Türkiye’de Gülen yapısıyla alakalı artık ayyuka çıkan ciddi şeyler var. Sınav sorularının çalınması örneği. Birçok ifadelerde itiraflar var, sınav sonuçlarında hayatın olağan akışına aykırı hususlar var. Örneğin karı-koca adayların yüksek notları, önceki yıllara göre doğru-net sayısında inanılmaz artışlar vs. Özellikle emniyet teşkilatı hem sınav soruları hem de kadrolaşma açısından iyi bir örnek. Dikkat ederseniz emniyette tasfiye başladığında, ki bu 15 Temmuz darbe girişiminden önceye de denk geliyor, bir il ya da ilçede oranın emniyet müdürü, istihbarat şube müdürü, kaçakçılık şube müdürü gibi tüm idareciler birden görevden alınmıştı. Şimdi bu durum anlaşılır bir şey mi? “Ne var yani, her vatandaşın devlet kademesinde görev almak gibi anayasal bir hakkı var” ile izah edilecek bir şey midir?
Yine hükümet ile girdikleri mücadele var. Cemaat hep bunu bir demokrasi mücadelesi, Firavun-Musa mücadelesi izlenimini vererek yürütüyor. RTE ve AK parti hükümetine olan desteğini, demokratik ilke ve esaslara uymalarıyla, desteği çekmelerini de RTE ve hükümetin demokrasiden vazgeçmesiyle açıklıyor. Ve insanlar da buna inanıyor. Örneğin 2010 referandumu, cemaatin özellikle yargıda kök salmasının önemli bir ayağı olacaktı, onun için Gülen “ölüleri” bile devreye sokmuştu, ama bu desteklerini insanlara referandumun oldukça demokratik olmasıyla açıklıyorlar ve insanlar da buna inanıyor. Daha önce kendi taleplerine karşı filtreleri gevşek tutan RTE, filtreleri sıkınca ve bazı talepleri geri çevirince RTE’den kurtulmak istediler; dolayısıyla apaçık bir çıkar çatışmasını demokrasi, hırsızlıkla-yolsuzlukla mücadele kılıfıyla sundular ve insanlar buna inandı, inanıyor.Pekiyi neden? Neden ak denilirken sunulan destek, kara denildiğinde de sunuyor. Neden zıtlıklar dikkat çekmiyor? Ben bunu anlayış-zekâ, toplumsallaşma, atmosfer-konjonktürel şartlar, menfaat ve bilgi eksikliği olmak üzere beş temel üzerinden tartışmak istiyorum, liste uzatılabilir tabi.
i. Anlayış farklılıkları-Zekâ düzeyi: İnsanların birbirinden farklı veya birbirleriyle benzer olan şeyleri ayırt edebilmesi, kısacası zıtlıkları-benzerlikleri çözümleyebilmesi belli bir düzey gerektirir. İnsanlar doğaları itibariyle ya da o anki acelecilikleri nedeniyle bu çözümlemeleri yapamayabilir. Bunu bir örnekle açıklamama müsaade edin. Bu platformda ilk çıkan yazımda dini grupların ve askerlerin cemaate mesafeli olduğunu söylemiştim. Bir kullanıcı bunu bir çelişki olarak yorumlamıştı. Yani demek istediği dini gruplar cemaati kabul etmiyorsa, askerler nasıl oluyor da cemaate dini grup muamelesi yapıyor şeklinde. Aslında mantık örgüsü basit. Sol gruplar arasında birbirlerini katletmeye varan çatışmalar, reddiyeler var; ama biz Müslümanlar hepsini tek kefeye koyuyoruz. Yani birini birine tercih etmiyoruz. Bu açıdan bakınca aslında söylediğimde bir çelişki yok, ki zaten benim söylediğim şey öyle ahım şahım orijinal bir fikir de değil, apaçık ortada olan bir hakikat yani. (Bunu üst perdeden de yazmıyorum, hepimizin belli konularda acelecilik ve doğamız itibariyle tecrübe edebileceğimiz şeyler bunlar)
ii. Toplumsallaşma: Toplumsallaşma sosyal teoride bireyin aile, okul ve arkadaş çevresinden sosyo-kültürel değerleri öğrenme süreci olarak tanımlanır. Daha kaba bir tabirle bilgisayara yüklenen yazılım gibi bireyin belli bir dünya görüşü kazanım sürecidir. Bireyi burada çok edilgen-pasif bir varlık olarak değerlendirmek de yanlış. Ama genel olarak insanlar büyüdükleri çevrenin ürünüdür. İmam bir babanın oğlunun komünist olması genelde ilgi ve dikkat çekicidir. Çünkü çok dramatik bir süreç yaşanmadığı ya da çok farklı bir sosyo-kültürel ortama dahil olunmadığı sürece insanlar ilk sosyalleşme sürecinin etkisinde kalıp hayatına bu şekilde yön verir.
Gülen yapısıyla ilgili olarak da özellikle ortaokuldan itibaren yapıya dahil olan kişiler, oldukça uzun vadede ciddi bir propagandaya maruz kalmaktadır, bunu pejoratif, olumsuz anlamda da kullanmıyorum açıkçası. Sürekli Gülen’in konuşulduğu, faziletlerinin konuşulduğu bir ortam bahsettiğimiz… kişiler de hayatının istikametini bu şekilde çizmeye başlıyor. Önder Aytaç’ı ele alalım örneğin. Bildiğim kadarıyla babasının Gülen ile arkadaşlık düzeyinde bir ilişkisi var. Dolayısıyla Önder Aytaç’ın evinde Gülen figürü hep baskın bir figür. Hayatının tüm dönemlerinde bunun nimetlerinden veya külfetlerinden de etkileniyor bir şekilde. Kendisinin “Hizmet ve Hocaefendi bir bebek kadar masum” gibi bir cümle kurmasını da buna bağlayabiliriz. Bütün tartışmalı hususları bir tarafa bırakın, bylock’ta kafa karışıklığı ve takibi zorlaştırmak için başka ilgisiz insanların telefonuna yükleme yapılması bile böyle bir cümleyi kurmayı imkânsız hale getiriyor, ama Önder Aytaç için bu imkânsız değil.
iii. Konjontürel Şartlar/içinde bulunan atmosfer: İnsanların o an bulunduğu ortamın niteliği davranışlarını ciddi anlamda etkilemektedir. İstediğiniz kadar sakin bir insan olun, bir futbol müsabakasında tribünde olursanız, bir şekilde o havaya kendiniz kaptırır, sloganlar atarsınız. Aynı şekilde konser ortamları da öyledir. Bir düğün veya cenaze evinde büründüğünüz hal de buna örnektir. Yılmaz Özdil’e kitap imzalarken ağlayabileceğiniz gibi.
Hapishanede insanların belli bir network içerisinde yaşamaları da benzer niteliktedir. Sürekli ibadet halinde olmak ve diğer grup üyeleriyle yakın ilişkiler sorgulamaları ötelemektedir. Hapishanede olan bir kişi kendi başına sorgulamalara giriştiğinde, dışarıda ailesinin yaşamakta olduğu zorlukları düşünür, neden orada olduğunu sorgular. Bu da kişinin yapıyla olan ilişkisini tehlikeye sokar. Dolayısıyla tek başına bırakılması arzu edilmez.
Aynı şekilde sürekli Osman Şimşek ayarında hesaplarla veya diğer ateşli cemaat trolleriyle irtibat halinde olan, sürekli onların hesabını takip eden kişiler cemaate dair olumsuzlukları göz ardı eder. Sürekli Ahaber ya da Halktv izleyen kişilerin durumunda olduğu gibi. Onun için genelde benzer yapılar, “aman moraliniz bozulmasın, kuvve-i maneviyeniz bozulmasın” gerekçeleriyle farklı iletişim ve haber kanallarının ve diğer araçların takibini kötülemektedir.
Sizin girmenizle çıkmanızın bir olduğu, bir saniye bile kalamadığınız bir ortamda, başka kişiler saatlerce oturuyor olabilirler. Yani kokuların belli bir süre sonra algılanamaması, burnun kokuya alışmasını da son olarak bu duruma örnek verebiliriz.
iv. Menfaat İlişkisi: İnsanların yapılarla ilişkilerini sürdürmelerinde menfaat ilişkileri de etkilidir. Şayet bir kişi tüm kartvizit bilgilerini cemaate borçluysa kolay kolay ayrılamaz. Cemaat içerisinde saygın ve itibar görür; ama bu pozisyonu bıraktığında çıplak kalır. Özellikle dışarıda kullanabileceği bir vasfı, kariyeri yoksa, bu durum daha net ortaya çıkar. Süleyman Efendi cemaatindeyken, dışardan bir kızla evlenmesine müsaade edilmeyen bir hoca, cemaatten ayrıldığında minibüs şoförlüğüne başlamıştı. (Dışardan evlenmemek gibi genel bir kural yok, en azından benim dönemimde, bu uygulama belli bir bölgeye has bir şeydi). Dolayısıyla insanlar size “hoca” nazarıyla bakarken minibüs şoförlüğü her zaman tercih edilemeyebilir, bunu göze alamayabilirsiniz.
v. Bilgi eksikliği: insanların yanlışlarına rağmen yapılarla ilişkilerini sürdürmelerinde bilgi eksikliği de önemlidir. Aslında bilgi eksikliği bu noktada hem bir sonuç hem bir nedendir. Bir sonuçtur, çünkü yukarıda saydığım hususlardan ötürü insanlar farklı bilgilere erişmek yolunu tercih etmeyebilir, dolayısıyla eksik bilgi sahibi olmaya devam edebilirler. Aynı şeklide eksik bilgi, yanlışların, zıtlıkların görülmesine de engel olarak bir neden teşkil eder.
Ben insanların belli bir eleştirel kafaya sahip olmasının farklı haber kaynaklarına açık olmak, belli bir muhakeme yeteneği, yeterli bilgi gibi hususlara bağlıyorum. Onlar olmadığı takdirde bu kişiler içinde bulunduğu tüm yapılara kör bir aidiyet duymaya başlar, içinde bulunan tüm yapılar da kült haline gelir. Vesselam.
Cihat Mirzaoğlu
Twitter: @MirzaogluCihat
0 Yorumlar