Müslüman toplumlardaki kadının ikinci sınıf konumu öteden beri sosyal medyada eleştirdiğim bir konu. Beni bu yazıyı yazmaya iten asıl neden ise son zamanlarda gündem olmaya başlayan başörtüsünü çıkaran genç kızların başlattıkları hareket. En baştan söyleyeyim, bu yazıyı yazarak en çok eleştirdiğim hareketlerden birini bizzat kendim yapıyorum. Kadınların yorumlarına çok ihtiyaç duyulan bir konuda bir erkek olarak söz söyleme cüretini gösteriyorum. Bu yazıyı özgürlüğünü isteyen kadınları desteklemek için yazıyorum olmam, umarım suçumu hafifletiyordur.
İlgilenenler için, baskıyla başını kapatıp sonradan açanların yorumlarını okuyabileceğiniz ilginç birwebsitesine şu linkten ulaşılabilir: http://www.yalnizyurumeyeceksin.com
Bu websitesindeki birçok yorum ve eleştiriye katılmıyorum. Ama yapılan eleştiri ve yorumları da çok
önemsediğimi söylemeliyim. Bu tür sitelerin kötü niyetle açılması da her zaman bir olasılık ama
yazılanlar bana samimi geldiği için link’ı paylaşmakta mahzur görmedim. İslamda kadın ve başörtüsü üzerinde yüzlerce kitap yazılmıştır. Ne yazık ki tamamına yakını erkekler tarafından yazılan bu kitaplar ne benim ne toplumda hakettiği statü ve özgürlük isteyen müslüman kadınların görüşlerini yansıtıyor. Bu konuda ilerici içtihatlara kapı açacak yeni araştırmalara ihtiyaç var.
Umuyorum ki, baskıya karşı çıkan yeni hareket ve oluşumlar bu araştırmalara olan talebi artıracak ve bizzat bu hareketlerin içinden çıkan kadınların araştırmaları bu konularda yeni açılım ve dini içtihatlara yol açacak.
Kadında İslam ve başörtüsü konusuna kanımca Nur süresinin 31. ayetiyle başlamak gerek. Sınırlı Arapça bilgim doğrultusunda Edip Yüksel’in mealini seçtim: “İnanan kadınlara da söyle, gözlerini sakınsınlar, iffetlerini korusunlar ve açıkta olması gereken yerleri hariç, alımlı yerlerini göstermesinler. Örtülerini göğüslerinin üzerine kapasınlar. Vücutlarının alımlı yerlerini kimseye göstermesinler.” Bu ayetin diğer birçok mealine şu websitesinden ulaşılabilir:
http://www.kuranmeali.org/24/nur_süresi/31.ayet/kurani_kerim_mealleri.aspx
Allah’ın kullarına emri bu ayette ortaya konmuş. Bu ayette kadınların başlarını saç telleri görünmeyecek şekilde kapatması, ve uzun pardesü giymeleri ile ilgili bir emir göremiyorum. Yaşayış ve giyim-kuşamlarında mütevazı olmaları emrediliyor. Tevazu, çağa ve topluma göre değişen bir kavram. Hz. Adem zamanındaki tevazu, Hz. Muhammed zamanındaki tevazudan, o da gümüzdeki tevazundan çok farklı olabilir. Tevazunun Güney Amerika’daki kabul ediliş şekli ile Çin’deki de birbirinden farklılıklar gösterebilir.
Bu konuda Hz. Muhammed’e atfedilen birçok hadis mevcut. Bu hadisleri o zamanın toplumsal hayatı için zorunlu olabilecek uygulamalara rehber olarak görürken 14 yüzyıl sonra bambaşka bir toplumsal hayata birebir tatbik etmenin sakıncalarından birkaçını yazının ilerleyen bölümlerinde ele alacağım.
Hz. Muhammed’in oluşturduğu İslami toplumdaki kadınlara verilen hakların bazılarından da
bahsetmeden geçemeyeceğim. Öncelikle, ilk ve en sevdiği hanımı olan Hz. Hatice’nin toplumdaki yeri ve ticaretteki başarısı ilk ele alınması gereken örnek. Hz Muhammed’in ölümünden sonra eşlerinden biri olan Hz. Aişe’nin bir orduya liderlik etmesi, diğer bir eşi olan Hz. Hafsa’ya yazılmış ilk Kur’an nüshalarının teslim edilmesi de kadınların toplumda Islam dinin gelişiyle elde ettikleri statünün bir göstergesi. Nisa süresinde “Erkeklerin kazandıklarından nasipleri, kadınların kazandıklarından da nasipleri var” derken kadının erkeğe verilen bir hak değil, toplumda varolan hakların eşit bir tarafı olduğunu vurgulanıyor. Mirasla ve evlilikle ilgili verilen haklar da kadınlara o zamanın Arap toplumunda hayal dahi edilemeyecek statü ve özgürlük sağlamayı hedeflemiş.
İslamın ilk döneminde verilen haklarla kadınların statülerinin erkeklerle eşitlendiğini söylemek gerçekçi olmaz. Ama kadın haklarında doğal sürecinin çok ötesinde bir sıçramaya neden olan Kur’an kaynaklı emir ve uygulamalar, toplum hayatındaki yüzyıllar içinde yaşanan gelişme ve değişimler ışığında hangi yönde bir evrilme olması gerektiği konusunda inananlara yol göstermiştir.
İslamiyetin ilk yılları ile günümüz arasında geçen 14 yüzyıllık süreçte Kur’an’da yol gösterilen doğrultuda bir değişim olmadığı aşikar. Hatta utanç verici bir gerilemeden söz edilebilir. Miladi 600’lu yıllarda devesinin üstünde Arap çöllerinde ordu yöneten kadınlarla 2000’li yıllarda aynı mekanlarda araba kullanabilmekten mahrum bırakılan kadınların karşılaştırması bile argümanımızı ispatlamaya yeterli olacaktır. Zamanının halifesi Hz. Ömer’e mescitte karşı çıkabilen kadınlar 14 yüzyıl sonra toplum hayatından soyutlanıp evlerine hapsedilmişlerdir.
Peki bu gerilemenin nedeni nedir? Bana kalırsa en büyük neden, neredeyse tamamı erkek olan İslam
alimlerinin kadınlara verilen hakları daha da ilerletmek ve kendi zamanlarına uyarlamak yerine, büyük oranda kişisel kanı ve tercihleri doğrultusunda kadınları eve kapatıp toplumun dışında tutma gayretleridir. Bunu kadınları koruma güdüsü ile yapmış olsalar dahi kadınların fikri alınmadan verilen karar ve içtihatların zaman içerisinde ne kadar olumsuz bir yönde evrildiğini bugün çok daha iyi görebiliyoruz.
Müslüman çoğunluğa sahip hiçbir ülkede kadınlar (ve özellikle de muhafazakar olanları) tamamıyla özgür değiller. Birçok batılı ülkeden önce kadınlara oy hakkı vermiş olan Türkiye bu konuda ne yazık ki çok arkalarda. Türkiye içerisinde ise Gülen cemaati bu konuda diğer gruplara oranla çok daha katı. Gülen’in bizzat kendisinin 20 yıl önceye kadar kadınların ağızlarının kapatılmasını teşvik ettiği, o yıllarda evli olan cemaatin üst kademesindeki mensupları tarafından bilinen bir gerçek. Uzun yıllar ABD’de yaşadığı halde erkeklerle, değil konuşmak, aynı mekanda bulunmaktan dahi çekinen cemaat mensubu kadınların bu seçimlerinin tamamıyla kendi özgür iradelerinden kaynaklandığına inanmak zor. Ayrıca, Gülen hareketine mensup bir tek kadının dahi kamuoyunca tanınmıyor oluşu da hareketin kadın konusundaki katı tutumuyla ilgili iddiamı ispatlamaya yetiyor.
İslam dininin toplumdaki uygulamalarını zaman içerisinde güncelleştirecek içtihat ve kıyas gibi çok değerli araçları mevcut. Bu araçlar özellikle erkeklerin işine gelen faiz, giyim-kuşam, ülke yönetimi gibi uygulamalarda oldukça liberal bir şekilde kullanılırken kadın hakları ve örtün(me)me konusunda nedense itibar görmemişler. Bunda kadınlara bir sorumluluk yüklemek gerekirse, tarih içerisinde günümüzde tecrübe ettiğimiz kadar bir karşı çıkış göster(e)memeleri neden olarak sayılabilir.
Eğitimin yaygınlaşması neticesinde ve özellikle sosyal medya aracılığıyla seslerini daha iyi duyurabilme ve koordineli hareket edebilme olanağına kavuşan kadınların daha çok özgürlük konusunda mücadelelerine devam etmeleri vs bunu yaparken de kolaycı yol olan İslamı inkarı seçmemeleri akıllıca olur diye düşünüyorum. Unutmamalılar ki, bugünkü çağdışı uygulamalar dinin özünden değil, son 14 yüzyıldaki erkek egemen toplumlardaki yanlış içtihatların neticesi olarak ortaya çıkmıştır. Doğru olan, içinde kalarak hakettikleri özgürlüğün savaşını vermeleri. Aklı başındaki erkekler olarak da, bu tartışmayı domine etmeden özgürlük mücadelesi yapan kadınlara destek vermemiz gerekiyor.
Demokrat Kalem
9 Yorumlar
"kadınların daha çok özgürlük konusunda mücadelelerine devam etmeleri vs bunu yaparken de kolaycı yol olan İslamı inkarı seçmemeleri akıllıca olur", "Unutmamalılar ki...." "Doğru olan...."
YanıtlaSilKadinlara cok guzel "akil verip" asagilamissiniz. Aferin.
Sahsiniz ve diger erkekler tarafindan gerizekali olarak gorulmeyip de "akilli" olabilmeleri icin daha neler yapmasi gerekiyor kadinlarin? Lutfedip yazabilirmisiniz, demokrat BEY?
Adam kendi tavsiyesini vermiş, nasıl bir dil kullansa size göre makul olurdu? Sonuç olarak İslam'ın toptan reddedilmemesi gerektiğini düşünüyor yazar ve kadınlara bunu tavsiye ediyor bence seçtiği kelimeler de gayet kibarca.
SilOncelikle kadinlara (ve erkeklere) akil vermeyi birakin.
Sil"İslam'ın toptan reddedilmemesi gerektiğini düşünüyor" iseniz, "İslam'ın toptan reddedilmemesi gerektiğini düşünüyorum" deyin.
"Akillica olur" demek, isaret edilen oznelerin su anda yaptiklarinin 'akilsizca oldugu' anlamini tasir.
"Unutmamalilar ki", hem (ayni akilsiz kisilerin) unutkan olduklarini ifade eder, hem bir 'emir' bildirir, hem de 3. cogul sahis kullandigi icin ifade ettigi oznelerle arasinda bariyer diker, onlari yabancilastirir.
"Dogru olan" ise, (ayni akilsiz ve unutkan olan yabancilarin) yanlis yolda yanlis isler yaptiklarini ifade eder.
Normatif (kuralci/ahlakci) olmayan, notr bir dil kullaniniz lutfen.
Ben yazar değilim.
SilDediklerinizi doğru buldum
Tek anlamadığım mevzu 3. çoğul şahıs kullanmak tamam sıkıntı yerine 2. çoğul şahıs mı kullanılması gerekiyor? 2. çoğul şahısta bir bariyer değil midir?
Siz böyle yapıyorsunuz cümlesini ben yazı da kullanamam mı?
Hocam güzel bir yazı yazmışsınız. Yalnız bu konuda kadın lehine örnekler verirken erkeğin üstünlüğü lehinde örnekleri yazmamışsınız. Çok açık ayet ve hadislerde erkeğin kadına üstünlüğü belirtilmiş durumda. Kadının kocasına itaat etmesi neredeyse secde etmeyle karşılaştırılmış. Miras konusu da hakeza. Bu tür açık ayet ve hadisler varken İslam alimlerinin liberal takılmaları ve bunları esnetmeleri çok zor.
YanıtlaSilBaşörtüsü konusu bence de alimler tarafından tekrar incelenmeli. Acaba gerçekten günümüzde uygulanan şekli mi istenmiş, yoksa dediğiniz gibi o zamandan esinlenilmiş mi ve esnetilebilir mi, bunlar tartışılmalı.
Kadınlar, ….(Müslüman kadın olmak,)
YanıtlaSilBen şükür ki , istanbul’da alevi kimlikli bir ailede doğdum…bir kız çoçuğu yine şükür ki ataist bir babayla büyüdüm
Kuran’ı kerim’in hz. Muhammed tarafından yazıldığını çünkü muhammed ‘in sadece olsa olsa bir deha ( toplumu bilimci) olabileceğini
Söylerdi.. Sosyal demokrat bir adam kızlarınıda bir birey olarak görüyor
Elbet, hep destekledi biz 4 kız kardeşi
Okuttu, birşeye tapacaksanız eğer, bilim’e tapın daima derdi
Eğitim için londra’ya kendi başıma çıkıp geldim, babam herzaman dünyanın heryerinde tek başımıza yaşayabileceğimizi aşıladı..hep arkamızda oldu.. büyürken ektiği evrensel etik değerler, insan sevgisi, babam sayesinde 4 kızda kardeş üniversiteleri okuttu.. birey olmak, kadın olmak, dünyalı olmak, sana inanan bir babayla büyümek çok çok güzel…babam ilk okul mezunu, sivas’ın bir köyünde doğmuş,
Ataist olduğu için bizim hiçbir zaman cemevine gitmemizide istemedi..kendi inamcınıda kabul etmiyordu.. kast sistemi.. 12 imam
Neyse, bir kadın için en değerli armağan ona, inanan ve herşeyi tek başına başarabileceğine inanan bir baba.. babacım seni çok seviyorum
Ben özgürüm, sayende.. Londra’dan dünyaya sevgiyle
Gözlem: londra’da genellikle eğitimli ailelerin, solcu ailelerin kızları tek başlarına burdalar.. türbanlı tek başına çıkıp gelen bir kız arkadaşım oldu master için yaptı ve hemen döndü
Biz burda tek başımıza iş hayatına başlayıp devamedebiliyoruz
Muhafazakar ailenin kızları evliliğe, anne olmaya programlanıyor..cam tavanı kıramıyor… malesef..bana aileni söyle sana kim olduğunu söyliyeyim..
Bana aileni söyle sana kim olduğunu söyleyim. İstisnaları olsa da, teist olmayan bir babanın teist olmayan kızının söylediği bu söz genelde kabul gören bir söz.
YanıtlaSilBen şükür ki muhafazakar bir ailede büyüdüm müslüman bir erkek çocuk olarak. Camilere vs gönderildim, küçük yaşta oruç tuttuğumda, namaz kildigimda teşvik edildim, samimi aferinler aldım bol bol büyüklerimden. Beni hem kul hem birey olarak yetiştirdiler. Kul olamazsan bir(ş)ey olmuş olamazsın dediler. Hayat mücadelesi, iş aş derken bilimle eğitimle pek alakaları olamamıştı, ama bunun açlığı ile tüm çocuklarını okuttular. Çocukları tapılacak birşey varsa o Allah tır, haşa yoksa geri kalan hiçbir şey taşınmaya değer birşey değildir anlayışı ile büyüdüler.
Neyse bir insan için en değerli hediye inançlı bir aileye sahip olmak. Ben müslümanım sayenizde.
Bizim memleketten sevgilerle, sarı kızın da çok selamı var.
Bana aileni söyle sana kim olduğunu söyleyim. İstisnaları olsa da, teist olan bir ailenin teist olan oğlunun söylediği bu söz genelde kabul gören bir söz.
Silben de muhafazakar bir ailede büyüdüm müslüman bir erkek çocuk olarak. Camilere vs gönderildim, küçük yaşta oruç tuttuğumda, namaz kildigimda teşvik edildim, samimi aferinler aldım bol bol büyüklerimden. kul olmak birey olmak gibi şimarıkça ayrımlar yapabilecek durumda değildi ailem. 6çocuğundan 4ünü yaşatmayı başarabilmiş bir aile.. Karnımızı doyurmak ve kümesten bozma evlerde bizi barınmak başarı. hem ailem hem de benim için. zaten öyle kulmuş bireymiş konularına vakıf olacak eğitimden de mahrum bırakılmışlardı onlar da kendi aileleri tarafından.
bize bu konuları anlatacak tek yer vardı o da okullar. onlar da ruhunu tarikat ve cemaatlere satmış yobaz öğretmenler ile kendinden başka bir şey düşünmeyen lümpen öğretmenler arasında gidip gelen faydasız yerlerdi. velhasıl bizim gibi garibanlar avam tabaka olarak sizin bu lordlar kamarası geyik muhabbetinize pek katılamadık.
ama annemin saçlarının kıvırcık ve çok güzel olduğunu 20 yaşımda falan gördüm ben. din denen melanetin baskısını 20 sene sırtımda taşıdım. kul/birey ayrımını elim para görünce düşünebildim ancak. okuduğum onca arapça türkçe ingilizce dini metinlerden sonra çıplak gerçek çok çirkindi.
Neyse bir insan için en değerli hediye zengin bir aileye sahip olmak. doğduğundan beri bir kere bile kendini aşmamış, mirasa kurulmuş kimseler kendilerini essahtan bir şey başarmış mücadele vermiş sanmamalı. ötekileri de kendi dar pencerelerinden yargılamak yerine. "lan acaba onların penceresinden ne görünüyor diye bir düşünmeli"
Açken sen, sen değilsin. Ve gözünü toprak doyursun:)
Sil