Neden insanlar eleştirdiği kişilere dönüşür? Neden iyi insanlar kötü kişiler olur çıkar? Neden Yahudiler Nazi zulmünden kurtulunca gidip Filistinlilere aynı zulmü yaptılar? Neden 28 Şubat mağdurları bugün zulüm yapanlar oldu? Bu soruların elbette tek bir cevabı olduğunu düşünmüyorum. Mesela Filistinlere zulüm eden Yahudilerin % kaçı Alman zulmünden kurtulanlar? Ya da bugün AKP genel başkan yardımcısı Leyla Şahin Usta "Türkiye'de insan hakları ihlali olduğunu söylemek artık abesti iştigaldir" diyor ama bu kişi gerçekten 28 Şubat mağduru mu yoksa ekmeğini yiyenlerden mi?
Yukarıdaki sorunun cevabını bilemiyorum ama cevabın bir önemi de yok. Psikologların, siyaset bilimcilerin alanına girmiş bir hakikat bu dünün mağdurları bugünün zalimleri oluyor ve oldu. Küçükken tecavüze uğrayan biri büyünce tecavüzcü olabiliyor. Peki bu nasıl oluyor?
Bunu bir nedeni 15 Temmuz darbesinden sonra da TV kanallarındaki tartışmalardan açıkça gördüğüm, insanlar "darbe" fiiline karşı değiller. Cemaatin darbe yapmasına karşılar, mesela bu kafada olanlara göre 28 Şubat zaten bir darbe değildi, 1960 Darbesi de bir devrimdi, kötü bir şey değildi. Yani demokrasiyi mutlak iyi olarak görmüyorlar, darbeyi bir araç olarak görüyorlar aynı bir bıçak gibi domates de doğrayabilirsiniz insan da. Eğer bıçak onların elindeyse onlar domates doğruyor, bıçak başka mahalledekilerin elindeyse onlar insan doğruyor. Yani insanların tam olarak neyi eleştirdiğini iyi tespit etmek gerekiyor. İnsanlar mağdurken tam olarak neyi eleştiriyorlar? "Ben başörtüsüyle üniversiteye giremiyorum, mağdurum" bu sözü diyen bir kişi ülkenin şeriat kuralları ile yönetilmesini istiyor olabilir. Ve şeriat kurallarına göre içki içmek haram olduğu için içkili mekanların kapanmasını istiyor da olabilir. Bu kişi yarın gücü eline geçirince bunları yaparsa aslında bu kişinin fikirleri değişmemiştir, dün inandığı şeyi, gücü eline geçirince yapmıştır.
Diğer bir neden insan kendi vicdanıyla baş başa kalamıyor. İnsanın vicdanı, içindeki merhameti bunlar birer hakikat. Siz bir cinayet işleyebilirsiniz ama vicdan azabı sizi mahveder ve ikinci bir cinayeti işleyemezsiniz. Bazı insanlar merhametini kaybetmiş taş gibi kalpleri olduğu için hiçbir şey hissetmiyorlar, ama çoğunluk için bu durum geçerli değil. Peki çoğunluk merhametliyse dünyada niye kötülük hakim?
Mesela “devletin bekası için” kavramı, kundaktaki bebeği bile öldürmeye yetmiş bir laftır.
Benim teorime göre bir insanı dağ başına koyun orada vicdanıyla baş başa kalan biri hayvana bile merhametli olurken, onu şehre getirirseniz hayvana gene merhametli olur ama insana olmaz. Çünkü manipüle edilir. Mesela “devletin bekası için” kavramı, kundaktaki bebeği bile öldürmeye yetmiş bir laftır. Dağdaki adamın kundaktaki bebeği öldürebileceğini düşünüyor musunuz? Bu adamı alıp saraya koyun, saraydaki bu harekete bir çocuk gibi karşı çıkacaktır. Bir çocuk dedim çünkü çocuklar bu konuda merhameti temsil ediyor, akıllarıyla vicdanlarını bastırmıyorlar. Akıl önemlidir, ama sizin aklınız zaten manipüle edilmiş ise o akıl sizin düşmanınızdır. Kral çıplaktır diyen çocuğu bilirsiniz, aklı hiçbir şekilde vicdanını engellemez ve o da hakikati haykırır. Diyemeyen yetişkinlerin kimisi korkar, kimisi menfaatini düşünür, kimisi ise zaten aklının saflığını kaybetmiştir.
Vicdanını kaybetmiş kişiler zaten yaptıkları hareketler için vicdanlarını rahatlatacak devletin bekası tarzı söylemler kullanmazlar, onlar zaten hiçbir şey hissetmeden yapacaklarını yaparlar. Peki bu söylemleri kim buluyor? Kim bulduğu hakkında bir fikrim yok ama birileri merhametli insanları da yanına çekmek için (bildiğiniz gibi çoğunluk zaten merhametli) onların vicdanını bastırmak için çok güzel söylemler üretebiliyorlar. Bu söylemler size daha çocukken aşılanır. Tarikatlar, cemaatler, kült yapılar, terör örgütleri bunların nasıl çocukların beynini yıkadığına dair tonla kaynak var. Peki devletin niye zorunlu eğitim altında daha 7 yaşındayken çocukları alıp beyinlerini nasıl yıkadığını tartışan yok? Daha doğrusu Türkiye’de yok, dünyada tonla var. Okulda öğrenciler tanımadıkları bir öğretmenden ders alırlar. Daha ilk günden itaate ve disipline alışırlar. Tek kişi konuşur onlarda çiçek olup dinlerler.
Şu an ortalama bir Türk vatandaşı, her ne kadar Müslüman da olsa, her ne kadar Türk olup Türklüğünden gurur da duysa, tarih ona hep iyi bir şekilde aktarılsa bile dağdaki bir adamın saf vicdanından çok uzak. Mesela 1915 Ermeni olayları gibi, tarihte ne kadar aleyhimize şey varsa bunlar öğretilmiyor. Yani 1000 yıllık Türk tarihinde bir tane katliam göremezsiniz. Hep diğer ırklar bunu yapmıştır, Türkler hep iyidir. Ben bu kısmı eleştirmiyorum, benim demek istediğim Türklerin hep melek gibi olduğu öğretilmesine rağmen ortalama vatandaş vicdanıyla hareket edemiyor. Yani düşünseniz ya senin baban katil diye birini yetiştirseniz, o kişi babasına özenebilir belki, ama senin baban melek diye yetiştirdiğiniz kişi melek olamıyor.
Kürtler ayrılmak istiyorsa, neden ayrılamayacaklarını izah edemezsiniz.
Vicdan akıl tarafından baskılanıyor. Ve akıl çocukluktan gelen üretilmiş söylemler tarafından esir edilmiş. Devletin bekası diyor, ama devlet kimdir niye bekası önemlidir, İslam bunu mu istiyor diye düşünmüyor. İslam’ın şeriat kuralları diyor, ama şeriat kuralı nedir, sen uyuyorsun diye başkalarına zorla uydurma mecburiyetin var mı, Allah senin gibi terbiye edicilere mi muhtaç düşünmüyor. Terörist diyor, terör nedir kime terörist denir, bu insanlar tam olarak neyi yanlış yapmıştır düşünmüyor. Çünkü terör kelimesi küçüklüğünden beri ona kötü olarak öğretilmiş ve terör kelimesini duyunca hemen demek ki hakkettiler diyor. Aynı şey kanuna aykırı söyleminde de mevcut, özellikle Kemalistler başörtü yasağıyla ilgili, kanuna aykırı derlerdi ve diğerleri de kanuna aykırı yapacak bir şey yok gibi açıklamalar yapardı. Kanunu koyan kim, kanunlar hakikat midir, kanun vicdani midir, her kanuna uymak mı gerekir gibi temel tartışmalara inilmiyor. Dağdaki bir adamı özellikle dedim, çünkü dağdaki bir kişi size bunları soracaktır. Dağdaki birine insanın kendi oluşturduğu yapay bir yapı olan devletin bekası lafını izah edemezsiniz. Osmanlı şurayı fethetti dediğiniz de o masum insanlar öldü mü? Peki değdi mi diye soracaktır. Kürtler ayrılmak istiyorsa, neden ayrılamayacaklarını izah edemezsiniz. ABD’ye terör örgütü demeyip, El-kaideye demenizi izah edemezsiniz. Bunların hepsinde ön kabuller var. Baştan kendinizi doğru olarak görüp kendi bekanıza aykırı hareketleri yanlış konumda görüyorsunuz.
Din de bir insanı manipüle etmek için müthiş bir araç olabiliyor, insanın vicdanını baskılamak için yapacak bir şey yok Allah böyle istiyor diyerek çok güzel bir şekilde vicdanını engelleyebilirsiniz. Hikmetlerini anlayamıyoruz ama Allah böyle istemiş, aklımızla kavrayamayız dersiniz ve olay biter. Mesela IŞID, önce Allah’a inandırın o kişiyi, sonra Allah böyle istemiş kafirlerin ölmesi gerekiyor deyin ve vicdanına zor da gelse o kişi bunu yapsın. Bu konuda diğer silahlı örgütler militanlarını nasıl ikna ediyor bilmiyorum. Mesela PKK nasıl canlı bomba olmaya ikna ediyor? Devletlerin nasıl ikna ettiğini anlamak içinse kendinize bakmanız yeterlidir.
Üçüncü bir sebep ise Stanford hapishane deneyinde de kendini gösteren otoriteye itaat. İnsanlar kararların arkasında bir otorite olunca sorgulamadan zalimlik yapabiliyor. Bir kişinin tek başına karar vermedeki tereddüt ve şüpheden kurtulduğu an aklını kullanma gereği kalmadığı an zalimlikte ne kadar aşırıya gideceği belli olmuyor. Bu konuda tonla deney var. Birinde denekleri toplayıp onlardan başka deneklere işkence yapmalarını istiyorlar ve denekler bunu yapıyor. Nedenini sorduğunuz da ise siz öyle istediniz diyebiliyorlar. Bu açıdan da dünün mağduru olan bir kişi emir altındaki bir devlet memuruysa zalimlik yapabiliyor. Darbeleri başarılı yapan da emirleri dinleyen erlerdir. 12 Eylül 1980 darbesine karar veren kişiler 5 tane komutan, hadi diyelim 300 tane komutan. Tüm bir orduyu nasıl harekete geçirdiler?
Dördüncü sebep üzerinde en çok durulmayı hakkeden, en dehşetli ve üzücü olanıdır. Bu kişiler direk dün eleştirdiği şeyi yapanlar oluyor. Bu kişiler başta iyi ve merhametli oluyor, sonra omurgaları bir noktada kırılıyor ve değiştirmek istedikleri sistemin bir elemanı oluyorlar. Mesela, Gülen cemaati, Türkiye’deki mevcut durumdan memnum değiller ve bir siyasi parti kurmuyorlar. Onun yerine devlet kurumlarına girerek beğenmediğimiz adil olmayan polis, hâkim, savcı, asker yerine biz gelirsek sistemi değiştiririz diye düşünüyorlar. Tabi kırk sene sonra hepsi atılıyor ama atılmadan önceki en güçlü olduğu 2007-2012 yılları arasına baktığımız da gerçekten sistemi değiştirmişler mi yoksa sistemin elemanı mı olmuşlar?
Öncelikle bir insan idealist bir devlet memuru olabilir, bu tüm dünyada olan bir şey, illa bir cemaat ile bağı olmasına gerek yok. Peki bu kişiler beğenmedikleri sistemi değiştirebiliyor mu? Öncelikle Gülen cemaatin yaptığı gibi köprüyü geçene kadar ayıya dayı derseniz, zaten omurganız kırılıyor ve köprüyü geçtiğiniz de siz artık ayıya ayı diyebilecek bir kişi olmuyorsunuz. Ve zamanında ayıya ayı demediğiniz için zaten sevilmiyorsunuz, kimse de size inanmıyor. Yani o yol ne İslami, ne de pratikte çözüm üretebilmiş. Bu konuyla ilgili birçok hadis olması gerekiyor, ayet var mı bilmiyorum. Yanlışa ses etmezseniz, Allah sizin de kalplerinizi onlarla karıştırır minvalinde hadisler var. Ayrıca kişinin ortalama ömrü 60 sene, sen 40 sene yanlışa yanlış diyeceğin anı bekliyorsun, diyemeden ölenleri düşünmek lazım.
tr724.com sitesinde bir yazar, Erdoğan sözünü dinlemeyen polis amirini görevden alır, cemaatteki polisler belki mecbur bu işi yapan biri çıkacak bari yapan ben olayım hiç değilse hukuksuzluğun zararını azaltırım diye düşünmüş olabilir diye yazmıştı.
Bugün ki tarikatlar ve cemaatlerin kafa yapısı da bu şekilde. Ak Parti kötünün iyisidir, CHP iktidara gelirse bize tekrardan zulüm eder, Ak Parti kötü de olsa bize karışmıyor ve biz onu destekliyoruz diyorlar. Tabi bu bir yalan Ak Parti karışmıyor değil, devletin tüm kapılarını bunlara açmış orasına değinmiyorlar. Ama mantıkları gene aynı, biz önemliyiz, bizim varlığımız önemli, bizim varlığımız ilerde iyiyi bu ülkeye getirecek, o yüzden şimdi kötünün iyisini destekleyebiliriz. Kötünün iyisine karşı çıkarsak sonumuz Furkan Vakfı gibi olur. Gülen cemaati fertleri de bu şekilde vicdanlarını teskin ediyor. Kürtlere zulüm mü yapılıyor, sessiz kalıp kendi işine kariyerine bakıyordu, yarın bir gün yükseldiğim de biz bu sorunu çözeceğiz diyorlardı. Tabi ki yükseldiler ve çözmediler, aynısını gene yaptılar (KCK ve Ergenekon soruşturmalarındaki zulümler). Kuleli askeri lisesinde 1986 yılında cemaatçi diye tespit edilen 250 çocuğun sadece 50-60 tanesinin atılma sebebi de odur. Biz bunları zaten sistem içinde sistemin elemanı yaparız diye düşünüyordu askerler. Nitekim yaptılar da o askerin devletin temel sistematik düşüncesine aykırı bir düşünceleri olduğunu düşünmüyorum.
Peki idealist bireysel olanlar niye omurgayı kırıyor. Bu kişiler ülkeyi daha güzel bir yer yapmak için devlet memuru oluyorlar. Eğer zaten yükselene kadar sessiz kalırlarsa yukarıdaki durum oluyor. Hatta böyle sessiz kalanlar bir süre sonra şöyle de düşünüyor. Üstümdeki yolsuzluk yapıyor, eğer torpil ile o konuma ben geçersem gene yolsuzluk yapmak rüşvete izin vermek zorundayım ama gene de yarı yarıya azaltabilirim. Böyle bir mantıkla sisteme senelerce hizmet edip, en tepeye gelmeden emekli oluyorlar. Tr724.com sitesinde bir yazar, Erdoğan sözünü dinlemeyen polis amirini görevden alır, cemaatteki polisler belki mecbur bu işi yapan biri çıkacak bari yapan ben olayım hiç değilse hukuksuzluğun zararını azaltırım diye düşünmüş olabilir diye yazmıştı. Bu düşünce bireysel olarak hareket edenlerde de mevcut. Mesela şu an ki konjonktür de hâkim olan biri Fetö’den berat verebilir mi? Verirse zaten hâkim olarak kalamaz. Ya şu an hiçbir idealist kişi kalmamış, ya da idealist kişiler mecbur sistemin elemanı gibi hareket ediyor. Haksızlığa, hukuksuzluğa sizin ideallerinize aykırı duruma gücünüz yettiğince karşı çıkmak gerekiyor, hiçbir şey yapamıyorsanız kalben karşı çıkmak gerekiyor yoksa dönüşüyorsunuz. Kalben karşı çıkanlar da dönüşür mü bilmiyorum. Zaten en başta söyledim bir çözüm önerim de yok. Ama Türkiye’nin en büyük sorunlarından biri budur. Herkes bir dönem mağdur oluyor, mağdur olanların yarın zalim olmasını engellersek, ülkedeki sorunlar çözülebilir. İyi insanların vicdanlı insanların idealist insanların niye sessiz kaldığı konusuna değinir ve kendi kafalarından yukarıda yaptığım tevillerine karşı çözüm önerileri bulabilirsek değişimi sağlayabiliriz. Şu an ihraç olmasanız ve bir hâkim olsanız Fetö davasında ne karar verdiniz. Bu soruya benim bir cevabım yok ama bu sorunun çözümü çoğu şeyi çözecektir.
Sonuç olarak sistemin asla sistemin içerisinden değiştirilemeyeceğini savunan bir görüş de mevcut. Ama bu görüşü realist değil, fazla idealist buluyorum.
Ahmet
0 Yorumlar