Uzun süren bir hikâyenin ilk parçası asılında bu yazı. Trakya’da hizmet adı altında yapılan menfi faaliyetleri anlatmaya çalışıyoruz. Bir noktada “Vatan” ve “Allah” sevgisi duygularını sömürerek insanların nasıl androide dönüştürüldüğünü özetlerken bir yandan da darbe sürecine giden bir faaliyetler zincirini göstermek istedik. Hikayedeki olaylar tamamen gerçek isimler ise sahtedir. Aslında bu sahte isimler sayın kudretli abilerimizin koyduğu müstear (kod ad) isimlerdir. Zaten neyi gerçektir ki ismi gerçek olsun. Hikâyenin tamamı Trakya’da geçmiş olup, şehir isimleri Özbekistan şehirleriyle değiştirilmiştir. Cemaat asla suç işlemez diyen bir kitleyi aydınlatmak ümidiyle yazılmıştır.
Hikâye Özbekistan’ın Navai şehrindeki emniyet binasında başlıyor. Aslında başlamıyor bitiyor. Emir isimli askerlik şubesi başkanı personel subayı olan üsteğmen şöyle bir düşünüyor. Ne olmuştu da böyle olmuştu, nasıl olmuştu… diyor. Hatırlıyor her şeyi hem de ayrıntısına kadar. Komiser ve polisler ona yardımcı olmaya çalışıyor. İşkence falan yok. Olması lazımdı değil mi? Yok işte işkence. O da müstear isimler gibi cemaat yalanından başka bir şey değil. Emir hatırlıyor;
Şöyle başlıyor hikâye. Ülkede herkesçe tanınan sevilen bir cemaat var. Tüm dünyada geniş bir kitlesi var. Hoşgörü diyalog adı altında tüm dünyaya okullar açıp insanlara İslamiyet’i anlatıyorlar. Yani en azından herkes onları öyle biliyor. İşte Emir de bu cemaate gönül vermiş biri. Tabii bunun karanlık yanını bilmeden. Emir subaylık eğitimini tamamlamayı müteakip kurada görev yerini Buhara Kolordusu Kalemiye Şubesi olarak çekmişti. Ardından “Burası neresi ve nasıl bir yer” diye düşünmüştü Emir. Ama cemaatin mahrem abileri o daha düşünürken çoktan sistemi kurmuşlardı bile. Aynı akşam Emir’i bir kafeteryaya çağırıp Buhara’dan gelen mahrem abisiyle tanıştırmışlardı. Orada bu abisiyle irtibat kuracağını söylüyorlardı. Abinin adı Osman’dı. Buhara’da görevine başlayınca orduevine yerleşmişti. Yerleştiğinin ikinci günü telefon çalmıştı. Tabii ki sürekli inkâr edilen kontörlü telefon araması ve tabi ki hattın ucundaki cemaat abisi Osman’dı. Osman onu Akdeniz büfenin oraya çağmıştı. Orada buluşup Navai’ye gidip etrafı bir gezmişlerdi. Ardından bu süreç birkaç gün daha böyle devam etmişti. Bir cumartesi günü yine aynı kontörlü hattan aynı Osman arayıp yanına eşyalarını alıp gelmesini ve hafta sonu bir yerde kalacağını söylemişti. Neydi ki bu önemli ziyaret. Emir daha önce cemaat evlerinde kalmıştı. Birçok konuyu biliyordu. Ama bu seferki farklı bir şeydi. Ürgenç şehrine gitmişlerdi. Orada mahrem abilerin namahrem abisi Enes’le tanıştılar. Ceyhun Nehri’nin kenarında çay içerken ona anlatmaya başlamıştı Enes. Emir Ceyhun Nehri’ne uzun uzun bakıyordu. Bilmiyordu henüz bu mahrem abilerin günahları yüzünden bu nehirde kaç can gidecekti. O düşünürken Enes anlatıyordu. Birden şu ifadeyi duydu Emir “Emr-i bi’l maruf Nehy-i Anil Münker” ne demek diye sordu Enes. Cevap kaçar mı “İyiliği emretmek kötülükten men etmek” dedi Emir. İşte dedi Enes “bu dakikadan sonra artık sen, bu işin kötülükten menetme kısmında olacaksın”. O ne demekti ki öyle. Kötü kim, kötülük ne, kötüden meneden kim? Kendi kendine düşündü. Acaba dedi Emir, hani şu tedbir yapıyoruz diye içki içip, oruç tutmama ve namaz kılmama gibi şeylerle TSK’dan atılmanın önüne geçmek miydi bu. Hayır değildi. Bu çok gizli bir şeydi. Bu tam bir kripto olmak ve faaliyet sürdürmekti. Detayları anlattı Enes. Kolordu Komutanının en yakınında olacağını o yüzden çok önemli bir görevde olduğunu, ayrıca tüm personelin sicil dosyalarına kadar hâkim olacağından dolayı yürütülen faaliyete destek vereceğini anlattı Emir’e. Neydi bu faaliyet peki. Evet haftada bir gizli görüşme yapıp tüm kolordu personelinin bilgileri güncellenecekti. Koca kolordu 4 tugayı 2 alayı ve birçok bağlı birliğiyle nasıl güncellenebilirdi ki. Bunun mümkün olduğunu anlattı Enes. Ama özellikle bazı kişilerin bilgileri çok değerliydi. Peki neden bunu yapıyoruz diye sordu Emir. Cevapladı Enes; çünkü Ordu içinde darbeci bir cunta ekibi var. Vatandaşın boynuna pranga vuracak, sokakta insanları öldürecek, helikopterlerle halkı tarayacak. Bizim buna engel olmamız gerek.” dedi. Kabul etmişti Emir. İleride bu darbeyi, helikopterle halkı taramayı, sokakta insan öldürmeyi bu sevgili abilerinin yapacağını bilmeden…
Oradan ayrıldılar bir evde bir gece misafir oldular. Bir ara bir adam geldi iki rekât namaz kılıp gitti. Kimdi bu diye sordu Emir. Osman bunun adının Fatih olduğunu ve tüm Amu Derya bölgesinin İmamı olduğunu ayrıca ayda bir Pensilvanya’ya gidip talimatları alıp getiren kişi olduğunu söyledi. Ertesi gün tekrar Buhara’ya döndüler. Emirin kafada bin bir soru ama cevapsız hepsi.
En nihayetinde o gün gelmişti. Osman denen abi Emir’i Hüseyin ile tanıştırıp bundan sonra haftada bir onunla görüşmesi gerektiğini ve faaliyeti beraber yürüteceklerini söyledi. Belirli bir süre sonra bu buluşmalar gerçekleşmeye başladı. Yaptıkları faaliyet şöyleydi.
Hüseyin Lenova marka Laptop’ una bir flash disk takıyordu. Aynı flash Emir’de de vardı. Buna “maneviyat flash’ı” diyorlardı. Bu flash “True Crypt” adında bir programla şifrelenmişti. Yakalanınca ise kendini formatlamaya programlıydı. Emir’in elindekinde Gülen’in kitapları, vaazları, Kur’an, Cevşen ve Risaleler vardı. Ancak Hüseyin’dekinde bunlara ek olarak bir Excel dosyası bir de veritabanlı bir arayüz vardı. Hüseyin bilgisayar ekranını görmemesi için Emir’in karşısına oturup Excel dosyasını açıyordu. Oradan isimleri sırayla okuyordu. İstediği bilgiler çok geneldi. Nereli, sevdiği şeyler, karakteri, alevi olup olmadığı, zaafları, aile yaşantısı, daha önce işlediği askeri suçları var mı, cemaate bakışı nasıl gibi şeylerdi. Bunlardan yola çıkıp müspet veya menfi olduğu kanaatine varıp not alıyordu. Müspet olanlar cemaatten, cemaate yakın veya cemaat için engel teşkil etmeyen ayrıca mütedeyyin ve vatansever, menfiler ise cemaate tam kapasiteyle düşman olan kişilerdi. Ayrıca bazen bir olay ve içinde geçen şahıslarla ilgili duyum aldıklarında teyit maksatlı soruyordu. Bunların yanında yaşadığın ilginç bir olay var mı diye de soruyordu. Emir bazen Hüseyin’e dönüp abi biz adamları resmen fişliyoruz diyordu. Hüseyin gülerek ona bu faaliyeti yapmazsak darbe olur ve ülke elden gider diyordu. Hiçbir şeyden habersiz ama şüpheci Emir bunun niye yapıldığı hakkında gerçeği bilmiyordu. Ta ki ilk iğrençliği görene dek.
Ayaktaki vatandaş bilgisayar başındakilere komutu verdi. “Arkadaşlar olayı anlattığım gibi giriyorsunuz. Not alın “pasakeyfi.com” sitesinde yayınlanacak. Sitenin tedbiri için haberin sağına soluna birkaç yarı çıplak kadın resmi atsınlar” dedi.
Yine bir gün alelacele Hüseyin, Emir’i çağırmıştı. Ona Albay N. ile ilgili bir olay sorup teyit istemişti. Olay tamamen gerçekti. Teyit etti Emir. Hüseyin’le beraber apar topar arabayla bir eve gittiler. Eve girdiğinde manzara gerçekten ilginçti. Bilgisayar başında üç tane adam harıl harıl çalışıyor. Bir kişi ayakta teknik direktör gibi konuşup duruyordu. Bir den hepsi içeri giren Emir’e odaklandı. Ayakta duran vatandaş kim bu diye sordu. Hüseyin ona merak etmeyin güvenilir kişi bu Emir dedi. İsmini biliyorlardı ayağa kalkıp selamlaştılar. Evet dedi ayaktaki kişi. Albay N. olayı doğru mu. Emir ise evet doğru bir olay aynı zamanda zırva ve komik dedi. Ayaktaki vatandaş bilgisayar başındakilere komutu verdi. “Arkadaşlar olayı anlattığım gibi giriyorsunuz. Not alın “pasakeyfi.com” sitesinde yayınlanacak. Sitenin tedbiri için haberin sağına soluna birkaç yarı çıplak kadın resmi atsınlar” dedi. Emir neye uğradığını şaşırdı. Hüseyin ile oradan ayrıldılar. Evine dönene kadar kendine gelemedi. Ne olacaktı ki şimdi…
Ertesi sabah Kolorduda herkes Albay N.’ye bakıp bakıp gülüyordu. Karargâha vardığında olay çoktan yayılmıştı. Genelkurmayın ilgili birimi Albay N. ile ilgili “pasakeyfi.com” sitesinde yayınlanan olayı kağıt çıktı halinde kolorduya gönderip incelenmesini istemişti. Albay N. utanarak kafasını önüne eğip geziyordu. Odasına oturdu Emir. Bu gördüğü ilk iğrençliğin daha sonra göreceklerinin yanında hiçbir şey olduğunu bilmiyordu bile. Bunun darbecilerle ne alakası var bilemedi. Hüseyin’e sorduğunda ise darbeci zihniyete hareket alanı bırakmamak için bunu yapıyoruz cevabını almıştı. Evet bu bir iftira değildi ama gıybetti. Ayrıca özel hayatı afişe edip rezil etmekti.
Kolordu Komutanı A. cemaatin müspet dediği bir kişiydi. Ancak bu şahıstan sonra gelen Korgeneral N. cemaatin tam hedefindeydi. Şu an Emir henüz kripto olduğundan dolayı böyle Albay N. gibi küçük olaylarla karşılaşıyordu. Ancak her şey Korgeneral N’nin Buhara’ya atanmasıyla başladı...
Eski Üsteğmen Emir YILDIZ
Hikâye Özbekistan’ın Navai şehrindeki emniyet binasında başlıyor. Aslında başlamıyor bitiyor. Emir isimli askerlik şubesi başkanı personel subayı olan üsteğmen şöyle bir düşünüyor. Ne olmuştu da böyle olmuştu, nasıl olmuştu… diyor. Hatırlıyor her şeyi hem de ayrıntısına kadar. Komiser ve polisler ona yardımcı olmaya çalışıyor. İşkence falan yok. Olması lazımdı değil mi? Yok işte işkence. O da müstear isimler gibi cemaat yalanından başka bir şey değil. Emir hatırlıyor;
Şöyle başlıyor hikâye. Ülkede herkesçe tanınan sevilen bir cemaat var. Tüm dünyada geniş bir kitlesi var. Hoşgörü diyalog adı altında tüm dünyaya okullar açıp insanlara İslamiyet’i anlatıyorlar. Yani en azından herkes onları öyle biliyor. İşte Emir de bu cemaate gönül vermiş biri. Tabii bunun karanlık yanını bilmeden. Emir subaylık eğitimini tamamlamayı müteakip kurada görev yerini Buhara Kolordusu Kalemiye Şubesi olarak çekmişti. Ardından “Burası neresi ve nasıl bir yer” diye düşünmüştü Emir. Ama cemaatin mahrem abileri o daha düşünürken çoktan sistemi kurmuşlardı bile. Aynı akşam Emir’i bir kafeteryaya çağırıp Buhara’dan gelen mahrem abisiyle tanıştırmışlardı. Orada bu abisiyle irtibat kuracağını söylüyorlardı. Abinin adı Osman’dı. Buhara’da görevine başlayınca orduevine yerleşmişti. Yerleştiğinin ikinci günü telefon çalmıştı. Tabii ki sürekli inkâr edilen kontörlü telefon araması ve tabi ki hattın ucundaki cemaat abisi Osman’dı. Osman onu Akdeniz büfenin oraya çağmıştı. Orada buluşup Navai’ye gidip etrafı bir gezmişlerdi. Ardından bu süreç birkaç gün daha böyle devam etmişti. Bir cumartesi günü yine aynı kontörlü hattan aynı Osman arayıp yanına eşyalarını alıp gelmesini ve hafta sonu bir yerde kalacağını söylemişti. Neydi ki bu önemli ziyaret. Emir daha önce cemaat evlerinde kalmıştı. Birçok konuyu biliyordu. Ama bu seferki farklı bir şeydi. Ürgenç şehrine gitmişlerdi. Orada mahrem abilerin namahrem abisi Enes’le tanıştılar. Ceyhun Nehri’nin kenarında çay içerken ona anlatmaya başlamıştı Enes. Emir Ceyhun Nehri’ne uzun uzun bakıyordu. Bilmiyordu henüz bu mahrem abilerin günahları yüzünden bu nehirde kaç can gidecekti. O düşünürken Enes anlatıyordu. Birden şu ifadeyi duydu Emir “Emr-i bi’l maruf Nehy-i Anil Münker” ne demek diye sordu Enes. Cevap kaçar mı “İyiliği emretmek kötülükten men etmek” dedi Emir. İşte dedi Enes “bu dakikadan sonra artık sen, bu işin kötülükten menetme kısmında olacaksın”. O ne demekti ki öyle. Kötü kim, kötülük ne, kötüden meneden kim? Kendi kendine düşündü. Acaba dedi Emir, hani şu tedbir yapıyoruz diye içki içip, oruç tutmama ve namaz kılmama gibi şeylerle TSK’dan atılmanın önüne geçmek miydi bu. Hayır değildi. Bu çok gizli bir şeydi. Bu tam bir kripto olmak ve faaliyet sürdürmekti. Detayları anlattı Enes. Kolordu Komutanının en yakınında olacağını o yüzden çok önemli bir görevde olduğunu, ayrıca tüm personelin sicil dosyalarına kadar hâkim olacağından dolayı yürütülen faaliyete destek vereceğini anlattı Emir’e. Neydi bu faaliyet peki. Evet haftada bir gizli görüşme yapıp tüm kolordu personelinin bilgileri güncellenecekti. Koca kolordu 4 tugayı 2 alayı ve birçok bağlı birliğiyle nasıl güncellenebilirdi ki. Bunun mümkün olduğunu anlattı Enes. Ama özellikle bazı kişilerin bilgileri çok değerliydi. Peki neden bunu yapıyoruz diye sordu Emir. Cevapladı Enes; çünkü Ordu içinde darbeci bir cunta ekibi var. Vatandaşın boynuna pranga vuracak, sokakta insanları öldürecek, helikopterlerle halkı tarayacak. Bizim buna engel olmamız gerek.” dedi. Kabul etmişti Emir. İleride bu darbeyi, helikopterle halkı taramayı, sokakta insan öldürmeyi bu sevgili abilerinin yapacağını bilmeden…
Oradan ayrıldılar bir evde bir gece misafir oldular. Bir ara bir adam geldi iki rekât namaz kılıp gitti. Kimdi bu diye sordu Emir. Osman bunun adının Fatih olduğunu ve tüm Amu Derya bölgesinin İmamı olduğunu ayrıca ayda bir Pensilvanya’ya gidip talimatları alıp getiren kişi olduğunu söyledi. Ertesi gün tekrar Buhara’ya döndüler. Emirin kafada bin bir soru ama cevapsız hepsi.
En nihayetinde o gün gelmişti. Osman denen abi Emir’i Hüseyin ile tanıştırıp bundan sonra haftada bir onunla görüşmesi gerektiğini ve faaliyeti beraber yürüteceklerini söyledi. Belirli bir süre sonra bu buluşmalar gerçekleşmeye başladı. Yaptıkları faaliyet şöyleydi.
Hüseyin Lenova marka Laptop’ una bir flash disk takıyordu. Aynı flash Emir’de de vardı. Buna “maneviyat flash’ı” diyorlardı. Bu flash “True Crypt” adında bir programla şifrelenmişti. Yakalanınca ise kendini formatlamaya programlıydı. Emir’in elindekinde Gülen’in kitapları, vaazları, Kur’an, Cevşen ve Risaleler vardı. Ancak Hüseyin’dekinde bunlara ek olarak bir Excel dosyası bir de veritabanlı bir arayüz vardı. Hüseyin bilgisayar ekranını görmemesi için Emir’in karşısına oturup Excel dosyasını açıyordu. Oradan isimleri sırayla okuyordu. İstediği bilgiler çok geneldi. Nereli, sevdiği şeyler, karakteri, alevi olup olmadığı, zaafları, aile yaşantısı, daha önce işlediği askeri suçları var mı, cemaate bakışı nasıl gibi şeylerdi. Bunlardan yola çıkıp müspet veya menfi olduğu kanaatine varıp not alıyordu. Müspet olanlar cemaatten, cemaate yakın veya cemaat için engel teşkil etmeyen ayrıca mütedeyyin ve vatansever, menfiler ise cemaate tam kapasiteyle düşman olan kişilerdi. Ayrıca bazen bir olay ve içinde geçen şahıslarla ilgili duyum aldıklarında teyit maksatlı soruyordu. Bunların yanında yaşadığın ilginç bir olay var mı diye de soruyordu. Emir bazen Hüseyin’e dönüp abi biz adamları resmen fişliyoruz diyordu. Hüseyin gülerek ona bu faaliyeti yapmazsak darbe olur ve ülke elden gider diyordu. Hiçbir şeyden habersiz ama şüpheci Emir bunun niye yapıldığı hakkında gerçeği bilmiyordu. Ta ki ilk iğrençliği görene dek.
Ayaktaki vatandaş bilgisayar başındakilere komutu verdi. “Arkadaşlar olayı anlattığım gibi giriyorsunuz. Not alın “pasakeyfi.com” sitesinde yayınlanacak. Sitenin tedbiri için haberin sağına soluna birkaç yarı çıplak kadın resmi atsınlar” dedi.
Yine bir gün alelacele Hüseyin, Emir’i çağırmıştı. Ona Albay N. ile ilgili bir olay sorup teyit istemişti. Olay tamamen gerçekti. Teyit etti Emir. Hüseyin’le beraber apar topar arabayla bir eve gittiler. Eve girdiğinde manzara gerçekten ilginçti. Bilgisayar başında üç tane adam harıl harıl çalışıyor. Bir kişi ayakta teknik direktör gibi konuşup duruyordu. Bir den hepsi içeri giren Emir’e odaklandı. Ayakta duran vatandaş kim bu diye sordu. Hüseyin ona merak etmeyin güvenilir kişi bu Emir dedi. İsmini biliyorlardı ayağa kalkıp selamlaştılar. Evet dedi ayaktaki kişi. Albay N. olayı doğru mu. Emir ise evet doğru bir olay aynı zamanda zırva ve komik dedi. Ayaktaki vatandaş bilgisayar başındakilere komutu verdi. “Arkadaşlar olayı anlattığım gibi giriyorsunuz. Not alın “pasakeyfi.com” sitesinde yayınlanacak. Sitenin tedbiri için haberin sağına soluna birkaç yarı çıplak kadın resmi atsınlar” dedi. Emir neye uğradığını şaşırdı. Hüseyin ile oradan ayrıldılar. Evine dönene kadar kendine gelemedi. Ne olacaktı ki şimdi…
Ertesi sabah Kolorduda herkes Albay N.’ye bakıp bakıp gülüyordu. Karargâha vardığında olay çoktan yayılmıştı. Genelkurmayın ilgili birimi Albay N. ile ilgili “pasakeyfi.com” sitesinde yayınlanan olayı kağıt çıktı halinde kolorduya gönderip incelenmesini istemişti. Albay N. utanarak kafasını önüne eğip geziyordu. Odasına oturdu Emir. Bu gördüğü ilk iğrençliğin daha sonra göreceklerinin yanında hiçbir şey olduğunu bilmiyordu bile. Bunun darbecilerle ne alakası var bilemedi. Hüseyin’e sorduğunda ise darbeci zihniyete hareket alanı bırakmamak için bunu yapıyoruz cevabını almıştı. Evet bu bir iftira değildi ama gıybetti. Ayrıca özel hayatı afişe edip rezil etmekti.
Kolordu Komutanı A. cemaatin müspet dediği bir kişiydi. Ancak bu şahıstan sonra gelen Korgeneral N. cemaatin tam hedefindeydi. Şu an Emir henüz kripto olduğundan dolayı böyle Albay N. gibi küçük olaylarla karşılaşıyordu. Ancak her şey Korgeneral N’nin Buhara’ya atanmasıyla başladı...
Eski Üsteğmen Emir YILDIZ
6 Yorumlar
kim yazdıysa Allah razı olsun. bu örgütün iç yüzünü böyle pazara çıkarmak bir vatan borcudur. bu gibi olayları yaşayıp yazmayan anlatmayanı Allah bildiği gibi yapsın.
YanıtlaSilEttiklerini çekiyorlar.Bize terötist dediler diye ağlıyorlar,acıtasyonda cabası,işin kötü tarafı bir zamanlar bizi de inandırmışlardı.Neyse ki çabuk uyandık.İnşallah diyerleride bu büyüden kurtulur.Büyü diyiyorum çünkü izahı yok olanlar karşısında hala bu alçaklara inanmaları olacak şey değil
YanıtlaSilişte bu örnek gibi gerçeği ama sadece gerçeği ortaya koyan yazılar bence diğerlerinden çok daha etkili ve önemlidir...
YanıtlaSiltabi herkes kendi yorumunu düşüncesini paylaşabilmeli ama yorumlar genelde kişiyi bağlar ama gerçekler herkesi bağlar....
yazının devamını geciktirmeden bekliyoruz...
YanıtlaSilAnlatmak boynunuzun borcu din kitap Allah diyenlerin bu söylemle insanları kandiranlarin işine bak topunuzu Allah'a Havale ettim ne kadar iğrenç rezil ve alcaksiniz ki Rabbim 15 temmuz ile gerçek yüzünüzü pazara çıkarttı Ama durun daha bu dünyanın diğer tarafı var bekleyin Hain elebaşı pensilvanya da oturup keyf catsin Anadolu hicbirseyden haberi olmayanlarda olup hapse dusup aileler darmadağın olsun Rabbim en başta o hain olmak üzere Din kitap ile insanları kandiranlarin yanına yaptigini birakmasin
YanıtlaSilFetullah Gülen tarihte eşi benzeri görülmemiş karanlık ruhlu birisi, Bir haine yaraşır şekilde önce insanları kendine bağladı ardından hepsini uçurumdan aşağı yuvarladı. Kendisi ve avaneleri inkar ededursun
YanıtlaSilSahi! BankAsya'nın önünde cevşen okuyan ablalar, 15 temmuz gecesi neredeydiler?