Yazıma başlamadan önce bir parantez açıp iki noktaya değinmek istiyorum. Birincisi, bu yazı son zamanlarda MFP’de çıkan deist/ateist bakış açısıyla İslam’a sert eleştiriler de içeren yazılara bir reaksiyon olarak yazılmadı; aslında böyle bir yazıyı uzun süredir yazmak istiyordum. İkincisi, MFP adı üstünde “münferit” bir fikir platformu ve bu platform propaganda yapmayan (yani sloganlarla konuşmayan, argümanlarını detaylandırabilen) ve üslup olarak sert olabilse de hakaret içermeyen her yazıya açık. MFP olarak yayınladığımız son yazılardan bazılarının bazı bölümlerinin bir kısım okuyucularımız açısından rahatsız edici olabileceğinin MFP Yayın Yönetim Kurulu (YYK) olarak farkındayız, ama daha önemlisi şu: MFP özgür düşüncelerin yayınlanması için burada ve MFP için her düşünce değerli. Minimum kriterlere uyan her türlü fikir ve düşünce yazısını yayınlamaya devam edeceğiz. Eğer bir yazı size çok yanlış geliyorsa lütfen siz de karşı argümanlar içeren bir yazı yazın, yayınlayalım. Parantezi kapatıyorum.
Evet, ben neden müslümanım? Aslında bu kendisine müslümanım diyen herkesin sorması ve üzerinde çok derin düşünmesi gereken bir soru. Bu soru “çünkü annem ve babam da müslümandı” şeklinde geçiştirilemez. Kuran’da Bakara 170 gibi birçok ayette “atalarının dinine uyanlar” eleştiriliyor ve “ya ataları doğru yolu bulamamış idiyseler?” deniyor. Öyleyse müslüman olanların kendilerini tatmin etmeleri lazım niçin müslüman oldukları konusunda. Ben kendimi tatminkâr hissediyorum ve bu yazımda bunu biraz açma niyetindeyim.Öncelikle bir yaratıcının olmadığına ve bir yaratıcı varsa bu yaratıcının insanlar ile iletişime geçmemesinin mümkün olduğuna inandıramıyorum kendimi. Neden bir yaratıcının olması gerektiğine inancım var? Kâinat okumalarım yüzünden. Atom altı maddelerinden galaksilere kadar kâinatın muhteşemliği ve bıçak üstü bir dengede olması bana inanılmayacak kadar güzel geliyor. Tamam (benim de inandığım) big bang teorisi var, ama buna bir isim taktık diye bu isim bu işin muhteşemliğini gölgeleyemez. Sonra bu kainattaki bizim yerimiz, güneş sistemi, dünya, dünyadaki hayat ve insan. Bunlar tam manasıyla—başka yeterli kelime bulamadığım için söylüyorum—muhteşem! İzlemeyenleriniz için “One Strange Rock” belgeselini izlemenizi şiddetle tavsiye ediyorum. Ben 10 bölümü de ağzımda devamlı “Sübhanallah” kelimesi ve son bölümde tutamadığım gözyaşlarım ile izledim. Kısacası bu kâinatın ve biz insanların bir yaratıcısız ortada olabilmesi benim için kabul edilmeyecek kadar—tekrar diyeyim—muhteşem.
Açıkça ifade edeyim, ben aslında evrim teorisine de inanıyorum. Ama evrimi yaratıcısız canlıların ve insanın ortaya çıkmasının bir açıklaması olarak değil de yaratıcının seçtiği bir metod olarak görüyorum. Çünkü evrim dünyamızdaki şimdiki canlıların geçmiş tarihine miadlar koysa bile bu aşamaların her birisi de kendi başına muhteşem. Mesela mitokondrinin ortaya çıkışı ve bunun önemi. Yukarıdaki paragrafta da dediğim gibi, bu geçiş evrelerini detaylandırıp bu sürece evrim diye bir isim veriyor olmamız bu olayların harikuladeliğini (yeni bir kelime buldum 😀) gölgelemiyor ve değiştirmiyor.
Diğer bir önemli mesele ise ruh veya bilinç. Ben kendi adıma ruha inanıyorum, ama siz inanmasanız bile bir cevap bulmalısınız şu soruya: siz kimsiniz? Beyindeki nöronların ateşlenme kümesi mi? Bu yazıyı okurken üzerinde düşünen tam olarak kim? Nedir bilinç? Bunlar üzerine yapılan materyalist/felsefi/bilimsel açıklamalar beni hiç tatmin etmiyor ve maddi bir dünyanın yanı sıra manevi bir dünya olduğunu kendime ispatlayamasam bile, onu seziyorum. Manevi dünyanın varlığı ise yine bu maddiyat türünden olmayan bir yaratıcının varlığının büyük bir işaretçisi. Kısacası benim gözümde maddi ve manevi yönleriyle insan bir yaratıcının büyük bir delili.
Buraya kadar neden bir yaratıcının varlığına inanıyorumdan bahsettim. Şimdi sıra neden o yaratıcının insanlar ile irtibata geçmesi gerektiğini düşündüğüme. Buna dair düşüncelerim Nursi’nin risalelerinden çok etkilenmiş muhtemelen. Tabii ki Nursi bunları çok daha güzel ve detaylı argümanlar ile anlatıyor ama kısacası böyle muhteşem bir sanatla kâinatı yaratmış bir yaratıcı bir şekilde kendisini anlayabilecek (bizim görebildiğimiz kadarıyla) tek canlı türü olan insana bir şekilde ulaşmak isteyecektir ve ulaşmalıdır diye düşünüyorum. Yoksa bu muhteşemlik söner, yoksa bütün bunlar boşuna olmuş gibi olur. Biliyorum argümanlarım bu noktada belki çok ikna edici değil, ama zannediyorum bu akliden daha ziyade hissi bir şey. Bir de şöyle bir düşüncem var, diyelim ki bir yaratıcı var ama yarattıktan sonra tüm kâinatı sadece seyretti ve irtibat dahil hiçbir müdahalede bulunmadı. Biz insanlar olarak yaratıcının bizimle irtibata geçtiğini varsayarak O’nu daha merkezi bir yere koymuş ve bize her şeyimizi veren O’na teşekkürlerimizi daha güzel şekilde sunmuş oluyoruz. Bu sebepler yüzünden ben yaratıcının bizimle irtibata geçtiğine inancımda tatminkârım.
Peki ben artık inandım ve kabul ettim ki bu muhteşem kâinatın, canlıların ve bilinç sahibi insanların yaratıcısı, artık ismine Tanrı diyelim, insanlar ile irtibata geçti. Tanrı’nın irtibata nasıl geçmesi doğaldır? Bana Tanrı’nın peygamber dediğimiz—insanlardan bir insan olan, ama bir şekilde Tanrı ile iletişime geçebilen—insanları kullanması çok mantıklı ve doğal geliyor. Zaten taş devrini çok bilemesek de insanların bilinçlerinin yeterince gelişmiş olduğu zamanlardan itibaren nerdeyse her toplulukta bir şekilde bir “din” inancının olduğu ve bu inançların başını çeken insanların olduğunu dinler tarihi bize söylüyor.
Artık kendimi Tanrı ile irtibatlı bir peygamberin dinini kabul etmem gerektiğine inandırdım. Buna inanıyorsam o dini takip etmem gerektiğini de düşünüyorum çünkü her şeyimi borçlu olduğum Tanrı’ya şükrümü o dini göz ardı ederek tam olarak yerine getiremem. Peki hangi dini seçeceğim ve takip edeceğim? Ben İslam’ı seçtim. Diğer dinler konusunda aşırı detaylı araştırma yaptığımı söyleyemem (aslında belki de yapmalıyım), ama biraz yaptım ve onların İslam’dan üstün bir özelliğini göremedim ve İslam’ın özünde çok ama çok güzel özelliklerini gördüm. Belki size garip gelecek ama benim için İslam elimdeki alternatiflerin en iyisi. Daha iyisini buluncaya kadar da müslümanım.
Peki ana akım İslam ve hatta kafamda oturtmaya çalıştığım kendi İslam versiyonum ile alakalı problemlerim, eleştirilerim, kuşkularım hiç yok mu? Şimdiye kadarki yazılarımı ve tweetlerimi takip edenler sezeceklerdir; cevabım: var. Peki problemleri, eleştirileri, kuşkuları olan hala müslüman sayılır mı? Başkalarının bu konuda ne düşündüğü benim için çok önemli değil, ben kendimce bir müslümanım. İnandığın din konusunda yüzde yüz tatminkâr değilsen inancın yoktur düşüncesinde değilim. Bence inanç 0 veya 1 değil; [0,1] aralığında ve herkesin inancı 0’a da, 1’e de ulaşmasının mümkün olmadığı seviyelerde ve hayatı boyunca değişiyor.
Kendimce müslümanım dedim. Kendimce müslümanlığımı biraz açayım. Bence İslam peygamberi gerçekten Tanrı—artık müslüman olduğumuza göre ismine Allah diyelim—ile irtibatlı bir insandı. Getirdiği din İslam ise özünde çok güzeldi. Adalet, eşitlik, Allah haricinde kimseye kul olmama ve iyi ahlaktı özü. Ama günümüze kadar değişe değişe geldi. İçine güç savaşları (Umeyye oğulları-Kureyşliler, Ehl-i beyt ve diğerleri, Emevi ve Abbasiler vs.), kültürler (Pers, Türk, Hint kültürleri vs), kötü niyetler (uydurulan hadisler, bir nevi hadis savaşları vs.), iyi niyetli ama kötü uygulamalar (İslam’ın sessiz kaldığı konularda o zaman mantıklı görünen ama geleceğe uymayacak şekilde yapılan ve sonradan yapışıp kalan içtihatlar vs.), daha neler neler girdi. Şu anda İslam diye görülen şeyin ne kadarı özünden ne kadarı revizyonlardan anlamak hayli güç. Sadece Kuran’ı geçerli kaynak kabul edelim, diğerlerini reddedelim deseniz bile işin içinden çıkmanız mümkün değil çünkü Kuran’ı nasıl anlamanız gerektiği bile (tefsirler, nüzul sebepleri, İslam tarihi, peygamber ve sahabelerinin ayetlerden ne anladığı vs.) tarih boyunca şekillenmiş şeyler ve kendinizi bunlardan soyutlayamazsınız. Kuran'ı anlama konusunda Mustafa Öztürk’ün tarihselci yaklaşımı bana alternatifler arasında en mantıklısı geliyor. Ancak bu şekilde düşününce Kuran’ın o zaman insanlarına hitap eden ama bana hitap etmeyen kısımlarını bir nevi tevil edebiliyorum.
Ben kendi adıma İslam’ı Hz. Peygamber’in vefatı sonrasındaki durumunun dondurulmuş hali ile değil, aslolarak ne tip bir değişim getirdiği ile değerli buluyorum. İslam miladi 632 yılı itibariyle köleliği, cariyeleri yasaklamamış ve tam kadın-erkek eşitliğine ulaştırmamış olabilir o zamanki insanları. Ama onların değişimi ve değişimlerinin güzelliği ve doğruluğu kayda değer değil mi? Bundan 1400 yıl kadar önce (ve sadece 23 yılda) bir mükemmelliğe ulaşılıp bunun dünyanın sonuna kadar bunun geçerli olması biraz mantıksız değil mi?
Bence İslam nasıl bu zamana kadar evrile evrile geldiyse (bakın yine evrim 😀) bundan sonra da biz revize etme noktasında çekinmemeliyiz. Bu revizyonlar sırasında İslam’ın ana mesajları olan adalet, eşitlik, tek Rab ve iyi ahlak ön plana çıkartılıp aradaki çer-çöp temizlenmelidir diye düşünüyorum. Demiyorum ki benim gibi avamdan birisi revize etsin; ehli olan insanlar düşüncelerini ortaya koysun, benim de dahil olduğum avam da aklına yatanları alsın. Bu artık günümüzde bir zorunluluk halini almıştır diye düşünüyorum. Büyük bir İslami Rönesans’ın geleceğini öngörüyorum ve bunu bir hayır olarak görüyorum. Başkalarına ne olduğu ve olacağı benim için ancak ikincil, umut ediyorum ki iyi niyetle ulaştığımı düşündüğüm ve devamlı revize etmekten çekinmediğim kendimce müslümanlığım her şeyimi borçlu olduğum Rabbim katında makbul olur. Vesselam.
İsa Hafalır
57 Yorumlar
Güzel bir yazı olmuş. Özellikle, dindar ailelerden gelen iyi eğitimli arkadaşlarımda, yeni bir İslam yorumu arayışı olduğunu ben de gözlemliyorum.
YanıtlaSilHadislerde (Buhari, Müslim, vb) ve siyerlerde (İbn İshak, İbn Hişam, vb) anlatılan peygamber ve sahabe hayatları, mükemmel, hatasız diğer bir deyişle masum insan özelliklerinden çok uzak. Türkiye'deki Müslümanların çoğu için bu bir sorun değil çünkü zaten çoğu Kuran'ı bile okumuyor. Onlar için İslam, ağırlıklı olarak anlamını bilmeden okudukları birkaç Arapça dua ve ritüellerden ibaret. Yalnız, İslam kaynaklarını okuyan iyi eğitimli kesimde, bu kaynaklarda yazanların, pek dillendirmeseler bile, bir rahatsızlık yarattığını hissedebiliyorsunuz. Bu yolda çaba gösteren hocalar da var. Umarım Mutezile akımı gibi yok edilmezler. Güçlü tarikat yapılarının en büyük zararlarından biri de, ellerindeki gücü kullanarak bu tür akımları yok etmeleri. Mustafa Öztürk Hoca şimdilik direniyor, bakalım ne kadar dayanabilecek.
Bu arada, evrim sözcüğünü okuyunca aklıma ilk Mustafa İslamoğlu Hoca geldi. Son zamanlarda, dinden çıktığımı bilen arkadaşların bana en çok önerdiği hoca, Mustafa İslamoğlu Hocaydı. Bak şöyle bir hoca var hem evrimi kabul ediyor hem de kabileci değil, Müslüman olmayanların da iyi insan (ölünce cennete giden) olabileceğini kabul ediyor diyorlar. Benim anladığım, bilim ve ahlak ile İslam arasında seçim yapmak zorunda değilsin diyorlar. Benim için İslam, artık atalarımın geleneklerinden başka bir anlam ifade etmiyor ama daha önce bahsettiğim gibi umarım, İslam'ı, 21. yüzyıl insanlığıyla barıştırmaya çalışan hocalar, tarikatlara direnir ve başarılı olurlar.
Peki bu hocaların, bu çabaları sonucu nasıl bir İslam anlayışı ortaya çıkacak? Eğer başarılı olurlarsa, şu an seküler kesimin İslam anlayışına yakın bir yere varacağını tahmin ediyorum. Sonuçta sekülerler de bir iki nesil önce köylerde yaşayan dindar insanlardı. Neeeee? Seküler kesim dinsiz değil mi? İslamcıların sandığının aksine, seküler kesimin önemli bir kısmı dinsiz değildir. Hatta ciddi bir kısmı kendini Müslüman olarak sınıflandırır. Daha çok İslam soslu bir deizme benzese de bu seküler kesimde de Allah inancı vardır. Önemli bir kısmı Ramazan da oruç tutar, domuz yemez ve Ramazan boyunca alkol kullanmaz. Özellikle kadınlarda, nazar ve kader inancı göze çarpar. Dua eder, adak adar, falcıya gider, büyüye ve büyücülere inanırlar :) Evet, sandıklarının aksine çok da rasyonel değildirler :) Aslında, dış görünüş ve alkol kullanma dışında, ortalama dindardan çok farklı değillerdir.
İslamcılar da zaten seküler kesimle dalga geçmeyi sever. Ateistlikleri, uçak sallanana kadardır derler :) Aslında dedikleri de bir açıdan doğrudur. Uçak sallanınca dua etmeye başlayan kişi ateist değildir. Zaten onların da öyle bir iddiası yoktur o ayrı. Tabi, küçük bebeklerin tecavüze uğrayıp öldürülmesini engellemeyen Allah'a dua etmek ne kadar fayda sağlar orasını size bırakıyorum.
Müslüman ülkelerinde, bebeklerin, çocukların başlarına gelen tecavüzleri, katliamları görüyoruz. İslam tarihi bu tür acı olaylarla dolu. Bugün, Yemen'de, Libya'da, Suriye'de, Müslümanların yaşadıkları acıları görünce insanlar ne düşünüyor bilmiyorum. Kişisel olarak bu kadar acıya müdahale etmeyen Allah'ı, kendi gündelik isteklerim için dua ederek meşgul etmeyi doğru bulmuyorum. Allah'ın elinden bir şey gelseydi, muhtemelen bu acı çeken Müslümanlara yardım ederdi.
Yorum için teşekkürler hocam, istifade ettim. Acıya mudaheleyi Allah'ın değil kulların vazifesi olarak gördüğümden son kısımda söylediklerinize katılmıyorum.
SilDuanın amacı ve Allah'ın insan hayatına nasıl ve ne amaçla müdahale ettiği konularında düşüncelerinizden faydalanmak isterim.
SilKişisel olarak Müslüman dünyasındaki (özellikle masum diyebileceğimiz bebeklerin (ve çocukların) yaşadığı) bu kadar acıyı gördükten sonra Allah'ın, dünya'ya ve insan hayatına hiç bir müdahalede bulunmadığına kanaat getirmiştim. Şu anda da o görüşteyim.
Kafama takılan başka bir soru da Allah'ın insanlarla iletişim kurmak için neden bu kadar çok aracıya ihtiyaç duyduğu. Geleneksel İslam anlayışında, şeytan, mesajını insanlara direk iletebiliyor ama Allah, peygamberler ve kitaplar gönderiyor. Ek olarak, dilini (Arapça, Aramice, Yunanca) anlamadığımız bu peygamberler ve kitaplardan, Allah'ın, insanlara iletmek istediği mesajları anlamak için şeyhlere, hocalara, vb'lerine, başvurmamız gerekiyor. Diğer bir deyişle, Allah, şeyhleri ve hocaları da aracı olarak kullanıyor. Allah'ın, şeytanı da yaratan, en yüce ve güçlü varlık olduğunu kabul ettiğimize göre, niye bu kadar çok aracı ile dolaylı (ve hataya çok müsait) yollardan insanlarla iletişim kurmaya çalıştığına ben bir açıklama getiremedim. Bu konuda da, fikirlerinizden faydalanmak isterim.
Yazılarınızı severek okuyorum. Kolay gelsin.
Hocam yorumun için çok teşekkür edeyim. Kısaca düşüncemi paylaşayım.
SilAllah neden kötülüklere müsade ediyor? Öncelikle kötülük iyiliğin değerini ortaya çıkarıyor ve müsade edilmemesi "hür irade ve dünya imtihanı" için gerekli. Bir de bizim kötülük dediğimiz şey ahirette misli ile güzellikle karşımıza çıkacaksa o bakımından bir zulüm değil.
Allah sadece peygamberler ile mi irtibat kuruyor? Bence değil, içimizdeki vicdan bence bizim en büyük peygamberimiz. Ona kendimizi kapatıyoruz bazen, ama aslında çok güçlü bir iletişim o bizim ve Allah arasında. Ben kısaca bu şekilde düşünüyorum.
Yazarla bir konuda hemfikirim: Tanrısal bir gücün varlığı bence aklın zaruri bir sonucudur. Evrende bir ''intelligent design'' akıllı tasarım olduğunu inanmaktan öte görüyorum; ve insanın aklını başından alan akıl-amaç bütünlüğü içeren eserler karşısında saygıyla eğiliyorum.
YanıtlaSilTanrının insanlarla iletişime geçmek için neden sadece israiloğullarını seçtiğini ise pek anlayamıyorum. Peygamberimiz Hz Muhammed bile o soy ile bağ kurmak zorunda kalmıştır. Sözde her topluma peygamber gönderildiği söylenir ama bilinen hiçbir peygamber yoktur.
Denir ki ''yahudiler çok şerli olduğundan Allah onları ıslah için çok peygamber göndermiştir''. Yahudiler Allahın en çok önem verdiği tevhide sadakat konusunda eskiden beri meşhur bir toplumdur. Ahirete, melekler de inanırlar. Yine de komşu kasabalarda bile aynı anda birkaç peygamber bulunabiliyor.
Diğer taraftan yüzlerce belki binlerce yıldır tarihlerinde hiçbir tevhit izi olmayan kavimlerde hiçbir peygamber görmüyoruz. Bu kavimler, mesela hindular, şirkin ve putperestliğin yüzyıllardır zirvesindeler, Allah neden bu küfürde kıvranan kavimlere hiç peygamber göndermezken, temel inançlara sahip yahudilere lüks kabilinden ''ölçüde tartıda hile yapıyorlar vs.'' gibi sebeplerle birçok peygamber gönderir?
Hindular deyince hemen ''Buda'' bir peygamber olabilir denir, kesin olmasa da peygamber diyelim, peki bu hindulara çöle düşen damla gibi başka peygamber neden gelmez? Eğer geldi ve bu ''şerli'' hindular hemencecik şirke putlara döndüyor iseler, çok şerli oldukları için ve ihtiyaçlarından dolayı tekrar tekrar peygamberler gelmesi gerekmez mi? Ve çok geldiği için tarihteki izleri de çok olmalı değil midir?
Yahudilere birçok peygamber gelirken yanı başındaki roma-yunan toplumu yüzlerce binlerce yıl neden peygambersiz?
Sorular çoğaltılabilir. Gelen peygamberlerin gerçek peygmaber mi olduğu, yoksa yahudi geleneğinin bir sonucu olarak, bugün birçok evliyanin zuhur etmesi gibi, kendini peygamber sanan (veya gösteren veya kitlelerce öyle yapılan) birçok kişinin mi zuhur ettiği de ayrı bir sorudur.
Acaba diyorum, Tanrının peygamber göndermek yerine insana akıl ve vicdan vererek nasıl davranacağını gözlemlemesi, insanın hür iradesiyle tanrının sanatına bir nevi katkıda bulunuyor olması ihtimalden uzak mıdır?
Sanki Tanrı her gayret gösterene, kendisine ulaşmak isteyene mutlaka birşeyler veriyor, kimseyi geri çevirmiyor gibi. Dalaylama dan tutun hindu rahiplerine, hristiyan keşişlerinden yahudi peygamberlerine, inka-asya şamanlarindan müslüman evliyalarına kadar herkes Tanrı ile iletişime geçtiğine inanıyor ve hem kendisini hem çevresini ikna edecek deliller sunabiliyor.
Acaba diyorum, ASLINDA Tanrı herkese VİCDAN ve AKIL PEYGAMBERİNİ vererek herkese iletişim kurma yolunu açtı da bizleri bununla mı imtihan ediyor(veya sanat eserini gözlemliyor)?
Eğer islam bize öğretildiği sunulduğu gibi mükemmel olsaydı bu sorulara ihtiyaç bile duymazdık. Fakat araştıran ve sorgulayan birçok kişi şoklar yaşıyor, imanını korumaya çalışıyor, gözünü kapatıyor, veya havlu atıyor.
Bu sıkıntılı süreçlerden geçmiş birisi olarak her konuyu burada yazamam, fakat geldiğim noktada Müesses dinler yerine, asıl dinin GÜZEL AHLAK - TANRIYA SAYGI- YARATTIKLARINA MERHAMET olduğunu düşünüyorum.
Hocam bu güzel sorularınıza güzel cevaplarım yok ne yazık ki. Ana akım islam sizi tatmin etmediği gibi beni de etmiyor. Reddetmek yerine kendimcesini inşa etmeye çalışıyorum. Hala arayıştayım, aramam da hiç bitmeyecek muhtemelen. Yorumlarınız ve sorularınızdan istifade ettim, teşekkür ederim.
SilIsa Bey cok guzel konulari ele almis,dinimizin,gercekten yasanilamaycak kadar agirlastirilan bir yani var...Kultur,gelenek gorenek,eskiden soyleydi boyleydi derken,dinin ozunu,ozundeki guzelligi bogmusuz...elimizdeki bu din anlayisi gercekten bir ise yaramiyor...din ilk geldiginde toplumda birsuru reform yapmistir,biz bugun bizden farkli dusunen baska bir muslumana dahi tahammul edemiyoruz..dinin yenilenmeye,sesini yeni formatta duyirmaya ihtiyaci var...
YanıtlaSilZaten sahabeleri hatasiz ve mukemmel goren bir toplumun,onlari insan olmaktan cikaran bir toplumun,saglikli reformlar yapmasini,akli basinda hareket etmesini beklemek saflik...sahabelr disindaki konulara girmiyorum,zaten bizimgibi" kara sevda" seklinde olaylara yaklasan toplumlardan bi nane olmaz.....Sahabeleri birakin Fethullah Guleni elestiriyorlar diye insanlari nerdeyse dinden cikmakla itham edenler var;))
Daha yol uzun,daha ne kavgalar edecegiz!!!!
Aynen!
SilReza Aslan "No god but God" kitabinda Islamin tipki Hiristiyanlik gibi kurulusundan 1400 sonra bir reforma girdiginden bahsediyor.
YanıtlaSilInsanlarin yasadiklari hissettikleri bunun yansimasi. Ozellikle dunya globallesirken, degil diger dinlerle kaynasmayi, onlari anlamayi, yaninda ki Kurtu Aleviyi dislayan, Sunniligi din yapip, Islamin baska turlu yasanislarini reddeden kendinden baska herkesin cehenneme gidecegini kabullenen anlayislarin cozulmesi, yok olmasi, ve normdan cikip radikallesmesi cok normal. Muslumanlarinda medenilesmesi bireysel ve toplumsal olarak kurtulusu bu sekilde olacak.
Yoksa kendini sadece takim tutar gibi tuttugu dininden dolayi herkesten ustun gorup, her turlu ahlaksizligi yapip cennete bir Allah'a inandigi icin girecegi mantigiyla yasamak ancak dunyada ki degisime donusume goz kapayanlarda olur.
Burda Gulen cok fazla elestiriliyor. Bende Gulen'in paralel yapilanmasi, guc zehirlenmesini cok elestirdim. Fakat muslumanlarin ozellikle Turk muslumanlarin dunyaya acilmalari. Bati medeniyeti ile samimi diyalog kurmalari icin kendisi cok caba sarfetti. Ve onundeki bir cok engele, ve diger dini kimlikli kult yada tarikat liderlerinin elestirilerine ragmen bu konuda etkili oldu. Ozellikle interfaith dialog faaliyetleri aslinda musluman radikalizimine karsi yapilmis buyuk bir adimdir. Bu konuda yigidi oldursende hakkini vermek lazim geldigini dusunuyorum.
Geri donersek nasil 1400 lu yillarda hiristiyanlik icinden protestanism cikardi, modern muslumanlarda, kendi iclerinden bir saflasma oze donme yasayacaklar gibi geliyor. Bu dini saltanatlarina alet eden, Emevilerden baslayip Osmanliya kadar devem edip, sirf saltanat icin dini kullanan ve bunun soytariligini yapan sahte seyhlerden kurtulan muslumanlar, Allah'in gercekten kendilerinden beklentisinin ne oldugunu anlamak icin dusunecek ve hayatlarini sekillendirecekler.
Ben Allah'in bizden istediginin kendi sanatini okumamiz, isim vermemiz oldugunu dusunuyorum. En cok etkilendigim ayetlerden biri, Bakara Suresinde insanin neden yaratildigini anlatirken, meleklerin itirazi uzerine Allah'in yaptigi imtihan olayi. Orda Allah meleklere esyanin isimlerini soruyor. Melekler cevap veremiyor ama Adem veriyor.
Ben orda ki ademin genel olarak Hz Adem degil, Insanoglu oldugunu, Allah'inda insandan beklentisinin esyanin isimlerini vermesi, yada anlamaya calismasi oldugunu dusunuyorum. Mesela gecenlerde ilk defa bir kara delik resmi cekildi, mesela Einstein zaman ve mekanin simdiye kadar ki en guzel sekli ile anlatti, isimlendirdi, yani tanitti insanlarin anlayisina sundu.
Allah'in bende bekledigi sanatini anlamam, anlatmam. Her donemdede bu farkli yonlerde ortaya cikiyor. Mesela bir zaman bilim de, bilimin de bazen biyolojisinde kimyasinda fiziginde, bazen de felsefesinde sosyolojisinde. Anlamak isimlendirmek cesitlendirmek, ve bunu yaptiktan sonrada vazifesini yapmis bir gorevli, ibadetini yapmis bir mabud olmak.
Her gun yeni seylerin kesfedildigi bir dunyada insanlar inanclarini bundan 1000-2000-5000 sene once yasayanlarin anladigi kelimelerle ifade ederlerse, cok bagnaz kalirlar gibi geliyor....vesselam
Katılıyorum hocam.
SilYine bir yanlisa dusuyoruz,klasik Turkiyeliler olarak...
YanıtlaSilTipki Ataturke yaptigimiz gibi,bir grup hayran,bir grup nefret icerisinde...Yukarida ki yorumda yapildigi gibi Guleni ne kadar sevmesede insanlar Gulenin yurtsidi ve bati Ile ilgili,kadinlarin egitim almasinin normallesmesi gibi,akedemik olarak dunyayi anlayabilen birsuru insanin yetismesi gibi...birsuru faydasida olmustur...Mesela bu sitenin kurucusu olan Isa Hafalir'da bu sistemin icinden cikmis,elestirebilmeyi ve uslubluca konusmayi bilen bir insandir...Bunlar cok muhim seyler...keske gozumuz kapali bir sekilde,tamamen siyah yada beyaz bir sekilde ele almasak meseleleri...
Hocam siyah ve beyaz yaklaşmak en büyük sorunumuz, katılıyorum.
SilTanrı var mı yok mu meselesi bir inanç meselesidir. Yani yazar nasıl müslümanlığı [0,1] aralığında tanımlıyor ise, bu durum Tanrı inancı için de aynı şekilde geçerli. 0 ile 1 noktalarında kimse olamaz, çünkü bu noktalar Tanrı'nın olmadığını ya da olduğunu kesin olarak bilmeyi gerektirir ama biz bunu bilmiyoruz, yani emin değiliz. Bu durumda herkes biraz ateisttir arkadaşlar. Biliyorum, kendisini müslüman olarak nitelendiren kimseler bu kelimeden irite oluyorlar ama vaka bu: Müslümanlar da Allah'ın var olup olmadığını ve var ise Islam'ın Allah tarafından gönderilmiş bir din olup olmadığını bilmiyor. Sadece öyleymiş gibi hareket ediyorlar, aksi bir olasılığı düşünmek istemiyorlar, ve onları müslüman yapan şey de zaten tam olarak bu. Gelelim şu "Evren çok mükemmel o zaman onu yaratan bir Tanrı olmalı" argümanına. Bu argüman teistler tarafından sıkça kullanılır ama mantıksal açıdan çok vasat bir argümandır. Çünkü bu argüman komplike birşeyin (evren) varolmasını daha komplike birşeyin (Tanrı) var olması ile açıklıyor. peki o zaman nasıl oluyor da komplike olan şey (evren) kendiliğinden var olamıyor da daha komplike olan şey (Tanrı) kendiliğinden var olabiliyor? Yani arkadaşlar, Tanrı var mıdır yok mudur, ister inanın ister inanmayın, ama umarım Tanrı inancınızı sadece bunun gibi vasat bir argüman üzerine inşa etmemişsinizdir.
YanıtlaSilEyvallah hocam. Yalnız gördüğümüz her komplike şey daha komplike bir şeyin ürünü diye düşünüyorum ben. Mutlak komplike şeye de Tanrı diyorum. Belli ki bu sizi tatmin etmiyor, ama beni (an itibariyle) tatmin ediyor.
Sil"Evren çok mükemmel o zaman onu yaratan bir Tanrı olmalı" argümanı çok da basit bir argüman değildir. Aklın çalışmasının doğal ''default'' sonucudur.
YanıtlaSilEn ilkel insan aklı bile sebep sonuç ilişkisine göre çalışır. Bir şeyin komplike olma oranı arttıkça gerçekleşme olasılığı azalır. Komplikeden öte akıl ve amaç içerdikçe bu olasılık iyice düşer. İnsan aklı her zaman yüzde 51 i yüzde 49 a tercih eder.
Aklın bir keşfi olan düzen arttıkça kendiliğinden oluşum olasılığı gözleme dayalı olarak iyice azalır. Bu durumda doğal olarak insan Akıl ve Amaç sahibi bir üst güç çıkarımında bulunur.
Komplike bir şeyin kendiliğinden oluşum olasılığı gittikçe azalıyorsa eğer, Tanrı daha komplikedir, onun kendiliğinden oluşum olasılığı daha az olmaz mı diye sormak yanıltıcıdır. Çünkü Tanrı diye isim verdiğimiz şeyin ne olduğu ve mahiyeti hakkında bilgimiz yok, gözlem alanımız dışında. Onun (ki her ne ise) ontolojisi hakkında söyleyeceğimiz her şey spekülasyon olacaktır. Bizim gözlemlediğimiz şeyler cinsinden komplike bir varlık olduğu ön kabulü sadece hayali bir kabuldür.
Biz sadece gözlemleyebildiğimiz evren hakkında mantıksal sonuçlara varabiliyoruz, ve bu evrenin işleyen kurallarına göre ise komplike olma oranı arttıkça kendiliğinden oluşum olasılığı iyice azalıyor. İnsan aklı da yüksek olasılığı yani tanrısal dediği bir üst güç olma olasılığını seçiyor ve geri kalanında spekülasyon yapıyor. Geri kalan kısmında yani tanrı hakkında fikir yürütemeyiz, onun komplike bir şey mi olduğu, zaman ve madde ile sınırlı mı olduğu gibi şeyler gözlemimiz dışıdır. Bu yüzden varlığı hakkında olasılık matematiksel olarak çok çok yüksek bile çıksa, bize ''yoktur'' deme imkanını da veriyor.
İnsan aklını ipe asılı sarkaç gibi düşünürsek, sarkacın ortada aslı sabit durması hali yani doğal düz mantık her zaman yüksek olasılığı seçer. Bu da tanrısal güç konusunda Deist bir tavır takınmaya sebep olur. Mağara insanından Newton Einstein gibi dehalara kadar birçok insan bu tavrı benimsemiştir.
Sarkacı sağda veya solda tutmak için ekstra efor sarf etmek gerekir. Dinlerin mantık dışı söylemlerini akla yanaştırmaya çalışanlar ve ateistler aslında aynı şekilde davranmaktadır, mantığı zorlayarak sarkacı uçlarda tutmaya çalışmaktadırlar. Her iki yaklaşım da birer yorumdur. Deist anlayış ise yine bir yorumdur, fakat gözleme ve evrenin işleyişine dayalı daha yüksek olasılıklı bir yorum olduğundan ortada diyebiliriz.
Kanaatimce birçok ateist aslında ''mutlak değil dolaylı ateisttir''. Dinlerin aklı zorlayan açıklamalarına (yani zorla bir uçta tutulan sarkaca) tepki olarak dinleri reddederken, paket halinde, dinlerin tarif ettiği tanrıyı da reddediyorlar. Zeus gibi dağda yaşayan yunan tanrısını, Davud ile güreşen israil tanrısını, veya gökte 8 keçinin taşıdığı arşında kurulu islam tanrısını hangi akıl kabul eder ki?
Deizm insan doğasını ve aklının doğal bir sonucudur. İstenirse buna ''insan ve aklı tesadüfen böyle oluştuğu için bu sonuca varıyor'' diye yorum da yapılabilir. Fakat tanrısal bir gücün varlığı çıkarımı küçümsenecek bir çıkarım değildir. Bu o kadar güçli ve doğal bir çıkarımdır ki, neredeyse her insan toplumu tarafından bu çıkarım yapılır ve ardından spekülasyonlar ve hayal gücü yardımıyla dinler oluşur.
Fikir özgürlüğü bizi zenginleştirir. Dinlerin farklı fikirleri susturmasını acizlik olarak görüyorum, aynı şekilde, bir din gibi haraket eden pozitivist ve ateist yorumun bilimi maske ederek öteki fikirleri küçümsemesi de bence bir acizliktir.
Her fikre yani aslında her insana saygı duymalı, insana ve fikrine saygı duymayan her anlayışa karşı ortak haraket etmeliyiz.
Yukarıdaki yoruma katılmıyorum. Komplike bir şeyi daha komplike bir şeyle açıklamaya kalkmak hiç ikna edici bir yöntem değil. Düşünün, tesadüfen ancak milyonda bir olasılıkla gerçekleşebilecek bir şeyin tesadüfen olmuş olma olasılığı size akıldışı geliyor. Ve siz de işin içinden çıkmak için milyarda bir olasılıkla gerçekleşebilecek başka bir şeyin gerçekleştiğini ve bu ilk şeyi de onun yaptığını söylüyorsunuz. "Evren çok komplike, yaratıcısı olmaması mümkün değil. Onu Tanrı yarattı ama Tanrı hep vardı, onu kimse yaratmadı" demek buna benziyor.
YanıtlaSilBelki de daha en başından itibaren var olan şey evrendi, olamaz mı? Big bang'lerin bir döngü şeklinde patlama-genişleme-daralma-patlama-genişleme-daralma tekrar tekrar gerçekleşiyor olabileceğini düşünen teorik fizikçiler var. Size göre evrenin daha en başından yaratıcısız olarak var olması çok absürt bir düşünce ama Tanrı fikri değil, öyle mi?
Bazıları da Tanrı’nın evrenin ta kendisi olduğunu söylüyor (panteist görüş). Ama bana göre bu görüş bir kelime oyunundan başka bir şey değil. Neden insanoğlu illa bir şeye "TANRI" demek zorunda hissediyor kendisini? Bir şeye Tanrı demesek yaşayamayacak mıyız? Evrenin adı evren olsun, ona Tanrı demeyelim, olmaz mı?
Tanrı fikrinin (yaratıcı, kudret sahibi anlamında) eski insanlar için neden popüler bir fikir olduğunu anlamlandırabiliyorum. Bilim öncesi dönemde şimşek çaktığında, yağmur yağmayıp toprak kuru kaldığında, kıtlık söz konusu olduğunda, ya da insanlar yer yüzünde haksızlığa uğrayıp isyan ettiklerinde, kendilerini yeryüzünde koruyup kollayacak ve ölüm sonrası dünyadaki adaletsizlikleri cezalandıracak bir baba figürünün var olduğunu düşünerek teselli bulmuşlardır. Ama bugün eskisine nazaran daha çok şey biliyoruz. Bugün kendi psikolojik eksikliklerimizin de daha farkındayız.
Yukarıdaki yorumcu ateistlerin Tanrı’nın olmadığını düşüncesinin, dindarların dinlere inanmaları ile aynı seviyede bir anomali durumu olduğunu iddia etmiş. Ben bu düşünceye kesinlikle katılmıyorum. Benim görüşüm, gerçek olma olasılıklarına göre sıralarsak: Tanrı Yok (ateizm) >>>> Tanrı var ama müdahale etmiyor (deist) >> Tanrı Var ve bize X dinini bize gönderdi (Islam, Hirstiyanlık, Mormonluk vs). Kelimelerle ifade edersem: Bana göre nasıl dindarlık deizm fikrinin yanında absürt kalıyorsa (gerçek olma olasılığı düşük), deizm de ateizmin yanında absürt kalıyor. (Hatta çok çok daha fazla seviyede.)
Ayrıca evrenin çok komplike olduğu ve müthiş bir denge halinde olduğu düşüncesi de ne kadar doğru tartışılır. Evren öncelikle bir denge halinde değil, genişliyor. Evrende bazı fizik katsayılarının tam olarak bize yaşam imkânı elverecek şekilde olduğu düşüncesi de hatalı bir düşünce. Belki o fizik katsayıları farklı olsa daha farklı bir evren olacaktı ve o evrenin kendi katsayıları çerçevesinde bambaşka bir yaşam oluşacaktı, olamaz mı? Ya da big bang milyarlarca kez tekrarlandı ve bunların çok azı yaşam oluşturmaya elverir şekilde cereyan etti ve biz şu an onlardan bir tanesini yaşıyoruz, bu olamaz mı? Bu bir nevi Ahmet Bey’in “milyon tane spermden ben kazanmışım ve yumurtayı ben döllemişim, bu tesadüf olamaz, kesin bir üst güç bana yardım etti” şeklinde düşünmesine benziyor. Hayır etmedi. Sen kazanamasan Mehmet Bey ya da Ayşe Hanım kazanacaktı ve şu an onlar da aynen senin gibi kendi var oluşlarını tesadüfe değil bir üst güce bağlıyor olacaklardı.
Bir ateistin yazısını okudum.bu sizin fikriniz lakin din derki.bana inanamam için sana kitaplar peygamberler mucizeler gönderdim örnekler verdim hala aklını kullanamiyormusun der...bakıyorum bu dinsizler kesinlikle beyinlerindeki dusuncesizlikle ve ters fikirlerle birleşmiş durum .ister inan ister inanma ..zaten inananlar gaybe inaniyor.egerr gaybe inanmamış olsaydık ve Allah'ın kitabına uymasaydik zaten ki musluman degildik
SilHerkesin görüşüne saygım var elbet ama yukarıdaki yorumcu arkadaşa şunu da belirteyim. Deizm genelde Ateizm öncesi bir ara duraktır. Dinlerin absürt olduğu kanaatine varan kimseleri yaşadıkları dönüşüm sürecinde ilk başlarda genellikle büyük bir korku kaplar. Kolay değildir, bütün bir yaşamı boyunca inandığı şeylerin yanlış olduğuna kanaat getirebilmek, yaptığı ritüellerin boşa olduğunu kabullenmek. Olayın fikri boyutunu geçtim, dinden çıkmanın bu birey için yüzleşmek istemeyeceği pratik anlamda bedelleri de söz konusudur. Sosyal çevresi, belki eşi dindardır, dini bir hayat yaşıyordur. Ve dini açıktan reddederse dışlanabilecektir, belki eşinden ayrılmak zorunda kalacaktır vesaire. İşte bu noktada bu şahıs inandığı dini reddetse dahi geçiş aşamasında bir Tanrı figürünün var olduğu düşüncesi ile teselli bulur. Aklen inanmıyor olsa da sosyal hayatını kolaylaştırdığı için gerçekleştirdiği pratikleri de (oruç, Cuma namazı vs) bu şekilde haklı gösterir kendisine. Evet, belki dinler yalandır ama Tanrı vardır ve ona ulaşmak için o kültürel aidiyet hissettiği dinin ritüellerini gerçekleştirmesinin ne sakıncası olabilir ki, öyle değil mi? Istatistiki bir çalışma görmedim ama yukarıdaki yorumcu arkadaşa şunu söyleyebilirim. Dinleri reddedip deist olan insanların büyük çoğunluğu ilerleyen yıllarda ateist oluyor. Bakalım sizin serüveniniz ileride nasıl cereyan edecek.
YanıtlaSilAma bütün bunları bir kenara bırakırsak: Ben şahsen pragmatik olarak bakıldığında Dindarları (Müslüman, Hristiyan, Yahudi vs) bir kümeye gayri-dindarları (deist, panteist, ateist, agnostik, apateist vs) ayrı bir kümeye koymayı tercih ediyorum. Çünkü gayri-dindarlar arasındaki görüş ayrılıkları toplumsal anlamda bir sıkıntıya vesile olmuyor. Bir ateist bir deiste sen neden Tanrı var diye düşünüyorsun diye saldırmaz. Ya da bir deist, evrenin tanrının ta kendisi olduğunu düşünen bir panteistle problem yaşamaz. Toplumsal anlamda esas sıkıntı dindarlardır. Çünkü dindarların çok kuvvetli görüşleri var. Birbirlerinin dinlerinin yanlış olduğunu düşündükleri için birbirleri ile savaşabilirler. Gayri-dindarları tehdit olarak görür ve onların yaşama alanlarını ortadan kaldırmaya çalışırlar. İnançlarına tehdit olarak gördüklerinde bilime karşı cephe almaktan dahi çekinmezler. En basitinden Islam. Islam’a göre örneğin mürtedin cezası ölümdür. Yani aileden Müslüman isen ve sonrasında dini inancını yitirdi isen (örneğin ben) Islami kuralların tam tatbik edildiği bir ülkede cezan ölüm!! Ya da kadın erkek ayrımcılığı, köleliğin Islam’da yasaklanmamış olması. Ya da her Müslümanın cihat ile sorumlu olması. Cihat fiziksel saldırı şeklinde yorumlanırsa insanlık için nasıl bir tehdit teşkil ettiği zaten ortada. Düşünsel anlamda yorumlanırsa da, kimse kusura bakmasın ama bu bana bir programcının yazdığı virüs programına mümkün mertebe her yere kendisini kopyalamasını ve kendisini yaymasını kodlaması olgusunu çağrıştırıyor.
Gerçek şu ki, ilahi olsunlar ya da olmasınlar, dinler, ve Türkiye özelinde Islam, daha uzunca yıllar kültürel yapımızın parçası olacak. Burada pratik anlamda önemli olan soru şu: bu gerçekliği esas alarak biz ne yapmalıyız? Ben uzun vadede bu problemin kendiliğinden çözüleceğini düşünüyorum. Bilginin ve eğitimin yaygınlaşması ile beraber uzun vadede şu iki şeyin gerçekleşeceğine eminim: 1) Toplumda ateist/deist/agnostik vs gayri-dindar insanların yüzdesi artacak. (Rakam vermek gerekirse, bundan 50 sene sonrasında Türkiye’de insanların en az yarısının gayri-dindar olacağını düşünüyorum.) 2) Islam zamanla değişime uğrayacak ve reforme olacak. Uğrayacak, çünkü uğramak zorunda. Survival of the fittest. Bu ilke dinler için de geçerli. Uyum sağlayamayan yok olur. Islam da ileride bilimle daha barışık ve daha hümanist bir hal alacak. (Bugün bile bunun emarelerini görüyoruz. Bundan 20 sene evvel evrimi kabul etmek bir Müslüman için tabu idi, dinden çıkma nedeni idi. Bugün ise “evrim gerçek olabilir, islam ile çelişmez” diyen ilahiyatçılar türedi ve giderek daha çok taraftar topluyorlar.)
Yukarıdaki yorumlar için teşekkür ediyorum. Çok uzatmak istemiyorum, ama gördüğüm kadarıyla ana itiraz noktasında mantıksal bir hata var.
YanıtlaSilKomplike bir şeyi DAHA KOMPLİKE BİR ŞEYLE açıklama ifadesi yanlış bir ifade.
Bahsedilen İkinci kısım ''daha komplike bir şey'' değil.
İkincin kısmın ne olduğu ve mahiyetinden yola çıkarak birinci kısmı inkar edemeyiz.
Dikkat ederseniz yapılan bütün yorumlar ve itirazlar ''tanrının mahiyeti'' üzerinden. Mahiyetinin ne olduğu ya da kendisinin ne olduğu bilinmeyen bir şey üzerinden ''onun yokluğu'' sonucuna varılamaz. Sadece spekülasyon yapılabilir.
Deist yorum sadece şunu der '' gözlemlenen şeyler ve evren (az çok) bir düzen içeriyor. Yine evrenin gözlemlenen termodinamik kurallarına göre her şey maksimum düzensizliğe ve minimum enerji seviyesine ulaşma eğilimindedir. Bu durumda gözlenen düzen içeren şeylerin kendiliğinden oluşum olasılığı matematiksel olarak çok düşüktür. Kendiliğinden oluşma olasılığı düşük olduğuna göre, diğer olasılık daha büyüktür.''
Bu kadar, deizm yorumu bu kadardır. Mantıksal bir çıkarımdır, insan aklının yüksek ihtimal olan yerde bir şeyler aramasıdır. Bir şüphe üzerine gitmedir. Ateizm ise bu mantıksal şüpheyi yok sayar (yok sayılanın delili olmaz, yani ateizmin bir iddiası yoktur, sadece başka bir iddiayı reddeder). Ateizm sadece evrenin göründüğü gibi olduğunu söyler ve yapılan mantıksal çıkarımı yok sayar ve bir şüphe duymaz.
Örneğin bardakta kırık gözüken çay kaşığını çıkarıp deneme imkanı yok diyelim, Deist şüphe duyup kaşık hakkında kırık olmadığı konusunda spekülasyon ve yorum yapan gibidir, Ateist ise görüneni olduğu gibi kabul eden.
İnsan aklının ve doğasının ''default'' hali Deistik yorumdur diyorum çünkü insan aklı ihtimalin olduğu yerde şüphe duyar mantıksal yorum ve çıkarım yapar. Bu yorumlar reddedilebilir, ama ilk durum yani gözlem sonucuna dayalı veriler ve yüksek olasılık olduğu gibi durur. Bu verileri yok saymak bir zorlamadır, bu yüzden ateizm bir zorlamadır. Verilerden hemen kesin dilli bir din çıkarmak da zorlamadır.
İnsanlık tarihinde doğal olan yani Deistik yorum galiptir, zorlama iki kanattan ateizm az, ve dinler çeşitlidir. Modern bilimin gelişmesi dinleri yıktığı için, bu dinlerle kaim olan tanrı yorumları da çok yara almış ve ateizm artmıştır. Diğer taraftan evrendeki ve canlılardaki düzen daha çok belirginleşmiş, kendiliğinden oluşum olasılığının düşüklğü daha net ortaya çımıştır.
Bu konuda kesin bir sonuca varmak imkansız. Konu çok soyut ve kendini ifade etmek de zor. İslamın reforme olacağı ve gelecek hakkındaki yorumlara katılıyorum. Yapılan yorumlar için teşekkür ederim. Her şey çok güzel olacak :))
Buradaki ateist-deist tartışmanızdan istifade ettim. Bunları dikkatli okumaya daha yeni fırsat bulabildim. Detaylı cevap yazmaya şimdi vaktim yok. Kısacası ivancho'nun yazdıkları bana daha mantıklı geliyor. Ama deist değil, hala müslümanım, ateist-deist argümanlara hala açık olanından :)
Silbir yandan ibretle okuyorum bir yandan da gülüyorum istemsiz. harf değişikliğiyle milyonlarca insanın bir gecede okumaz yazmaz hale gelmesi gibi, fetöcüler de darbe başarısız olunca bir gecede dinsiz hale gelmiş görünüyor. isa beyin yazısındaki görüşler, alfabeyi yeni sökmeye çalışan bir çocuğun hallerine benziyor. bir tanrısal varlık olmalı, insanlarla iletişime geçebilmeli vs. ya siz kendinizden başka müslüman beğenmiyordunuz öyle değil mi?
YanıtlaSiltabi bu garabetten çıkması gereken asıl yorum, fetöcülerin aslında önce de gerçek anlamıyla müslüman olmadıkları olmalı. halen fetöye bağlılık duyanlar, inancını kaybetme korkusu yaşayanlar anlaşıldığı kadarıyla. ama bu bildiğimiz müslüman inancı değil. hatırlayın, peygamberimize yapılan hakaretleri gayet light karşılayabilen fetöcüler, fetöbaşına laf edenlerin anasından emdiğini burnundan getiriyorlardı.
galiba tüm fetöcülerin önce bir deveden düşmesi, sonra tekrar müslüman olması gerekecek. müslümanlığı tekrar bulma yolunda Allah yardımcınız olsun (samimi bir dilek).
tabi bu defa gerçek müslümanlığı
Sil"harf değişikliğiyle milyonlarca insanın bir gecede okumaz yazmaz hale gelmesi". :D :D :D
SilGerisini okumaya gerek yok zaten!
Fetöcü lafını çok light şekilde kullananlar arasında sabit fikirli holigan olmayanına rastlamadım daha zaten, üstteki yorumu yapan da böyle birisi. He sen en iyisini biliyorsun zaten kardeşim, dert etme bizi sen mükemmel anlayışın ile devam et. Yolun açık olsun.
SilAdsız 27 Mayıs 2019 18:00 yorumcuya küçük bir cevap: Burada İslam dinini uzun zaman önce yanlış bulmuş ve terketmiş insanlar da yazıp çiziyor. Deist, ateist, agnostik, panteist, spiritüalist ...vb görüşte olabilirler. Ne tür bir kafayla Feto'ya ve onun darbe girişimine bağladın :) Bana ne Feto'nun ne düşündüğünden. Basit olmak zorunda mısın? Farklı felsefi görüşler hiç duymadın mı daha önce?
SilIvancho'ya cevaben: Bir şeyi dizayn eden akıl o şeyin kendisinden daha komplikedir. Saati saatçi dizayn eder. Ve saatçi saatten daha komplikedir. Sizin karşı argümanınız şu: Tanrı'nın mahiyeti hakkında bilgimiz yok, Tanrı gözlem alanımızın dışında, dolayısı ile Tanrı Evren'den daha komplike olmak zorunda değil. Ben bunu kaçamak bir argüman olarak görüyorum. Tanrı'nın gözlem alanımda olmasına gerek yok. Eğer Tanrı Evren'i dizayn eden bir üst akıl ise evrenden daha komplike olmalı. Bu kadar basit.
YanıtlaSilBakın yanlış anlama olmasın, söylemeye çalıştığım şey her komplike şeyin illa kendisinden daha komplike bir yaratıcısı olmak zorunda olduğu değil. Komplike gibi görünen bir şey basit fiziksel kurallar tarafından zaman içerisinde ortaya çıkarılmış olabilir. Buna en iyi örnek evrim teorisi. İnsana bakınca onun çok komplike bir şey olduğu düşüncesi oluşuyor. Ama doğal seleksiyon ve mutasyon (basit kopyalama hataları) gibi çok basit iki olgu, yeterince uzun bir simülasyonun sonucunda (milyonlarca yıl), ilk bakışta oldukça karmaşıkmış algısı yaratan insan gibi bir canlıyı ortaya çıkarabiliyor.
Neyse, bu konuyu çok da uzatmamak lazım. Ben şahsen apateist birisiyim. Yani Tanrı var mı yok mu gibi sorularla çok da ilgilenmiyorum. Olduğuna dair ikna edici bir emare görmüyorum. Ama varsa da bizler için bir şey fark etmez. Çünkü hayatımıza bir etkisi yok. Bu gibi mevzulara dini inancımı yitirdiğim süreçte (yirmi sene evvel) çok kafa yorardım. Şu an ise ilgimi çekmiyor. Şu an hayatı etkileyen daha reel olgular ilgimi çekiyor. En basitinden, bugün bir yolsuzluk imparatorluğu halini almış bir siyasal partiye halkımız sadece dini zafiyet duyguları ile teveccüh gösteriyor olması gibi. Çünkü bu hayatlarımıza doğrudan etki ediyor.
Şöyle olsa idi Tanrı’nın var olup olmaması bizim için önem teşkil edebilirdi. Eğer Tanrı olsaydı (bence büyük ihtimalle yok), ve ölüm sonrası bir ilahi yargı söz konusu olsaydı (bence Tanrı varsa bile böyle bir şey büyük ihtimalle yok), o zaman Tanrı’nın var olup olmadığı bir önem taşıyabilirdi. Ama farz edelim ki bu dediklerim doğru olsun. Ve farz edelim Tanrı iyi olsun (bu da bir varsayım). Ve farz edelim cennet cehennem de olsun. Sizce bu iyi Tanrı cennetine ateistler/deistleri mi kabul ederdi yoksa Müslümanları mı?
Muhtemelen bu iyi Tanrı bizim ateist/deist/Müslüman olmamızla değil, iyi bir insan olup olmadığımızla ilgilenirdi. Peki her yönü ile dinini tatbik eden bir Müslüman ne kadar iyi bir insan olabilir? Mürtedin öldürülmesi gerektiğini söylendiğinde itiraz edemeyen, kadın erkek eşitliğine aykırı ayetlere itiraz edemeyen, peygamberimiz çocuk yaşta birisi ile evlenerek hata etmiş demeye korkan, etrafındaki ateistlerin/gayrimüslimlerin din adına baskı altına alınmasına ses edemeyen bir Müslüman iyi bir insan olabilir mi? Acaba bahsettiğim iyi Tanrı’yı bunlar mı daha çok öfkelendirir yoksa bir ateistin kendisine iman etmemiş olması mı? Sahi, bahsettiğim Tanrı’yı aklını kullanmış ama ona iman edememiş bir ateist gerçekten öfkelendirir mi? İbrahimi dinlerde böyle bir düşünce var ama ben bu düşünceyi bahsettiğim iyi Tanrı fikrine bir hakaret olarak görüyorum.
Her Müslüman bir kumar oynuyordur. Ama bana göre çok akılsızca bir kumar oynuyorlar. Müslüman eğer haklı ise (bana göre haklı olma olasılığı epsilon bile değil), Tanrı eğer gerçekten İslam inancındaki Tanrı ise, o bu oyundan karlı çıkacaktır. Ama eğer Tanrı bir başka Tanrı ise, mesela benim anlattığım iyi Tanrı ise, bize din falan göndermemişse, Müslüman inandığı dinden ötürü cennete gitme şansına zarar vermektedir. Çünkü benim tahayyül ettiğim gibi bir Tanrı söz konusu ise o ateistin kendisine iman etmemiş olmasına değil Müslümanın akıl ile apaçık çelişen onca şeye rağmen Müslüman kalabilmesine öfkelenecektir. Tabii Müslümanlara göre İslam dininde akıl ile çelişen bir şey yok. Ama bana göre onlar hipnoz halindeler. Aynen zamanında cemaat mensuplarının hipnoz halinde olmaları gibi. Bahsettiğim hipnoz halinde cemaatin yerinde İslam dini ve Gülen’in yerinde İslam peygamberi var.
Bu yorumda ateist arkadaşımız deistliğe evrilmiş :)
SilNeden deistliğe evrildiğimi düşündüğünüzü anlamadım. Belki ortaya attığım iyi Tanrı fikrinden ötürüdür. Hayır, ben böyle bir iyi Tanrı vardır demedim. Böyle bir inancım da yok. Zaten daha en başından apateist olduğumu söyledim: Pratik anlamı ile ben bir ateistim. Ama Tanrı var mı yok mu bu konunun üzerine bu kadar kafa yorulmasını saçma buluyorum. Yani apateistliğim bir inanç değil tercih. iyi tanrı fikrini de şu nedenle ortaya attım. Müzlümanları çok sıkıştırdığınızda şunu söylerler size: "yahu ben haksızsam ne olacak ki? en fazla kıldığım namaz tuttuğum oruç boşa gider. ya sen haksızsan ben haklıysam? o zaman ne olacak? cehennem ateşine odun olacaksın odun." Bu argümanı da Halife Ali'ye dayandırırlar. Şimdi ben de bu müslüman arkadaşlara diyorum ki: Eğer ortada gerçekten bir Tanrı varsa sen bu şekilde kendini kurtarmış olmuyorsun. Sen kendini, ortada bir Tanrı varsa ve bu Tanrı senin inandığın Islam dinindeki Tanrı ise kurtarmış oluyorsun. Peki ya ortada insanlara herhangi bir din göndermemiş bir Tanrı varsa? Bu Tanrı seni mi cezalandırır yoksa ateisti mi, bir düşün bakalım diyorum. Yani şark kurnazı bakkal hesabı müslüman kalmaya çalışan uyanık kardeşimize bu tarz menfaatçi bir zihniyetle müslüman kalmasının aslında pek de menfaatine olmadığını açıklamaya çalışıyorum.
SilBu argumani bende eskiden, dini gorusumu savunmak icin kullandim zamaninda, sonrasinda bana karsi kullandilar. Simdi bende diyebilirimki ucan spagget canavari bir tanridir, yoklugu yada varligi isbat edilemez, ibadetlerini yapmazsan, cehenneme gidersin, ben hakliysam sen cok sey kaybedersin, sen hakliysan ben birsey kaybetmem.
Silherkes kendi zannını ve varsayımlarını din edinse milyar tane din olur. eğer bir tanrı varsa (ki var) o tanrı sizin zannınıza uymak zorunda değil. kendinizi cennetlere layık görmeden önce şu ayetlere uyansanız iyi olur:
YanıtlaSilBakara 217: "Sizden kim dîninden döner de kâfir olarak ölürse, öylelerin bütün yapıp ettikleri dünyâda da, âhirette de boşa gitmiştir. Bunlar cehennemliklerdir, orada sürekli kalacaklardır."
Tevbe 69: "Siz de tıpkı sizden öncekiler gibisiniz: Onlar sizden daha güçlü, malları ve çocukları daha fazlaydı. Onlar paylarına düşenden faydalanmışlardı. Sizden öncekilerin, paylarına düşenden faydalandığı gibi siz de payınıza düşenden öylece faydalandınız ve onların daldığı gibi, siz de (dünyâ zevkine) daldınız. İşte onların dünyâda da âhirette de amelleri boşa gitmiştir. İşte onlar ziyâna uğrayanların tâ kendileridir."
Muhammed 9: "Bu, ALLÂH'ın indirdiğini beğenmemeleri, bu sebeple de ALLÂH'ın onların amellerini boşa çıkarmasındandır.
Kehf 103-105: "De ki: 'İşleri yönünden âhirette en büyük kayba uğrayanların kimler olduklarını bildireyim mi? Onlar o kimselerdir ki dünyâ hayâtında yaptıkları işlerin karşılıkları hep boşa gidecektir. Hâlbûki kendilerinin güzel güzel işler yaptıklarını sanırlar.' İşte onlar Rab'lerinin âyetlerini ve O'na kavuşmayı inkâr etmiş, bu yüzden de yaptıkları iyi işler boşa gitmiştir. Tartılacak şeyleri kalmadığından kıyâmet günü onlar için artık tartı âleti koymayacağız."
Kuran ayetleri paylaşımları için teşekkürler. Bunları okuyup üzerine düşününce benim yazdığım düşüncelerim değişmedi, bilakis pekişti. Zannediyorum sizle benim önkabullerimizde çok farklılıklar var.
SilSon sözüm:
YanıtlaSilAteizm irrasoyonel bir seçimdir ve bir çeşit dindir. Akla bir kenara bırakmaktır ve rasyonel olmayan dinlerin çürümesiyle güç kazandığını sanan karşı bir dindir.
Çok büyük hesaplara gerek yok, mesela bir insan Yuzde 99 ile Yüzde 1 ihtimalli iki şey arasından Yüzde 1 ihtimali seçiyorsa bu irrasyonel bir seçim ve şansını zorlamadır. Aklı bir kenara bırakmaktır. Ateizm bir zorlamadır. Olasılığı anormal derecede küçük olan kendiliğinden oluşum fikrini seçmektir. İronik olan ise ateistlerin rasyonel bir seçim yaptıklarını sanmalarıdır
Şu cümle ise bir çeşit masaldır aslında:
....Ama doğal seleksiyon ve mutasyon (basit kopyalama hataları) gibi çok basit iki olgu, yeterince uzun bir simülasyonun sonucunda (milyonlarca yıl), ilk bakışta oldukça karmaşıkmış algısı yaratan insan gibi bir canlıyı ortaya çıkarabiliyor....
Masaldır çünkü evrim sadece canlıların nasıl meydana geldiği hakkında bir bilimsel teoridir, fakat bu oluşumun kendiliğinden mi yoksa bir güç tarafından mı olduğu konusunda bir yorum belirtmez.
Evrim, mutasyon ve benzeri birçok biyolojik veya çevresel doğal kazalar sonucunda, şu an karşımızda olan her biri mühendislik harikası milyarlaca çeşit organik mekanizmaların oluşageldiğini söyler.
Kabaca bir örnekle, bir araba mezarlığındaki arabaların doğal depremler, kazalar, seller yıldırımlar vs ile birbirine falan çarparak, çok uzun zaman içinde, binlerce çeşit çalışan ferrari, audi gibi arabaların oluştuğunu, bozuk olanların değil seleksiyonla sağlamlarının ortada kaldığını savunmak gibidir kendiliğinden oluşum.
Ve bu akıl dışı küçücük olasılığı uzun zaman avuntusuna yayarak, bir çocuğun masallarla avunması gibi avunmaktır ateizm. Halbuki çeşitlilik ve sistemlerdeki karmaşıklık arttıkça, zamanın uzaması kazaların daha üst modeller üretmesine değil mevcut karmaşık sistemlerin daha da bozulmasına sebep olur. Zaman uzadıkça evrimin aslında kendiliğinden oluşum olasılığ daha da düşmektedir. Olasılık çarpılarak küçülür. Mesela haftada bir yapılan bir çekilişte kazanma ihtimaliniz Yüzde 1 ise, üst üste 2 hafta kazanma olasılığı 10 binde bire düşer (100x100). Üst üste 3 defa kazanma olasılığı ise bir milyonda 1 olur.
Yani mutasyon gibi kazalar sonucu üst harika modellerin kendiliğinden oluşuğuna inanmak, kurbağayı öpünce prense dönüşmesine inamakla aynı rasyonelliktedir.
Böyle düşük olasılıklı bir şeyde diretmek ancak imanla olur. Bu yüzden ateizm ile dinler arasında bir fark yoktur.
Bu konuda herkesin tercihine saygılıyım, sonuçta doğru yanlış bir fikir belirtiyoruz, herkese saygılar.
Güzel cevap.
SilAlıntı: "Kabaca bir örnekle, bir araba mezarlığındaki arabaların doğal depremler, kazalar, seller yıldırımlar vs ile birbirine falan çarparak, çok uzun zaman içinde, binlerce çeşit çalışan ferrari, audi gibi arabaların oluştuğunu, bozuk olanların değil seleksiyonla sağlamlarının ortada kaldığını savunmak gibidir kendiliğinden oluşum."
YanıtlaSilÇok yazık. Uzun uzun size cevaplar yazmıştım. Çünkü ben karşımda eğitimli bir insan olduğunu varsaymıştım. Oysa sizin daha en temel hali ile evrim teorisinin ne olduğundan haberiniz yok. O bahsettiğiniz komplike canlıları ortaya çıkması için mutasyonlara yön veren şey doğal seleksyondur. Faydasız/doğaya uyumsuz kopyalama hataları doğal seleksyon vasıtası ile elimine olur. Bu bütün bilimsel verilerle desteklenen dinamik süreci alaycı bir şekilde arabaların çarpışması sonucu Audi oluşmasına indirgeyici yaklaşımınız tahminimce size teist geçmişinizden kalma bir algılayış. Evet, Evrim teorisi Tanrı'nın olmadığını ispat etmez zira Tanrı hayatı evrimsel süreç ile yaratmış olabilir. Ama evrim teorisi her hangi bir amaç veya üst aklın yönlendirmesine ihtiyaç olmadan komplike canlıların doğa kanunları sonucu ortaya çıkabileceklerini gayet güzel ortaya koyar. Size tavsiyem, önyargılarınızı bir kenara bırakıp bu konuda daha fazla okuma yapmanız. Richard Dawkins’ten Gen Bencildir isimli kitabı okumanızı özellikle tavsiye ederim.
isa sen şunu sordun mu kendine, islam dininin insanlığa verecek neyi var, bir umut olabilir mi diye?
YanıtlaSilSordum.
SilIsa bey. Yaziniz icin tesekkurler.
YanıtlaSilBasit, ve uzun zamandir artik curutulmus, teist argumanlarini ‘baska turlusunu aklim almiyor’ turu bir yaklasimla savunmaniz beni gercekten sasirtti.
1. ‘Muhtesem tasarim’ argumani Islam dunyasinda 20.yuzyilda populer olsa da, Bati dunyasinda 13.yuzyildan beri var olan bir argumandir. Cok basit bir olasilik argumanina dayanir (bir ekonomist olarak bu bu konulari cok iyi bildiginize eminim). Halbuki kainat dedigimiz seyin, daha ‘bizim simdilik gordugumuz’ tarafi ‘93 MILYAR ISIK YILI’ buyuklugundedir. Sadece Samanyolu galaksisinde 300 milyar yildiz ve gezegen vardir. Kainatta ise 100 milyardan cok galaksi vardir. Butun bunlari carptiginizda, sirf tesaduf eseri dunya gibi bir gezegenin olusmasi hic de olasiliksiz degildir. Buyuk olasilikla kainatta yeryuzu gibi baska gezegenler de vardir, ama bizden cok uzakta olduklari icin ulasamiyoruz onlara.
2. ‘Muhtesem tasarim’ argumani evrimin en temel ilkesiyle celisir: dogal seleksiyon. Muhtesem tasarim argumani teleolojik, neticeden-sebebe dogru giden bir argumana dayanir. Yani mesela, portakal gibi bir meyve vardir, biz yeriz, hem lezzet aliriz, hem de sifalidir diyelim. Muhtesem tasarima gore, bir ust akil portakali biz yiyelim diye tasarlamis ve yaratmistir. Halbuki evrim der ki, 1) insanoglu dogada olusan butun sartlara, buna portakal da dahil, dogal seleksiyonla en iyi sekilde adapte olacak sekilde evrimlesmistir. Yani eskiden portakaldan lezzet ve sifa alabilen versiyonlarimiz kalmis, digerleri elenmistir. 2) Portakalin (mesela) bu kadar senedir yeryuzunde kalmis olmasi ve suphesiz gecirdigi evrim, insanin onu sevmesi ile de ilgilidir. Insanlar portakali sevmis, begenmis ve cogaltmislardir. 3) Yani kisaca, doga insan icin tasarlanmamis, insan kendisini dogaya adapte etmistir. “hersey nasil da bize hizmet ediyor’ yanilmasi da buradan dogmustur: hersey insana hizmet etmemis, insan herseye (daha dogrusu bircok seye: dogada insana zararli seyler de vardir) uygun olacak sekilde milyonlarca sene icinde evrilmistir. Bir benzetme yapayim: bir evli cift dusunun. Cok iyi anlasiyorlar ve s. Onlari taniyan insanlar ‘birbirlerini ne kadar da guzel tamamliyorlar, Allah onlari birbiri icin yaratmis’ derler. Ama bilmezler ki, evlilikteki yillar (5-10-15) boyunca (aradaki sevgi bagindan, belki de mecburiyetten dolayi), esler aslinda karakterlerini birbirlerine en uygun olacak sekilde degistirmisler. Insan da dogaya (sevgiden cok mecburiyetten) dolayi milyon seneler icinde evrimleserek uygunlasmistir. Tabir yerindeyse, dogayi mukemmel tamamlayan bir ‘es’ olmustur. (tabi bunu bilmek icin bu eslerin iliskilerinin basindaki uyumsuz durumlarini bilmek gerekir :)
3. Ruh ve Big Bang: En eski caglardan beri, insanlarin gelistirdigi Tanri inancinin temelinde anlam veremedikleri olaylari aciklama ihtiyaci vardir. Eski insanlar yildirimlarin neden ve nasil caktiklarini, yanardaglarin nasil patladiklarini, depremlerin nasil olustuklarini bilmediklerinden bu olaylara hep kutsallik atfetmisler, once bunlarin her birine bir tanri demis, sonra ise tanri(larin) baska ruhani varliklara yaptirdiklari (mesela yagmur tanelerini meleklerin indirmesi), ama sonucta yine onlara bagli, onlarin tavirlarindan dogan (rahmet, gazap, ve s.) kutsal olaylar gibi bakmislardir. Zaman gecip insanoglu butun bu olaylarin arkasindaki gercek (bilimsel) sebepleri anladiktan sonra yildirim, simsek, yagmur tanrilari yok olmustur. Bugun artik insanoglu tabiattaki olaylarin neredeyse tamamini aciklayabiliyor. Big Bang olayi ve noronlar-zihin iliskisi ise (ki bu konuda detayli calismalar vardir ama yine de) tam olarak aciklanamamistir. Ama yagmurun neden yagdini bilmemek onun illa Tanrilar veya melekler tarafindan indirildigini iddia etmek icin gecerli bir arguman olmadigi gibi, Big Bang ve noron-zihin iliskisini BUGUN tam olarak anlamiyor olmamiz da, bunlarin arkasinda illa bir ‘Tanri’ figuru oldugu anlamina gelmez, Tanriyi da ispatlamaz. Kisacasi: Birseyin nasil olustugunu bilmememiz, sadece ‘onun nasil olustugunu bilmiyor olmamiz’a delalet edebilir, baska hicbir seye delalet etmez. Iyi gunler
Ben de yorumunuz için teşekkür ederim. Olasılık hesapları konusundaki iddialarınız da, ruh konusundaki argümanlarınız da--belki sizi tekrar şaşırtacağım ama--beni hiç tatmin etmedi. Yine de teşekkürler.
SilDiyelim ilk yaratıcı anlamında bir tanrı yok ...
YanıtlaSilÖyleyse kendi kendine bizim gibi akıllı olan olmayan canlılar evrilebiliyor var olabiliyor...
Peki bu süreç sonunda tanrı gibi yaratabilen yada evreni kontrol edebilecek derecede bilgi beceri ve güce sahip bir varlığın oluşma ihtimali sıfır mıdır...
Bu oluşan varlık kendisi yeni evrenler yaratabilir yada yasaları ve evreni evirip çevirebilir ...
Denilebilir ki zaten evrim bu canlılığı açıklayabilir iken tanrı fikrine yahut tanrıya gerek yok ki..
Gerek olmamasi var olmadığı anlamına gelmez ki..
Evrene de gerek yoktu ama var..
Esas soru şu. Tanrı var ya da yok, siz niye bu sorunun cevabı ile ilgileniyorsunuz? Varsa ne olacak yoksa ne olacak? Niye bu kadar kafa patlatıyorsunuz? Neden bu sorunun cevabı sizler için bu kadar önemli? Bakın ben size neden bu sorunun cevabını ile ilgilendiğinizi söyleyeyim. Sizin esas derdiniz aslında Tanrı’nın olup olmaması değil. Sizin esas derdiniz dininiz. Ve sizin esas derdiniz eğer Tanrı varsa ve ben ona inanmamışsam öldükten sonra aman başıma bir iş gelir korkunuz. Öyle olmadığını söylemeyin çünkü şu an dinsiz dahi olsanız bu korku müslüman geçmişinizden sizin benliğinize işlenmiş vaziyette. Onun için karşıt nasıl bir fikir olursa olsun bin bir dereden su getirip Tanrı olmalı diye çıkarım yapacaksınız. Çünkü öyle olduğunu düşünmek işinize geliyor. Çünkü öyle olduğunu düşünmeyi daha risksiz görüyorsunuz. Efendiler, Tanrı varsa bile emin olun onun hiç mi hiç umurunda değil sizin onun var olup olmadığına inanıyor ya da inanmıyor olmanız. Ona inanmazsanız o sizi cehennem ateşine falan atmayacak. Size Islam dininde anlatılan “bana inanmayanı yakarım” zihniyetinde bir varlık eğer varsa bile Tanrı olamaz. Farkında değil misiniz inandığınız Tanrı modelinin bizzat Tanrı’nın kendisine hakaret niteliğinde olduğunun? Tanrı varsa bile inanın onun öfkeleneceği şey ateistin kendisine inanmamış olması değil sizin kafanızda onu nasıl bu denli gaddar tahayyül edebildiğiniz olacaktır. Açın artık gözlerinizi ve gerçeklerin farkına varın. Islam da dahil bütün dinler evrile evrile önceki kültürlerden aktarılagelmiş mitlerdir. Çok uyanık ya da biraz deli insanların—bugünün Fethullah Gülen’i gibi—uydurma hikayeler bütünüdür dinler. Islam peygamberi mağarada kimse ile konuşmadı. Musa diye birisi hiç olmadı. Varsa bile yere vurduğunda Kızıldeniz’i ikiye yaran bir asası yoktu. Isa babasız dünyaya gelmedi. Nuh’un gemisi hikayesi anlatıldığı hali ile doğru değil. Cennetten yeryüzüne inen bir Adem yok, primatlardan evrilen homo sapiens var. Mucize falan yok. Ruh diye bir şey yok. Çocukların inandığı öcü böcü masallarının ileri versiyonu masallara inanan erişkin çocuklar olduğunuzun artık farkına varın. Aşın artık korkularınızı, açın artık gözlerinizi, farkına varın gerçeklerin. Aklınızı kullanıyormuş gibi yapmayı bırakın, aklınızı gerçekten kullanın. Farkında değil misiniz, bugün ülkemizin başındaki en büyük engel sizin inandığınız masallara inanan milyonlardan başkası değil? Masalları için güzel olan her şeyi yok etmeye hazırlar. Masalları için en vasıfsız insanların peşlerine lider diyerekten takılmaya hazırlar. Masalları için yönlendirilmeye, kullanılmaya, suiistimal edilmeye hazırlar. Uyanın artık, açın gözlerinizi.
YanıtlaSilTanrıya inanmak ve dinler dünyadaki bütün problemlerin kaynağı gibi anlatmışsınız. Bugün sosyoloji ve psikoloji ilimleri Tanrı'nın varlığı veya yokluğundan bağımsız bir şekilde problemlerin insan fıtratından ve benzeri şeylerden kaynaklandığını söylüyor. Bir de diğer itiraz ettiğim nokta--siz beni benden daha iyi bildiğiniz iddiasındasınız ama--benim Tanrı inancımın, ya varsa ve cehennemde azap görürsem düşüncemden kaynaklanmadığı, aslında Tanrı'yı hissediyorum ve ona minnetimi ifade etmeliyim halimden kaynaklandığı. Din algısı kaynaklı insanlarda yanlış davranışların olduğu konusunda hemfikirim, o yüzden öncelikle kendi din algımı ve bunları paylaşarak başkalarındaki din algılarını da değiştirmeye çalışıyorum. Paylaşımınız için yine de çok teşekkür ederim.
Silisa bey, cevabınızdan dolayı teşekkürler. ben elbette sizin neden Tanrı'ya inandığınızı sizden iyi bilemem. yazdıklarım sizin için değildi, müslümanların geneli içindi. elbette istisnaları vardır, ben her müslümanım diyen şahıs adına konşamam. ama bu grubun eski bir mensubu olarak neden Tanrı'ya inandıkları ile alakalı (ya da inanıyor gibi yaptıkları ile alakalı) ben de az biraz fikir sahibiyim. Dinlerin doğru veya yanlış olduklarından bağımsız olarak (bana göre uydurma olduklarına şüphe yok) dinler illa insanlık için zararlıdır diye bir iddiam yok. Bence faydalı yönleri de var dinlerin. Birçok insanın spiritüel ihtiyaçları var ve dinler bu boşluğu doldurmaya yardımcı oluyor. Aynı şekilde, hayatta istedikleri yaşam standartlarını tutturamamış insanların hayat tutunmasına yardımcı olmak gibi bir işlev gördüklerini de inkar edemem. Bu nedenle aslında ben dinlerin bütünü ile ortadan kaybolmaları değil de reforme olmaları taraftarıyım. Islam dinine dönecek olursak. 1400 sene öncesinden kalma Islam anlayışı bugün halkımıza faydadan çok zarar getiriyor. Reforme olmuş bir Islam anlayışı evet belki halkımıza zarardan çok fayda sağlayabilir. Ama dediğim gibi, REFORME OLMUŞ bir Islam. Günümüzün değerleri ile çelişen yönlerinden arındırılması lazım. Siz bunu bir mümin olarak dilerseniz "o bahsettiğiniz zararlı yönleri aslında Islam'da zaten yok, gerçek Islam o değil" diye okuyun. Benim açımdan farkeden birşey yok. Yeter ki siz müminler daha hümanist bir din anlayışı ortaya çıkarın. Gerçek Islam ne olursa olsun, ben sonuca bakarım. Peki sizler bunu başarabilecek misiniz? Bence hayır, başaramayacaksınız. Kuranı, hadisleri selefi anlayışla yorumlayanlara karşı sizler mağlup olacaksınız. Sizler kaybedeceksinz, ve sizler kaybettiğinizden ötürü de Islam kaybedecek. Çünkü selefi yorumu ile bir Islam anlayışının 21. yüzyıl insanlığı tarafından kabulü mümkün olmayacak. Ben şahsen Türk toplumunun da bu dine daha çok uzun süre tabi kalacağını zannetmiyorum. Yaşarsanız görürsünüz, 30-40 seneye kalmaz insanlarımızın yarısından fazlası dinleri reddedecek.
SilSon cümle "30-40 seneye kalmaz insanlarımızın yarısından fazlası dinleri reddedecek" Buna İNŞALLAH diyorum. Benim tahminim bu süre 200 yıl gibi daha uzun olacaktır.
SilHocam cok benzer dusunuyoruz. Yazdiklarinizla alakali yorumlarim bir sonraki yazimda var. Bir sonraki yazimin altinda bulusalim :)
YanıtlaSilatalarımızla alakalı "ayet" adı verilen arap tanrısının tümcelerine değinmek istiyorum. burada islam ın diğer budunları egemenliği altına almak için ortaya koyduğu bir gerekçe var. arap emperyalizmini besleyen güya tanrıdan gelme ayetler bunlar. Tanrı çinlileri mayalı ya da kızıl derilileri unuturken hep arap yahudi sumer gibi ortadoğuda konaklamış budunlara din vermiş. peh...
YanıtlaSilBana kalırsa cengiz han ile muhammet peygamber arasında hiç bir fark yok. cengiz tek bir Bayrak altında muhammet tek bir ilah altında toplamış budun ya da araplar için milletlerini.
Biz bir kere daha fetö ile anladık ki arap dinine inanıyor arap tanrısına tapıyoruz diye asla arap olamayız. islamın araplara faydası olsa bile biz türklere hep zararı var. islama türk topluluklarında fazla mevki vermemek lazım. kurban bayramı geti ama cuma günü tebriklerini artık kabul etmeyerek başlayacağım. esen kalın.
Hocam atalarin Islamla sereflenmeden once nasil bir halkmis buradan okuyabilirsin:
Silhttp://s155239215.onlinehome.us/turkic/10_History/IbnFadlanEn.htm#Oguses
Yikanmayi cadilik sayan, cahil, medeniyet gormemis bir topluluk. Burada anlatildigi gibi kadinlarin yabanci erkeklerin yaninda cinsel organlari acik gezebiliyor olmasini kadinin ozgurlugu diye yutturmaya calisiyorlar bazen ama su kismi okudugumuzda kadinin bir mal olarak goruldugu cok net anlasiliyor.
Their rules of marriage are such: if one of them is asking another for any woman in his family, his daughter or his sister or anybody from those whom he owns, he presents him for so and so many of the Horezmian clothes. And when he pays it, he carries her to him. And sometimes the bride money are the camels or horses or something similar. And nobody can copulate with his wife until the bride money, agreed with her (woman) owner, is paid. And if he paid it, he goes without shyness, until he enters the premise where she is, and takes her in the presence of her father and her mother and her brothers and they do not interfere with him. And if a person with wife and children dies, the oldest of his children marries his wife if she was not his mother. No merchant or some one else can make ablution after uncleanness in their presence, but only at night when they do not see him. And this is because they get angry and say: "This one wants to bewitch us: don't you how he was staring into the water" and force him to pay money.
Ibni Fadlan yetmediyse Ibni Batuta verelim.
YanıtlaSilMelik Hüseyin, Herat’a yakın bir sahrada yaşayan ve Tugay Tümûr idaresinde sayıları tahminen ellibini bulan Türklerden korkar, her sene onlara hediyeler göndererek arayı iyi yapmaya çalışırdı. Bu durum Râfızîleri yenmesinden önceydi. Lâkin Râfizîleri yenilgiye uğrattıktan sonra Türklere karşı da büyük bir galibiyet kazanmıştır.
Tugay Tümûr idaresindeki Türklerin âdeti daima Herat’a gidip gelmeleridir. Bazen orada şarap içer, sarhoş gezerler. Nizâmeddîn, onlardan kimi sarhoş görürse derhal "had cezası" uygulardı! Bu Türkler, son derece cesur ve atak kişilerdir. Hindistan şehirlerine anî baskınlar yaparak ahaliyi kılıçtan geçirir, çoğu kez kâfirler arasında Müslüman kadınları da alıp götürürler. Bu esirleri Horasan’a getirdikleri zaman Nizâmeddîn onları Türklerin ellerinden alarak salıverirdi. Hindistan’da Müslüman kadınlar kulaklarını delmez, kâfir kadınların âdeti ise kulaklarını delmeleridir. İşte iki cemaate ait kadınları birbirinden ayıran esaslı bir göstergedir bu.
Bir gün Türk reislerinden Tümûr Altay adında bir bey, Müslüman bir kadını esir ederek birlikte olmak için ona fazla asıldı. Kadın Müslüman olduğunu söyledi. Fakih Nizâmeddîn, kadını o beyin elinden aldı fakat Tümûr Altay çok sinirlenmişti; binlerce adamıyla Margîs merasına hücum ederek orada Heratlılara ait at ve davar sürülerini kaçırdı; halkın sağacağı veya bineceği bir tek hayvan bile bırakmadı! Türkler ellerindeki hayvanlarla çok sarp ve çıkılması zor bir dağa tırmandılar. Tümûr Altay tarafından kaçırılan hayvanların iadesi ve daha önceki anlaşmayı hatırlatma sadedinde sultan onlara bir elçi gönderdi. Ama ötekiler Nizâmeddîn kendilerine teslim edilmedikçe hayvanları vermeyeceklerini söylediler. Sultan bu teklifin kesinlikle kabul edilemez olduğunu belirtti. Şeyh Mevdûdî Çiştî’nin torunu olup Horasan diyarında herkesçe sayılan ve sevilen Şeyh Ebû Ahmed Çiştî,23 karşı taraf nezdinde sözü geçer bir adamdı. Hemen arkadaşları ve hizmetkârlarıyla yola düştü:
"Ben Fakih Nizâmeddîn’i alıp Türklere götüreyim! Böylece gönüllerini almış oluruz. Sonra geri getiririm!" dedi. Halk da onun düşüncesini uygun buldu. Nizâmeddîn de bu ittifakı görünce, Ebû Ahmed Çiştî ile Tümûr Altay idaresindeki Türklerin yanına gitti. Tümûr Altay, Nizâmeddîn’in yanına yaklaşarak:
"Kadınımı elimden alan sensin değil mi?" dedi ve birden topuzu adamın başına indirdi! Nizâmeddîn orada can verdi. Beyni darmadağın olmuş bir hâlde Ebû Ahmed’in önüne yuvarlandı. Ebû Ahmed apar topar şehre döndü. Türkler aldıkları at ve koyun sürülerini salıverdiler. Bir müddet sonra Fakih Nizâmeddîn’i öldüren Türk Herat’a geldiğinde Nizâmeddîn’in öğrencilerinden bir grupla karşılaştı. Onlar selâm verecekmiş gibi adamın yanına yaklaştılar; elbiselerinin altına gizledikleri hançerleri ansızın çıkarıp Türkü öldürdüler! Türkün yanında bulunan birkaç kişi derhal sıvıştı oradan...
ibne fadlan ve ibne batuta dan örnek vermen çok iyi oldu iki tane arap lordunun kitapları beni ne aydınlatır ne aydınlatır. sağolasın
SilSeviye çok güzel görülüyor. Arap oldukları için kaynak değeri yok bu adamların öyle mi? Peki kimlerin kaynak değeri var? Filanca Rum çocuğu, diğeri Ermeni dölü, öbürü Arap uşağı? Adamın Türklerde ölen adamın karısı oğluna miras kalır gibi hukuki bir bilgiyi uydurmak için ne gibi bir nedeni olsun? O zamanlar için pek çok toplumda olan son derece normal bir uygulama. Sadece senin hayallerine uymuyor o kadar. Senin kaynağın nedir eğer bunları sadece "Arap" oldukları için güvenilir buluyorsan? Neye dayanarak durumun bu anlatılanlardan farklı olduğunu düşünüyorsun?
SilNe kadar medeni adamlarmis degil mi? Bir cesit eskiya. Kimse bosuna medeniyet degistirmiyor.
YanıtlaSilDahasi bugun kendilerine Turk diyen Anadolu halkinin genlerine baksak orta asyadan cok ermeni ve rumlara yakin cikacaktir. Milliyetcilik denilen sey uydurulmus bir hikayeden baska bir sey degildir. Islam'a inanmayabilirsin ama onun yerine bu hikayelere inanmak cok daha celiskili bir durum. Ha sen de oraya tutunmak istiyorsan tutun tabi ki kardesim.
Irzı kırık diye deyim var tam senlik. üstelik milliyetçilik bizim icadımız değil kelimenin kökeninden de anlaşılacağı gibi arap icadı bir şeydir. Türklerde öyle birşey olsaydı adına budunculuk derdik ki o da yoktur. biz türkler insanları çeşitlere hiçbir vakit ayırmadığımız gibi bugünki amerikanın o günki versiyonu olan arap halifelik devletlerinin türk yurtlarında yaptığı katliamlar meşhurdur. yani sen milliyetçilik dediğin o günahı önce arap peygambere sor ondan sonra bizim budunumuza dil uzat.
SilBiz Türklerin insanları çeşitlerine ayırmadığımızın ispatını "Arapların" katliamları olarak veren bir kişiyle neyin tartışmasını yapacağız? Buradaki sorunu anlayabiliyor musun bari?
SilYukarıda son detaylı bilgiler veren ve Türkler için cesur ve atılgan insanlar diyen bir kaynağı Türklerle ilgili anlattıkları kafandaki algılara uymadığı için reddettin, bununla da kalmayıp adama İbne dedin, bunları da adamın Arap olmasına bağladın, tüm yazılarında Arap dini, Arap Peygamberi diye karşı çıkıyorsun ve daha sonra da burada Türklerin kimseye ayrımcılık yapmayan ne üstün bir halk olduğundan bahsediyorsun. Sanırım Hitler de Almanların her zaman adil, dürüst, onurlu vs vs bir halk olduğuna iman etmiş olsa gerek. Ben de çok asil bir insan olduğum için senin gibi aşağılık ateistlere hiç kötü söz söylemem. Şimdi anladın mı ne asil ve üstün bir insan olduğumu senin gibi zavallıları dahi aşağılamam. Ama tabi herkes benim gibi olamaz. Ah ne üstünüm ben ne mükemmelim. Tevazu desen bende, ali cenaplık desen bende. Senin gibi ayak takımını bile adam yerine koyup yazışıyorum.
Sildünyaya gelirken ırkını seçebilen varmı yok o halde ırk mevzuları boşunadır
YanıtlaSilhe he boşuna evet. bi sürü insan mal olduğu için ırkla ilgili şeyler yazılıp çiziliyor bilimsel araştırmalar falan beyinsizlikten kaynaklanıyor. kahraman ırkımıza bir gülmesi istenen nazlı hilaller hep beyin tutulmasından ötürü.
SilEvet agnostiklik yolunda ilerleyen şimdilik "Evrimci İslamcı" olarak takılan bir arkadaşımızın kendini avutmasını okuduk :)) Ömrü yeterse önce agnostik sonra da ateist olacaktır. Peki neden müslüman? Cevabı kendisi vermiş zaten. Annesi Babası müslüman olduğu için, müslüman bir çevrede yetiştiği için, doğduğundan beri İslam propagandasına maruz kaldığı için. Kafasında soru işaretleri var. Eğitimli, soruşturmacı ama hala o şartlanmışlığı üzerinden atamamış. Bu nedenle de kendi çıkış yolu olarak "Modern İslam" yalanlarıyla kendini kandırmaya devam ediyor :)) Milyonlarca Hristiyan neden Hristiyan olduysa, milyonlarca Budist neden Budist olduysa sen de o yüzden Müslüman oldun. Çünkü şuurunu kazanmaya başladığın ilk günden beri İslam propagandasına maruz kaldın. Ve şimdi beynin bundan şüphe duyarken içine düştüğü ikilemden kurtulmak için bilimle çelişmeyen bir müslümanlık üretmeye çalışıyor. Hepsi bu.
YanıtlaSilBurada ki herkes soyle guzelce sehadet getirip,sonrada tovbe edip dagilsin;)
YanıtlaSil