Bu yazım çok kişisel ve özel olacak.
2015 Temmuz’unda güzel kızımız Dila’mızı elim bir kazada cennete uğurladık. Ramazan bayramının ikinci günüydü, Dila’mızın altıncı yaş gününden iki gün önceydi. O gün eşimin memleketi Simav’dan benim memleketim Akşehir’e geçecek, sonrasında ailecek tatile gidecektik. Sizin bir planınız oluyor, ama Allah’ın başka bir planı. O gün ikindi namazından sonra Dila’mızı toprağa verdik. Ertesi gün sabah namazından sonra eşimle konuşmamız hiç aklımdan çıkmıyor. İkimiz de inanamıyorduk artık Dila’mızın—o altı yılımızı güzelliklerle doldurmuş ve manalandırmış, o hayat dolu tatlı kızın—artık bizimle olmadığına. Neye uğradığımızı şaşırmıştık, manalandıramıyorduk bu apansız gidişi.Dila’mızın vefat ettiği gün ve sonraki bir iki gün içinde ailemizden, akrabalarımızdan, dost ve arkadaşlarımızdan kelimelerle ifade edilemeyecek kadar destek gördük. Allah hepsinden gani gani razı olsun; o kadar çok kişi bize destek ve teselli vermeye gelmişti, o kadar çok kişi telefonla aramıştı ki gerçekten güzel ve samimi dostlarımız olduğunu anladık. Onlarla acımızı paylaştık, beraber ağladık.
Dila’nın vefatından sonra dünya manasını yitirmişti sanki, eşim ve ben ağzımıza birşey koyamıyorduk. Zannediyorum 1.5 gün sonra ilk defa yarım bardak süt içebildik. Günlerce ağzıma koyduğum hiç bir yemek ve içecekten hiç tat alamadım. Hayatımın en samimi namazlarını bu günlerde kılıp, en samimi ve içten dualarını bu günlerde ettim. Çok şükür nasip olan bir hac ve bir umre de dahil hayatımın hiç bir zamanında Allah’a bu kadar yakın olmamıştım. Allah’a ve ahirete imanımın olması o günlere dayanabilmemin ana sebebiydi. Kendimi teselli ediyordum Dila’m cennete gitti diye, eğer ben de güzel bir hayat yaşayabilirsem onunla cennette buluşacağım inşallah diye. Etrafımdakilere de bunları söylüyordum. İnancım adeta umudum olmuştu, o yüzden inancıma daha sıkı sarılıyordum.
İşte o günlerde aklıma geldi şimdi bu yazının başlığı olan Niyazi Mısri’nin o dizeleri “Derman arardım derdime / Derdim bana derman imiş.” Evet bir derdim vardı, ama ne büyük bir dert. Canımdan çok sevdiğim kızımı kaybetmiştim. Tabii ki derman arıyordum. İlk aşama olarak anladım ki aslında dermanım dert dediğim şeyin içinden geliyormuş, yani bana derdimin—kızımı kaybetmenin—getirdiği kavileşen, güçlenen, ortaya çıkan imanım benim dermanım imiş. İmanım olmasaydı o derdim çare bulmazdı.
Bir süre sonra bunun ikinci aşamasına geçtim. Yani ilk aşamada zannettiğim gibi “derdimin aynı zamanda dermanım” olmadığı; aslında dert dediğim şeyin “bir dert bile olmadığı, başka—önceden göremediğim ve önemli—bir derdin dermanı olduğu.”
Dila’mın vefatından önce de imanım vardı, namazımı kılıyordum mesela; ama onun dışında algılayış ve yaşam bakımından tek dünyalı—ahirete inanmayan—insanlardan pek farkım yoktu (antrparantez tek dünyalı insanların pratikteki yaşamının çift dünyalı olanlardan kötü olduğunu düşündüğüm zannedilmesin; iyi ve ahlaklı yaşam için ahirete iman gerek—veya yeter—koşul değil, bozulmamış insan vicdanı da iyi ve ahlaklı yaşam sonucunu veriyor.) Zannediyorum bunun ana sebebi dünyamda herşeyin mükemmele yakın olmasıydı; güzel bir işim, ailem, güzel akrabalarım ve arkadaşlarım, her şeyim—bu dünyaya gönül bağlamam için her sebebim—vardı.
Ama şimdi çok önemli birşeyimin eksik olması bana bu dünyanın gönül bağlanmıyacak bir yer olduğunu çok iyi öğretmişti. Bütün lezzetlerin geçici olduğunu; önceden üzüldüğüm şeylerin, arzuladığım şeylerin değersizliğini; bu dünyanın ahiret olmazsa manasız olduğunu (çünkü sonu olan lezzetin aslında lezzet olmadığını) anlamıştım. Demek ki benim önceden farkedemediğim asıl derdim dünyaya gönül vermemmiş. İlk başta dert gibi görünen kızımın vefatı ise o derdin dermanıymış.
Üç seneden fazla geçti melek kızımdan ayrılalı. Hala vefatından sonraki ilk zamanlardaki ruh haletimi koruduğumu, dünyayı gönlümden uzaklaştırabildiğimi söyleyemem ne yazık ki. Ama ne zaman o zamanları hatırlasam kalbim yumuşuyor ve kendimi biraz hizaya çekiyorum. Bu dünyanın güzel zamanlarının da, zor zamanlarının da geçici olduğunu hatırlıyorum; nefsi tatmin için yaşanılan bir hayatın insana yakışmıyor, daha ulvi bir manası olması gerekir bu hayatın diyorum. Bilemediğim nice acılar çekenler var her tarafta; onlara nasıl el uzatabilir, yardımcı olabilirim diye düşünüyorum. Niyet ediyorum daha iyi bir hayata, dua ediyorum.
Belki de paylaştığım bu acı, yaşanmışlık ve düşünceler paylaşılmaması gerekecek kadar özeldi. Yine de belki siz okuyanların da daha iyi bir hayata niyet etmesine ve duasına vesile olur diye paylaştım.
İsa Hafalır
0 Yorumlar