Header Ads Widget

test banner

Cemaat Eleştirilerinin Yeri İstişareler mi?

Sosyal medyada (ve özellikle Twitter’da) cemaat sempatizanlarının yaptığı özeleştirilere karşı geleneksel cemaatçilerin verdiği en yaygın tepki “Yanlışlar varsa, gelin, istişarelerde dile getirin.” Bu yazıda bu tepkinin neden yanlış olduğunu irdelemek niyetindeyim. 

Cemaatin özeleştirileri veya istişareleri gibi konularda söz söyleme yetkisini nerden buluyorum? Hiçbir yerden. Bu yazıda varsa bilgisel hatalarım, yorum ve düzeltmelerinizi bekliyorum. Şunu da ekleyeyim… cemaati uzun yıllar dışardan gözlemleme fırsatım oldu. Hala cemaate büyük sempati besleyen dostlarım var. Bazılarıyla son yıllarda yaşananlar konusunda görüş alış verişinde bulunuyorum ve cemaatin süreç esnasında neler yaşadığını ve hangi doğrultularda yön değiştirdiğini de o tartışmalarımdan biliyorum. O dostlarım benim duruşumu biliyorlar. Ne onları, ne MFP okuyucularını yanıltmak gibi bir niyetim yok. 

Pek çoklarına gereksiz gelebilecek bu girişten sonra, gelelim eleştirilerin istişarelere mi ait olduğu sorusuna. Birçokları gibi benim de bu soruya yanıtım hayır. Bunun pek çok nedeni var. Yazının geri kalan kısmında bu nedenlerin bazılarını ele alacağım. 

Özellikle “akademisyenler” olarak nitelenen grubun Kıtalararası platformunda (kitalararasi.com) yaptıkları eleştirilerin bir kısmı yaşanan sürecin ilk dönemlerinde (hatta 17/25 Aralık öncesinde) cemaatin tercihine uygun yollarla dile getirilmiş, hatta bu konuda raporlar bile hazırlanmıştı. Gülen’e ulaştırılma sözü verilen bu raporların akıbeti birçokları için meçhul. Cemaatin tabiriyle “has dairede” yapılan bu özeleştirilerle ilgili raporu hazırlayanlara bir geri bildirim (feedback) olmadığını biliyorum. Bunun üzerine, bu insiyatifin içinde olan akademisyenlerin bu eleştirileri kamuya açık kanallardan yapmak dışında bir alternatifleri kalmadı. Önce Maviyorum isimli platformda (maviyorum.com) başlayan ve mümkün mertebe direk cemaat ve Gülen’i hedef almadan yapılan yorumlar, bu akademisyenlerin bir kısmı tarafından, 15 Temmuz sonrasında Kıtalararası platformuna taşındı ve hedeflerden bir tanesinin de (belki de başlıcasının) cemaat olduğu daha belirgin bir hale getirildi. 

Bildiğim kadarıyla, son birkaç yıl içerisinde, cemaatin birkaç önemli isminin girişimleriyle özellikle akademisyenlerin bir araya getirilip görüşlerinin dinlenmesi niyetleri hasıl oldu. Hatta bu konuda birkaç somut adım da atıldı. Ama katılması beklenen bazı akademisyenlerin - haklı olarak - bu toplantılarda paylaşılacak görüşlerin ciddiye alınmayacağı mülahazası ile çekimser davranması sonucu bu girişimlerden bir netice alınamadı. Diğer bir mülahaza ise, bu tür bir bir araya gelişin paylaşılacak görüşlerden samimi bir istifadeden ziyade, amiyane ifade ile, katılımcıların ağzına bir parmak bal çalmak hedefini gütmesinin hissedilmesiydi. 

Bugün akademisyen konumunda bulunup da cemaat eleştirisi yapanların önemli bir kısmı kendisini bağımsız bir konumda görüyor. Bilebildiğim kadarıyla, Ahmet Kuru, Özgür Koca ve İhsan Yılmaz buna örnek gösterilebilir. Bağımsız duruşlarından ötürü, bu akademisyenlerin istişare gibi cemaatin çok hususi bir aktivitesine katılmak istemiyor olmaları şaşırtıcı olmayacaktır. 

Yukarda bahsettiğim girişimlerde ismi geçen akademisyenler, bugün sosyal medyada cemaati eleştirenlerin sadece küçük bir kısmı. Eleştiri yapan ve geçmişte (ya da hala) cemaat sempatizanı olanlardan, geleneksel cemaatçilerin beklediği ise istişarelerine katılıp bu eleştirilerini kamuoyunun duymayacağı şekilde “içerden” iletmeleri. Bu kişilerin nerdeyse tamamı, ancak alt istişareler olarak nitelendirilebilecek cemaatin en üst hiyerarşisine en az iki-üç seviye uzakta bulunan toplantılara katılabilirler. Peki bu tür bir toplantıya katılarak paylaşılacak görüş ve yapıcı eleştirilerin ne tür bir etkisi olabilir? Bu tür istişarelere katılanların birçok kez şahit olduğu üzere, bu meclislerde yapılacak cemaat eleştirileri kaybolup gidecektir. Üstelik, bu tür eleştirileri dile getirenlerin sorunlu/bozulmuş/hain görülme riski de oldukça fazla. 

Tabanın katıldığı alt istişarelerin esas amacı yaşadıkları bölgenin lokal meselelerini konuşmak. Global meselelerin konuşulması genelde tali ve hatta gereksiz görülür. Bölgedeki yönetici kişi, gelen eleştirilerin yukarıya iletileceğini söylese bile, bir üst görüşmede bu konu belki de sadece birkaç dakika gündem bulabilecek ve daha önemli sayılan konuların içinde kendine öncelik bulamayacaktır. 

Cemaat eleştirisi yapanların, üst düzey istişarelere (e.g., ülke düzeyinde) katılması düşünülemez bile. O istişarelere katılma “liyakatı” bulunanlar, zaten cemaate eleştirel bakacak görüşte olmadıkları için o konumlara getirilmişlerdir. Dolayısıyla da görüş ve düşüncelerinin tamamen geleneksel cemaat tandanslı olması gayet normal. Bu üst düzey klik içerisinde eleştiri konusu yanlışlıkların (e.g., devlet kurumlarındaki örgütlenme) bizzat tanığı veya parçası olanlar da var. Muhtemelen kendi bekalarından da çekinebilecekleri için, bu eleştirilere herkesten çok kapalı olmaları beklenir. 

Eleştirilere kapalılığın en büyük kanıtlarından birisi, o kliğe ait ya da yakın bazılarının twitter’da bile bu görüşleri duymaya tahammül edememeleri. Süleyman Saygın ve Hayrettin Tuğ lakaplı Barbaros Kocakurt’un cemaat eleştirisi yapanlara tepkileri ve bunlardan birçoğunu bloke etmeleri buna delil gösterilebilir. Yine cemaatin en karanlık tiplerinin (e.g., Tuncay Opçin, Önder Aytaç) eleştirilere en büyük tepkiyi göstermeleri de aynı minvalde değerlendirilebilir. 

Sonuç olarak cemaatin hantal yapısı, yapıcı eleştiride bulunanların görüşlerini cemaatin karar alıcı konumundakilere ulaştırabilmelerine imkan tanımıyor. Yukarda bahsettiğimiz gibi, sistemden kaynaklanan arızalar, yapılan eleştirilerin cemaatin toplar damarlarına ulaşmasına izin vermiyor. 

Diğer bir problem (belki de daha önemlisi), yapılan eleştirilen önemli bir kısmının içerik olarak cemaatin tepesindekiler açısından sakıncalı, hatta kabul edilemez olması. Mesela, Türkiye’deki aktiviteleri tamamen durdurulması, kirli geçmişi olanların (e.g., Mustafa Özcan) veya potansiyel tehlike arzedenlerin (e.g., Sezai hadisesi) hala korunuyor olması, darbe ve yolsuzluk soruşturmalarında cemaatin yeri… bunlar Gülen dışında hiç kimsenin karar verebileceği konular değil. Ne yazık ki, geçmiş 5-10 yıl bize şunu gösteriyor: Gülen’in bu konularda başkalarının görüşlerine dayanarak fikrini değiştirmesi mümkün değil. 

Diğer taraftan, eleştiri konusu olan bazı konular cemaatin varlık sebebini sorgulayacak türden. Buna örnek olarak Gülen’in istifa meselesi veya Gülen’in Türkiye’ye dönüp sorgulanmayı kabul etmesi gösterilebilir. Bu konular cemaatin kırmızı çizgilerini oluşturmakta ve tartışılmaları düşünülemez bile. 

Gülen cemaatinin üst hiyerarşinin hoşuna gitmese dahi, şunu artık idrak etmeleri gerekiyor: cemaat (öz)eleştirileri artarak devam edecek. Bundan kaçış yok. Kamuoyu önünde yapılan tartışmalar, beğenmese bile cemaat için de büyük bir fırsat. Bir zamanlar Bülent Korucu gibiler tarafından söylenen, cemaatin saklanacak hiçbir şeyinin olmadığı yalanı, bugün cemaat istemese de gerçeğe dönüşmeye başladı. Cemaatin karanlık güçlerince yapılması muhtemel bazı yanlışlıklar bu şeffafiyet sayesinde engellenebilir. Hatta belki de engellenmiştir bile! Öte yandan, cemaatin üst yönetimindekiler, bu tartışmaları ciddiye alıp dinlerse, kendileri için çok geç olsa bile, bugün büyük sıkıntı ve adaletsizlikler yaşayan - fakat daha önce yapılmış olan hata ve kanun dışılıklara bulaşmamış - yüzbinlerce sempatizanları için tek çıkış yolunun da bu tartışmalarda dile getirildiğini göreceklerdir. Bu çıkış yolunun ne olduğunu da, bir başka yazımda ele almak niyetindeyim. 

Demokrat Kalem

author

"Sorumluluk Reddi" Konusunda Önemli Bilgilendirme:

Münferit Fikir Platformunda yazılan tüm yazılar, aksi MFP YYK tarafından belirtilmedikçe yazarların kendi görüşleridir. MFP’nin ve platformdaki diğer yazarların görüşlerini yansıtmaz veya ifade etmez.

Yorum Gönder

1 Yorumlar

  1. İstişarelerde özeleştiri olmaz. Ancak hedefleri neden tutturamadın diye sigaya çekilme olur. İstişare kavramı kötü niyetli siyasetçilerin demokrasi kavramına sığınması gibi bir kavramdır.

    Örgüt kendisine örgüt diyemez. Kararlar üsten geliyor da diyemez. Örgüt ancak müntesiplerini "bu istişare kararıdır" diyerek savunur. Zavallı da kararı kendisinin de bulunduğu istişare toplantısında buna karar verildiğine inanır. Halbuki istişarede kararlar tartışılmaz. "Üsten gelen gündemi daha iyi nasıl hayata geçirebiliriz?" sorusuna cevap aramaktır. Kimse bir üsteki gelen istişare gündemini tartışamaz. Bu dindeki meşveret, şura dediğimiz kavram değildir. Olsa olsa askeri bir disiplindir.

    İstişare öyle bir disiplin ki, mazeretsiz gelmemenin tek sebebi anne babanın aynı anda ölmesidir. Bu fetva dini değildir. FG'ye aittir.

    Ayrıca istişare konuşulan mevzular gıybet kapsamına girmez diye gene sapık bir fetva vardır. Bu sapık fetva ile yetkisi olmadığı halde nice gıybetler yapıldı. Güya arkadaşının ıslahı için bunlar konuşulmuştu. Ama hakikat ıslahtan ziyade hizmete yol açmaktı. Çok gıybetler yapıldı. Şimdi örgüt en çok gıybet günahından yola çıkarak manevi baskı ya da mobbing ile özeleştiriyi engellemeye çalışıyor.

    İstişare kararlarına uymak farzlar üstü farzmış gibi lanse edildi. Acaba FG ünlü mülaneesini istişare kararıyla mı aldı? Ya da bu müalaneye istişarede amin demek istemeyen var mı diye tartışıldı mı? Mülaane ciddi bir İslam uygulamasıdır. Bu kadar ciddi bir uygulama öncesi kaç istişare yapıldı acaba? Mülaane sonrasında ama bizim evlerimiz dağılırsa biz bu mülaaneyi tutmuş saymayız diye açıklama yapıldı mı? Çünkü mülaane sonrası evleri dağılan örgüt bu dağılışı mülaaneye vermedi. Acaba aynı akıbete karşı tarafa duçar olsaydı, örgüt "mülaane tuttu" demeyecek miydi?

    Mülaane uygulaması istişarede alınmış bir karar değildi.

    Ya da bylock yükleyelim mi, yüklemeyelim mi, diye istişarelerde tartışıldığını sanmıyorum. Aksine bir tiwitte bir istişare bylock'u yüklemeyene hain muamelesi yapıldığını okumuştum.

    Bylock kararını FG almıştır. Sonra bu FG'nin istişaresinden çıkmış bir karar diye alt istişarelere zincirleme uygulanmıştır.

    Demek o ki bu istişare ortamlarında nasıl özeleştiride bulanacaksın? Bulunamazsın. İstişare kararların tartışıldığı değil, tebliğ edildiği yerdir.

    YanıtlaSil