Bir arkadaşla yazışıyorduk. Kendisi KHK mağduru, çok zor zamanlar geçiriyor. Bunalmış, geleceğinden de çok umutlu değil. Bana “İnsan bir yerde Allah'ım varsan artık yardım et diye bekliyor” ve “Allah var ama dünyaya karışmıyor mu?” gibi şeyler yazınca ne yazacağımı bilemedim. Daha fazla detay veremeyeceğim ama arkadaşım çok zorlu bir imtihan geçiriyor.
Dünya hayatının tamamı bir imtihan. Ama bazı zamanları çok daha zorlu. O zorlu zamanlardan geçen birisine “sabret, dayan, geçecek” gibisinden sözler söylemek kolay, ama bu tavsiyeleri uygulamak hiç kolay değil; ve böyle zamanların Allah’ın varlığını sorgulatması ise hiç garip değil.Bu dünyada zorlu imtihanlar neden var? Allah neden dua edenlerin duasını bu zorlukları kaldırarak—pek çok zaman—kabul etmiyor? Bu konularda söylenmiş yazılmış çok şey var ama ben yine de kendimce birşeyler yazayım istedim bu konular çerçevesinde.
Bir insan bu dünyada mutluluk, huzur ve başarı peşinde koşar. O insan için bu üçünün kendi değerlendirmesine göre problemli olduğu zamanlar sıkıntılı zamanlardır. O zamanlarda insan bir imtihandadır. Aslında islam inancında mutlu ve huzurlu olunan zamanlar da birer imtihandır, ama şimdiki konumuz ilk bahsettiğim türden imtihanlar.
Öncelikle şunu ifade etmek istiyorum. Bir dünyalı insanlar ve iki dünyalı insanların—yani bir Allah’a ve ahiret gününe inanan insanların—dünyaya bakışları elbet farklıdır. Dolayısıyla zorlu zamanları değerlendirmesi de çok farklıdır. Ben kendi adıma—kendimi bildim bileli müslüman olduğum için—ancak iki dünyalı insanlar perspektifinden bu zorlu zamanları yani imtihanları değerlendirebilirim.
Bir müslüman olarak öncelikle dünyanın “sadece” bir imtihan meydanı olduğunu kabul edip bunu akıl ve ruha iyice sindirtmemiz lazım. İkinci olarak şartlar ne olursa olsun, Allah’ın bize bir borcu olmadığını, bilakis bizim O’na borçlu olduğumuzu sindirmemiz lazım. Üçüncü olarak bu dünyanın adil olmadığını, geçmişte de olmadığını, gelecekte de olmayacağını hep kendimize hatırlatmamız lazım. Dördüncü olarak bizim durumumuzdan daha iyi durumda olanlar elbet olduğu gibi, bizden kötü durumda olanlar olduğunu da yine kendimize hatırlatmamız lazım.
Bu dört noktadan öte bence asıl mesele insanın şunu nefsimize kabul ettirmek. Bizi Allah’a yaklaştıran bir zorluk, bizi Allah’tan uzaklaştıran bir kolaylıktan daha iyi ve hayırlıdır. Yani gerçek nimetler ahirete yöneliktir. Bu da demesi kolay ama özellikle zorlu zamanları bizzat yaşarken kabullenmesi çok zor birşey. Ama dua ile, sabır ile bunu kendimize devamlı telkin etmemiz lazım. Bunu kabul edebilirsek İbni Teymiye gibi diyebiliriz: “Düşmanlarım bana ne yapabilir ki? Ben cennetimi yüreğimde taşıyorum, nereye gitsem o benimle gelir. Hapsedilmem halvet, sürgün edilmem hicret, öldürülmem şehadettir.”
Bir diğer mesele de yine bana KHK mağduru arkadaşımın sıkıntılarının—ve külli manada Türkiyede son zamanlarda ola gelen sıkıntıların—uzun süredir devam edip bir türlü gitmemesine dair yazdığı bir söz: “Mazlumun ahı arşı titretir diye biliyorum, biz öyle öğrendik.” Belki arşı titretiyordur mazlumun ahı, ama bana öyle geliyor ki sünnetullah—yani Allah’ın adeti—umut edip beklediğimizden farklı. O haklı ve derin ahların ardından hemen veya kısa sürede—hatta bazı durumlarda hiç bir zaman—bir inayet, çözüm, kolaylık gelemeyebiliyor. Bu yukarıda üçüncü madde olarak yazdığım dünyanın adil olmadığıyla da ilintili. Bu dünyada peygamberler en zor imtihanlardan geçmiş ve bir kısmı öldürülmüş. Diğer müslümanların da zorlu zamanlarının kısa zamanda geçmeyebileceğini kabul etmeliyiz.
Burada bir parantez açıp bu yazının KHK’lıların dertleri için yazılmadığını, bunu sadece bir örnek olarak kullandığımı belirtmek isterim. Başka yerlerde çok kez paylaştığım üzere masum olan mağdurların ve mazlumların yanında olmaya çalışıyorum, ama kimin “masum” olduğunu ben bilemem ve buna karar veremem. Dolayısıyla bu yazdıklarım uzun süredir Türkiye konjektüründe olan iktidar ve The cemaat süreci için değil. Hep ifade ettiğim gibi tabanda zulüm gören çok masum olmakla beraber, The cemaat’in merkezindeki çetenin ve bunların alt üyelerin yaptıkları haksızlık ve hukuksuzluklarla şu süregelen süreçte en az iktidar kadar suçlu olduğunu düşündüğümü yineleyeyim. Burada parantezi kapatıyorum.
Bakara suresi 214. ayetin mealiyle bitirelim: “Yoksa siz; sizden önce geçenlerin durumu başınıza gelmeden cennete girivereceğinizi mi sandınız? Onlara öyle yoksulluk, öyle sıkıntı gelmiş ve sarsıntıya uğramışlardı ki, nihayet Peygamber ve beraberindeki mu'minler: Allah'ın yardımı ne zaman? diyordu. Bilesiniz ki, Allah'ın yardımı pek yakındır.” Allah’ın yardımı pek yakın, ama bu pek yakın yarın da olabilir, bir ay sonra da, bir yıl veya on yıl sonra da—çünkü bütün bu zamanlar ahiret ile karşılaştırıldığında çok kısa vakitler. Belki de o yardım dünyada hiç gelmeyecek ve ahirette gelecektir—dayandığımız zorluklara sevap olarak. Bize düşen sadece dayanmak ve sabretmek.
Vesselam,
-İsa Hafalır
Not: Bu yazı ilk defa 1 Ağustos 2018 tarihinde The Circle http://thecrcl.ca web sayfasında yayınlanmıştır.
0 Yorumlar