptallar sürüsüydü. Emir’de bu aptallardan biriydi işte. Sanki birileri cemaat ile hükümete talimat veriyor gibiydi. “Sevişin!” deyince sevişiyorlar, “Dövüşün!” deyince dövüşüyorlardı. Ama kimse neyi ne için yaptığını bilmiyordu ve asla da bilemeyeceklerdi. Emir Hüseyin abisine “Risalelerde siyasetten uzak durmamız söyleniyor. Biz neden bu işlere giriyoruz?” diye sorunca ise hiçbir cevap alamamıştı. Kavga daha medyaya yayılmamıştı, henüz aptallar dövüştürülmeye başlamamıştı ama senaryo çoktan yazılmıştı.
Eski Üsteğmen Emir YILDIZ
5 Yorumlar
Cok kiymetli Emir Yildiz Bey,
YanıtlaSilben bu yazdiklariniza inaniyorum. ve onemli buluyorum. benim gibi bir cok insaninda onemli bulduguna eminim.
Fakat soyle bir problem var. Bircok insan bu donemde KHK, darbe, FETO uyelikleri gerekcesi ile muthis problemlere maruz kaldilar. Belki sizde kaldiniz.
Ve bu magdur olan insanlarin cogu masum, sucsuz, haksiz yere bu sekilde bir zulum cekiyor. Evet bazi insanlar kotu bir grup tarafindan kullanilmis. ve belli basli suclari islemisler. ama baya bir insan hic bir suc islemeden bugunku mariz kaldiklari sikintiyi cekmeye mecbur kaliyorlar.
Sanki bu yazilnlari bahane ederek, bu insanlarin cektikleri mesrulastiriliyor. Turkiyede ki zalim diktator bunlari eziyor.
Surasi asikar: FETO denen orgut bazi askerlere eriserek, TSK da organize isler cevirmis.
Buna alet olan askerlerde hususi abiler dediklerinizde sucludurlar.
Surasida asikar: bu insanlari ve bu orgutu RTE isine geldigi gibi kullanmis.
Burda bu usulsuzlukleri yapanlar, ve yaptiranlar haksizdir. ve bunun yaninda AKP, RTE ve bu insanlara tuzak kuranlarda haksizdir.
Sayın okuyucu. Öncelikle size sorunuz için teşekkür ederim. Ben başımdan geçenleri olduğu gibi anlatıyorum. Takdir ve değerlendirme size ait. Ancak şu bir gerçekki dini ideoliojiye sahip topluluklar yaptığı kötülüklerin cezasını her zaman yine kendinden olan suçsuzlara çektirir. Bir grubun suçlu olması ise diğer grubu masum kılmaz. En güzel şey arkanızdan gelen nesli ideolojilerden uzak tutabilmektir. Ama ortadoğu ve anadolu coğrafyasında bu pekte mümkün değildir.
YanıtlaSilCevabiniz icin cok tesekkurler. Insaallah siz ve sizin gibi samimi insanlar bu problemlerden bir an once kurtulursunuz. Gercek suclularda cezalarini cekerler.
YanıtlaSilInsanlari basinizdan gecenleri anlatarak aydinlattiginiz, uyardiginiz icin cok tesekkurler.
Emir Bey,Bende harp okulu mezunu eski bir subay olarak inanıyorum ve bu anlattıklarınız belki bin mislinide ben anlatabilirim.Herşeyi hemen hemen sizinle aynı düşünüyorum Emir Bey sadece şu farkla;Birincisi,itiraf etmek günümüz türkiyesi açısından zulmün daha artması ve ,daha çok kadın ve çocuğun hapse girmesi anlamına geliyor,çünkü şunuda görmek lazım günümüz muktedirleri itirafları zulmün bir kılıfı olarak kullanıyorlar, bu vebali kaldırmak istemiyorum.Konuşmanızı da dinledim çok makul bir insana benziyorsunuz bu söylediklerimi de takdir edersiniz diye düşünüyorum.İkinci sebebi, itiraf edeceğim insanlar arasında hiç şüphe etmediğim ve bu işi gerçekten Allah rızası için yaptığına inandığım insanlarda var esnaf, sanayici vb. onların benim yüzünden hapise girmesi benim ömür boyu vicdan azabı çekmem demek bunu kaldıramam.Üçüncü ve sizin hiç bahsetmediğiniz durum şu;Beni devlet muhakeme ediyor amenna tamam etsin ama cemaatin nispeten etkili olmadığı yıllarda(1970-2004 diyebilirim) namaz kılıyor,oruç tutuyor diye hiç suçu yokken savunması alınmadan binlerce subay ihraç edildi aralarında intihar edenler oldu.Omzuna rütbe takan bazı karakteri bozuk adamlar mülakatlarda :Denize Atatürk ve Hz. Muhammed düşse kimi kurtarırsınız diye alçakça sorular sordular,mülakatlarda bacağını dinizi açtırıp namaz kılıyor mu kılmıyor diye kontrol eden alçaklarda vardı, oruç tutuyor diye,eşi başörtülü diye insanlar fişlendi bu ülkede YAŞ kararlarıyla binlerce insana zulmedildi, İskender Pala'nın İki Darbe Arasında kitabı var onu okuyun seküler kesimin elinde güç olunca muhafazakar kesime nasıl kan kusturduğunu çok iyi anlatıyor mademki itiraf al bak buda itiraf ve bugüne kadar İskender Pala'ya sen yalan yazdın, yalan söylüyorsun diyen kimse çıkmadı çünkü hepimiz biliyoruzki İskender Pala doğruyu anlatıyor.Aynı zamanda muhafazakar subaylar seküler ve fişlemeci kesimden korktuğu için, eşlerini ve annelerini yemin törenlerine, orduevlerine sokamıyorlardı acaba fişlenirmiyim başım belaya girer mi diye.Yıllarca orduevlerine girdim başörtülü hanımlar özellikle uzak durduğunu, bişekilde orduevine giren başörtülü hanımlarından biran evvel çıkmaya çalıştığı defalarca gördüm ben. Neden acaba?Bugün yaşananların en büyük sebeplerinden biride bahsettiğim yıllarda TSK'yı bi şekilde ele geçiren sol seküler kesimin ordu içindeki muhafazakar kesime kendileri gibi düşünmüyor, hayat tarzları bizle aynı değil,namaz kılıyor oruç tutuyor diye fişleyip onlara hayatı zindan etmesidir.Muhafazakar insanlarda tekrar bunlar gelirse başımıza hepimizi yine fişleyip ordudan atabilir kaygısıyla hususilerin işledikleri suçlara ortak olmasıdır.Suç mu?Suç. Muhakeme edilmeli mi?Evet edilmeli ve hesap sorulmalı iyi niyetle birtakım işler yaptığını düşünsen bile. Senin iyi niyetli olman suç işlemeni asla meşru kılmaz ve elbette hesap sorulur hususiler ve onları dinleyen askerlerden bahsediyorum. Ama... o hususiler yanında o suç işleyen seküler kesiminde yargılanmadığı müddetçe asla adil bir yargılanma olacağını düşünmüyorum ben.Cemaat TSK'yı tektip yapmaya çalıştı kendinden olmayını ordudan atıp,itibarını düşürmeye çalıştı.Bunlar suç mu suç evet.Peki şu üçüncü hususta anlattıklarım suç değil mi onlarda orduyu tektipleştirmeye çalıştı, ha ben mahkeme kapılarında sürüncem ama onlar 'Bizler Mustafa Kemal'in askerleriyiz' yaygarasıyla işledikleri hiçbirsuçun muhakemeside yapılmayacak bedelinide ödemeyecek.Bu sizce adil bir yargılama mı Emir Bey?Yazdıklarınızdan hiç şüphem yok ben anlatmaya başlasam harp okulunda 2006-2015 arasında yaşananları sizin anlattıklarınız devede kulak bile kalmaz bunu yazdıklarınızı küçümsemek için yazmadım, olayın vehametini idrak etmeniz açısından teşbih ettim ve herhalde yazmaya kalksam bi 500 sayfa kitap olabilir..Sabırla okuduğunuz için teşekkür ederim.
YanıtlaSilYorumunuz için teşekkürler. İsa Bey ile yaptığımız söyleşide bu dediklerinizin aynısını tekrar ettim. Tedbir konusuna nasıl gelindiğini hatta kolordu girişindeki fotoğrafçıya kadar anlattım. Evet dediklerinize harfiyen katılıyorum... İtirafçılık konusuna gelince ben ifademde bakkal öğretmen falan kimseyi söylemedim zaten baştan aşağı hususileri anlattım. Teşekkürler kolay gelsin..
YanıtlaSil