Ben Enes Gökçe. Boğaziçi Üniversitesi Matematik öğretmenliği mezunuyum. YLSY bursiyeri olarak 2014 yılında ABD’ye eğitime geldim. Şu anda Penn State University’te Yaşam Boyu Öğrenme/Yetişkin Eğitimi alanında doktora yapıyorum. 1 Eylül 2016’da KHK ile bursiyerlikten ihraç edildim, bursumu almam gereken, ev kiramı ödemem gereken günde. İhraç edildiğimde 2 haftalık doktora öğrencisiydim. Ev kiramı ödeyecek param yoktu. Bu yüzden evden bir an önce çıkmamız lazımdı. Kalacak yerimiz yoktu. Eşim ile kalacak yer olarak arabada nasıl yaşanır onu araştırdık. Mesela size arabada yasamaya yönelik birkaç ipucu vereyim. Walmart’a gece arabanı (800$’a aldığım arabam vardı) park edersen, tuvalet ihtiyacını karşılayabileceğin mekânda olursun. Bu açından geceleri Walmart’in park alanı iyidir. Arabada yasayan birisi banyo yapmak isterse ıslak mendillerle vücudunu silerek temizlenebilir. Bunları araştırıp öğrendim çünkü lazım olacak görünüyordu. Allah’ın yardımıyla ihracımın üstünden bir hafta geçmişti ki üniversiteye yaptığım asistanlık başvurum kabul edildi ve asistanlık aldım. Eğitimime devam edebilme şansım oldu. Evimden çıkmak zorunda kalmadım! Başımı sokacak bir evim olduğu için halen mutluyum. Bunu niye anlattım: tuzu kuruyum, ama o kadar da kuru değil.
---------------------------------------------------------------
Bir arkadaşım ile konuşuyordum Türkiye’deki zulümler hakkında. Dedi ki
-Hocam, vaktiyle aynısını biz yaptık. Şimdi bize yapıyorlar!”.
Lafını böldüm ve sordum:
-Sen kendin zulüm yaptın mı vaktiyle?
-Hayır
-Sen, bebekler anneleri hapse atıldı da buna alkış mı tuttun?
-Hayır.
-Sen, masum olduğunu bildiğin halde zulüm çeken insanları görüp, onlara “ama olsun onlar da” dedin mi?
-Hayır.
-E o zaman neden yapmadığın bir şeyi yapmışsın gibi üstleniyorsun? Neden durduk yere kendini kötülüyorsun? Kim ne yaptıysa onun hesabını versin.
Sonra bu arkadaş Türkiye’deyken her hafta Cumartesi Anneleri’ne katıldığını söyledi. E madem başkasının derdini görmezden gelmemişsin, neden ‘aynısını yaptık’ diyorsun!
Ben şahsen vaktiyle aynısını yapmadım, benim hapis yatan kardeşim, eniştem yapmadı. İhraç edilip hapse atılan arkadaşlarımın hiçbirisi bir zulmü gördüğü halde “oh olsun onlara” demedi. Meriç’ten geçmeye çalışırken ölen çocukları görüp de “ama onlar da terörist!” demedi benim ailem ve arkadaşlarım.
Cemaat tabanı zulümlere alkış tutmadı, oh olsun demedi. Cemaatin en güçlü olduğu döneme isnat edilen haksızlıklarla şu anki yapılanların arasında dağlar kadar fark var. Hapishanelerden siyasi tutukluların cesetleri çıkmadı o zamanlar. Kendisi bulunamayınca karısı, kızı hapse atılmadı insanların.
Taban belki geçmişte bazı haksızlıkları görmemişti, o yüzden sesini çıkarmamıştı. Bundan dolayı şu an cemaati eleştiren veya seven birçok kişi vicdan azabı çekiyor, hayıflanıyor. Ama bu insanlar zulmü gördüğü halde alkış tutmak gibi bir gaflete düşmediler. Diğer yandan, taban dediğimiz insanların çoğu çok genç, hayat tecrübesi çok az insanlar. 10 yıl önce, birçoğu 30 yaşında bile olmayan bu insanlara “siz de vaktiyle sessiz kaldınız!” diye yüklemeye kimsenin hakkı yok. Çok genç kitleydi cemaatin tabanı. Zulmü gördüğü halde sessiz kalmadılar. Ülkenin havasına işlemiş, parçası olmuş zulmü bilmiyorlardı. Tecrübesizlerdi. Devletin genlerine işlemiş orantısız güç ilişkilerini okumak için çok toylardı. Bu açıdan, cemaat tabanını vaktiyle sessiz kalmakla suçlayıp, çektikleri zulmü meşruymuş gibi sunmanın kabul edilebilir bir tarafı yoktur.
Diğer yandan, cemaat tabanının 10 yıl önceki tutumunu eleştirecek olan farklı gruplar önce kendisine baksın derim. Dinime küfreden bari Müslüman olsa! Cemaat tabanı (ve eskiden tabanı olan insanlar), bazı zulümleri görmemiş olduğu için sessiz kalmanın vicdan azabını zaten yaşıyor. Bunu çok net ifade ediyorlar. Diğer gruplar 28 Şubat’ı desteklemenin, azınlıklara zulme sessiz kalmanın vicdan azabını ne kadar yaşıyor acaba? Kaldı ki, mesela 28 Şubat surecinde sessiz kalmış, doğruyu savunmamış solcu bir üniversiteli genci suçlamam ben. Toy gençlere yüklenmenin bir alemi yok. Zulmü alkışlama gafletine düşmemişse, hayata dair çok tecrübesiz olan gençleri sessiz kaldığı için suçlamamanın bir anlamı olduğunu düşünmüyorum.
Masum insanlara zulmü yapan kişi Erdoğan ve tayfasıdır. Erdoğan’ın zulmünü tetikleyen sebepler vardı. Zulmü kolaylaştıran, zulme ortak olanlar vardı. Önlem alıp daha aza indirebileceği halde, beceriksizlerinden veya başka nahoş sebeplerden dolayı yapmayanlar vardı. Ama dikkat ederseniz bunların hepsinin ortak kabahati, Erdoğan’ının zulmünü zayıflatamaması veya onun işini kolaylaştırması veya bahane ona vermesidir. Zulmü yapan, mevcut hükümetin ta kendisidir. Buna su taşıyanlar oldu, evet. Ama su taşıdıkları zulüm yine Erdoğan ve onun zihniyetinin zulmüdür. Ortada bir canavar var. Zücaciye dükkânını alaşağı eden bir zalim bir canavar. Zincirlerini kırmış, ne varsa parçalıyor, kırıyor. Canavarı görmeyip, ona laf etmeyip, sadece canavarın geldiği yola asfalt dökeni suçlamak, canavarın yemek kabını yapanı suçlamak çok saçmadır. Elbet bu canavar nasıl ortaya çıktı çok ciddi analiz edilmesi lazım. Başka canavarlar var mı tartışılması lazım. Ama ortada bariz olan bir gerçek var: bu acı zulmün faili, canavarın kendisi olan iktidardır. Öte yandan canavardan kurtuluşu canavarın kendisinden beklemek, canavarın aldığı canların suçunu o ölenlere yıkmak insafsızlık ve vicdansızlıktır. Masum insanlara eşine az rastlanır bu zulmü yapan Erdoğan ve zihniyetidir. Laf ilk bu zulmü yapana canavara söylenmelidir. “Ama cemaat şöyle yaptı!” argümanı, Erdoğan’ın ve zihniyetinin yaptığı insanlık suçunu meşru kılmaz. Benim açımdan dinlemeye değer cemaat eleştirişi, iktidara olan tutumu belli kişilerin yaptığı eleştirilerdir.
Münferit Fikirler’de cemaat hakkında eleştirel bir yazı yazmış arkadaş (eski bir yazı). Kalemine sağlık. Ama Twitter profiline bakıyorum, kabineden bir bakan ne söylemişse retweet etmiş. Bir yandan cemaati eleştirirken diğer yandan “Elephant in the room” (görmezden gelinen aşikar gerçek) olan canavarı takdir ediyor arkadaş. Bu ne lahana, bu ne perhiz!
Şunu söylemek isterim, Gülen’in kaldığı kampa, yakın bir mesafede olduğum halde hiç gitmedim. Cevapsız kalan kritik soruları kaldıramıyorum, yanlış işlere karışmış kişilerin ayıklanmamış olmasını kaldıramıyorum. Entelektüel onurum (artık ne seviyedeyse) buna müsaade etmiyor. Ama öte yandan binlerce masuma büyük zulmü işleyenin, bizzat icra edenin Erdoğan ve tayfası olduğunu gerçeğine de kör değilim.
--------------------------------------------------------
Karamsar olduğum bir noktayı paylaşacağım son olarak. Cemaat, ilkeleri olan çok fazla insanın saygısını kaybetti bu süreçte. Şu an bu insanlardan samimi bir şekilde (ölçülü veya ölçüsüz) cemaat eleştirişi yapanlar var. Bununla birlikte kanaatim o ki bu eleştiren insanlar ilkelerini ve prensiplerini muhafaza ederlerse Anadolu’da hiçbir zaman iktidarlar tarafından sevilmeyecekler. Hiçbir rejim bu insanları sevmeyecek çünkü bu insanların cemaate dair eleştirdikleri kusurların daha fazlası onlarda olacak. Özgürlükçü insanlar susmayacaklar. Devamında itirazlarının gücü ölçüsünde hedef haline gelecekler. Nereden biliyorum, çünkü tarih böyle gösteriyor. Son yüzyıla bakalım: Bolşevik ihtilali özgürlükçü bir ihtilaldi. Ama yeni rejimde gücü ele geçiren Lenin, ilk iş olarak devrimin öncüsü olan özgürlükçü ve entelektüel liderlerden kurtuldu. Hepsine suikast planladı. Kaçabilen kaçtı, kaçamayan öldürüldü. “Cumhuriyet tarihinin en demokratik meclisi 1. Meclis’tir” demişti Boğaziçi’ndeki tarih hocamız. Yeni bir devlet kuruluyordu. Artık entelektüeller için fikirlerini uygulama ortamı doğuyordu. Ama yeni rejim için fazla özgürlükçü kaçtılar. Onların da akıbeti iyi olmadı. Bir diğer örnek, İran Şah Devrimi. Devrim, özgürlükçü olan dini ve komünist gruplar tarafından başlatıldı. Bunlar monarşiden kurtulmak istiyorlardı. Avrupa’da eğitim almış Humeyni’yi getirdiler başa. İsyan başarılı olunca yeni rejimin ilk işi bu özgürlükçülerden kurtulmak oldu.
Bolşevik ihtilalinden sonra Minnesota’ya kaçan ve University of Minnesota’da hocalık yapan devrimci bir lider diyor: devrimler sadece baskıcı gücün el değiştirmesi ile sonuçlanır. Cemaatin yönetimine yönelik eleştirilerimin olması, iktidardaki canavarları daha sempatik yapmıyor. Şunu biliyorum ki, bir gün Türkiye’de devrim olsa, yeni bir rejim kurulsa bile özgürlükçüler ortadan kaldırılması gereken ilk insanlar olurlar. Doğu toplumlarında genel itibarıyla böyle olmuştur.
Enes Gökçe
1 Yorumlar
Ergenekon ve Balyoz'da vefat eden insanlar vardı, benim anlamadığım savcı Zekeriya kaçtı, Erdoğan'da iktidarda. Bu kişiler intikam duyusu duyuyor ama gelmiş intikamını cemaatin tabanından alıyor. Sana bunları yapanlar yurtdışında ben gidip onları getiririm , diğeri iktidarda onu bile eleştiremiyorsunuz gelip niye bana saldırıyorsunuz ben ne yaptım? Bana saldırma yargı düzelsin yurtdışındakileri o zaman iade ederler, kaç kişi intihar etti ve öldü niye bunların haklarını savunmuyorlar anlayamıyorum. Amaç yeni Ali tatarlar ölmesin ise nerde bu insanlar. Çok azı mağdurlara destek çıktı o tayfanın da.
YanıtlaSilHerkes karakterini sergiliyor, insanlardan nefret ediyorum. Gerçekten Türkiye'de vicdanlı insan kalmamış. Hapistekilerin %50'si genç 2007'de bu davalar başladığında 10-15 yaş aralığındalar, ne yapacaktı bu insanlar? Onları o gün linç eden gazetelere tvlere çıkıyorlar, onları o gün içeri atan savcı yurtdışında onları o gün içeri atan hükümet iktidarda ve onu övüyorlar. Eee kardeşim siz neyin intikamını alıyorsunuz?
Türkiye'den bir halt olmaz 50 sene birşey beklemek gerek. Halk ekonomik ve eğitim olarak ilerlemeden birşey olmaz. Tepeden gelen kazanımları başkası gelir geri alır. Halk bilinçlenmesi gerekiyor hakkını bilmesi gerekiyor.