Cemaatı ve Fethullah Gülen'i ta 1970'lerde tanıyan ve ABD'ye hicret ettikten sonra da izleyen biri olarak, İsa Hafalır kardeşimizin burada yaptığı tespitleri çok makul, önemli ve gerekli buldum.
Bir cemaat ve lideri hakkında ilk sorulacak sorular şunlar olmalı:Dini ve/veya Politik bir misyonu olan bir cemaatın, partinin, pırtının, derneğin, ekolun veya tarikatın lideri kendini izleyenlerin eleştirilerine muhatap oluyor mu? Şeffaf mı? Dahası, böylesi bir lider MUHALİFLERLE KAMUYA AÇIK CANLI bir BİÇİMDE YÜZ YÜZE TARTIŞIYOR MU? Nuh'tan Şuayb'e, Musa'dan İsa'ya, Salih'ten Muhammed'e tüm Allah elçileri meydanlarda ve sokaklarda muhalifleri olan müşriklerle, başka dinleri izleyenlerle, mesajlarını inkar edenlerle YÜZ YÜZE tartıştılar.
Nitekim, Kuran'ın yüzlerce ayetinde bu Sokratik Tartışmaya tanık oluruz (Bir felsefe profesörü olarak Sokrat'ın Yunan halkına gönderilmiş bir elçi olduğuna mukniyim). Kuran'da QALU (onlar dediler) kelimesi tam 332 kez geçer ve muhaliflerin eleştirileri alıntılanır ve elçiye de QUL (de ki) diye nasıl cevaplayacağı bildirilir.
Müminler (yani deli ve kanıtlarla Allah'a güvenenler); müslümanlar (yani Yaratıcının doğadaki yasalarına teslim olan barışçılar) sorgulanmaktan ve tartışmaktan kaçmaz; aksine muhalifleriyle sürekli tartışma imkanı arar.
Ama halkı Allah ile kandıran tüm ruhbanlar, din adamları ve milli ve dini gaz vererek halkı sömüren tüm diktatörler muhalifleriyle yüz yüze eşit koşullarda periyodik tartışma yapmazlar. Hatta birkaç istisna ile hiç tartışmazlar. Papanın ateistlerle veya monoteistlerle kamuya açık biçimde eşit koşullarda tartıştığına tanık oldunuz mu? Dalai Lama, Diyanet İşleri başkanı, Tarikat liderleri de aynı... Diktatörler de aynı. Tartışmaktan korkarlar; kaçarlar.
3 Ekim 2010 tarihinde yazdığım, sosyal medya ve çeşitli medya organlarında da yayımlanan "Fethullah'a 19 Soru" adlı makalemi okursanız ve o sorularıma karşı sessiz kalan bir liderin ve yakın çevresinin samimiyeti ve niyeti konusunda soru işaretleriniz olacaktır. Kendine "kitmir" diyerek tevazuda mübalağa yapan Fethullah'ın kendisini pratikte "la yusel" (sorgulanmayan) bir "hoca efendi" ve hatta "beklenen Mesih" haline dönüştürmesi bir rastlantı değildir. Şirk dinleri ve tarikatları çifte kişilikli liderler ve müritler üretir.
• Bir yandan dünyanın en merhametlisi gibi davranırken öte yandan dünyanın en gaddarı gibi davranabilirler.
• Bir yandan dünya hayatına dalmayı kötüleyerek halka "Hz. Ömer'in yamalı elbisesini" satarken, öte yandan sultanlar gibi yaşayabilirler.
• Bir yandan müritlerine ve reayasına çok çalışmayı teşvik ederken kendileri hayatları boyunca emek gerektiren hiçbir iş yapmayabilirler…
• Bir yandan ahlakı ve erdemli işleri kılı kırk yararak vazederken, öte yandan "dava" veya "devlet" için her türlü hileyi, ikiyüzlülüğü, hırsızlığı ve haksızlığı onaylayabilirler ve hatta teşvik edebilirler.
• Bir yandan karınca bile ezemezken öte yandan tahtları için beşikteki kardeşlerini boğan azgın ve psikopat firavunlara övgüler dizebilirler.
• Bir yandan abartılı hikayeler anlatarak gözyaşları dökerken öte yandan "Beş bin mi? Elli bin mi? Köklerini kurutunuz. Evlerini ateşe salınız" diye faşist hükümetlere, polise, askere, gizli istihbarat teşkilatına ve "halkın bilmediği diğer gizli örgütlere" katliam için öğütler verebilirler.
• Bir yandan bir dahi gibi harika analizler yaparken öte yandan "İsa'nın babası muhtemelen Muhammed peygamberdir" diye hem teolojik hem de kronolojik hezeyanlar üretebilirler.
• Bir yandan "Kuran yetim, Kuran yetim! Babası öldü Kuran'ın" diye saçma-salak ifadelerle ağlayıp Kuran'a ağıtlar dizerken, öte yandan "Kuran Müslümanlığı diye bir sapıklık çıktı. Hadislerin Kuran'a ihtiyacından daha çok Kuran'ın hadislere ihtiyacı var" diyerek Allah'ı insanlara ve kelamını cahillerin ve müşriklerin uydurduğu hadislere muhtaç ilan edebilirler…
• Bir yandan din konusunda "tecdid" müjdeleriyle kütüphaneler dolusu laf üretirken, öte yandan Sünni dinindeki "peygamberin vefatından sonra aç bir keçinin yediği recim ayeti" ile insanları taşlayarak öldürme barbarlığından mürtedin öldürülmesi despotluğuna kadar Allah'a ve son peygamberine iftira edilmiş ve 9:31 ayetiyle mahkûm edilmiş Sünni Şeriatı aynen savunabilirler…
• Bir yandan milliyetçilik yaparken, diğer yandan ABD emperyalizminin Asya ve Afrika'daki Sünni ülkelere rahatça girebilmesi için Truva atı rolünü üstlenebilirler…
Cemaat ve tarikatlardaki çelişkiler listesi uzundur. Şirk toplumlarında Bilişsel Uyumsuzluk (Cognitive Dissonance) bir normdur.
Kısacası, bir cemaat/tarikat/parti/pırtı ile ilgili yöneltilmesi gereken en önemli sorular bence şunlardır:
1. Şeffaf mı?
2. Lider seçiliyor mu? Seçimler adil bir biçimde yapılıyor mu?
3. Lider "Kurucu lider" ise kararları danışma yoluyla alıyor mu?
4. Lider cemaate katılanlar tarafından sorgulanabiliyor mu?
5. Lider kendisine muhalif olan grupların liderleri veya temsilcileri ile periyodik olarak kamuya açık biçimde, eşit koşullar ve kurallar ile tartışabiliyor mu?
6. Lider dinden para kazanıyor mu? Politik liderse maaşının dışında geliri var mı? Şatafatlı bir hayat yaşıyor mu?
7. Cemaatin/tarikatın/partinin/pırtının gelirleri bir internet sitesinde anında ilan ediliyor mu? Örneğin, biri cemaate Samsun'dan 38 lira bağışladığında o bağış HERKESİN görebileceği bir biçimde aynı anda cemaatin internet sitesinde paranın miktarı ve bağışın yapıldığı yer ve bağışçının ismiyle veya mahlasıyla asılıyor mu? Aynı şekilde, cemaatin yaptığı tüm harcamalar aynı sayfada ikinci sütunda anında yayınlanıyor mu?
8. Lider doğal mı, yoksa toplum içindeki tavırları ve sözleri yapmacık ve kontrollü mü?
Hayatımın hiçbir anında kimseye mürit olmadım. Annem, Nakşi tarikatının ünlü şeyhi, halk arasında tek kelimeyle "Hazret" diye anılan Norşinli Şeyh Diyaeddin'in torunu olduğu için çocukken tarikatların modus-operandisini çok iyi bilirim. Babam Sadreddin Yüksel partiler ve cemaatler üstü etkin bir Sünni (z)alim olduğu için evimiz Nurculardan Süleymancılara, Erbakancılardan Hizbullahçılara kadar tüm tarikat ve ekollerin liderlerinin bir uğrak yeriydi. Kısacası, çocukluğum ve gençliğim cemaat, tarikat ekolojisinde geçti. Nitekim, 1 Temmuz 1986'da dinimi sadece Allah'a özgülemeye karar verdiğim ve Sünni dinini terk ettikten sonra benimle tanışan ve bir süre bana öğrencilik yapan Adnan Oktar adındaki Sünni-Nurcu'nun kötü niyetli bir manipülatör olduğunu fark edince onu teşhir etmiş ve birçok gencin onun tarikatından ayrılmasına vesile olmuştum. Adnan'ın tarikatının hadisleri ve Sünni mezhebini sıkı sıkıya izlediği o yıllarda tarikata katılmanın eroin veya kokain bağımlılığı kadar, belki de daha güçlü bir bağımlılık yarattığına tanık olmuştum.
"Hizmet" diye bilinen ve global emperyalizmin Truva Atı haline dönüşen tarikata kapılan tüm iyi niyetli insanlara kurtulmaları konusunda duacıyım. Umarım cesaretle SADECE Allah'a güvenerek geçmişlerine özeleştiri getirirler ve yeni bir hayat için gereken adımı atarlar.
19.org sitesinde Fethullah ve Cemaat ile ilgili olarak İngilizce 2, Türkçe 27 makalem var. Her iki dildeki ana sayfayı (siteyi değil) "Fethullah" diye ararsanız belli başlı makale başlıklarını tek tek görebilirsiniz... Sağdaki menüde de F-tipi Tarikat başlıklı kategoriye tıklarsanız 27 makalenin hepsine ulaşabilirsiniz.
http://19.org/tr/category/edipyuksel/deccal-tarikati/
Hepsinden önce, biri benim, diğeri de bir arkadaşın yazdığı şu 2 makaleyi okumanızı ve üzerinde düşünmenizi isterim:
http://19.org/tr/fethullah/
http://19.org/tr/fethullah-cehalet/
Bu arada, 2010 ile 2014 yılları arasında konuyla ilgili uyarılarda bulunan 13 video yapıp youtube kanalımda paylaşmıştım. Onları da izleyebilirsiniz.
USLUBÜM ÜZERİNE BİR NOT:
Üslubum cemaat içinde yetişmiş kardeşlerimi rahatsız edecektir. Tüm dini cemaat ve tarikatlarda herkes uslubiye makamında nezaket yarışında… Ev yanıyor, ama uslubiye makamında şarkılarla usul usul uyutulmuş müritler ve sersemitler suyu sağdan mı soldan mı, hangi renk kovayla taşıyacaklarını tartışıyorlar. Kovamda delikler (mantık ve bilgi hataları) varsa buyurun o delikleri gösterin de tıkayayım. Ama bırakın sağ sol hikayelerini, kovanın rengini! Üsluba takılmanın sırası değil.
Üslubuna göre konuşup halkı aptallaştırıp kandıran ruhbanlara ve politikacılara karşı halkı uyaranlar niye aynı üslubu kullansın? Çıplak kralın "görünmez elbisesine" ve usulüne göre "elbise diken" sahtekâr terzilere karşı "kral çıplak" diye bağıran çocuk, çıplak kralı ve şarlatan terzileri sükûnet ve huşu içinde hipnozlanarak seyreden kalabalıkların nazarında "edepsizlik" yapmakla suçlanır ilk başta. Ama onları toplumsal transtan ancak felaketler ve usulüne aykırı uyarılar uyandırabilir. Klasik müzikle uyanmayacak kadar transa geçmiş olanları davul ve zurna ile uyandırmak gerekebilir. Küçük putları kırıp bu işlem için büyük putu suçu suçlayarak kavminin uyduruk dinini eleştiren İbrahim adındaki gencin muzipliği usulüne uygun taşlardan putlar oyanları rahatsız etti ama düşünmelerini sağladı…
Birisi kibarca en saçma sapan, en çelişkili iddiaları edebiyatla ambalajlayarak astı mı eleştiri oklarından emin mi olmalı?
Kibar sofistler seri katillerdir. Müzik, dans ve kibarlık budalalarının alkışları eşliğinde cümlelere taktıkları susturucularla hakikat avlarlar... Bu tip arkadaşların kibarlıklarından ve edebi ifadelerinden etkilenen muhatapları eğer kibarlık budalalığı rollerini oynasa bu kibar arkadaşlar geriye hiçbir hakikat ve değer bırakmaz. Kokmuş kokoreci bile ambalajlayarak taze biftek diye caka atarak kibarca satarlar pazarlarda.
Kibarlığa ve nezakete karşı değilim, ama kibarlık tuğlalarından ördükleri duvarın arkasında çelişki çorbaları pişirip yedirenleri veya ahlaksız davrananları görünce kibarlığın bazen özellikle abartıldığını ve kibarlığın insanları şarlatanlara, zalimlere, sömürücülere ve sahtekarlara karşı susturma ve etkisiz hale getirme yöntemi olarak kullanıldığını görüyorum. Örneğin birilerini eleştirebilmeniz için illa onu övücü/yüceltici unvanlarla anmanız gerektiği beklentisi. Böyle davranmadığınız takdirde, beyinlerini dini veya politik liderlerinin sepetine teslim eden müritler veya reaya tarafından saygısız ve edepsiz olmakla suçlanırsınız.
Birisi bile bile kibarca yalan söylese veya kibarca en açık bir gerçeği inkâr edip çarpıtsa, kibarlık budalası olacağım diye onun o yalanına ve çarpıtmasına göz yummam sevgili arkadaşım. Bu benim tavrımdır ve herkesin benzeri tavrı bana karşı da göstermesini beklerim. Zira Hak ve hakikat, kibarlık budalalığına kurban edilmeyecek kadar üstündür, değerlidir.
Selam ve sevgiyle,
Edip Yüksel, J.D.
Tucson, Arizona
www.19.org
0 Yorumlar