Geçen yazımızda Das Cemaat’in (Gülen Cemaati) reassürans şirketi, yani sigorta şirketinin sigorta şirketi, Hususi Hizmetler’in kendi yarattığı depremin altında kalıp sıradan üyeleri hapse götüren macerasından bahsetmiştik.
Tabi konu bu kadar yüzeysel değil... bu maceranın bir arz tarafı (Cemaat) olduğu kadar bir talep tarafı (Erdoğan) da var. Daha temelde de, eline geçirenin balyoz olarak kullandığı bir devlet, ve bu süreci yöneten tarihsel bir tahterevalli dinamiği var. Bu noktayı aşağıda biraz açacağız.Şimdi ana konumuz Das Cemaat’in sıradan üyelerinden uyan(a)mayanlar. Niye bazı üyeler uyanamıyor?
Soruyu farklı şekilde sorarsak, bu üyeler niye bireyleşemiyorlar? Bireyleşmeyi yeni bir teknoloji olarak tanımlarsak, bu kişiler niye bu yeni teknolojiyi kullanmıyorlar?
Hatta Türkiye’de daha büyük resme bakarsak, niye AKP’liler “Reis”ten kopamıyor, niye Kemalistler “Yüce Önder”i yarı-tanrıdan insan kategorisine indirgeyemiyor; veya niye ayrılıkçı Kürtler “Apo”yu tanrılaştırıyor?
Önce biraz ekonomik kalkınma literatürüne bakalım.
İktisatçılar, milyonlarca dolar yatırım yapılıp geliştirilen bazı yeni teknolojilerin hiç kullanılmadığını veya çok az kullanıldığını anlamaya çalışıyor. Mesela, çiftçilerin çoğunun yeni üretilen bir tohumu kullanmasının veya yeni geliştirilen zirai bir teknolojiyi adapte etmesinin çok yavaş olduğu gözlemlenmiş. Bazı açıklamalar şöyle...
Bu çiftçilerin:
1.İşlerin ters gitmesi riskine karşı korumaları yok. Bir başka deyişle sermayeleri yok.
2.Bu korumayı sağlayacak mali birikimleri yok (savings market failure).
3.Bu korumayı sağlayacak sigortaları yok, keza sigorta piyasaları zayıf (insurance market failure).
4.Bu korumayı sağlayacak kredi mekanizmaları mevcut değil (credit market failure).
5.Yeni teknolojiyi kullananların tecrübeleri hakkında bilgileri yok (information asymmetry).
Şimdi ‘bireyleşme teknolojisi’nin önündeki engellerle ilgili sorularımızı cevaplamaya başlayabiliriz.
Bireyleşmenin önündeki birinci faktör, düşünebilme, değerlendirebilme ve perspektifi doğru koyabilme yetileri zayıf. Bir başka deyişle, bireyleşmeye özel sermayeleri yok. Şahsen bu tür düşünme ve perspektif zayıflıklarını, formel eğitimini en iyi yerde tamamlamış kişilerde (gerek Das Cemaat’çi, gerek seküler Kemalist) bile gözlemlediğimi söyleyebilirim. Olayları sadece siyah-beyaz görüp griye ve grinin tonlarına şans vermiyorlar. Bu yaklaşımın en temel sebebi de duygusallık. Gökhan Bacık’ın örnek olarak verdiği, Harvard’da doktora yapan kişinin abisine veya şeyhine olan sadakati buna güzel bir örnek.
İkinci olarak, başka gruplardan insanlarla oturup doğru dürüst konuşmamışlar. Zamanlarını hep kendi gibilerle geçirmişler, duymak istedikleri şeyi duyup, duymak istemedikleri şeyi kulak ardı etmişler. Farklı perspektifleri işitmemişler, onları süzgeçten geçirmemişler, hatta o süzgeci oluştur(a)mamışlar. Özetle, karşı tarafı anlamak için fikirsel ve zamansal tecrübe ve birikimleri mevcut değil.
Üçüncü olarak, çıktıkları gruptan afaroz edilmişler. Öyle ki, yeni girmek istedikleri grup bunları kabul etmemiş olsa bile, eski grupları bunları tekrar geri almamış. Yani ‘gruptan çıkışları sigortalanmamış’.
Dördüncü olarak, görüşmek istedikleri başka gruplar bunlara şans tanımamış, yani kredi vermemiş. Bunun da temel sebebi gruplar-arası güven eksikliği, hatta nefreti. Genel olarak cemaatlerle ilgili gözlemlediğimiz şey, üyelerin kendi aralarındaki bağlar (bonding social capital) çok kuvvetli iken, gruplar-arası bağların (bridging social capital) çok zayıf, hatta negatif (nefret) olması. Türkiye özelinde bu durumun sebebi, toplumun tarihsel sebeplerle derin falçata yaralarına sahip olması. Yani, toplumda derin ve kanamalı laik-dindar, Alevi-Sünni, Türk-Kürt gibi fay hatları mevcut. Bunun üzerine dini cemaatlerin kendilerini seçilmiş olarak görmesini de koyabiliriz. Bunun da üzerinde, devleti ele geçiren kuvvetlerin diğer topluluklara dayak atmış olması ve karşı devrimi yapan güçlerin buna daha sert karşı-dayakla cevap vermiş olması var. Yani siyasette tahterevalli dinamiği çalışmış. Sonuç: toplumda derin bir güvensizlik ve nefret. Bu fay hatları soğu(tul)madan insanların cemaat üyeliklerinin ‘sulanması’ ve bireyleşmesi zor.
Son olarak, bir şekilde bireyleşen kişi zaten ülkeden çekip gitmiş, veya ülkede kalsa bile bu cemaatlerle ilişki kurmamış, geri bildirim yapmamış. Yani problem sadece cemaat içinde kalanda değil, bireyleşen kişide de var. Buradaki temel sebep, bireyleşen kişide bıkkınlık ve yılgınlık; toplumun ‘adam olamayacağına’ dair kanaat.
Bir sonraki konumuz, bir bireyleşme başarı hikayesi olarak Protestanlar.
Ramazan Altaylı
1 Yorumlar
çok değerli bir yazı, kaleminze sağlık
YanıtlaSil